Gündem

Eski Turizm Bakanı: Kriz 2020'den önce bitmez; böyle giderse etnik kavga çıkar, iç barışı sağlamakta zorlanırız

"THY üç ayda 400 milyon dolar zarar etti, böyle giderse büyük sıkıntı yaşar"

27 Haziran 2016 11:12

Eski Turizm Bakanı, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) eski Başkanı Bahattin Yücel, turizm sektöründe yaşanan krizin 2020'den önce bitmeyeceğini söyleyerek "Bir süre sonra bu kötü gidişten, işsizlikten, pazar payının daralmasından, yani yokluktan etnik kavga kıvılcımları çıkabilir" dedi.  Yücel, "Bodrum'daki örnek, esnaf kavgası olarak yorumlandı. Ancak bu bölgelerdeki dinamik düşünüldüğünde, süreç böyle devam ederse işte o turist kavgası etnik gerginliği tırmandırabilir" diye konuştu. Eski bakan, "Karadeniz'deki gibi 'Fındık toplamaya gelmesinler' örnekleri 'Söke Ovası'na inmesinler' gibi yaklaşımlarla sonuçlanırsa iç barışı sağlamakta çok zorluk çekeriz" görüşünü dile getirdi.

Cumhuriyet'ten Selin Ongun'a konuşan Bahattin Yücel, "THY'nin 2016 yılının ilk üç ayındaki zararı 400 milyon dolar, eski kurdan söylersek 1.2 katrilyon. Böyle giderse THY çok büyük bir sıkıntı yaşar. 8.1 milyar dolar da kredi kullanıyor. Ve halen büyük uçaklar alıyor. Bu gibi zararlar hesaba katılmaz ise dev oteller gibi dev uçaklar da sıkıntı yaratır" dedi.

Selin Ongun'un Bahattin Yücel'le yaptığı söyleşi şöyle:

- "Bu kriz daha başlangıç, daha bir şey görmediniz" diyenler var. Mutabık mısınız, yoksa haddinden fazla bir kötümserlik mi?

İyimser olmayı gerektirecek fazla neden yok elimizde. İktidarın tutumu ile birlikte bazı meslek kuruluşu yöneticilerinin durumu algılamadaki gecikmeleri aslında krizin daha da derinleşeceğini gösteriyor. Evet, tam bir kriz dönemindeyiz. 

- Rakamlardan başlayalım. Geçen yıl ile bugün kıyaslanırsa?

Geçen yıl aynı dönemde elde ettiğimiz potansiyelin bu sene yarısını kaybettik. Kümülatif olarak yüzde 50'lik bir düşüş var. En büyük düşüş Rus pazarında.

- En çok turist çektiğimiz pazar neresiydi?

Bir numara Almanya pazarı, iki numara Rusya, üç İngiltere, dört Hollanda.

- Alman turist kaybımız şu an ne kadar?

Alman kaybı yüzde 50, Rus kaybı Mayıs sonu itibari ile yüzde 90, İngilizlerde de yüzde 30 civarında bir kayıp var. İngiltere ve Benelüks ülkeleri kaynaklı pazara da bakıldığında, Türkiye'nin tutumu böyle devam eder ise yüzde 50'lik genel düşüşün sezon sonuna doğru artacağını öngörüyorum.

- Bize gelmeyen turistler şu an hangi ülkelere gidiyorlar?

İspanya'da çok ciddi bir büyüme ve fiyat artışı var. İspanya'yı Hırvatistan ve Karadağ takip ediyor. Ayrıca Yunanistan son yıllarda ilk kez fiyat artırdı ve bu kadar doldu. Fakat Yunanlar da Suriyeli sığınmacılar nedeni ile Türkiye ile sınırdaş oldukları için Ege adaları da potansiyel kaybetti.

- Sığınmacı politikası ne kadar etkiledi turizmi?

