Kültür-Sanat

İstanbul Film Festivali programı açıklandı

33. İstanbul Film Festivali 5-20 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek

10 Mart 2014 18:02

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, onuncu kez Akbank’ın desteğiyle düzenlenecek İstanbul Film Festivali’nin programı açıklandı.

Türkiye’nin en büyük sinema etkinliği kabul edilen İstanbul Film Festivali’nin 33’üncüsü 5 – 20 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek.

33. İstanbul Film Festivali’nin “Uluslararası Yarışma” bölümünde festivalin büyük ödülü Altın Lale için, sanat ve sanatçı temasını işleyen ya da bir edebiyat eserinden uyarlanan 11 film yarışacak.

Ulusal Yarışma’da Altın Lale Ödülü için, yapımı 2013–2014 sezonunda tamamlanan Türkiye’den filmler yarışacak. “Ulusal Yarışma” jüri başkanlığını, Türkiye sinemasının usta yönetmenlerinden Derviş Zaim üstlenecek.

İstanbul Film Festivali’nin popüler bölümlerinden “Akbank Galaları”nda, geniş kitleye seslenen, yıldızları usta yönetmenlerle buluşturan, merakla beklenen filmlerin Türkiye’deki ilk gösterimleri yapılacak. Gösterimler Beyoğlu’ndaki Atlas sinemasında yapılacak.

Wes Anderson’ın Berlin Film Festivali’nin açılışını yapan ve Jüri Büyük Ödülü’nü de kazanan son filmi The Grand Budapest Hotel / Büyük Budapeşte Oteli, Akbank Galaları’nın merakla beklenen filmlerinden. Türkiye prömiyerini festivalde yapacak film 1920’lerde Avrupa’da büyük bir otelde yıllardır görev yapan, adı efsaneleşmiş Gustave H. ile yakın arkadaşı, lobi görevlisi Zero Moustafa’nın maceralarını anlatıyor. Filmin bol yıldızlı oyuncu kadrosunda Ralph Fiennes’ın yanı sıra F. Murray Abraham, Edward Norton, Mathieu Amalric, Saoirse Ronan, Adrien Brody, Willem Dafoe, Léa Seydoux, Jeff Goldblum, Jason Schwartzman, Jude Law, Tilda Swinton, Harvey Keitel, Tom Wilkinson, Bill Murray, Owen Wilson gibi isimler yer alıyor.

Sabah Gazetesi sponsorluğundaki “Dünya Festivallerinden” bölümü, festival izleyicilerine 20 yönetmenin yakın dönemde uluslararası festivallerde gösterilen, çoğu ödüllü son yapıtlarından örnekler sunacak.

Festival kapsamında seyirci ile buluşacak filmler şöyle:

 

Antidepresan

 

İlk kez 2010 yılında 29. İstanbul Film Festivali’nde özel bölüm olarak yer alan ve kısa sürede festivalin vazgeçilmezlerinden olan “Antidepresan”, SinemaTV sponsorluğunda izleyicilerle buluşacak.

Senarist–yönetmen Lance Daly’nin son filmi Life’s a Breeze / Hayat Bir Esintidir, kriz sonrası ekonomik sıkıntıyla sarsılan Dublin’de geçen bir aile komedisi. Filmde, içi para dolu bir yatağı yanlışlıkla çöpe atıp bir de radyodan yardım çağrısında bulununca bütün ülkenin çöplüklere akın etmesi ve ailenin dağılma raddesine gelişi mizahi bir dille anlatılıyor.

Lukas Moodysson’un, eşi Coco’nun yazıp çizdiği Never Goodnight adlı çizgi romandan uyarladığı We are the Best! / Bizden İyisi Yok tüm sinemaseverlere seslenen bir film. Çok küçük yaşta kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalmış 13 yaşındaki üç arkadaşın ellerinde tek bir enstrüman olmadan, bir punk grubu kurmalarını anlatıyor. Yönetmen Lukas Moodysson’un hayatın yaşamaya değer olduğunu göstermek amacıyla çektiği Bizden İyisi Yok Tokyo’da büyük ödül, Reykjavik’te izleyici ödülü ve Lübeck’te Baltık jürisi ödüllerini aldı.

