Politika

Demirtaş: Bu hafta dokunulmazlığımız kaldırılabilir, kendi ayağımızla ifade vermeye gitmeyeceğiz

"Kurulsun adil mahkemeler seni de bizi de yargılasınlar"

19 Nisan 2016 15:20

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişikin, "Bu hafta dokunulmazlığımız kaldırılabilir, kendi ayağımızla ifade vermeye gitmeyeceğiz" dedi. "Nasıl götürüyorlarsa götürsünler ama biz kendi ayağımızla gitmeyeceğiz" ifadesini kullanan Demirtaş, "Bunun fiziki bedelini biz ödeyebiliriz ama  siyasi bedelini siz ödeyeceksiniz. Biz bir mitingte konuşuyoruz. Biz daha  Ankara’ya yetişmeden fezlekeler Meclis’e gidiyor. Kim kimi yargılayacak görülecektir. Hukukun üstünlüğüne inancımız sonsuz. Kurulsun adil mahkemeler seni de bizi de yargılasınlar" ifadesini kullandı.

Demirtaş, Taksim'de 1 Mayıs tartışmalarıyla ilgili olarak, "Taksim yasaklı. Bilerek yasaklıyorlar, özellikle mevzuyu Taksim tartışmasına kilitlemek istiyor. Benim naçizane önerim, nerede bir alan varsa o alanı doldurup, emekçinin sesini duyurmamız lazım" dedi. Demirtaş, "Tabii ki, ne karar verirseniz arkanızda olacağız. Taksim tabii ki önemlidir, orada yaşanan katliam, siyasi olaylar, vazgeçmemizi gerektirmez ama böyle bir dönemde alanlara çıkmak da şarttır. Taksim’e çıkılamıyorsa, başka alanlara" diye konuştu.

TBMM'deki 'kiralık işçi' yasa tasarısını bekleyen HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "İşsizlik oranı çok yüksek, resmi 10-11’lerde ama gerçek işsizlik 25’lere dayanmış durumda. Böyle bir ortamda zaten sendikasızlaştırma, işçiyi kendi hakkını aramadan aciz bırakma çalışmaları bu kadar etkiliyken, bir de şu yasalar çıkarsa biz artık köle ülkesi olacağız" dedi. Demirtaş, "Birazdan saraydaki zat konuşmaya başlar, 35 kanal aynı anda muhtarların coşkusunu yayınlar ama işçilerin sorunlarını yayınlamazlar. O yüzden akademisyenler içeridedir, Ayşe öğretmenin barış çağrısı telaşla karşılanmıştır, bir futbolcu bir futbol takımı dövme nedeniyle, barış çağrısı nedeniyle terörist ilan edilmiştir" dedi.

HDP grup toplantısında konuşan Demirtaş'ın açıklamaları özetle şöyle:

"1 Mayıs yaklaşıyor, emekçinin sorunları 1 Mayısa’ta ifade edilecek düzeyle sınırlı değil. Çok değerli emek örgütlerinin, sendikaların genel başkanları burada. İşçinin emekçinin sorununu konuşacağız fakat şunu bilerek, işçi sorunu, emekçi sorunu derken bir azınlığın küçük bir grubun sorunundan söz etmiyoruz. Geçiştirebileceğimiz, görmezden gelebileceğimiz bir mevzudan söz etmiyoruz. Elbette ki işçi, emekçi, Türkiye’yi veya dünyayı omuzların sorunlarını taşıyanların sorunlarını bir grup toplantısında çözecek değiliz.

Zaten uzun yıllardır, işçi, emekçinin, hakkı, hukuku gasp edilirken direniş gelişiyor fakat hiçbir dönemde 2016’da yaşandığı kadar çalışanların hak gaspı yaşanmadı. Özellikle de sırada bekleyen yasalar, şu kiralık işçi dediğimiz yasa ve kıdem tazminatını hiçleştiren yasa tasarısıyla birlikte şu kızıl kıyamet içinde tarihimizin en ciddi emekçi alanına müdahale söz konusu.

