CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in iddialarına ilişkin, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya gönderme yaparak "Bu açıklamalara karşı, ülkede hepimizin huzurundan sorumlu olan bakan, huzursuzlandı. Adı İçişleri Bakanı ama fiilen her suçluyla fotoğrafı çıkan suç işleri bakanı, önüne gelene saldırmaya başladı. Neyin telaşı içinde olduğunu herkes merak ediyor." dedi.
Özel, “Birkaç gündür Türkiye bir suç örgütü liderinin yaptığı ifşalar, itiraflar ve kirli çalışmaları ortaya dökmesiyle meşgul. Demokrasilerde bu tip birinin söylediğinin çok büyük önemi olmaz. Ama o kişi devlet-mafya ilişkisini itiraf ediyorsa, devletin bu konuda refleks göstermesi, hızlı bir pozisyon alması beklenir. Geldiğimiz noktada 1990’lara geri döndük. AKP’yi tebrik etmek lazım. 20 yıldır iktidarda olup ülkeyi 30 yıl geriye götüren bir başka iktidar dünya üzerinde mevcut değil. Bugün Cumhur İttifakı’nın AKP, MHP ve mafya sacayağından oluştuğu gün gibi açığa çıktı” ifadesini kullandı.
CHP Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Özgür Özel, Manisa İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında şu açıklamaları yaptı:
"CHP'nin siyasi geleneği Filistin meselesinde İsrail'e karşı en sert tutumu ortaya koymuştur"
“İsrail bir süredir sürdürdüğü şiddet ve gerginlik politikalarını tırmandırarak, Müslümanlar için en kutsal günlerde Mescid-i Aksa’da hem ibadeti engelleme hem de yerleşim yerlerine müdahalede bulunarak şiddete başvurdu. Bu, hiçbirimiz açısından kabul edilebilir değil. 20’yi aşkın Filistinlinin hayatını kaybetmiş olması nedeniyle yüreğimiz yandı. Derhal Meclis'te grubu bulunan 5 siyasi parti olarak bir metin üzerinde uzlaşı sağlayıp, bu meseleyi milletimiz adına milletimizin meclisi olarak en üst perdeden kınadık. Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinde bulunduğu siyasi gelenek, Filistin meselesinde İsrail’e karşı, en sert, en net tutumu ortaya koymuştur. Tarihimiz, geçmişimiz Filistin davası konusunda her zaman Filistin halkının yanında yer almaktadır. İsrail’in zulüm politikalarına karşı tavizsiz tutumumuzu sürdürüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, uluslararası alanda tüm örgütleri harekete geçirmesi yönünde çağrıda bulunuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika birikimi, diplomasi deneyimi, bölgede bu tür krizleri çözmeye, ön almaya müsaittir. Yeter ki diplomasi alanında liyakatli personeline imkan tanınsın. Özellikle Arap dünyasının, Müslüman dünyasının Filistin’in yalnız bırakılması hususunda Türkiye’nin üzerine düşen diplomatik hassasiyeti göstermediğinin altını çizmemiz gerekiyor. Dün yaşananlarda canımızı sıkan, yüreğimizi ağzımıza getiren, öfkemizi artıran bir diğer konu da, Anadolu Ajansı’nın muhabirlerine karşı plastik mermilerle yapılan saldırıdır. Bölgede görevlerini yapmakta olan gazetecilerin can güvenliği konusundaki hassasiyetimizin ve bu saldırıya karşı tahammülsüzlüğümüzün altını çizmek isterim.
"Cübbeli amiralin takipçisiyiz"
Deniz Kuvvetleri mensubu bir amiralin bir tarikat evindeki cübbeli görüntüleri, üniformasının üzerine cübbeyi geçirerek verdiği görüntüler Türkiye’yi ayağa kaldırmıştır. O günden beri olayın takipçisiyiz. Neredeyse iki ay geçti. Her fırsatta 'Bu sistemde çok hızlı karar alırım' diyenler, bu soruşturmayı ilerletemedi. Cumhurbaşkanı'na hakaret olduğunda ertesi sabah 05.00’te evin kapısına gidenler; gözaltılar, tutuklamalar, ihraçlar yapanlar herkesin vicdanını sızlatan cübbeli amiral konusunda herhangi bir yaptırım uygulamış değiller. Bu konunun en yakından takipçisi olduğumuzu ve bu konunun unutulmasına sebebiyet vermeyeceğimizi, sonuna kadar takip edeceğimizi hepinize hatırlatmak isteriz.