Ördek Mevsimi ve Lake Tahoe / Tahoe Gölü filmlerinden tanıdığımız Fernando Eimbcke’nin yazıp yönettiği Meksika yapımı komedi Club Sándwich, çok iyi anlaşan bir anne–oğulun hikâyesini ergenlik sancıları ve gündelik detaylar üzerinden mizahi dokunuşlarla anlatıyor. Oyuncu kadrosunda Lucio Giménez Cacho, María Renée Prudencio ve Danae Reynaud’un bulunduğu film, San Sebastian Film Festivali’nde En İyi Yönetmen, Torino Film Festivali’nde En İyi Film ödüllerini kazandı. Fernando Eimbcke de festivalin konukları arasında.

Büyük ilgi toplayan Les triplettes de Belleville / Belleville’de Randevu ve Filmekimi 2010 programında yer alan The Illusionist / Sihirbaz adlı canlandırma filmlerinin ardından Sylvain Chomet bu kez canlı çekim bir Fransız komedisiyle festival programında. Yönetmenliğini ve senaryosunu Chomet’nin üstlendiği Attila Marcel, iki teyzesi tarafından yetiştirilmiş, konuşmaktan vazgeçmiş, 33 yaşındaki Attila’nın çocukken öldüğünü sandığı anne ve babasını bulabilmek uğruna başından geçenleri anlatıyor. Başrollerini Guillaume Gouix, Anne Le Ny ve Bernadette Lafont’un paylaştığı film ilk gösterimini Toronto Film Festivali’nde yaptı.

Woody Allen filmlerinde rastlanan türden uçsuz bucaksız diyaloglar ve platonik âşıklarla dolu Our Sunhi / Hepimizin Sevgilisi, Güney Koreli yönetmen Hong Sang–soo’ya Locarno Film Festivali’nde En İyi Yönetmen dalında Gümüş Leopar Ödülü kazandırdı. Filme ismini veren Sunhi, sinema bölümünden mezun olduktan sonra kendini profesörünün, eski sevgilisinin ve bir arkadaşının onu elde etmek için verdikleri mücadelenin ortasında bulur. Dünyadan bihaber erkekler flört için onun peşindeyken, Sunhi’nin derdi yurtdışında okuması için gerekli bir referans mektubu almaktır.

May in the Summer / May’in Yazı, Amreeka ile büyük ilgi toplayan yönetmen Cherien Dabis’nin son filmi. Filmde saygın akademisyen nişanlısıyla evlenmek üzere New York’tan memleketi Ürdün’ün başkenti Amman’a gelen genç bir kadının ailesiyle çatışmaları ele alınıyor. May’in Yazı, Sundance Film Festivali Dramatik bölümünün açılış filmi olarak gösterildi. Cherien Dabis festivalin konukları arasında.

 

Geceyarısı Çılgınlığı

 

Uyarıcı, sarsıcı, ürkütücü, kışkırtıcı filmleri uykuya tercih edenlerin dört gözle beklediği geleneksel “Geceyarısı Çılgınlığı” bölümü tv2 sponsorluğunda düzenlenecek. Festival boyunca cuma geceleri Beyoğlu, cumartesi geceleri ise Atlas sinemasında 24.00 seansında gösterilecek filmler izleyicilerin uykusunu kaçıracak.

Yönetmenliğini ve senaryosunu Aharon Keshales ve Navot Papushado’nun yaptığı İsrail yapımı Big Bad Wolves / Büyük Kötü Kurtlar, oyuncu kadrosunda Lior Ashkenazi, Rotem Keinan, Tzahi Grad gibi isimleri bulunduruyor. Vahşi bir seri cinayetin failini yasadışı ve ahlak dışı yöntemlerle takip eden bir babayla bir polisi izleyen Büyük Kötü Kurtlar, Quentin Tarantino tarafından “Yılın en iyi filmi!” sözleriyle övüldü. Filmin yönetmeni ve yapımcısı da festivale konuk olarak katılacak.