Türkiye'ye duyulan talep ve desteğin önemli noktalarından biri mavi yolculuktu. Sığınmacıların o rotadan geçmesi, yaşanan ölümler sadece bizi değil Yunanistan'ı da vurdu. 12 adada ciddi bir düşüş var, en yüksek düşüş Kos adasında, sonra Midilli'de.

 

'Iraklı turistlerden iltica etmesinler diye nakdi teminat alan firmalar var'

 

- Gelelim bizim tarafa. Son haber Belek'ten geldi. Taksiciler kontak, esnaf da kepenk kapattı. Ortak ses şu: "Yetişin, dayanamıyoruz..."

Dayanamayacaklar. Küçük ve orta boy işletmelerin sıkıntılarını eğer kaynak bulunmazsa, bir süre sonra büyük işletmeler de yaşayacak. Hükümetin bu işin böyle olacağını görmesi gerekiyordu. Hükümet her konuda olduğu gibi turizmde de kendi paradigmasını ortaya koydu: "Batılılar gelmezse, Araplar gelir." "Bir Arap turist beş Batılıya bedel” yaklaşımının turizm sektörünü getirdiği yer burası işte. Ayrıca bu zihniyetin yanıldığı bir konu daha var. 

- Nedir?

O çok para harcayacak Arap turist kesimi, kendi ülkesindeki İslami koşullara göre sürdürdüğü yaşamına kısa bir ara vermek için Batı'ya gidiyor. Batı'yı seçiyor. Paris'te Londra'da, New York'ta, Los Angeles'talar. 

- Orta direk Araplar mı Türkiye'ye geliyor?

Orta direk Arapların ağırlıklı olarak geldiği ülkeler Suriye, Irak, Mısır'dı. Ve artık onlar da yoklar, bitti. Mısır ile köprüler atıldı. Suriye savaşın ortasında, Irak keza aynı. Ayrıca bu ülkeden geleceklere uygulanan birtakım saçmalıklar var. Iraklı turistler Türkiye'ye iltica etmesinler diye nakdi teminat alınıyor. Devletin tahsil etmesi gereken bu teminatı, duyduğum kadarıyla bazı uçak şirketleri alıyormuş. Umarım doğru değildir. Yoksa  böyle bir saçmalık olamaz. Bu, normal bir devlet uygulaması olamaz.

- Bir dakika, bunu anlamadık?

Irak'tan Türkiye'ye turist olarak gelenlerden Türkiye'ye iltica etmesinler diye nakdi teminat isteniyor. Bunu da bir özel havayolu şirketi alıyormuş. İsimlerini vermiyorum. (Sektördekilerin konudan haberdar olduğunu kaydeden Yücel, isim vermiyor. S.O) Bunu anlamak mümkün değil, bu nasıl bir devlet anlayışı? Kabile anlayışı bu. Bu gibi uygulamalar yüzünden orta direk adını verdiğimiz kesimden Araplar da eskiden olduğu gibi gelemiyor. Kimler gelecek? Katarlılar ve Suudiler deniyor. Söylendiği gibi harcama yapacak Suudilerin Batı'ya daha çok gittiği bir gerçek. Katar'da da seyahat edebilecek Arap nüfus sayısı yaklaşık 200 bin kişi. Ki onlar da Türkiye'ye birkaç kez gelseler bile o beğenmedikleri Batılıların yerini tutmaz.

- Batılılar neden eskisi gibi Türkiye'ye gelmiyor?

