03 Ağustos 2015 18:22
Diyarbakır HDP Milletvekili Altan Tan, "çatışmasızlık süreci Türkiye'yi rahatlattı. Kürtlere karşı önyargılı görüşleri olan geniş halk kitleleri önemli oranda ikna edildi. Kandil şu an tek taraflı çatışmasızlık ilan etmelidir. Kandil'in de HDP'ye fırsat vermesi Kürt siyasetine alan açması lazım" dedi.
Altan Tan, "HDP Tayyip Erdoğan'ı başkan yaptırmadı ama böyle giderse Kürt siyaseti Tayyip Erdoğan'ı başkan hatta sultan yapacak. Kurulan bu tezgâh bu şekilde devam ederse ‘HDP şiddeti destekliyor, PKK şiddetten vazgeçmiyor' algısı üzerinden Erdoğan'ın çizdiği tablo devam ederse korkarım ki Erdoğan başkan olur" ifadelerini kullandı.
Zaman'dan Doğan Ertuğrul'un soruların yanıtlayan Altan Tan'ın açıklamaları (3 Ağustos 2015) şöyle?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet, PKK'dan çok HDP'yi hedef tahtasına koydu. Erdoğan, HDP'ye neden bu kadar öfkeli?
Çünkü HDP büyük bir suç işledi ve Tayyip Erdoğan'ın ihtiraslarına gem vurdu. “Başkan olamazsın” derken sultan olamazsın, dedi. Çünkü Erdoğan'ın istediği başkanlık değil, sultanlıktı. HDP aynı zamanda AK Parti'yi tek başına iktidardan düşürdü. Bu durum 13 yıldır hiç kimseyi takmadan iktidar sürenleri çıldırttı. Şu an yaşanan sorunun nedeni bu hazımsızlıktır. Oysa demokrasilerde sonucu kabul etmek gerekir. Hazmetmek lazım. Ama Erdoğan ve AK Parti hazmedemedi.
Partinin kapatılma ya da eşbaşkanlar başta birçok ismin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündemde. Sizce bu ihtimal ciddi mi?
Bu tehlikeli süreci yaşamayız deme lüksümüz yok. Türkiye'nin siyasi geçmişi, en akla ziyan şeylerin olabileceğini göstermiştir. İttihatçılar bakanlar kurulu bastı, bakanları vurdu. En son Orhan Doğan ve arkadaşları yaka paça Meclis'ten götürüldü. Bir korku salmak istemem ama hiçbir şey olmaz deme lüksümüz yok. Siyasi çılgınlıklar küçük adımlarla başlar ve nereye kadar gideceği bilinmez.
Yalçın Akdoğan, ‘Çözüm HDP'ye kazandırdı' dedi. Sürecin askıya alınmasının tek nedeni AK Parti'ye oy kaybettirmesi ve başkanlık hayalinin bitmesi mi?
Hayır. Çözüm sürecinde temel bir yanlış vardı. Devlet ve Kürt siyasetinin çözüm sürecinden aynı şeyi anlamadı. Devletin kafasındaki şuydu. PKK dağdan insin, teslim olsun, silahları bıraksın ve Kürtler şu anki durumdan daha öte hiçbir şey istemesin. Bu şu demekti, eskiden döverek asimile ediyordum, şimdi gelsinler şarkılarını, türkülerini söylesinler, dillerini öğrensinler ve acısız bir şekilde dayak yemeden asimile olsunlar. Kürtlerin ise anadilde eğitim, o dilin kamusal alanda kullanımın serbest olması ve bölgesel yönetim gibi çeşitli talepleri var. Çünkü Kürtler, eşit vatandaşlar olarak her TC vatandaşının sahip olduğu hakları istiyor.
Erdoğan, uzlaşması imkânsız gibi görünen bu iki beklenti arasında nerede durdu?
