Politika

EMEP Genel Başkanı Aslan, yeni çözüm sürecini değerlendirdi: Kandilden olumlu yanıt geldi; iktidar somut adım atmıyor

06 Mart 2025 10:05

Güncelleme: 06 Mart 2025 10:11

Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Seyit Aslan, yeni çözüm sürecine ilişkin yaptığı değerlendirmede, "Devlet Bahçeli’nin başlatmış olduğu, henüz tam adının konmadığı, ucu açık olan, hızlı ilerleyen ama somut adımların atılmadığı bir dönemden geçiyoruz" ifadelerini kullandı. Abdullah Öcalan'ın çağrısını ve PKK’nin ateşkes ilan etmesine değinen Aslan, "Kandil, Öcalan'ın çağrısına olumlu yanıt verdi. İktidar açısından henüz somut bir adım söz konusu değil" dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "terör eylemlerine son vererek lağvedilmesi" çağrısı yaptığı PKK'nın lideri Abdullah Öcalan, aylardır beklenen çağrıyı yaparak, PKK'nın kendini feshetmesi ve tüm grupların silahları bırakması gerektiğini açıkladı. Öcalan'ın çağrısında "Sayın Devlet Bahçeli'nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanı'nın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihî sorumluluğunu üstleniyorum" ifadeleri yer aldı. Öcalan, "Devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın" dedi. 

Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum" çağrısına ek olarak gönderdiği "Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz, pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir" notu da okundu. 

Öcalan'ın, PKK'nın kendini feshetmesi ve tüm grupların silahları bırakması yönündeki açıklamasından sonra, PKK Yürütme Komitesi, Öcalan’ın çağrısına katıldıklarını ve gereklerini yerine getireceklerini belirtti. Komite, Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasını da istedi.

PKK Yürütme Komitesi, 1 Mart'tan itibaren geçerli olmak üzere ateşkes ilan ettiklerini belirterek, saldırı olmadıkça hiçbir silahlı gücün eylem yapmayacağını vurguladı.

EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan, yeni çözüm sürecini Duvar'dan Ferhat Yaşar'a değerlendirdi. 

-Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim'de Öcalan'a yaptığı çağrının ardından başlayan İmralı görüşmeleri ve İmralı heyetinin çeşitli kesimlerle yaptığı ziyaretler devam ederken, 18 Şubat'ta İstanbul'da HDK'ye operasyon düzenlendi. Operasyonda aralarında EMEP İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros Durmuş'un da olduğu 30 kişi tutuklandı. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Devlet Bahçeli’nin başlatmış olduğu, henüz tam adının konmadığı, ucu açık olan, hızlı ilerleyen ama somut adımların atılmadığı bir dönemden geçiyoruz. Öcalan bir açıklama yaptı ve PKK’nin kendisini feshetmesi çağrısını yaptı. Kandil, Öcalan'ın çağrısına olumlu yanıt verdi. İktidar açısından henüz somut bir adım söz konusu değil. İktidar ve Devlet Bahçeli, Kürt sorunundaki yaklaşımları ve bakışları nedeniyle bugüne kadar atmış oldukları adımlara baktığımızda çözümden yana bir süreç olmadığı ortadaydı. Anayasa Mahkemesi’nde HDP için açılan kapatma davasından tutun da parlamentodaki DEM Parti'ye dönük yaklaşımlar ortadayken, milletvekillerinin fezlekelerini her gün Meclis’e taşıyan, kayyımlar atayan, AYM ve AİHM’nin vermiş olduğu kararlara rağmen Selahattin Demirtaş ve Gezi Davası tutuklularını cezaevinde tutan bir anlayış vardı.

