30 Ocak 2014 12:59
İnternet yayınlarına ilişkin tasarı, temel kişilik haklarının korunması amacını öne sürüyor. Ancak tasarı mevcut haliyle hak korumanın aksine, ifade özgürlüğünü korumasız bıraktığı gerekçesiyle eleştiriliyor.
Tasarıda öngörülen "şikayet üzerine sorgusuz sualsiz site kapatma"nın "masumiyet karinesi"nin hiçe sayılması anlamına geldiği yorumu yapılıyor. Bir başka eleştiri de "düzenlemede 'özgürlüklerin esas olması, yasakların istisna olması' kuralının çiğnendiği" yönünde. Peki bu kaygılar ne kadar da haklı?
Radikal gazetesinde torba yasanın içindeki internet düzenlemeleriyle ilgili bir yazı dizisi başladı. Gazete, yazı dizisinde, internet düzenlemesinin sonucunda “bireysel özgürlüklerin kısıtlanacağı” ve “hükümet eliyle sansür uygulanacağı” eleştirilerinin ele alınacağını duyurdu. Dizinin ilk bölümü şöyle:
“İnternete yeni düzenlemeler geliyor. Düzenlemeler gündeme geldikleri andan beri ciddi bir sansür kaygısına yol açtı, hukukçuların eleştirileriyle karşılaştı. Düzenleme yine bir ‘torba yasa’ şeklinde. Birçok kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapan tasarıyla, 5651 sayılı ‘İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’da da önemli yenilikler getiriliyor. Tasarıya yönelik en önemli eleştiri, ‘zamanlama’sıyla başladı. 17Aralık operasyonları ve devamında gelişen sürecin moda haline getirdiği deyimiyle değişiklikler ‘manidar’ bulundu.
Böyle bir kanuna ihtiyaç vardı da neden daha önce çıkarılmadı sorusu, sansür kaygısıyla birlikte dile getirildi. Gerçekte, internet fenomeninin sürekli yenilenen kapasite ve özellikleri, hem beklenmedik yeni imkanların hem de beklenmedik yeni sorunların oluşmasına yol açıyor. Bu da kişisel hakları korumadan ticarete, birey-otorite ilişkilerinden bireyler arası ilişkilere birçok alanda düzenlemeyi zorunlu kılıyor. Fakat tasarı, içerdiği hükümler itibariyle kabaca şu şekilde yorumlandı: Kişisel özgürlükler daraltılıyor. Hükümet organları eliyle sansür getiriliyor. Her şeyi kontrol altına alma arzusu göze çarpıyor. Bu yazı dizisinde, bu eleştirilere yol açan maddelere daha yakından bakacağız. ‘İnternete sansür geliyor’ korkusu, öncelikle 5651 sayılı kanuna eklenen 9/A maddesinden kaynaklanıyor. ‘Özel hayatın gizliliği nedeniyle içeriğe erişimin engellenmesi’ başlıklı maddenin içeriği şöyle:
1)İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini iddia eden kişiler, başkanlığa doğrudan başvurarak içeriğe erişimin engellenmesi tedbirinin uygulanmasını isteyebilir.
2)Yapılan bu istekte; hakkın ihlaline neden olan yayının tam adresi (URL), hangi açılardan hakkın ihlal edildiğine ilişkin açıklama ve kimlik bilgilerini ispatlayacak bilgilere yer verilir. Bu bilgilerde eksiklik olması halinde talep işleme konulmaz.
3)Başkanlık, kendisine gelen bu talebi uygulanmak üzere derhal birliğe bildirir, erişim sağlayıcılar bu tedbir talebini derhal, en geç dört saat içinde yerine getirir.
4)Erişimin engellenmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal eden yayın, kısım, bölüm, resim, video ile ilgili olarak (URL şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yoluyla uygulanır.
5)Erişimin engellenmesini talep eden kişiler, internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiğinden bahisle erişimin engellenmesi talebini talepte bulunduğu saatten itibaren 24 saat içinde sulh ceza hâkiminin kararına sunar. Hâkim, internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle özel hayatın gizliliğinin ihlal edilip edilmediğini değerlendirerek vereceği kararını en geç kırk sekiz saat içinde açıklar ve doğrudan başkanlığa gönderir; aksi halde, erişimin engellenmesi tedbiri kendiliğinden kalkar.
6)Hâkim tarafından verilen bu karara karşı başkanlık tarafından 5271 sayılı kanun (Ceza Muhakemeleri Kanunu) hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir.
7)Erişimin engellenmesine konu içeriğin yayından çıkarılmış olması durumunda hâkim kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.
8)Özel hayatın gizliliğinin ihlaline bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde doğrudan başkanın emri üzerine erişim engellenmesi başkanlık tarafından yapılır. Bu karara karşı sulh ceza mahkemesine itiraz edilebilir.’