Genelde kısa filmler çeken yönetmen Jennifer Kent’in ilk uzun metrajlı çalışması Babadook / Karabasan, 2014 Sundance Film Festivali’nde büyük ses getirdi. Polanski’nin klasik, evde geçen korku filmleri geleneğine uygun psikolojik bir gerilim olan filmde ana oğul olan Amelia ve Samuel’in hikâyesi anlatılıyor. Samuel rüyasında, sürekli ikisini de öldürmeye gelen bir canavar görmektedir. Evde bir gün, Babadook adında ürkütücü bir masal kitabı okurlar. O andan itibaren, Samuel, rüyasında gördüğü canavarın Babadook olduğuna inanmaya başlar. Ama, belki de, Babadook gerçekten vardır.

 

Yeni Bir Bakış

 

Nescafé Gold’un sponsor olduğu “Yeni Bir Bakış” bölümünde, ilk ya da ikinci filmleriyle dünya sinema endüstrisinin dikkatini üzerlerine çeken genç yönetmenlerin filmleri izleyicilerle buluşacak.

İsrail gizli servisi tarafından muhbir olarak kullanılan Filistinli bir gencin sadakat konusunda yaşadığı çelişkili durumu anlatan Bethlehem / Betlehem, Yuval Adler’in ilk uzun metrajlı filmi. Yönetmenin, Shin Bet çalışanları ve Filistinli militanlarla uzun yıllar boyunca yaptığı görüşmeler ve araştırmalarının bir sonucu olan Betlehem, ahlaki ikilemlere ve kendi sadakatlerine karşı savaşırken birbirilerinden kopma noktasına gelen iki kardeşin hikâyesini alışılmamış bir açıdan anlatıyor. Senaryosu Yuval Adler ile birlikte Filistinli Arap gazeteci Ali Waked tarafından yazılan film En İyi Yabancı Film dalında İsrail’in Oscar adayı oldu ve Haifa Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü kazandı.

Rus yönetmen Yuri Bykov’un aksiyon–gerilim filmi The Major / Komiser, yönetmenin ilk kez Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası’nda izleyici karşısına çıkan ikinci uzun metrajlı filmi. Oyuncu kadrosunda Denis Shvedov, Yuri Bykov ve Irina Nizina bulunuyor. İlk gösteriminin ardından Toronto Film Festivali’nde gösterim şansı bulan Komiser, Şangay Film Festivali’nde de En İyi Film Ödülü’nü kazandı. Komiser, Rus polis teşkilatındaki yozlaşmayı farklı bir bakış açısıyla ele alıyor.

Avrupa’da son yıllarda çekilmiş en başarılı kısa filmlerden biri olarak kabul edilen Rita (2009) ile isimlerini duyuran Fabio Grassadonia ile Antonio Piazza’nın ilk uzun metrajlı filmi Salvo, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yaptı. Filmin oyuncu kadrosunda Saleh Bakri, Luigi Lo Cascio ve Sara Serraiocco yer alıyor. Sicilya mafyası için çalışan yalnız, soğuk ve acımasız katil Salvo’nun, işini yapmak için bir gün gizlice girdiği bir evde kör bir genç kız olan Rita’yla karşılaşarak ve onu himayesine almasını izleyen film, Cannes’da Eleştirmenler Haftası Bölümü’nde Büyük Ödül, Ljubljana’da FIPRESCI Ödülü, Lodz’da ise En İyi İlk Film Ödülü’nü kazandı.

Aslen oyuncu olan senarist ve yönetmen Geetu Mohandas’ın ilk uzun metrajlı film Liar’s Dice / Zar Oyunu temel bir yol filminin öğeleri dışında gerilim unsurlarını da barındırıyor. Başrollerini Geetanjali Thapa ile Lunchbox / Sefertası ve Wasseypur Çeteleri’nden tanıdığımız ünlü Bollywood oyuncusu Nawazuddin Siddiqui’nin paylaştığı filmin kahramanı, Himalayalar’da yaşayan kendi başına buyruk, bağımsız bir kadın olan Kamla. Sundance’te Dünya Sineması Dramatik Filmler bölümünde gösterilen film, Kamla’nın köy büyüklerinin sözünü dinlemeyerek kayıp kocasını aramak üzere yollara düşmesini anlatıyor.