Tayyip Erdoğan için çözüm süreci halkı oyalamak, 3 seçimi atlatma operasyonuydu. Yerel seçim, cumhurbaşkanlığı ve 7 Haziran... Erdoğan, bu seçimi atlatayım Kürtler de beni başkan yapsın... Ondan sonra da bakayım... Çünkü kafalarında yeni bir Türkiye formatı yok. Eski laikçi ulus devlet paradigmasını devam ettiren, -ki Erdoğan, laikçi paradigmayı törpüledi ama Türkçü ulus devlet formatını cilalayarak devam ettirdi- bu bakış açısı çözüm getirmedi.
HDP, İmralı ve Kandil çözüm iradesi görmediyse süreç nasıl devam etti?
Çünkü o çatışmasızlık süreci Türkiye'yi rahatlattı. Kürtlere karşı önyargılı görüşleri olan geniş halk kitleleri önemli oranda ikna edildi. Barış, çatışmasızlık ve kan dökülmemesi ortak payda oldu. Bu kazançtır. Öcalan, Newroz açıklamasıyla bir perspektif sundu. “Ortadoğu'da stratejik ortağımız Türkiye'dir. Türkler ve kürtler AB ve Batı bloku içinde yer almalıdır, Ortadoğu konfederasyonu kurulmalıdır. Biz Türkiye'yi bölmek, parçalamak istemiyoruz, Kürt siyasal hareketi Türkiye'de hak arama mücadelesini silahla yapmayacak... Silah dönemi bitmiştir, demokratik bir mücadele verecektir” dedi. Bu barış ortamında HDP kendini doğru ifade ederek yüzde 13 oy aldı. Aslında gerçek çözümü konuşmak için en doğru nokta burası... 8 Haziran sabahı gerçek bir çözüm süreci başlatmak için fırsat doğdu.
Madem şartlar bu kadar uygundu PKK neden yeniden çatışma başlattı?
Çözüm sürecinin perspektifi böyle gitseydi, hem devlet hem de Kandil bu çizgiye birebir uysaydı, sorun çözülürdü. Eğer 21 Mart açıklaması çerçevesinde silah taktik olarak değil, stratejik olarak devreden çıkmışsa, yol kesme, araç yakma, şantiye basma ve tekrar başlayan öldürme eylemleri dahil hiçbiri kabul edilemez. Velev ki Ergenekon artıkları böyle bir tezgâh peşinde iseler bile bunlar kabul edilemez. 21 Mart perspektifi dışında hareket edilmiştir.
Yani PKK içinde bir kanat ya da bazı gruplar çatışma mı istiyor?
PKK'nın da en azından belli bir kesimi, evet... Ceylanpınar'daki polisleri önce üstlendiler sonra biz öldürmedik dediler. Bunlar karanlık işler. Sürece dönecek olursak, sadece PKK'nın silah bırakmasıyla Kürt sorunu çözülmez. Silah bir sonuçtur. PKK dağdan inmezse seçim barajı inmeyecek mi, anadil hakkı verilmeyecek mi? Demokratikleşme adımları dağdan inmesine bağlanamaz.
PKK ile ne müzakere edilmeliydi?
PKK ile silahlar nasıl susar, kime teslim edilir, dağdan inenler ovada nasıl siyaset yapar onu konuşacaksın. Devlet basit bir işportacı mantığı ile işte ben Öcalan'la görüşürüm, dışarı çıkma sözü verir ikna ederim, o da PKK'yı dağdan indirir, ben de kulağımız üzerine yatarım. Öcalan'ın getirilmesinden sonra 5 yıl ülkede pat pat patlamadı ama devlet kendince kurnazlık yaptı. Ama hâlâ bir ümit var. Allah göstermesin, 50 bin insan daha ölse bile yine aynı masa kurulmak zorunda...
AK Parti ile yeniden masa kurulabilir mi?
Tayyip Bey'in ihtirasları devam ettiği sürece çok zor. Gerçek çözümün başlaması gereken aşamadayız. Erdoğan, bizim yok etmek istediğimiz bir düşmanımız değil. Aramızda kan davası yok. Tayyip Bey'e ve arkadaşlarına şunu söylüyoruz. Sultanlık hayaliniz yanlış. Ben istediğim ihaleyi istediğime veririm, havuz sistemi kurar 100 milyon dolar alırım, istediğimi büyükelçi, istediğimi orgeneral yaparım demek sultanlıktır. Biz Erdoğan'ın ihtiraslarını durdurmak ve Erdoğan'a bu imkânı sunan AK Parti iktidarını engellemekle mükellefiz. Ancak çözüm için AK Parti ile görüşmeye de devam ederiz.