Bu anlayış aslında şu an pratik olarak bir adım atmış değil. İktidarın sorunu çözmek üzere ya da attığı adımlar yanında öbür tarafta kendi varlıklarını ve egemenliklerini devam ettirmek için baskıcı bir politikayı da elden bırakmadıklarını görüyoruz. Bizim il başkanımız HDK operasyonunda tutuklandı. Sadece HDK operasyonu değil emek, demokrasi, özgürlük isteyen, barış isteyen, işi ve ekmeği için mücadele edenlere yapılmış bir operasyon. Bütün muhalefeti aynı torbaya koyup yapmış olduğu operasyonu, ‘Ben ne diyorsam onu kabul edeceksiniz. Muhalefet de, muhalefet yapacaksa benim istediğim gibi muhalefet yapacak’ mesajı olarak okuyoruz. CHP’ye dönük operasyonları da bunun bir parçası olarak görebiliriz. Hiçbir şeyin kendi kontrollerinin dışına çıkmasını istemeyen baskıcı ve tek adam yönetimi var. Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere baktığımızda, özellikle Suriye’deki sürecin Türkiye üzerinde bir yük oluşturduğu açık. Rojava meselesi, ‘İran’a sıra gelecek. Kürtlere yeni alanlar açılacak' tartışmaları ile birlikte düşündüğümüzde 'yapmasa bile yapıyormuş gibi yapacak' iktidar ve ortakları. Şimdilik Kürt sorununa dair sözden başka ortaya konmuş bir şey yok. Pratik olarak atılmış bir adım yok.

-Atılması gereken adımlar nedir? 

En azından silahların susması ve bu meselenin ayrıntılı olarak konuşulmasını fırsat olarak değerlendirmek gerekiyor. Kürt siyasetçilerin yargısız biçimde içerde olması sona erdirilmeli. Bir an önce hasta ve siyasi tutsaklar bırakılmalı. Bu saatten sonra hiçbir kayyımın atanmaması, atanan kayyımların da geri alınması gerekiyor. İçerde ve dışarıda operasyonlara son verilmeli. Ülkede demokratik bir ortam, bölgede barış için adımların atılması gerekiyor. Somut olarak bunlar olmadıktan sonra iktidarın ya da devletin adım atıp atmayacağını nasıl görebiliriz?

-Bir yandan çatışma ve kayyım atamalarının sürdüğü diğer yandan görüşmelerin olacağı bir süreç mi yaşanacak? Öcalan’ın PKK’ye kendini feshetme çağrısı ve PKK’nin ise ateşkes ilan ettiklerini duyurmasının ardından kayyım ve siyasi operasyonları bitecek diyebilir miyiz?

Taraflar arasında 1993’ten beri süren görüşmeler var. Özellikle Özal döneminden beri devletin Kürt siyasetçilerle görüşmeler yaptığını, bazen çeşitli nedenlerle görüşmelerin kesildiğini gördük. Bugün gelinen noktada bir taraftan görüşme, diğer taraftan karşılıklı çatışmayı tırmandıran gelişmeler ortaya çıkıyor gibi gözükse de şu anda bizim gördüğümüz Kürt hareketinin böyle bir çatışma ortamını yaratmaktan kaçındığı ve böyle bir çatışmanın içerisine girmedi yönünde. Uzun zamandır bu böyle. Burada Öcalan’ın çağrısıyla bir kez daha Kürt hareketi adım atıyor ama devlet bu adımları atma konusunda pratik bir tutum içerisinde değil. Bu, işi zorlaştırır. Siz şimdi sadece barış diyerek hiçbir adım atmazsanız bunun bir gerçekliği olmaz.

Kayyım ve operasyonlar için ise bitti demek çok mümkün değil. Her an kayyım da yeni siyasi operasyon da gelebilir. Bir sabah uyandık, Beykoz Belediye Başkanı'nın sabaha karşı gözaltına alındığını öğrendik. Kayyımlar, gözaltılar olmayacak demek, gerçekçi değil. İktidarın demokratikleşme, hak ve özgürlükleri genişletme, seçilenlerin iradesine saygı gösterme konusunda çok istekli olmadığını görüyoruz.

-Kürtlerle barış, muhalefetle 'savaş' mı olacak?

Cumhuriyetin yüz yıllık dönemine bakarsak, iktidarların egemen politikalarını rahatlıkla hayata geçirebilmeleri için iç ve dış düşman yaratma konusunda oldukça yetenekli olduğunu görüyoruz. Dönem dönem Kürtler, dönem dönem de sosyalistler düşman olmuştur. Bir dönem FETÖ olmuştur. Bir bakarsın Yunanistan dış düşman olmuştur. Bazen İran, bazen Irak olmuştur. Türkiye’de iç ve dış düşman arayışı bitmez. Neden bitmez? Çünkü düşman yaratmak, demokratik olmayan bir ülkede egemenlerin kendi iktidarlarını sürdürebilme araçlarının biri haline geliyor. Kürt sorununun, demokratikleşmenin hızlıca yapılması konusunda taleplerimizi ısrarla ileri süreceğiz. Ama bu sorun ‘asgari olarak’ çözüldüğünde ülke demokratikleşecek diye bir kural yok. Türkiye’nin demokratikleşmesi için Türk ve Kürt halkının, bütün ezilen ve sömürülenlerin ortak bir mücadelesine ihtiyaç var.