Algı! Peki hangi algı bu? 1) Türkiye, Suriye savaşında açıkça taraf oldu. Türkiye'nin aldığı siyasal tavır, izlediği diplomatik yol, kendisine Ortadoğu liderliği misyonu biçmesi ile gelinen yer burası. Türkiye, Batı kamuoyunda İslami terörü destekleyen bir ülke konumunda. Sadece birkaç gün önce bu kez de Le Figaro'nun manşetindeydik. Gazete, Libya'da çarpışan IŞİD'li teröristlere Türkiye'den altı gemi dolusu silah ve mühimmat götürüldüğünü haberleştirdi. Türkiye halen Suriye'de rejime karşı savaşanlara silah gönderildiğine ilişkin suçlamalarla karşı karşıya. Her gün bunlarla anılıyor. 2) Ki, bu çok daha önemli. Türkiye düşünce özgürlüğünün olmadığı bir ülke konumunda. Her türlü azınlığa karşı düşmanca politik tavırların benimsendiği bir ülke olarak algılanıyor. Türkiye bunu hak ediyor hak etmiyor; bu ayrı tartışma konusu. Ama gerçek şu ki, Türkiye tam olarak böyle algılanıyor. Rusya dahil Batı medyasında her gün Türkiye'ye dair olumsuz haberler yer alıyor. Bunların içinde Sayın Cumhurbaşkanı'nın demeçlerinin de etkisi var. Hele son zamanlarda AB'ye Almanya üzerinden meydan okuyan açıklamaları, Türkiye'ye gelme eğiliminde olabilecek Batılıları, ki bizim turist kaynağımız orasıdır, ciddi anlamda düşünmeye sevk ediyor. 3) Ülkemizin güneydoğusunda fiili bir savaş var. Halep ve Şam'ı televizyon haberlerinden gören dünya kamuoyu orayı da görüyor. Oradaki yıkıntıları, bombaları, tankları basit bir polisiye olay olarak algılamıyorlar. 4) Bir dönem Ortadoğu'nun lideri oluyoruz, denirken Ortadoğu'nun merkezi haline dönüştük. İçki yasağı ile anılan bir ülke haline geldik. Burada alkolün özendirilmesinden bahsetmiyoruz elbette. Ama Vahabi anlayışıyla sentezlenerek Arap ülkesi algısı yaratıldı. Şunu biliyor musunuz; Türkiye'de yaklaşık 160 bin civarında aile bağcılıkla meşgul ve üzüm üretiyor. 1910'larda Osmanlı İmparatorluğu’ndan yurtdışına ihraç edilen şarap 300 milyon litreyken, şimdi toplam alkollü içki üretimimiz 68 milyon litre. Hamasetle “Yeni Osmanlıcılık” oynamaya kalkanlar şu soruya da cevap versinler: Osmanlı şeriat ile yönetiliyordu, ne oldu? Öyle palavradan Osmanlıcılık olmaz. Gelelim tekrar o 68 milyon litreye. Bugün gelmeyen, o 25 milyon turist içki içiyor. Türkiye'de kaldıkları sürede yetişkinler birer litre içseler 20 milyon litre eder.

 

'Bodrum'da tehlike çanı çaldı,
yokluktan etnik kavga çıkabilir'

 

- Burada pankartı hemen açalım: Bodrum'da yaşananlar sadece ekonomistlerin değil sosyal bilimcilerin de kadrajına girecek ölçüdeydi: Esnaf taş ve sopalarla turist kavgası yaptı. 14 kişi yaralandı, 25 kişi gözaltına alındı. Bu neyin resmi?

