Özgün Özçer
Her harekette ilk fitili ateşleyen, ilk tuğlayı koyan, ilk adımı atan vardır… Gezi Parkı direnişinde de bu unvan herhalde ilk çadırı kurana, yani Mehmet Arslan’a ait. Başbakan Erdoğan meselenin sökülen ağaçlar olmadığını savunuyor. Biz de daha kimse sokağa çıkmadan Taksim Dayanışma Derneği ile birlikte Gezi Parkı’na koşan Mehmet’in bu konuyla ilgili bir bilgisi vardır diye düşündük, hazır kendisini yakalamışken neler yaşandığını ona sorduk. Hani sonuçta ilk biber gazlarından nasibini alan, hatta parkta uyurken gaz saldırısına maruz kalıp çok düşkün olduğu bisikleti “Cavit”i bile arkasında bırakarak apar topar parktan ayrılan Mehmet, buna rağmen geri dönüp çöp toplayanları örgütleyerek pasif direnişini sürdürdü ve hâlâ sürdürüyor. Bir amacı, bir hedefi var belli ki.
Neden çadır kurmaya karar verdin?
Salı günü Sırrı Süreyya [Önder] Gezi Park’ına gelen ilk dozerleri durdurunca insanlarda “Bizler burada yokken dozerler ağaçları kesmesin” diye gece kalalım fikri oluştu. Ben de eve gittim, çadırımı ve uyku tulumumu aldım, saat dört gibi geri döndüm ve Facebook’tan duyurdum. Şenlik havası oluşsun diye umuyordum. Öğrenci kolektifleri geldi, onlar da 30 kadar çadır kurdu. İlk gün kolektifin dışında çadır sayısı bir ya da ikiydi.
Aklımda beklemek vardı. O gün iki ağacı telef ettiler, kimse kalmasa devam edeceklerdi. Hükümeti devirmek gibi politik bir amacım yoktu. Gayet kamp havasıyla geldim. Hatta açık öğretim kitaplarımı yanıma aldım, ders çalışıyordum.
Müdahale bekliyor muydunuz?
Müzikler, danslar oldu. Yaklaşık bin kişi eğlenmeye geldi. Ama ertesi sabah sayımız kırk kişiye düşünce müdahale olabilir diye konuşuyorduk. Ama öyle biber gazıyla değil, mahkeme kararıyla gelip “Hadi kalkın arkadaşlar” derler diye düşünüyordum. Her şeye yasal olarak baktığımız için…
Perşembe şafağında biber gazı atıldığında çadırda mıydın?
Uyuyordum. Arkadaşım “polis geldi” dedi. Uyku sersemiydim, “tevatürdür” dedim. Biber gazı hiç uyarı yapılmadan atıldı. Hemen kazıkları çıkardım, çadırı sırtlayıp, kaçtım. Direnmedim.
Başbakan ‘muhatap yok diyor’, bu eylemi başlatanların sesi olarak, esas talep neydi?
Başbakan burayı Topçu Kışlası yapmak istiyor. Kitleselleşmeden önce bari adını Topçu parkı koyalım, kurtulalım diye düşünüyorduk. Yapmayacağım deseydi inan mesele kitleselleşmezdi. Hala Topçu bir şeyler istiyor ya, o beni sinirlendiriyor.
Şu an kitle tamamen muhalefet yapmak isteyenlerin eline geçti ve bunu da yapan Başbakandır. Eğer Gezi’yle ilgili bir açıklama yapsaydı bunu durdurabilirdi. Ama şimdi geçmiş olsun. 1 Mayıs, İçki yasağı üstüne de polisin aşırı müdahalesiyle toplumsal bir harekete dönüştü. Mesela TGB’lilerle bir arada bulunmak beni çok rahatsız ediyor. Onlar “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” derken özgürlükçü arkadaşlarla “Türk-Kürt-Ermeni hepimiz kardeşiz” sloganları atmaya başladık, ama çok cılız kaldık. Nasıl olsa şenliğe dönüştü, sel gider kum kalır, insanlar gittiğinde biz burada olacağız diye düşündük. Ama Başbakan’ın açıklamaları nedeniyle bu böyle olmadı.
“Vazgeçtim” dese tatmin olacak mıydınız?
Kesinlikle. Mahkeme kararına da meydan okuyorlar. İlk gün polise de sormuştuk yıkım kararın var mı diye… yoktu.
Topbaş’ın tretuvar genişletiyoruz açıklamasına ne diyorsun? Boşuna mı gelin güvey oldunuz?
İlk günkü müdahale yolu genişletmek içindi. Bize öyle deselerdi, yine büyümezdi. Sonradan kıvırmaya başladılar. Ama ağaçların üzerinden dozer geçti, sökmediler. Topçu kışlasını da yapacaklarını söylüyorlar…
Eylemi devam ettirme kararını ise ikinci şafak operasyonunun ardından Sırrı Süreyya ile oturarak basın açıklaması yaparken [Cuma 12:00] polisin ortalığa gaz bombası atmasıyla aldık. Yaptığımız tek şey oturmaktı. Elimizde sopa yoktu, taş yoktu, hatta pankart yoktu. Ayağımın dibine gaz bombası düştü, önce öleceğimi düşündüm. 10 dakika sonra eşiği aştım.
O hiçbir şey yapmayan grubu gazladıkları an olay kitleselleşmiştir. İlk üç günü de saymıyorum. Cuma günü olmasının etkisiyle Taksim’e gelen insanları da bu eylemin içinse soktular ve olay hayat tarzına müdahale noktasına geldi.
Şu noktadaki talepler?
Gezi Parkı park olarak kalsın, eylemin çıkış noktası buydu. Ve gösteri hakkımızı istiyoruz, birey olarak. Anayasaya göre sadece gösteriyi nerede yapacağını bildirmek zorundasın. Anayasal bir hak bu, sağlanması lazım.
Bireysel olarak hesap sormak da istemiyorum. Şiddete maruz kalmama rağmen. Özgürlüğümü ver, yeter.
Bir çağrın var mı?
Barışçıl özgürlükçülere iş düşüyor. Taş atanların çoğu ergenlik yaşındaki çocuklar. Ne gösterirsen onu yapıyorlar. Çöpleri toplarken bir grup “Savaşarak devrim yapacağız” diye konuşuyordu. Ben de onlara “Arkadaşlar, şu anda devrim yapmak çöp toplamaktır” dedim, topladılar. Taş atın deseydim, taş atarlardı.
Arkanda ana muhalefet ya da aşırı uçlar yok, gerçekten eminsin değil mi?
Valla yok. Annem gösterilere katılmama kızıyor ama ilk defa aferin dedi. Bağımsız yaptım.