Kürt sorunu, işçi sınıfının ve emekçilerin mücadelesinde iktidarlar için hep bir araç haline geldi. Bir grevde, direnişte, hak alma mücadelesinde patronun ve iktidarın ilk söylediği şey, ‘Aman bu teröristlerle yan yana gelmeyin, bunlar sizin aklınızı çeler, sizi kandırırlar’ gibi ifadeler olur. Hak aramayı terörle ilişkilendirirler. Antep’te yaşananlarda gördük. Hak aramayı anarşistlikle, ‘bölücü terörle’ ilişkilendirerek ‘sizin ne işiniz var bunlarla?’ diyerek işçilerin hak arama mücadelesini bastırmaya çalışıyorlar. İktidarın bu ötekileştirici ve işçilerin mücadelesini bölmeye yönelik argümanları bütünüyle bitmese de zayıflamış olacak. Sınıf mücadelesi açısından yeni bir sürecin adımlarının imkanları ortaya çıkabilir. Daha rahat konuşmak, tartışmak, suçlanmamak açısından bu süreci önemsiyoruz.

-CHP lideri Özgür Özel, 26 Şubat’ta partinizin genel merkezini ziyaret etti. Görüşmede hangi konular gündeme geldi?

Çözüm süreci tartışmaları dahil olmak üzere, Ekrem İmamoğlu’nun adaylık süreci başta olmak üzere parti olarak sendikal haklar için yürüttüğümüz kampanyaları konuştuk. Her şeyden önce ana muhalefet partisi dahil Türkiye’de ortak bir mücadelenin yürütülmesi gerektiği üzerinde duruldu. Partilerin yerel düzeyde birlikte çalışmasını değerlendirdik. İstanbul İl Başkanımız Sema Barbaros Durmuş’un HDK operasyonu kapsamında tutuklanması nedeniyle Sayın Özgür Özel’in bir geçmiş olsun dilekleri oldu. Dayanışma içerisinde olacağımızı söyledik.

-Hayat pahalılığı giderek işçi ve emekçilerin geçimini zorluyor. Bununla birlikte grev kararı alan ve aylarca mücadele eden işçilere yönelik saldırılar da arttı. Siz de emekçilerin mücadelesini yakından takip ediyorsunuz ve gündeme getiriyorsunuz. İşçilerin hak kayıplarına ilişkin verdiği mücadeleyi nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye’de özellikle 12’nci kalkınma planı, Orta Vadeli Plan (OVP) ve Mehmet Şimşek’in programları yoksuldan alıp zengine vermenin adıdır. Bu ciddi bir yoksullaştırmayı beraberinde getiriyor. Türkiye’de şu anda kayıt dışı olarak çalışan işçi sayısı yaklaşık 30 milyondur. Zaten asgari ücret çalışan işçilerin yüzde 60’nın ortalama maaşı haline gelmiştir. Sendikalı olan işçi sayısı yüzde 9’dur. Sadece yüzde 5’i toplu sözleşme hakkından faydalanıyor. Bu yüzde 5 olan kesim yoksulluk sınırına yakın bir ücret alıyor. Kamu işçisinin ortalama maaşı da 25-35 bin bandı arasındadır. Eskiden kamu işçisi denince, her türlü güvencesi olan, iyi bir ücret alan, iyi koşullar altında çalışan bir işçi profili vardı. Ama artık bunlar kalmadı. Özel sektör ile kamu çalışanları arasındaki farklar ortadan kalkmış durumda.

Böyle olunca işçilerin örgütlenmesi ve mücadelesi de kaçınılmaz. Son zamanlarda artan işçi direnişleri de bunlara bağlı. Eskiden çözerse Erdoğan çözer, ücretleri yükseltirse Erdoğan yükseltir durumu hakimdi fabrikalarda. Ancak artık Erdoğan’ın giderek inandırıcılığını kaybettiği, işçi sınıfının ise mücadele ederek haklarını elde ettiği bir sürece girildi. İktidar, programını en vahşi biçimde uygulamak için grevleri yasaklıyor, direnişte olan işçilere kolluk güçleriyle müdahale ediyor, eylemleri, gösterileri yasaklıyor, sendikacıları tutukluyor. BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen uyduruk gerekçelerle tutuklandı. Bütün bu baskılar ve yasaklamalar karşısında direnen ve mücadele eden işçi sınıfımız var.