Bu resim çok ciddi bir tehlike çanı. Gelmekte olan çok önemli bir tehlikenin uyarısı. Türkiye'nin yatak kapasitesi yaklaşık bir buçuk milyon. Bu bir buçuk milyonun yüzde 70'i Güney’de; Ege ve Akdeniz kıyılarımızda. Kuşadası, Bodrum, Marmaris, Fethiye, Kalkan, Kaş, Kemer, Antalya, Belek, Side, Manavgat, İncekum'dan itibaren Alanya, bu yay içinde yüzde 70'lik yatak kapasitesi var. Bu yaydaki turizm amaçlı hizmet veren işletmelere ve çalışanlara bakıldığında, karşımıza geniş bir piramit çıkıyor. Bu piramitte Doğu ve Güneydoğu'dan gelen yurttaşlarımızın önemli bir yeri var. Turizm sezonundaki hareketlilik onların yaklaşık bir yıllık geçimlerini sağlayabilecek bir katkı sağlıyordu. Şimdi bunun kaybedildiği bir döneme girdik. Siyasette milliyetçi damarı besleyen söylem keskinleşirken, turizm sektöründeki bu krizle birlikte, siyasilerin hiç hesaba katmadığı bir fay oluşabilir. Türkiye'yi yönetenlerin bunu hızla görmesi ve önlem almaları şart. Bir süre sonra bu kötü gidişten, işsizlikten, pazar payının daralmasından, yani yokluktan etnik kavga kıvılcımları çıkabilir. Bodrum'daki örnek, esnaf kavgası olarak yorumlandı. Ancak bu bölgelerdeki dinamik düşünüldüğünde, süreç böyle devam ederse işte o turist kavgası etnik gerginliği tırmandırabilir. Karadeniz'deki gibi "fındık toplamaya gelmesinler" örnekleri "Söke Ovası'na inmesinler" gibi yaklaşımlarla sonuçlanırsa iç barışı sağlamakta çok zorluk çekeriz. Buna hiç kimse değinmiyor. Ne siyasetçiler ne de bizim sektörümüz. Efendim, çözüme ulaşmak için bakanlıklar arası gruplar kurulacakmış, Türkiye tanıtım yapmalıymış! Mesele keşke öyle basit olsaydı. 

- Bu yöntemlerle devam edilirse ne olur?

Böyle giderse, bu kriz 2020'den önce dengelenemez, bu süreç bitmez. Yanılmayı çok istiyorum, umarım 2020'ye kadar sürmez. Türkiye'nin Ortadoğu politikasını acilen gözden geçirmesi, Rusya ile arasındaki sorunu hızla çözmesi ve Türkiye'deki baskı rejimi içerikli olumsuz algıyı mutlaka ortadan kaldırması lazım. İnsanların ne içeceğine, ne giyeceğine, ne yiyeceğine, kimin kiminle yan yana oturacağına, kaç çocuk doğuracağına karışan bir rejimde turizm olamaz. Demokrasinin olmadığı yere turist gelmez.

- 'Deniz, güneş yetmez, demokrasi' diyorsunuz...

Elbette bunları sadece turist gelsin diye değil, öncelikle kendi memleketimiz için istiyoruz. Deniz ve güneşi veren çok ülke var. O bitti. Doğru, deniz, güneş, demokrasi. Ama burada atlanan çok önemli bir gelişme daha var. Turizm dünyada yeni bir faza geçiyor. Türkiye turizmini yönetenler turizmde çok ciddi bir değişimin yaşandığını halen fark etmediler. Iskaladık ne yazık ki, son birkaç yılda turizmde dünya analog dönemden dijital döneme geçti. Tatil tercihlerini artık toptancı yaklaşım değil, bireysel eğilimler belirliyor.

- Bunu somutlar mısınız?