Öcalan'ın bu çatışma sürecine müdahale etme ihtimali var mı?
Öcalan, bir aşamada duruma mutlaka müdahale edecektir. Etmelidir de. PKK üzerinde, Kürt siyasi hareketi üzerinde etkili tek şahıs odur. Ama hükümet Öcalan'ı da bizleri de araçsallaştırmak istiyor. Kandil'in de net bir karar vermesi gerekiyor. 21 Mart 2013'te silahlar Türkiye'de taktik olarak değil, stratejik olarak devre dışı kalmıştır denilmişse bu söz geçerli mi, değil mi?
Çatışmalar planlıysa PKK neden ek taraflı çatışmasızlık ilan etmiyor?
Bana göre Kandil şu an tek taraflı çatışmasızlık ilan etmelidir. Türkiye'de Gladyo varsa amaç erken seçimleri etkilemekse, Tayyip Erdoğan seçimler için bir savaş çıkarmak istiyorsa bütün bu ‘eğer'lerin cevabı evetse o zaman Kandil'in tek taraflı çatışmasızlık ilan etmesi gerekir. Polis öldürmeler, araç yakmalar gibi tüm eylemlerin çok net söylüyorum, sonlandırılması gerekir.
Kandil, bu kadar kritik bir zamanda neden iktidarın işine gelecek adımlar atıyor. Yoksa MİT aracılığıyla gizli mutabakat mı var?
Bakın istihbari bilgiye sahip değilim ama halk arasında bir kanaat var; efendim HDP Tayyip Erdoğan'ı başkan yaptırmadı ama böyle giderse Kürt siyaseti Tayyip Erdoğan'ı başkan hatta sultan yapacak. Kurulan bu tezgâh bu şekilde devam ederse ‘HDP şiddeti destekliyor, PKK şiddetten vazgeçmiyor' algısı üzerinden Erdoğan'ın çizdiği tablo devam ederse korkarım ki Erdoğan başkan olur.
Kandil, HDP tam da Türkiye partisi olurken neden ayar veriyor?
Kandil'in de HDP'ye fırsat vermesi Kürt siyasetine alan açması lazım. Yüzlerce binlerce eylem, öldürme, inanın Kürt kadınlarının Tayyip Erdoğan'a sırtlarını dönmesi kadar etkili olmamıştır. Seçime 1 gün kala Ağrı ve Iğdır'a ziyaret yaptı; Ağrı 4-0, Iğdır 2-0 oldu. Türkiye halkı bizim çığlığımıza, havarımıza cevap vermiştir. ‘Seni duyduk, anladık ve kredi açtık' demiştir.
Bu, Kandil'i neden rahatsız ediyor?
Bu yeni bir durum. 80 vekil 1 yıl önce hayaldi. Bu gerçeğe hepimiz alışacağız.
Kandil de alışacak yani...
Kandil de, biz de... Türkiye de bunu kabullenecek. Bu sancılı ama hayırlı bir süreç. Dünyada siyasi mücadeleye başlayıp sonra silaha sarılan hareketler vardır. Silah siyasetin emrindedir bu hareketlerde. Bir de silahla isyanla başlayıp siyasallaşan hareketler var. Türkiye hâlâ tam olarak askeri vesayetten çıktı denilemez. Kürt siyasetinde de bu işin legalleşmesi siyasetin devreye girmesi, bir süreçtir. Ama bunun da bin sene sürmemesi lazım. Bunu Kandil'in de en hızlı şekilde hayata geçirmesi lazım. Bu nedenle Öcalan, bu işlere müdahil olsun istiyoruz. Kandil'deki arkadaşlar da siyaset yapabilme imkânı bulsun.