Ortak yapımcılarından biri geçen yıl festivale konuk olan Carlos Reygadas olan The Mute / Dilsiz’nin yönetmen koltuğunda Diego ve Daniel Vega yer alıyor. Oyuncu kadrosunda Fernando Bacilio, Lidia Rodríguez ve Juan Luis Maldonado bulunuyor. Fernando Bacilio, Locarno Film Festivali’nde bu filmdeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı. Bu kara komedide yönetmenler Diego ve Daniel Vega, Meksika toplumundaki yozlaşmayı bir yargıç üzerinden ele alıyor.

Meksikalı Claudia Sainte–Luce’nin filmi The Amazing Cat Fish / Muhteşem Kedibalığı, sıcak ve hüzünlü bir aile filmi. Locarno’da Genç Jüri Ödülü alan, Mar Del Plata’da En İyi Latin Amerika Filmi seçilen film, Claudia adında amaçsız bir genç kızın, tesadüfen tanıştığı kanser hastası Martha’nın ailesine dahil olma sürecini anlatıyor.

Romen yönetmen Tudor Cristian Jurgiu’nun ilk uzun metrajlı filmi The Japanese Dog / Japon Köpeği, bir baba ile oğulun basit öyküsünü beyaz perdeye aktarıyor. İlk kez San Sebastian’da izleyiciyle buluşan film, kendi yağıyla kavrulup giden gururlu Costache’nin bir sel felaketinde karısını, köpeğini ve evini kaybetmesiyle nasıl zorlu bir hayata sürüklendiğini anlatıyor. Bir aile dramını izlerken film, küresel krizin etkilerini Romanya’da da gözlemliyor. Tudor Cristian Jurgiu da festivale gelecek isimlerden biri.

Umut Dağ, Kuma’dan sonra ikinci filmi Cracks in the Concrete / Betondaki Çatlaklar’da da sorunlu aile ilişkilerine bakıyor. Hapishanede geçirdiği 10 yıldan sonra Ertan, suç dünyasından uzak durarak yeni bir başlangıç yapmak niyetindedir. Ancak kimse ona inanmaz. Yıllardır görmediği oğlu Mikail’i suç dünyasından korumak için kimliğini gizleyerek ona yaklaşmaya çalışır. İlk gösterimi Berlin Film Festivali’nde gerçekleşen bu baba–oğul hikâyesi, enerjik anlatımıyla beğeni topladı.

Andrea Pallaoro’nun Medeas / Medealar’ı, ılık bir yaz akşamında pastoral bir aile portresiyle başlıyor. Zaten, bu aileyi son kez mutlu ve bir arada görüşümüz. Ödüllü sinema ve tiyatro yönetmeni Andrea Pallaoro’nun bu ilk uzun metrajlı filmi, çalışkan ve cesur mandıracı Ennis ile kulağı duymayan karısı Christina’nın, sıkıntıları arttıkça birbirlerinden ve beş çocuklarından adım adım kopuşunu izliyor. Prömiyeri Venedik Film Festivali’nin “Ufuklar” bölümünde yapılan Medealar’da yabancılaşma, samimiyet, tutku, umutsuzluk ve gönül yarasının nasıl algılandığı mercek altına alınıyor. Filmin yönetmeni Andrea Pallaoro da festivalin konukları arasında.

Brezilyalı yönetmen Fernando Coimbra’nın ilk uzun metrajlı çalışması olan gerilim filmi Wolf At The Door / Kurt Kapıda, Rio Film Festivali’nde En İyi Film ve San Sebastian Film Festivali’nde Latin Ufuklar ödülünü kazandı. Tüm insanların içinde var olan acımasızlık ve nefret duygularına parmak basan bu kapkara öyküde, her anne babanın en büyük korkusuyla karşılaşıyoruz: Çocuğun kaçırılması. Sylvia ve Bernardo, okul çıkışında, küçük kızlarını tanımadıkları bir kadının alıp gittiğini anladıklarında, elleri ayakları birbirine dolanır. Ama bu olayın arkasında, hiç kimsenin aklına bile gelmeyecek biri vardır, Bernardo’nun metresi Rosa.