Bizim dokunulmazlığımızı da konuşacağız ama işçinin dokunulmazlığını kaldıran bu yasa daha ciddi mevzudur. Şimdi, tabii ki Türkiye’de basın özgürlüğü, medya özgürlüğü, yurttaşların haber alma hakkıyla ilgili tarihimizin en karanlık dönemlerden birini yaşadığımız için duyurma şansımız da pek yok. Çünkü muhalefetin sesini ulaştırmaya çalışan her basın mensubu, kuruluşu tehdit altındadır. Sıra bekleyen modern kölelik yasasından toplumun genelinin haberi yok. Neden işçilerin yürüyüş yapmaları engelleniyor? Sendikaların faaliyetlerine engelleme getirilmeye çalışılıyor. Onlar da var olan tehlikeyi işçiye, emekçiye anlatamasın diye. Bir oldu bittiyle bu yasalar parlamentodan çıksın istiyorlar. Bütün bunlar içinde bunları konuşamazsak bir müddet sonra Türkiye, Çin’den daha beter bir ülkeye dönüşebilir. İşsizlik oranı çok yüksek, resmi 10-11’lerde ama gerçek işsizlik 25’lere dayanmış durumda. Böyle bir ortamda zaten sendikasızlaştırma, işçiyi kendi hakkını aramadan aciz bırakma çalışmaları bu kadar etkiliyken, bir de şu yasalar çıkarsa biz artık köle ülkesi olacağız.

 

Saray'daki zat çıkınca...

 

Soma’da da istihdam yaratılar. Resmi olarak maaşı olan, işsiz kategorisinde değerlendirilmeyecek emekçilerdi... Orada dikkat ederseniz, dayıbaşı diye bir sistem vardı. Çok tartışıldı. Dayıbaşı. Yani Çukurova’da çavuş denen, bir grup işçiyi patrona kiralayarak gelir elde eden dayıbaşılar var. Şimdi dayıbaşı sistemini kanuni olarak işçi kiralama şirketlerine vermek istiyorlar. Yani dayıbaşı kravat takacak.

Beni affetsinler, bir mal gibi kiraya verilecekler. Otomobil gibi, bisiklet gibi... 1 yıllığına değil ama, 6 aylığına, 5 aylığına, 1 günlüğüne kiraya verilecek. Sizi kiralayanın fabrikasında, tarlasında çalışacaksınız. Sizin patronunuz değil, hiçbir sorumluluğu yok. İşyerinizde başınıza bir kaza gelse sorumlu değil. Kıdem tazminatınız hiç edilmiş durumda. Maaşınız mı ödenmedi, muhatabınız kiralayan şirket... Beğenmediniz mi, patrona, yani sizi kiralayan şirkete itirazınız mı var? Hemen aynı gün kapının önündesiniz. Siz orada kadrolu değilsiniz. İtiraz mı edeceksiniz? Dışarıda 6 milyon işsiz var.

Modern kıyafetli dayıbaşılar dediğimiz para basmaya başlayacak. Halihazırda kuruldular. Birçoğu da bakanlığa yakın. Ellerini ovuşturuyorlar. Şu yasa çıksa da para bassak diye. Bunlar büyük sermaye sahiplerine, “Gel kardeşim, gel, burada köle var” çığırtkanlığından başka bir şey değil. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bedava, gelin bunları çalıştırın çağrısıdır. Ekonomiyi balon olarak şişirip kendini kurtarma telaşıdır. Evet, üretim ve hizmet alanına yeni işgücü katılacak ama pek çok kişi işsiz kalacak.

Güvenlik tedbiri yok, geçici işçi. 1 aylığına orada, 3 aylığına orada. Uzmanı değil, işveren kendini patron olarak görmediği için tedbir de almıyor. İş cinayetlerinde iki katına kadar artış gözlemlenmiş, ücretlerde düşüş gözlemlenmiş. Hollanda’da da, Almanya’da da, Fransa’da da benzer şeyler olmuş. Sendikaya  üye olamazlar. Başlarına bir şey gelse, kime dava açacakları bile muğlaktır. Ortada bir işveren sorumluluğu diye bir şey yok. Bir devlet, hükümet niye vardır? Mevzu para babalarını beslemek, kendinize küçük bir devlet kurun, rant devleti mi, hırsız devleti mi kuracaksanız kurun. Bizden, milletimizden, devletimizden ne istiyorsunuz, burası işçi, emekçi devletidir.

