Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz, Beyaz Show programına telefonla bağlanan ve Diyarbakır’da süren çatışmaları "Sessiz kalmayın. Yazık; insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın” sözleriyle eleştiren Ayşe Çelik ve programın sunucusu Beyazıt Öztürk hakkında açılan 'terör propagandası' yapıldığı iddiasıyla açılan soruşturmalara tepki gösterdi. "Ayşe Çelik’in sözlerinin neresinde terörü övmek var, neresinde şiddeti yüceltmek var?" diye soran Yılmaz, "Beyaz ne yapsaydı; kadınların ve çocukların öldürülüyor olmasına sevinmeli miydi?" eleştirisini yöneltti.
Yılmaz'ın Hürriyet'teki yazısından bazı bölümler şöyle:
Programın yayınlanmasından sonra muazzam bir propaganda makinesi işlemeye başlıyor.
Bir yandan sosyal medyadaki paralı troller, diğer yandan devlet ilanlarıyla beslenen medya hücuma geçiyor.
Amaç Beyaz’ı, Kanal D’yi ve bu sözleri söyleyen kadını linç etmek!
Öyle bir terör estiriyorlar ki sonunda Kanal D ve Beyaz hiç işlemedikleri bir suç için özür dilemek zorunda kalıyorlar.
Bununla da bitmiyor. İşaret fişeği bir kere havaya atıldığı için savcılar da harekete geçiyor. Soruşturmalar başlıyor, konusu “Terör örgütünün propagandasını yapmak” olan soruşturmalar!
PKK’nın hendekler kazarak, silahla gerçekleştirmeye çalıştığı özyönetim nedeniyle ilan edilen sokağa çıkma yasakları boyunca bölgede 190’a yakın sivil vatandaş hayatını kaybetti.
11 Aralık ile 8 Ocak arasında 29 kadın, 32 çocuk öldü.
Silahlı çatışmanın yanı sıra güçlü bir propaganda savaşı sürdüğü için bu can kayıplarının neden kaynaklandığını da tam olarak bildiğimizi söyleyemem.
Kaç kişi açılan ateşin arasında kalıp hayatını kaybetti, kaçı hedef gözetilerek teröristler ya da güvenlik güçleri tarafından vuruldu, kesin olarak bildiğimizi söyleyemem.
Ama yaşadığımız bir gerçek var, orada siviller ölüyor. Evlerini terk etmek zorunda kalıyorlar. Ölülerini gömemiyorlar.
Bu dönemde şehit düşen güvenlik görevlilerinin sayısı da hiç küçümsenecek gibi değil.
Her gün memleketin dört bir yanından şehit cenazesi kalkıyor. Çocuklar babasız, kadınlar dul kalıyor.
Öldürülen terörist sayısına da tam olarak ulaşabilmek mümkün değil. Onların da anaları–babaları var, aileleri var.
Ve bütün bu insanların hepsi bu ülkenin vatandaşları.
Bütün bu kayıplar için elbette Kandil’deki savaş ağalarını suçlayabiliriz.
Göz göre göre, bilerek o insanları ölüme gönderdiler. Mahallelerinde kendi halinde yaşayan insanların öleceğini, zarar göreceğini bilerek bu işe kalkıştılar. Polisleri, askerleri öldürdüler.
Hepsini bilerek yaptılar, taammüden cinayetler işlediler.
Ama unutmayalım ki devletin görevi de her şeyden önce vatandaşlarının can güvenliklerini korumaktır.
Yaşam hakkı, en temel insan hakkıdır ve kendisine “devletim” diyen bir devlet bu hakkı korumak zorundadır.
Devletler, kendi vatandaşlarının ölümüne “Kaçınılmaz savaş zayiatı” diye bakmazlar, bakamazlar, bakmamaları gerekir.
Kimse suç ve suçluyla mücadele edilmesin demiyor.
Kimse, elinde silahla kendini her şeyi yapabilecek zannedenlere karşı devlet sessizce oturup bir kenarda beklesin de demiyor.
Ama müsaade edin de orada ölüp giden kendi insanlarımız için de üzülebilelim.
Ayşe Çelik’in sözlerinin neresinde terörü övmek var, neresinde şiddeti yüceltmek var? Beyaz ne yapsaydı?
Kadınların ve çocukların öldürülüyor olmasına sevinmeli miydi?
Yazının tamamı için tıklayın