Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, bir dönem Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başdanışmanlığını da üstlenen Etyen Mahçupyan’ın “Tımarhane Günlerim” isimli yeni kitabını bugünkü köşesine taşıdı. “Etyen Bey, kitabının her sayfasını bana ithaf etmiş” diyen Özkök, yazısında “Bence herkesin özellikle de psikologların kitabı okuması gerek. Bir insan, başka bir insana, nasıl olur da bu kadar takıntılı olabilir sorusu, iyi bir ‘case study’ olabilir” ifadelerine yer verdi. Mahçupyan'ın kitabında 1 Mart tezkeresine ilişkin yazılarını eleştirdiği Özkök, bu eleştirilere soruyla cevap verdi. Özkök, Mahçupyan’ın Yiğit Bulut’a ilişkin yazısını da hatırlatarak, “Senden, o eşsiz mizahi zekâna uygun harika bir cevap bekliyorum. Ama lütfen bu olayı da homofobik bir espri ile açıklama” ifadesini kullandı.
Özkök’ün Hürriyet’te “Etyen'i neden Shakespeare'e tercih ettim” başlığıyla bugün (24.02.2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Bazıları benim için "Narsist" diyor ya...
İtiraf edeyim, “Hayır hiç değilim” diyemem...
Çünkü dozunda olmak kaydıyla biraz var.
Bazıları ise yediğim bunca dayağa, hakarete hiç bakmadan yaşamama bakıp, kimliğimin başına şu sıfatı ekliyorlar:
“Mazoşist...”
Bak bu teşhis sonuna kadar doğru.
Son örneği ise Londra’da geçirdiğim bir hafta içinde, Etyen Mahçupyan’ın entelektüel dehasını, olağanüstü mizah yeteneğini bütün haşmetiyle sergileyen ‘opus magnum’u, “Tımarhane Günlerim”* adlı kitabını, “Notting Hill” kafelerinde otururken bile elimden düşürmememdi.
İngiltere başkentinde Etyen Bey’i, Shakespeare’e tercih etmemin çok haklı bir gerekçesi vardı.
Kitabın neredeyse her sayfasını bana ithaf etmiş...
Genel yayın yönetmenliğinden ayrıldığım günden beri kendimi hiç bu kadar önemli hissetmemiştim.
Entelektüel seviyesini, kabiliyetine çok sadık biçimde yansıtan bu ‘opus magnum’, bu başeser için, hem sadık bir okuru olmam, hem de fikirlerindeki tutarlılık ve özellikle de mizahi zekâsı dolayısıyla, kendisine derin şükranlarımı sunuyorum...
Kitabın tek eksikliği, bugünkü ince ve zarif homofobik espri anlayışının, o günlerde henüz yeterince inkişaf etmemiş olmasıydı.
O da benim için büyük bir şans oldu...
Ama o günlere ait bu eşsiz mizah anlayışı, bu eksikliği fazlasıyla gidermiş.
Bence herkesin okuması gereken bir kitap.
Özellikle de psikologların...
Bir insan, başka bir insana, nasıl olur da bu kadar takıntılı olabilir sorusu, iyi bir “case study” olabilir.
Siyasetçilere gelince....
Özellikle onu danışmanı yapan Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun cevap vermesi gereken bir soru var ki, onu da ikinci yazıya bırakıyorum.
Etyen Mahçupyan, “Tımarhane Günlerim”, Profil, 2016
‘Deadpool’ ve Etyen Bey
Önceki akşam bir “Anti Marvel” şaheseri olan “Deadpool” filmini seyrettim. “Sin City”den beri seyrettiğim en eğlenceli karanlık filmdi.
Filmin bir sahnesinde, cehennem gibi olaylardan sonra kahraman şunu diyor:
“Buradan sağ çıkamayan tek şey, insan esprisidir.” Etyen Bey’in kitabı aklıma geldi. Belli ki son zamanlarda içine girdiği dünyadan sağ çıkamayan tek şeyi espri anlayışı olmuş.
Sizce ben mi yanıldım yoksa Başbakan ve danışmanı mı
Etyen Bey, benim kitapları altını çizerek okuduğuma inanmıyor.
O yüzden sayfasını vererek anlatayım...
Kitabın 237’nci sayfası...
Ekim 2003’te, yani 1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesinden sonra yazdığım iki yazıda işlediğim “büyük devlet olmak” konusunu ele almış.
O gün ben demişim ki:
“Türkiye iddialı bir bölge gücü ama bazı adımlar atmazsak ileride kendi halinde bir bölge devletine dönüşebiliriz.”
Etyen Bey ise o gün tezini şöyle özetliyor:
“Bugün Türkiye’nin iddialı bir bölge gücü olmasının fazla bir hükmü yoktur...”
Soru 1: Bu durumda ben mi yanılmış oluyorum, yoksa sen mi...
Soru 2: Etyen Bey kardeşim, bu tezini iyi de bir maaş alarak danışmanlığını yaptığın Başbakan Ahmet Davutoğlu’na da söyledin mi...
Sen söylediysen, o ne dedi? Aranızda hanginizin haklı olduğuna karar verebildiniz mi?
Çünkü bize Türkiye’nin Ortadoğu denilen mahallenin abisi, bir dünya devi olduğunu hem o, hem de Cumhurbaşkanı hâlâ her gün söylüyor.
Soru 3: Ben o günlerde tezkerenin geçmesini savunuyordum, ama Meclis’in reddetmesini de hep övdüm.
Bugün ülkemin Cumhurbaşkanı, “1 Mart tezkeresi geçseydi bunlar olmazdı” diyor...
Bu durumda, o gün sen haklıydın da, Cumhurbaşkanı ve ben haksız mıydık...
Şimdi senden, o eşsiz mizahi zekâna uygun harika bir cevap bekliyorum.
Ama lütfen bu olayı da homofobik bir espri ile açıklama...
Önemli not: Bütün kitap boyunca benden bahsederken, dalga geçmek için Ertuğrul Bey diye söz ettiği için, bu samimiyetine sığınarak ben de ona Etyen Bey dedim. Böylece her ikimiz de Çölaşan üslubuna terfi etmiş olduk.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız