Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'ın casusluktan tutuklanması, babasını kaybettiği 2010 yılının ardından 2011'de geçirdiği ilk Babalar Günü'nde yazdığı yazıda dönemin Dışişleri Bakanı, Başbakan Ahmet Davutoğlu'yla yaptığı bir telefon görüşmesini aktarmasını getirdi. Can Dündar, 18 Haziran 2011 tarihindeki köşesinde, 11 Aralık 2010'da babasını kaybetmesinin ardından Ahmet Davutoğlu'nun kendisini arayarak baba acısıyla ilgili bir hadisten bahsettiğini yazmıştı.
Can Dündar, "Geçen aralıkta babamı kaybettiğimde arayan Ahmet Davutoğlu, taziye niyetine bir hadisten söz etmişti: Adamın biri Hazreti Peygamber’e gitmiş, nasihat istemiş. 'Baban vefat etti mi' diye sormuş Hazreti Peygamber:
'Etti, ya Resulullah' demiş adam... Hazreti Peygamber, 'Öyleyse sana nasihat olarak babanın vefatı yeter' cevabını vermiş" demişti.
Can Dündar'ın Milliyet gazetesinin 18 Haziran 2011 tarihli nüshasında yayımlanan "Babasızlar için..." başlıklı yazısı şöyle:
Yalnızlar için Sevgililer Günü yazısı yazmışlığım var. Ama bunca yıl yetimler için Babalar Günü yazısı yazmadığımı fark ettim.
Fark ettim; çünkü artık ben de onlardan biriyim.
Bu, ilk babasız Babalar Günüm benim...
* * *
Oysa ne kadar da kalabalıkmışız.
Kundaktan itibaren üzerine gerilen kanatlardan mahrum kalmış, sessiz, savunmasız bir orduda askere alınmış gibi hissediyor insan...
Günün birinde herkesin gönülsüz kaydolacağı, mahzun bir yetimler ocağı...
O babasına sarılmış mutlu çocuklardan reklam panoları, evlatları babalarını sevindirme yarışına davet eden renkli alışveriş çağrıları, babayla geçirilecek mesut bir günün etkinlik duyuruları, “Babamı seviyorum” temalı duygusal köşe yazıları...
Meğer “babalılar”ın bu şenliği, “babasızlar”ın yarasına tuz ekermiş.
* * *
Geçen aralıkta babamı kaybettiğimde arayan Ahmet Davutoğlu, taziye niyetine bir hadisten söz etmişti:
Adamın biri Hazreti Peygamber’e gitmiş, nasihat istemiş.
“-Baban vefat etti mi” diye sormuş Hazreti Peygamber:
“-Etti, ya Resulullah” demiş adam...
Hazreti Peygamber, “Öyleyse sana nasihat olarak babanın vefatı yeter” cevabını vermiş.
* * *
Çünkü yaş almak, evden ayrılmak, evlenmek filan değil, babadan kopmak bitiriyor çocukluğu insan hayatında...
O büyük dayanaktan yoksun kalmak büyütüyor bir anda...
Çöken duvarın dibinde filizleniyor Âdemoğlu aslında...
Yas günümde arayan Sezen Aksu, “Çocukluğun elinden alınmış gibi olursun şimdi” demişti.
Aynen öyle...
İnsanoğlu, evlatlığını da defnediyor babasıyla birlikte...
Önce tutamaksız kalmış gibi sendeliyor.
Sonra onsuz yürümeyi öğreniyor.
Ve ardından özlemin sonsuzluğu başlıyor.
* * *
İnsan, babası sağ iken bilemiyor, tahmin etse de konduramıyor:
“Bu, onu son görüşüm mü?”
“Elini son öpüşüm mü?”
“Yoksa son Babalar Günüm mü?”
O yüzden son kezmiş gibi doyasıya görmek, öpmek, sevmek gerekiyor.
Öyle yapabildiğim için şanslı sayıyorum kendimi...
Bir süre önce mensubu olduğum ve istemeden koptuğum “babalılar” dünyasındaki kardeşlerime de bunu tavsiye ediyorum.
Yeni katıldığım “babasızlar âlemi”ne gelince...
Herhalde bugün onlarla mezarlıkta buluşacağız.
Babalarımızın saçı yerine taşını okşuyor olacağız.
Benimkinde Cahit Sıtkı’dan bir şiir kazılı...
Babama, unuttuğu bir türküyü hatırlatan mısralar...
Bütün babalara armağan olsun:
* * *
“Öldük, ölümden bir şeyler umarak,
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü...
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak...”