Yani, prosedürü basitçe özetlersek, şöyle bir manzara ortaya çıkıyor: Kişisel haklarının ihlal edildiğini düşünen kişi başkanlığa başvuruyor. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, (TİB, kanunda başkanlık) derhal (erişim sağlayıcılar sektöründe kurulması öngörülen) birliğe bildiriyor. Erişim sağlayıcılar bunu Dört saat içinde yerine getiriyor. Yayın, ‘içeriğe erişimin engellenmesi’ yoluyla uygulanıyor. (Buradaki ‘Birlik’ meselesi de önemli bir yenilik. Dizinin gelecek bölümlerinde ele alınacak. Özeti şu: Sektör, ‘birlik’ kurmaya yönlendiriliyor.)
Talep sahipleri, talebi 24 saat içinde sulh yargıcına götürüyor. Yargıç 48 saat içinde ‘devam’ kararı vermezse, engelleme otomatik kalkıyor.
Hâkim kararına karşı TİB, 5271 sayılı CMK hükümlerine göre itiraz yoluna gidebilir. Ancak bu atfın çok genel olduğunu, hangi itiraz prosedürünün hangi özelliklerle işletileceğinin belirtilmemesinin sorun olduğunu söylemek mümkün.
Tartışılan içerik yayından kaldırılmışsa, yargı kararı kendiliğinden hükümsüz kalıyor. Tasarı, en çok yayıncıyı bu seçeneğe zorlamayı ister gibidir esasen.
En son, yukarıdaki prosedürden ayrı olarak TİB, kendiliğinden ihlal olduğu kanaatine varırsa, siteyi kapatabiliyor. Tasarının en önemli özelliklerinden biri de TİB’e verilen olağanüstü yetkiler. Bu konu da dizinin gelecek bölümlerinde ayrı bir başlık olarak ele alacak.
Her adım, ayrı bir sakatlık. Öncelikle, başkanlık insan haklarına ilişkin temel bir alanda kısıtlama kararı veren merci konumuna getiriliyor! Oysa anayasa, kişi hak ve hürriyetlerinde kısıtlamanın ancak kanunda belirtilen hallerde ve yargı kararıyla olabileceğini açıkça hükme bağlıyor.
Yine bu hükümlerle, özetle:
Sorgusuz sualsiz, talep üzerine site kapatmak demek, ‘masumiyet karinesi’nin hiçe sayılması demek. Bu çok temel bir hukuk ilkesinin ihlali anlamına geliyor.
Özgürlüklerin esas olması, yasakların istisna olması da yok sayılan bir başka kural.
Anayasanın 13, 20, 22, 26, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8 ve 10. maddelerine aykırı düzenleme yapılmıştır. Normalde bu özgürlükler MAHKEME KARARI OLMAKSIZIN kısıtlanamazken burada mahkeme kararı aranmamış veya mahkeme kararı oldukça etkisizleştirilmiştir. Anayasa hükmü hem lafzen hem ruhen hiçe sayılmıştır.
Kanuna yönelik eleştiriler, bakanlık tarafından ‘Sansürle ilgisi yok. 17 Aralık sürecinden bağımsız hazırlandı’ yönlü sözlerle karşılandı.
Burada ilginç bir ayrıntıya dikkat çekmek gerekli:
Aynı konuda daha önce Zeynep Karahan Uslu tarafından bir kanun teklifi verilmiştir. O teklif ile torba yasadaki maddelerin farkları incelendiğinde, ilginç bir durum ortaya çıkıyor. Uslu’nun teklifinde bu tasarıda sansür olarak tanımlanabilecek maddeler yer almıyor.
Tasarının en önemli yönlerinden biri, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) tarafından ‘özel hayatın gizliliği’ formülü altında bir mahkeme kararı olmaksınız, doğrudan her türlü internet sitesinin kapatılabilmesidir. (5651 sayılı kanuna 9/A-8 olarak eklenen hüküm.)
Yine ilginç bir durum da şu: TİB her isteyenin isteğini yerine getirmek zorunda kalıyor. Yani, ‘Benim özel hayatım ihlal oluyor’ diyenin belirttiği web sitesi kapatılacak.
Sonra mahkemeye gideceği söylense de: 1) adı verilen site üç gün kapalı kalıyor ve 2) bu ilk üç günden sonra tekrar başvurup üç gün daha, üç gün daha kapatılmasını sağlama imkânı da bulunuyor. Yani, mahkemeye gitmeden haftalarca bir internet sitesinin kapalı kalması sağlanabiliyor.
Özel ve Aile Yaşamına Saygı Hakkı: Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesi tarafından müdahale, demokratik bir toplumda ancak ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olan ölçüde ve kanunla öngörülmüş olmak şartıyla söz konusu olabilir.
Anayasa Madde 13, şöyle: ‘Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.’
Madde 20 ise özel hayatın gizliliğini düzenliyor.
Madde 22, haberleşme hürriyeti.
Madde 26, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti.
İfade Özgürlüğü: Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğünü, kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, asayişsizliğin veya suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlakın, başkalarının un ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için kanunla öngörülen bazı formalitelere şartlara, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.”
© Tüm hakları saklıdır.