O devlet veya hükümet, halkın hükümeti olabilir mi? Devletin ve onu yöneten hükümetlerin işi onu tabana yayabilmektir. Burada yapılması gereken, özellikle işkurlar üzerinden tek bir işsiz kalmayana kadar, herkes kadrolu çalışana kadar hükümetin elini taşın altına koymasıdır. Burada kâr payları düşer, düşsün. Üretimle karşılayacaksın. Ülkenin bu kadar imkanını doğru değerlendirme, işçi emekçi güçlenmesin, sermaye güçlensin diyerek sadece sağ politikalarla şunları yaparsan ortaya çıkacak tablo bugünkü Türkiye tablosudur. Bu kadar haksızlık, zulüm, adaletsizlik varken işçilerin sesi niye çıkmaz? Basından bunu duyamazsınız. Bunu dile getiren sendikalara legal görünümler altında illegal kurumlar olarak baskın yapılıyor.

Birazdan Saray'daki zat konuşmaya başlar, 35 kanal aynı anda muhtarların coşkusunu yayınlar ama işçilerin sorunlarını yayınlamazlar. O yüzden akademisyenler içeridedir, Ayşe öğretmenin barış çağrısı telaşla karşılanmıştır, bir futbolcu bir futbol takımı dövme nedeniyle, barış çağrısı nedeniyle terörist ilan edilmiştir.

Kriter budur, AKP’li mi, değil mi? AKP’li değilse, ideolojisinin önemi yok. Devlet diyor ki, “Senin kıdem tazminatını her yıl keseceğim ve bir fonda toplayacağım, gerekirse veririm.” Hırsızlığın daniskası, büyüğü burada dönüyor. İşsizlik fonu. Nerede bu paralar? Bilen yok. Kıdem tazminatı işçiye verilen hediye değil. Maaşının bir kısmıdır. O ay cebine koymuyor, bir yerde biriktiriyor. Senin kendine ait paran. Fonda tutacakmış. Her istediğinde de alamazsın.

 

'Taksim olmazsa başka meydan'

 

1 Mayıs’ta çok güçlü bir şekilde herkesin alanlarda olması lazım. Taksim yasaklı. Bilerek yasaklıyorlar, özellikle mevzuyu Taksim tartışmasına kilitlemek istiyor. Benim naçizane önerim, nerede bir alan varsa o alanı doldurup, emekçinin sesini duyurmamız lazım. Tabii ki, ne karar verirseniz arkanızda olacağız. Taksim tabii ki önemlidir, orada yaşanan katliam, siyasi olaylar, vazgeçmemizi gerektirmez ama böyle bir dönemde alanlara çıkmak da şarttır. Taksim’e çıkılamıyorsa, başka alanlara. Ama yüzbinleri milyonları alanlara davet etmeliyiz. Bu Taksim’den vazgeçmek anlamına gelmez ama bu tarihi dönemde tartışmayı Taksim mi değil mi noktasında kilitlememek lazım.

 

'Saraydaki zat ve stajyeri...'

 

Dokunulmazlıklar görüşülecek. Biz dokunulmazlık zırhı arkasına sığınan milletvekilleri değiliz. Anayasa teklifimiz duruyor, desteklemek isteyen desteklerse, bizim teklifimizi çıkarabiliriz. Ne diyoruz? Milletvekilleri kürsü dokunulmazlığı dışında dokunulmazlık sahibi olmasın diyoruz. Hırsızlık mı yaptık? Biz yapmadık da yapanlar var, hemen soruşturma açılsın. Vatandaş araç kullanırken 90 yapsa ceza yiyor. Milletvekili 190’la yakalanıyor, polis özür diliyor. Senle ne farkımız var? Bana da soruşturma açılsın, biz bundan korkmuyoruz ki. İhaleye fesat mı karıştırıldı. Soruşturma açılsın. Kürsü dokunulmazlığını koruyalım, gerisini kaldıralım. Yargıtay’da yargılansın diyoruz. Türkiye gibi yargının tam anlamıyla bağımsız olamadığı bir ülkede suiistimal olmasın diyoruz.

