Habertürk yazarı Yavuz Semerci, Türkiye ile Irak arasında Başika Kampı krizinin çıkmasına sebep olan Musul operasyonu hakkında "Musul kime ait tartışması anlamsız. Bir Irak kenti ve Iraklılar karar verecek" diye yazdı. Semerci, 'Musul derttir...' başlıklı yazısında "Irak ve Suriye’nin devlet olamayışı, kendi iç sorunlarını çözemeyişi ve iç savaş hali, Türkiye’deki siyasal kamplaşmanın ana hızlandırıcısıdır" görüşünü savundu.
Semerci'nin Habertürk gazetesinin bugünkü (11 Ekim 2016) nüshasında yayımlanan 'Musul derttir…' başlıklı yazısı şöyle:
Kabul edelim, Irak ve Suriye’nin devlet olamayışı, kendi iç sorunlarını çözemeyişi ve iç savaş hali, Türkiye’deki siyasal kamplaşmanın ana hızlandırıcısıdır. Orası, siyasal İslam ve Kürtçülük akımlarının yeşerdiği, olgunlaştığı ve bölge ülkelerine istikrarsızlık, kaos, iç karışıklıklar olarak ihraç edildiği yerdir. Yani devekuşu politikası güdüp, ‘’yurtta sulh, cihanda sulh’’ yaklaşımını adeta siper yaparak ‘’aman uzak duralım’’ anlayışını tarih affetmez. Bunun tersi, ‘gidelim işgal edelim, savaşalım, bataklığa gömülelim’ değildir. Orada olup biten göz ardı edilemez, yaratacağı sorunlar dikkate alınmadan bir strateji geliştirilemez.
***
Maalesef tarihsel perspektiften baktığımızda Türkiye ne zaman Musul’u öncelemiştir, iç karışıklık ile karşılaşmıştır. 100 yıl önce, ‘Musul halkı kimi istiyorsa razıyız’ denilmesine rağmen, plebisit kararı alınmasına rağmen, bunu bile riskli gören emperyalist güçler, Anadolu’da Sevr dayatması bir Kürt devleti kurulması isyanını alevlendirmiştir. Türkiye’nin içe kapanmasına yol açmışlardır. (O gün bu ülkenin kurucularının kendi Kürtleriyle, Alevileriyle, Araplarıyla Dersimlileriyle, Zazalarıyla ve farklı dini ve etnik yapılarıyla düşman boyutunda ilgilenmesi ve tek tipçi yaklaşımı da sorunları çözmemiş bugüne ötelemiştir) Bugün benzer bir problem başımıza sarmak istemiyorsak, Irak ve Suriye’de hesap yapanlar arasında müttefiklerinizi seçmek ve yerinizi belirlemek zorundasınız. Bölge halklarının özgürleşmesi, modern çağa uyum sağlayacak yapılar kurması, demokrasi ve insan hakları konusunda olgunlaşmasını desteklemeliyiz. Milliyetçi yaklaşımlar yerine bu tercihi yaptığımızda bölgenin cazibe merkezinin Türkiye olacağına hiç kuşku duymuyorum.
Önceki gün ABD başkanlık yarışındaki iki adayın ikinci tartışma (debate) programını izledim. Irak konusunda izleyecekleri yol ve yöntemlerini, Irak ve Suriye’deki halkın insani durumu çerçevesinde anlattılar. Ve artık kazanmaya çok yakın olan Bayan Clinton, ‘’ABD askerlerini oraya sokmayacağını Kürtlerin ciddi dost bir müttefik olduğunu ve onların silahlandırılmasının daha doğru olacağını’’ söyledi. Yani 2016 ve 2017 yılında bölgede İŞİD ile savaşta ABD’nin sarsılmaz desteğini kimlerin alacağını biliyoruz.
Musul kime ait tartışması anlamsız. Bir Irak kenti ve Iraklılar karar verecek. Buna saygılı olmalıyız. Konuya bakışımız bölgenin Türkiye’ye ne ihraç edeceğiyle ilgilidir sadece.
Uzun zamandır pek çok kişinin dile getirdiği gibi bu köşede ‘’PKK artık bir iç sorun olmaktan çıktı bölgedeki denklemin bir parçası oldu’’ fikrini dile getiriyorum. Gelişmeler Türkiye’nin sınır komşularından birinin Kürdistan olacağını gösteriyor. Genelde ‘Barzani’nin Kürtleri dost, PKK’nın Kürtleri kötü’ ikilemiyle politika oluşturuluyor. İki tercihin her biri bölgemizde Kürtlerin ezilemeyecek nitelikte kökleşerek kendi devletlerini kurmaya doğru ilerlediği anlamına geliyor.
***
Türkiye yeni sınır komşusuna sırtını mı dönecek, tüm enerjisini bu oluşumu engellemeye mi verecek, yoksa akılcı bir çözüm üreterek bu bölgeyi karşılıklı ekonomik, siyasi, kültürel anlamda birbirine bağımlı hale getirecek hamleleri mi yapacak? Şu anda en tehlikeli gelişme Irak’ta Kürt Bölgesel Yönetimi’yle ters düşerek, onları Irak Merkezi Hükümeti’nin kucağına atmak ve çözüm sürecine dönmemek olacaktır.