 

Mayınlı Bölge

 

İstanbul Film Festivali’nin ilgiyle beklenen bölümlerinden “Mayınlı Bölge”de farklı tür ve anlatım teknikleriyle sınırları zorlayan, yaklaşımları ve teknik özellikleriyle tekinsiz yerlerde dolaşan 9 film gösterilecek.

Alexandros Avranas’ın yazıp yönettiği Yunan sinemasının Yeni Dalgası diye nitelenen hareketin başarılı bir örneği sayılan ve 2013’ün uluslararası alanda en çok ses getiren Yunan filmi Miss Violence / Şiddet Güzeli 11 yaşındaki kızlarının doğum gününde intihar etmesi üzerine sessiz kalan bir ailenin dramını konu alıyor. Ekonomik krizin ahlaki yozlaşmayla ilişkisini değerlendiren film, Venedik Film Festivali’nde İstanbul doğumlu başrol oyuncusu Themis Panou’ya En İyi Erkek Oyuncu dalında Volpi Kupası’nı ve Alexandros Avranas’a En İyi Yönetmen ödülünü kazandırdı. Alexandros Avranas ve Themis Panou da festivale katılacak.

Tsai Ming–liang’ın programdaki diğer filmi Stray Dogs / Sokak Köpekleri, Taipei Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yönetmen; Venedik Film Festivali’nde ise Jüri Özel Ödülü ile Özel Mansiyon kazandı. Başrollerini Kang–sheng Lee, Shiang–chyi Chen, Yi Cheng Lee’nin paylaştığı dramda Tsai Ming–liang, sırtında tabelalarla ayaklı reklam panosu olarak çalışan evsiz bir adam ile iki çocuğunun hikâyesini kendine has minimal bir anlatımla ele alıyor.

Filipin sinemasının bağımsız yönetmeni Lav Diaz’ın en yeni filmi Norte, The end of History / Tarihin Sonu 2013 yılında birçok film listesinin üst sıralarında yer aldı. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını günümüz Manila’sına taşıyan film, haksız yere cinayetle suçlanan sıradan bir adam ile memleketteki bitmek bilmeyen ihanet ve kayıtsızlıktan bunalmış nihilist bir entelektüel olan gerçek katilin paralel yaşamlarını izliyor. Tarihin Sonu Nuremberg İnsan Hakları Film Festivali’nde Büyük Ödül’ü aldı.

Hamburg’da En İyi Senaryo, Fantastic Festival’de (ABD) En İyi Kadın Oyuncu, AFI’de Yeni Auteur’ler Eleştirmenler Ödülü, Tallinn’de En İyi Gençlik Filmi ödüllerine layık görülen Nothing Bad Can Happen / Her Şey Düzelecek, “İsa Çılgınları” adındaki dini bir gruba katılarak kendine yeni bir yaşam kurmaya çalışan genç ve dindar Tore’yi izliyor. Yanlarına taşındığı ailenin gitgide yükselen fiziksel ve psikolojik şiddetine yalnızca inancıyla karşılık vermeye çalışan Tore’nin çektiği eziyet akıl almaz noktalara varacaktır. Gerçek olaylardan yola çıkan Katrin Gebbe’nin bu ilk filminin prömiyeri Cannes Film Festivali’nin “Belirli Bir Bakış” bölümünde yapıldı. Yönetmen festivalde filmini sunmak için İstanbul’a geliyor.

Cormac McCarthy’nin aynı adlı romanından uyarlanan Child of God / Tanrının Oğlu’nun yönetmen koltuğunda oyunculuğuyla da tanınan James Franco var. Franco, filmin oyuncu kadrosunda da yer alırken aynı zamanda senaryosuna da katkıda bulunmuş. 70. Uluslararası Venedik Film Festivali’nin yarışma bölümünde dünya prömiyerini yapan filmin başrollerinde Tim Blake Nelson ve Jim Patrick yer alıyor. Filmde 1960’lı yıllarda, sosyal düzenin dışında yaşamaya çalışan vahşi bir adamın, başarısız bir şekilde hayata tutunmaya çalışırken derin bir suç ve değersizleşme sürecine çekilmesi anlatılıyor. Cormac McCarthy’nin No Country for Old Men / İhtiyarlara Yer Yok romanı da daha önce sinemaya uyarlanmıştı.