Dünya 21. yüzyıla girerken çoğumuz sayısal teknolojinin bu kadar kısa sürede hayatımıza yön vereceğini düşünemedik. Teorik olarak yerküredeki bütün bilgilerin yüklendiği “server”lardan bilgileri tarayarak, içlerinden istediklerimizi süzmek ve çok kısa sürede, milisaniyede, seçerek almak mümkün. Yazının bulunmasından 2013 yılına kadar insanlık tarihi boyunca derlenenlerin tümüne eşdeğer bilgi, günümüzde 48 saatte toplanabiliyor. Türkiye, genelde AB ülkelerinin ucuz tatil tedarikçisi işlevini benimsediği için bu gelişmeyi zamanında göremedi. Toptan satış yapmayı başarı ölçüsü saydık. Bu yüzden yatırımlar üst yapı ağırlıklı gerçekleşirken, siyaset kurumu şu çarpıcı gerçeği göremedi: “UBER, dünyanın en büyük taksi şirketi ama mülkiyeti kendisine ait tek aracı yok. Facebook,  dünyanın en çok izlenen içerik sağlayıcısı ama tek kelime içerik üretmiyor. AliBaba dünyanın marka değeri en yüksek perakendecisi ama kendi stoğu yok. Booking ve Expedia, dünyanın en fazla ciro yapan rezervasyon sistemleri. Ne uçakları ne de odaları var. Airbnb, dünyanın en büyük konaklama hizmeti sağlayıcısı kendine ait bir kulübesi bile yok.” Sektörü krize sokan olumsuzlukların bu denli etkili olmalarının nedeni bence dünyadaki bu değişimi görememizden kaynaklanıyor. 2013 yılında dünyadaki gezi ve tatil satışlarının yüzde 15.6’sı mobil cihazlarla gerçekleştirildi. Önümüzdeki üç yıl içinde bu oranın yüzde 22.5’i aşarak 200 milyar doların üzerine ulaşacağı hesaplanıyor. Tur operatörlerinin pazar algısı yarattığı günler geçti. Artık insanlar internet üzerinden gidecekleri yerleri kendileri seçiyorlar. Fiyat karşılaştırmasıyla kendileri için uygun olanı kendileri satın alıyorlar. Kendi kararını veren, biletini ve konaklamasını kendisi satın alan tüketici de evet; güneşi, denizi arıyor ama tarihe saygıyı da arıyor, insan haklarına saygı da istiyor. Burada da güvenlik ve özgürlük çok önemli. Sektörün halen anlamadığı, en büyük hatası belki de bu. Türkiye gelişmeleri doğru değerlendirerek, kriz döneminde turizmde gecikmeden analogdan dijital çağa geçmek zorundadır.

- Bu arada esnaf da turist duasına çıkıyor. Umut ediyorlar ki belki temmuzun sonunda gelirler; gelecekler mi?

Dua edeceklerine "Ey hükümet yasakları bırak, insanların yediğine, içtiğine karışma, insanların kaç çocuk yapacağından, kadınların etek boyundan sana ne. Sen kendi işini yap biz de kendi işimizi yapalım" deseler daha etkili olacağı kesin.

- Temmuz, ağustosta gelecekler mi peki?

Almanya çıkışlarında bir doluluk var. İspanya'da da fiyat yüksekliği var. Türkiye'de ise fiyatlar olabileceğinin en alt seviyesinde. Bu nedenle biraz hareket olur. Yandaş basında "plajlar doldu" haberlerini görürüz. Ama eskilerin deyimi ile bu sadra şifa değil tabii.

- Bu yıl kaç milyon turist öngörüyorsunuz?

Genel trendin 30 milyon olduğunu kabul edersek bu sene ancak 15 milyon gelir. Ve bu 15 milyonla çok zor duruma düşeriz.

 

'Böyle giderse 2020'ye dek sektör batar çünkü...'

 

- 2020'ye dört sene var, böyle devam ederse sektör ne olur, tüyleri diken diken edecek ama batar mı?

Batar, çünkü sektörün bankalara 18.9 milyar dolar da borcu var. Bunların çoğu yüksek ciroya bağlı nakit akışına göre tasarlanarak borçlanılmış banka kredileri. 18.9 milyar doların yılda yaklaşık 2 milyar dolar faiz ödemesi gerekir. Bu sektör bunu kazanamadı. Sektöre çok sağlıklı bir finansman kaynağı bulunması gerekiyor.Aslında turizm yatırımlarında ciddi ölçüde hazinenin ortak olduğu pek bilinmez. Kıyı bölgelerindeki tesislerin çoğu kamu arazileri tahsis edilerek yapıldı, bu araziler hala kamunun mülkiyetindedir. Hazine, bu araziler üzerindeki mülkiyet payını değerlendirerek, başlangıçtaki yatırım-finansman modelinde öngörülen oranlarda yatırımcı şirketlerin sermayelerine ekleyip karşılığında hisse alabilir. Bu uygulama önerisi hayata geçirildiğinde kamu mülkiyeti kaybolmaz. Ayrıca kamu yönetimi işletmeleri tek tek inceleyerek, her birinin gerçek anlamda sermaye artırımı ihtiyacını da belirleyebilir. Şirketlerin yönetimlerinde hisseleri oranında söz sahibi olmak koşulu ile gereken öz kaynağı enjekte ederek, payını arttırabilir. Eldeki hisseleri bir yatırım ortaklığı eliyle uluslararası pazarda belirli güvenceler vererek pazarlayabilir. Dış yatırımcılara açabilir. Sağlanacak taze kaynakla işletmelerin yaşadığımız krizi yeniden yapılanarak aşacakları bir model oluşturulabilir.