Siyaset yapsın tamam da PKK böyle bir dönemde silah bırakır mı?
Suriye bu haldeyken PKK nasıl silah bıraksın? Var mı bir güvencesi? Birileri gelip ey Kürtler ben sizin geleceğinizi garanti altına alıyorum, diyor mu? Bu şartlarda nasıl silah bıraksın?.. Ama bunu söylerken Türkiye içinde bir devrimci halk savaşı başlatmanın da yanlış olduğunu söylüyoruz. Bazı arkadaşlarımız darılıyor ama devrimci halk savaşı denilen işler 80'lerin Angolas'ında Bolivya'sında kaldı. Türkiye'nin içinde bir devrimci halk savaşından bahsetmek iç savaş demektir. Bu bir pirus zaferidir. Kobani, Halep, Şam ortada... Bunun için savaş yaptırmayacağız diyoruz. Hem hükümete hem PKK'ye söylüyoruz.
İki tarafın da kontrollü bir iç savaş planı olabilir mi?
Türkiye'de hiçbir iç savaş kontrol edilemez. Bunun bedeli en az Hindistan'daki kadar acı olur. Gandi kadar akıllı olmazsak ülkemizi felakete götürürüz. Gandi vurulduğunda gözünü açtı; ‘Beni vuran Hindu mu, Müslüman mı?' diye sordu. ‘Hindu milliyetçisi' denilince şükretti. Türkiye'de bir iç çatışmayı kontrol edebileceğini sanmak ateşle oynamaktır.
IŞİD'e karşı PYD ile işbirliği yapan ABD, İncirlik karşılığı Ankara'ya göz yumdu deniyor. Sizce öyle mi?
Size bir şey anlatayım. Barzani hükümeti ile AKP gayriresmi petrol ticaretine başladığı zaman Erbil'de üst kademelerde birileriyle konuştum. Araplar ve ABD ne diyecek diye sordum. Araplarla işimiz yok. Stratejik ortağımız, Ankara ve Erdoğan. ABD'nin de burada yapacağı hiçbir şey kalmadı, dedi. Aynı şahıs IŞİD Erbil önlerine geldiği zaman televizyonlardan ABD'yi yardıma çağırdı. Bu son olan bitenden Barzani'nin PKK'nın PYD'nin ve Erdoğan'ın bir ders çıkarması gerekiyor. Küresel sistem Barzani'ye de, PKK'ya da, PYD'ye de, Erdoğan'a da ayar verdi. Bir gün ‘Biji Serok Obama' deyip ikinci gün ‘Obama bizi sattı' demek akla ziyandır. Dediğim gibi sadece bu aktörlere ayar verilmiştir.
Karaman hâlâ ‘anadilde eğitim haktır' diyemedi
Ahmet Taşgetiren'i en az 40 yıldır tanıyorum. Tercüman'da gece haberlerinde çalıştığı dönemden bu yana. Yaş itibarıyla abimiz durumunda. Kürt meselesiyle ilgili defalarca konuştum. Acaba PKK nefretinden dolayı mı Kürtlerin haklarını savunmuyor ve kabul etmiyorlar yoksa Kürtlerin haklarını kabul etmedikleri için PKK'yı gerekçe, bahane mi gösteriyorlar. Ben ikincisinin olduğu kanaatindeyim. Ahmet Taşgetiren ancak 40 yıl sonra ‘Kürtçe anadilde eğitim olabilir' dedi. Hayrettin Karaman hâlâ diyemedi. Ve bize ‘Siz niye bu sosyalistlerle ateistlerle birlik oluyorsunuz, diyorlar. Bunun bir hak arama mücadelesinde ortaklık olduğunu anlayamadılar. Yoksa ne İslamcılar ateist ne de ateistler İslamcı oldu. Bu hak arama mücadelesi Refah Partisi, Oğuzhan Asiltürk zihniyetine teslim olmasaydı biz hâlâ Refah Partisi'nde olurduk. (Sırrı Süreyya Önder'e dönerek) A böyle Sırrı'nın da eline düşmeyecektik.
© Tüm hakları saklıdır.