AKP’nin teklifi bu mu? Tam bir kurnazlık. Mevcut dosyalarla ilgili tek bir tartışma yapılmadan, kümülatif olarak kaldırılacak. Kimin için kaldırılacağı da belli... HDP için. Bunu şevkle, heyecanla bangır bangır anlatıyorlar. Amaç HDP’lileri linç ettirmek. Biz ne yapmışız? Şunun dışında bir şey yok. Cumhurbaşkanı ve Başbakan topluma aleni şekilde yalan söyleyerek algı yarattılar. “Milletvekilleri araçla silah taşıdılar” diyor. Uyduruk iki gazetenin yalan haberinden başka bir şey yok. Savcının böyle bir iddiası yok. İspatlayın, 59 milletvekil istifa edeceğiz. İspatlayamazsanız hem saraydaki zat, hem stajyerine sesleniyorum. Sizde istifa edecek haysiyet var mı? Biz istifa ederiz, hazırız.

20 soruda dokunulmazlıklar; siyaseti bu yargıya mı teslim edeceğiz?

'Bu hafta dokunulmazlığımız kaldırılabilir ama kendi ayağımızla ifade vermeye gitmeyeceğiz'

 

Bu günaha ortak olmak isteyen herkes el kaldırabilir. Fiziken bedel ödetebilirler biz bundan kaçacak değiliz. Ama siyaseten bedeli el kaldıranlar olacak. Sayın Kılıçdaroğlu bu oyunu görmeli.  AKP’nin oylarıyla değil CHP’nin oylarıyla bunu yapacaklar. Hırsızlar itibar sahibi

Bu hafta dokunulmazlıkları kaldırabilirler ama tek bir arkadaşım kendi ayağıyla ifade vermeye gitmeyecek. Nasıl götürüyorlarsa götürsünler ama biz kendi ayağımızla gitmeyeceğiz. Bunun fiziki bedelini biz ödeyebiliriz ama  siyasi bedelini siz ödeyeceksiniz.

Bu salondakiler ömrünün yarısını cezaevinde geçirmiş siz cezaevinden geçerken korkudan türkü söyleyen insanlarsınız.

Bizim değerlerimiz halkın değerleri. Korkması gerekenler biz değiliz. Biz başımıza ne getirirlerse getirsinler demokrasi ve barış yolundan vazgeçmeyeceğiz, silaha şiddete meyil etmeyeceğiz. Tercih onların ama biz seçeneksiz değiliz.  Anayasa dokunulmazlık mevzusu çok daha iyi bir mecrada tartışılıp Parlamentoya getirilebilirdi. Saray’daki zat 28 Temmuz 23010’da Kütahya’da referandum konuşmasında dokunulmazlıklarla ilgili “Siyasetçiye dokunulmazlığı kaldır, git siyasetçiyi birilerine mahkûm edin. Herkesin dokunulmazlıkların aynı anda kaldırılmasını savunuyorum. Biz bu tezgâha oyuna gelmeyiz” demiş. Aradan çok geçmeden oyuna gelmiş.

 

'PKK'yi büyüten biz değiliz; MHP ve AKP'dir'

 

Bilimsel olarak, ahlaki olarak, siyasi olarak şiddeti büyüten biz değiliz.  PKK’yi büyüten MHP ve AKP’dir. Sizin yüzünüzden dağa çıkanların haddi hesabı yok. PKK’yi 12 Eylül’de Diyarbakır zindanlarında büyüten sizsiniz.

Cesur bir savcı çıkıp çakma milliyetçi ve stajyer başbakana soruşturma açsa “PKK’yi büyüten sizsiniz” diye. Biz savaş mitingi değil barış mitingleri yaptık. Onu bile bombalattınız. Gözünüzün önünde bilginiz ve onayınızla katliamlar yapıldı. Suruç, Diyarbakır ve Ankara Gar katliamını yargılayacak hâkim savcı var mı?

Biz konuşuyoruz bir mitingde Ankara’ya yetişmeden fezlekeler Meclis’e gidiyor.  Kim kimi yargılayacak görülecektir. Hukukun üstünlüğüne inancımız sonsuz. Kurulsun adil mahkemeler seni de bizi de yargılasınlar.

Yapılacak oylama dokunulmazlık için değil Başkanlığa ‘evet’ mi, ‘hayır’ mı oylamasıdır."