- Yani ezcümle ne diyorsunuz?

İşletmelere sermaye enjekte et, şu andaki işletmelerin sahiplerinin hisse oranlarını azalt, al ve bunu uluslararası pazara aç, buradan da fon yarat. Yoksa bunlar elden gidecekler.

- Geçen yıllarda yapılan dev oteller bu krizden nasıl çıkar?

Şimdilik dev oteller kapılarına kilit vurmadılar. Bu dev otellerin neredeyse tamamı üzerinde bir marka taşıyor. Zararları devam ederse ve istenilen pay alınamazsa bir süre sonra marka sahipleri markalarını alıp gidecekler. Kalanların bir kısmı kendi markalarını yürütmeyi deneyeceklerdir. Başaramayanlar da çöker.

- Sektörün yöneticileri Başbakan'la görüştü. Ne konuşmuşlar?

Çalışanların işlerinin kaybının engellenmesi için ciddi ve doğru bir çözüm bulamadılar. Bizim önerimiz şuydu. 2019-2020 yılına kadar çalışanların korunması kaydıyla SGK primleri, muhtasar vergileri gibi işletmelerin birtakım ödemelerini faizsiz erteleyin. Bunu ertelemediler. Oysa bu model ile personelin işine son verilmesi önlenebilirdi. TÜRSAB'dan "her seyahat acentası getirdiği yabancı başına 20 Avro alsın" gibi bir öneri gelmiş. Anlamak mümkün değil. Yine bir başka anlamsız öneri. Elektroniğin bu denli hayatımızı etkilediği bir ortamda "hemen kaynak bulalım tanıtım kampanyası yapalım" denilmiş. Önceki Bakan Mahir Ünal’ın açıklamalarından anlıyoruz ki, Bakanlık, otelcilerin faizsiz tatil kredisi önerilerine sıcak bakmış, ancak TÜRSAB yönetimi ve bazı seyahat acentelerinin temsilcileri, erken rezervasyon kampanyasının olumsuz etkilenebileceği gerekçesiyle bu öneriye karşı çıkmışlar. Gerçekten böyleyse bu yaklaşım, bütün seyahat acentelerini bir kenara iterek birkaç kuruluşu gözetmek anlamına gelir ve kesinlikle haksız rekabet demektir.

- Hemen soralım; şu pencereden Taksim'e bir baksanız? (Yücel ile meydana bakan bir manzara eşliğinde söyleşiyoruz- S.O)

"Taksim Meydanı'nı çirkinleştirin" diyen bir yarışma düzenlense, herhalde mevcut hali ile bu meydan ödül alır! Ne yapacağız tanıtım kampanyasında, Taksim Meydanı aslında gördüğünüz gibi değil diyerek ilizyon mu? Gazetecilerin, akademisyenlerin tutuklanma haberleri ile Suriye temalı haberler her gün Batı gazetelerinde manşetlerdeyken tur operatörleri ile tanıtım kampanyası mı yapacağız? Bunları önerenler sektörün profesyonelleri! Bir de kruvaziyer liman yapılması önerilmiş. Şimdi bazıları kruvaziyer turizmi kurtuluş reçetesi gibi sunuyor. Toplam gelen sayısı1.8 milyon deniyor. Oysa bu gemilerle gelenler Yunanistan ve Türkiye limanına giriş çıkış yaptıkları için bazen aynı gemi ile aynı kişileri birden fazla giriş yapmış gibi sayıyoruz. Orada da abartılmış bir sayı var. Sağlıklı rakam 1 milyonun üzerinde değil. Bunun tamamı Türkiye'ye kar olarak gelse sektörü yine kurtarmaz.