-20 Şubat'ta partiniz 'Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş!' kampanyasını başlattı. Kampanya sürecinde neler yapılacak? Nasıl bir yol haritası isleyeceksiniz?

Akademisyenler ve sendika uzmanlarıyla böyle bir kampanyayı başlattık. Biz tabii bu çalışmayı önce emek örgütleri, akademisyenler yapsın diye çok uğraştık. Ama bir çıkış göremedik. Sonuçta bu kampanyayı parti olarak yapmaya karar verdik ve kampanyayı grevde olan bir işyeri önünden ilan ettik. Akademisyenler, sendikalar ve emek örgütleri, işçiler bu işin içinde olacaklar. Çalışmayı hızla örgütleyeceğiz. Bugünkü resmi kayıtlara göre 16 milyon 500 bin işçinin sadece 2 milyon 500 bini sendikalı. Ama biz biliyoruz ki göçmenlerle birlikte 30 milyonu aşkın iş gücü var.

Erdoğan döneminde 200 bin işçinin grevi yasaklandı. Hak talep eden her işçi, patron tarafından işten atıldı. Kitlesel işten atılmalar oldu. Biz talepleri görünür kılmak için yola çıktık. Bildirilerimiz, afişlerimiz var. taleplerimiz.net diye bir site de oluşturduk. Sosyal medya hesapları var. Sitede yapılan etkinlikler, çalışmalar yer alıyor. Sendikacıların, akademisyenlerin, hukukçuların, sendika uzmanlarının, işçilerin düşüncelerini yazacakları, tartışacakları olanaklar var. Site tartışma platformu olarak devam edecek. Bu 12 günde yüzlerce işçi ile buluştuk. Bu kampanyanın ne kadar doğru ve dönemine uygun olduğunu gördük. Bunu bir kanun tasarısı haline getirerek, binlerce işçinin imzasıyla parlamentoya götürmek istiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi ile yaptığımız görüşmede kendileri de imza vereceklerini, diğer partileri de kanunun Meclis’te kabul edilmesi için ikna edeceklerini söylediler. Daha önce kayyımların yasasını değiştirmek için ortak bir görüş birliği oldu. Şimdi ise işçilerin talepleri için ortak bir görüş var. Kanunun çıkma ihtimali var. Biz de bunu zorlayacağız.

PKK ateşkes ilan etti; Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılmasını istedi

Öcalan'dan tarihi çağrı: Tüm gruplar silahları bırakmalı, PKK kendini feshetmeli!

İşte Öcalan'ın "silah bırakma" ve "PKK'nın feshedilmesi" çağrısı yaptığı "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" başlıklı açıklamanın tam metni

Sırrı Süreyya Önder: Bu ülkenin bütün evlatlarını; asker, polis ayırt etmeksizin saygıyla anıyoruz

Medya, Abdullah Öcalan'ın çağrısını nasıl gördü?

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın silah bırakma ve örgütü lağvetme çağrısı, dünya basınında nasıl yankılandı?

Bakırhan: Öcalan'ın çağrısından sonra Bahçeli aradı, "Bu ülkeyi birlikte demokratikleştireceğiz, ne gerekiyorsa yapmaya hazırım" dedi

Pervin Buldan: Bahçeli, çağrının ertesi günü bizi arayıp teşekkür etti; "Elimden geleni yapacağım" dedi

Önder: Bahçeli bana "Daha barış halayı çekeceğiz" demişti; Öcalan Bahçeli'nin açıklamasına bir parça şaşırmış, "Meclis'e gelmeme gerek yok, buradan konuşurum" dedi

HASAN CEMAL YAZDI - Silahlara veda zamanı... Hoş geldin barış!

MEHMET Y. YILMAZ YAZDI - PKK silah bırakacak, Saray da “baskı rejimini!”

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU YAZDI - Öcalan’dan beklenen çağrı geldi, şimdi ne olacak?