"1990'lara geri döndük"
Birkaç gündür Türkiye bir suç örgütü liderinin yaptığı ifşalar, itiraflar ve kirli çalışmaları ortaya dökmesiyle meşgul. Demokrasilerde bu tip birinin söylediğinin çok büyük önemi olmaz. Ama o kişi devlet-mafya ilişkisini itiraf ediyorsa, devletin bu konuda refleks göstermesi, hızlı bir pozisyon alması beklenir. Aynı Susurluk faciasında aynı araçta olmaları mümkün olmayan kişilerin, o araçtan çıktıktan sonra, hızla bir komisyonun kurulup pek çok karanlık noktayı açığa çıkarması gibi. O Susurluk Komisyonu Raporu’nda yazanlar gereğini AKP yapmadığı için, geldiğimiz noktada 1990’lara geri döndük. AKP’yi tebrik etmek lazım. 20 yıldır iktidarda olup ülkeyi 30 yıl geriye götüren bir başka iktidar dünya üzerinde mevcut değil. Bugün Cumhur İttifakı’nın AKP, MHP ve mafya sacayağından oluştuğu gün gibi açığa çıktı. Eğer değilse, AK Parti ile MHP’nin bu mafya oluşumuna karşı harekete geçmesi gerekir. Oysa birisi bir mafya liderini hapishanede ziyaret edip, ona kişiye özel af çıkarmıştır, bir diğeri bir başka mafya liderini yurtdışına nasıl çıktığını kendi bile anlamadan, nisan ayında geri geleceksin, aklanacaksın güvencelerini vererek yurtdışına yollamıştı. Kendisine verilen sözlerin tutulmadığını iddia eden birisi sürekli açıklamalarda bulunuyor. Bu açıklamalara karşı, ülkede hepimizin huzurundan sorumlu olan bakan, huzursuzlandı. Adı İçişleri Bakanı ama fiilen her suçluyla fotoğrafı çıkan suç işleri bakanı, önüne gelene saldırmaya başladı. Neyin telaşı içinde olduğunu herkes merak ediyor. Bir gerçek var, pozisyon itibariyle AKP, MHP ve mafyadan oluşan bir üçlü birliktelik varsa, bu üçünün tam kesişim noktasında Süleyman Soylu’dan başkası yok. Hem AK Parti ile hem MHP ile hem anılan suç örgütleriyle buluşuyor olması manidardır. İşine gelince suç örgütü liderine çakarlı araba vereceksin, işine gelince polis koruması sağlayacaksın, işine gelince izinsiz mitingler yapmasını, Cumhur İttifakı’na oy istemesini, bizleri tehdit etmesini, herkesin kanını donduran açıklamalar yapmasını seyredeceksin, işine gelmeyince ‘Biz mafyayla mücadele ediyoruz’ diyeceksin. Soylu’nun hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır. O görevde durduğu sürece, Cumhur İttifakı’nın yasadışı örgütlerle dirsek dirseğe temas halinde olduğunun, iktidarlarının oradan beslediklerinin ifşasıdır, itirafıdır. Olanları izleyeceğiz.
"Bu ülkede her gün bir uçak Anadolu'nun bir köşesine düşmektedir"
AKP tüm alanlarda olduğu gibi pandemi yönetiminde de ülkeyi zor durumda bırakan bir anlayış içinde. AKP’nin çok gecikmeli aldığı tam kapanma kararı, rakamlara yansımaya başladı. Bunu Bilim Kurulu 4 aydır söylüyor. Tam kapanma yapılmaksızın vakaların azalmayacağını söylüyorduk. Adalet ve Kalkınma Partisi tam kapanma yapmak yerine kurultaylarını yapmayı tercih etti. İl kongreleri başladığında günlük vaka 8 bin 900 iken büyük kongresini yaptığında 29 bine, daha sonra 60 bine kadar tırmandı. Tam kapanma olmasa da toplumun belli bir kısmının hareketliliğini engelleyen tedbirlerin rakamlara yansıyışı şunu gösteriyor: Adalet ve Kalkınma Partisi, anketlerdeki erimesini, partisinden kopuşları, siyaseten zayıflamasını örtmek için ülkenin sağlığıyla oynamıştır. Tam kapanmak yerine kongre yapan, daha kalabalıklarını teşvik eden, katıldığı her etkinlikte vatandaşa yapma dediği her şeyi kendi yapanlar bugünü tablonun sorumlusudur. Unutulmaması gereken bir hatırlatma yapmamız gerekiyor. 43 bin 311 vatandaşımız Covid-19’dan hayatını kaybetti. Bunlardan 13 bini AKP’nin kongre sürecinden sonraki ölümlerdir. Her gün yaşanılan ölümlerin baş sorumlusudur. Bu ülkede her gün bir Soma faciası yaşanmaktadır. Bu ülkede her gün bir uçak Anadolu’nun bir köşesine, başka bir uçak, öbür köşesine düşmektedir. Bunların sorumlusu pandemiyi iyi yönetmeyen hükümetten başkası değildir. Aşılamada bakanın verdiği hiçbir rakam tutmamıştır. İnsanlar aşı olmak istemekte, aşıya erişememektedir. Bütün ülkeler aşı bulurken, Türkiye’deki bu çaresizlik, diplomasideki becerisizlikten, iç politikada kullanmak için sürekli üst perdeden dünya liderlerine hakaret etmenin bedelini ödemekten başka bir şey değildir.
"Pekcan hakkında soruşturma komisyonu kurulması için imza vereceğiz"
Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan görevden ayrıldı. Görevdeyken oturduğu evi devlete tadilat yaptıran, kendisinin ortak olduğu firmadan kendi bakanlığına satış yaptığı ortaya çıkan ve haksız menfaat elde ettiği ortaya çıkan Pekcan’ın yerine bir başkası getirildi. Peki bu iş burada kapandı mı? Bakanların hukuken yargılanmaları Meclis’te kurulacak bir soruşturma komisyonuyla mümkün. Bunun için 300 milletvekiline ihtiyaç var. Pazartesi gününden tezi yok, bütün milletvekillerimiz Pekcan için bir soruşturma komisyonu kurulması için imza vereceğiz. Meclisteki diğer muhalefet partilerinin imza vermesi noktasında girişimde bulunacağız. Ama sayı 300’e yetmiyor. Bunun için Milliyetçi Hareket Partisi’nin desteğine ihtiyaç var. Bakalım Sayın Bahçeli kendi deyimiyle Türkiye’nin bütün dezenfektanlarını Haliç’e doldurup Pekcan’ı orada dezenfekte mi edecek yoksa 'Komisyon kurulmasına imza vermeliyiz' mi diyecektir. Önümüzdeki pazartesi gününe kadar Adalet ve Kalkınma Partisi bir adım atarsa, onların eksik kalacak imzalarını tamamlamayı da biz taahhüt ediyoruz."