 

'THY'nin 2016'daki ilk üç aylık zararı: 400 milyon dolar'

 

- Söyleşiye hazırlanırken mikrofon uzattığımız turizm sektörünün bazı çalışanlarından duyduğumuz bir "iç diyalog" var. "Sektörün büyükleri, çok kötüyüz öldük, bittik, demeyelim" diyorlarmış...

Harika! Bir yandan esnaf dua eder bir yandan da kendimizi kandırırsak sezonu tamamlarız.

- Bu neden böyle, korkuyorlar mı?

Bazı meslek grupları hükümetin çok sert tavır aldığından çekinerek, gerçeği kendilerine saklamayı tercih ediyorlar. Yeterince diplomatik mi bu cevabım? (Gülümsüyor)

- 10 gün bayram tatili neyin yara bandı olur?

Tüketici kredileri default olmaya başladı. Kredi kartı ödemelerinde aksaklıklar artıyor. İnsanlar kazanmazlarsa nasıl harcarlar? Turizm insanlar kazandıkça artar. İnsanların en kolay vazgeçecekleri alışkanlıklarıdır tatil. Gelir yoksa hemen ondan vazgeçerler. Size bir veri daha söyleyeyim. 2030 yılında dünyanın en fazla turist olan 10 ülkesi arasında yokuz.

- Kimler var orada?

Çin, Fransa, İtalya, İspanya, ABD, İngiltere… Dış pazara açılan Türk Hava Yolları da halen 11. havayolu. Ama nedense bizim tatil merkezlerimiz ile hedef pazarımızdaki ülkeler arasında tarifeli sefer yapmıyor. Venedense "Bir Arap turist beş Rus'a bedel” diyen kişinin (Rixos Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince- S.O) otel kiraladığı Şarm El Şeyh'e THY hemen sefer açtı. Çok avantajlı fiyatlar verdi. THY, bu havaalanına 505 liraya gidiş-dönüş fiyat uyguladı. Şarm El Şeyh, İstanbul-Antalya mesafesinin 2.7 katı. Aynı dönemde İstanbul'dan Antalya uçuşları 548 liraydı. Şimdi birileri çıkıp, “Türkiye bayrak göstermek istiyor, tanıtım vs. yapıyor” diyebilir. Ama bu başka bir şey. Bu bir kayırmacılık. Turistik merkezlerimiz olan Antalya, Dalaman, Bodrum-Milas'tan Türkiye'nin hedef pazarlarına tarifeli uçuş yok. Ama Şarm El Şeyh'e THY pat diye sefer açıyor. 

- THY'ye dair bir zarardan daha bahsetmişsiniz geçenlerde, o tam olarak nedir?

Fikrimi sordular, söyledim. THY Afrika'nın ücra köşelerine yeni parkurlar açtı. Bu parkurları açarken devlet desteği ile özellikle Fethullah Gülen'in Afrika'daki örgütlenmesine katkı ve lojistik sağlamak için yapıldığı açık. Şimdi araları kötü ama bu gerçeği ortadan kaldırmaz. Buralarda THY uçaklarda doluluk sorunu yaşadığı için iç hat fiyatlarını artırıyor ve buna rağmen yine de zarar ediyor. Bu zararı gözden geçirmesi ve ona göre de politika çizmesi gerek. THY'nin 2016 yılının ilk üç ayındaki zararı 400 milyon dolar, eski kurdan söylersek 1.2 katrilyon. Böyle giderse THY çok büyük bir sıkıntı yaşar. 8.1 milyar dolar da kredi kullanıyor. Ve halen büyük uçaklar alıyor. Bu gibi zararlar hesaba katılmaz ise dev oteller gibi dev uçaklar da sıkıntı yaratır.

İlgili Haberler