El Arenal belgeselini çeken Sebastián Sepúlveda’nın ilk kurmaca yönetmenlik denemesi olan The Quispe Girls / Kız Kardeşler filminin senaryosu da kendisine ait. 20. İstanbul Film Festivali’nde Tony Manero ile Altın Lale kazanan, No ile Oscar’a aday gösterilen Pablo ve Juan Larraín kardeşlerin yapımcılığını üstlendikleri Kız Kardeşler 1974’te Şili’de gerçekten yaşanmış bir olayı konu alıyor. Film Venedik Film Festivali’nde En İyi Görüntü Ödülü’nü aldı.

 

Çocuk Mönüsü

 

Festivalin ailece izlenebilecek, uluslararası çocuk filmi festivallerinde beğeni toplayan yapıtların gösterildiği “Çocuk Mönüsü” bölümünde yılın en iyi çocuk filmlerinden bir seçki sunulacak. Festival süresince hafta sonları Nişantaşı CityLife (City’s), Feriye ve Rexx sinemalarında gösterilecek filmlere simültane Türkçe seslendirme yapılacak.

Bölüm kapsamında, Thierry Ragobert’in ormanda kaybolan bir maymunun başrolde olduğu üç boyutlu diyalogsuz filmi Amazonia, Esben Toft Jacobsen’in büyülü bir dünyada annesini arayan bir tavşancığı izleyen yine üç boyutlu filmi Beyond Beyond / Cesur Tavşanın Sihirli Macerası ve Marc Boreal’la Thibaut Chatel’in Annecy Canlandırma Festivali’nden ödülle dönen filmi My Mommy Is in America and She Met Buffalo Bill / Annem Amerika’da Buffalo Bill’le Tanıştı festivalin küçük takipçileri ve aileleriyle buluşacak.

 

Aslı Gibidir

 

Restore edilerek gün yüzüne çıkarılan filmlerin gösterileceği “Aslı Gibidir” bölümünde sinemaya mal olmuş kayıp ya da yıpranmış klasikler beyazperde ve izleyiciyle yıllar sonra yeniden buluşacak.

Volker Schlöndorff’un 40 yılı aşkın bir süre gün yüzü görmemiş filmi Baal, tam bir kült film. Bertolt Brecht’in 1918 tarihli oyununun sinema uyarlaması. Başroldeki ünlü yönetmen Rainer Werner Fassbinder, hem kendini hem de sefahate sürüklenen şair Grabbe’yi oynuyor. 1970’de televizyonda ilk kez gösterilen film, bir daha izleyiciyle buluşmamış. Schlöndorff’un 2014 yapımı son filmi Diplomasi de Berlin’deki prömiyerinin hemen ardından yine festival programında yer alıyor.

1973 yılında Locarno’da Jüri Ödülü kazanan Cousin Jules / Kuzen Jules, yönetmen Dominique Benicheti’nin en iyi filmlerinden kabul ediliyor. Belgesel–sinema verite–minimal sinema tanımlarının hepsine uyan film, 80 yıldır birlikte olan çiftçi Jules ve eşi Félicie’yi gündelik rutinlerinde izliyor. Yakınlık, doğa, çiftçilik ve ilişkiler kavramlarını ele alan alışılmadık bir belge–film olan Kuzen Jules, yapımından 40 yıl sonra restore edilmiş kopyasıyla ilk kez sinemalara çıkıyor.

Korku klasiği Exorcist / Şeytan ile tanınan William Friedkin’in 1978’de En İyi Ses dalında Oscar kazanan gerilim–macera filmi Sorcerer / Dehşetin Bedeli, yapım ve dağıtım şirketleri arasındaki anlaşmazlık yüzünden yıllarca gösterilemedi. Friedkin’in de kendi filmleri arasında en çok sevdiği Dehşetin Bedeli, restore edilmiş haliyle ilk kez 2013 Venedik Film Festivali’nde gösterildi. Bazı eleştirmenlerin 70’li yılların en büyük başyapıtı dediği filmin müziklerini besteleyen Tangerine Dream bu sayede uluslararası üne de kavuşmuştu.

Festival programına ulaşmak için tıklayınız….

 

İlgili Haberler