24 Mart 2021 10:12
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP 7'nci Olağan Büyük Kongresi'nde yaptığı konuşmasında, "kendisini güvende hissetmek amacıyla evlerinde döviz ve altın tutan vatandaşlara" seslenerek, "Evlerindeki döviz ve altını, çeşitli finans araçlarına yatırarak, ekonomiye ve üretime kazandırmalarını istiyorum" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, son birkaç gündür piyasalarda yaşananan dalgalanmanın "Türkiye ekonomisinin gerçek dinamiklerini, taşıdığı potansiyeli ve yarınını kesinlikle yansıtmadığını" savunarak, "Siz içeride birilerinin 'battık, bittik, yıkıldık, öldük' diye terane tutturduğuna, kendi ülkelerini kötüleme yarışına girdiklerine bakmayın… Bunlar kendi ülkelerinin ve milletlerinin felaketinden iktidar devşirme hevesinde olan, gözlerini kin ve nefret bürümüş, kifayetsiz muhterislerdir" diye konuştu.
"Türkiye için güven ve istikrar" sloganı ile başlayan AKP 7'nci Olağan Büyük Kongresi, binlerce kişinin katılımıyla Ankara Spor Salonu’nda yapıldı.
TIKLAYIN - Koronavirüs salgınına rağmen binlerce kişi katıldı; işte AKP kongresinden manzaralar
Erdoğan, tek aday olarak girdiği AKP’nin 7'nci Olağan Kongresi'nde delegelerin tamamının oyunu alarak yeniden Genel Başkanlığı’na seçildi.
Kongreye ayrıca 11 siyasi partinin temsilcilerinin katıldı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, İyi Parti Siyasi İşler Başkanı Mustafa Cihan Paçacı, İyi Parti TBMM Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu ile Eğitim Politikaları Başkanı Şenol Sunat, MHP'den TBMM Başkanvekili Celal Adan, MHP Genel Başkan Yardımcıları Edip Semih Yalçın, İzzet Ulvi Yönter, Sadir Durmaz ile Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Nevin Taşlıçay, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sabri Tekir ile Hasan Bitmez kongreye katılan siyasi isimler arasındaydı.
Kongreye katılım gösteren diğer siyasi parti temsilcileri şöyle:
Anavatan Partisi Genel Başkanı İbrahim Çelebi ve Genel Başkan Yardımcıları, Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Yardımcıları Mikail Şahin ile Ahmet Yelis, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Uyanık, Demokratik Sol Parti Genel Başkan Yardımcıları Hasan Erçelebi, Hür Dava Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin İmir, Vatan Partisi Genel Sekreteri Özgür Bursalı ve Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Korkmazcan, Yeniden Refah Partisi Genel Sekreteri Suat Pamukçu, Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bayram Sakartepe ile MKYK üyesi Abdülkadir Yılmaz.
TIKLAYIN - İşte Erdoğan'ın konuşma metninde yer alan ancak okumadığı "İstanbul Sözleşmesi" bölümü
Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada yaptığı konuşmasında ABD'den Rusya'ya, AB'den Arap coğrafyasına kadar tüm ülkelerle ilişkileri Türkiye'nin menfaatleri doğrultusunda şekilledirmeyi sürdüreceklerini söylerken, "Afrika, Asya ve Avrupa’nın kalbinde yer alan bir ülke olarak, bizim ne Doğu'ya, ne de Batı'ya sırtımızı dönme lüksümüz yoktur" dedi.
Türkiye'nin çekildiği İstanbul Sözleşmesi ile ilgili de konuşan Erdoğan, "Kadın haklarını vicdan yerine kâğıtlarda arayanlar var" dedi. Yeni anayasa vurgusu da yapan Erdoğan, siyasi partilere çağrıda bulunarak, "Gelin; ideolojik, zümrevi ve kişisel tüm bagajlarımızı, duvarlarımızı, şerhlerimizi bir kenara bırakarak, Türkiye’yi en az bir asır boyunca taşıyacak lafza ve ruha sahip yeni bir Anayasaya kavuşturalım" diye konuştu.
Yeni dönemde "politikalarının lokomotifi" olacağını söylediği eğitim, aile ve kültür konularına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Taklit eden değil üreten, özenen değil özenilen, hevâyı değil fıtratı önceleyen, vakte teslim olan değil yönünü geleceğe dönen, maziden atiye köprüler kuran nesiller yetiştirmek için önce aileyi sağlama alacağız. Türkiye’nin 2053 vizyonunun hamurunu, diğer her şeyin bunların arkasından geldiği bilinciyle aile, eğitim ve kültürle yoğuracağız" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dışarıdaki kalabalığa yaptığı konuşmada çeşitli illerden gelen partilileri selamlayarak, "Önümüzde 2023 var. 2023'e hazır mıyız?" dedi.
Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
''Saygıdeğer kardeşlerim, sizleri böyle anlamlı bir buluşmada özellikle de kar yağışının tüm mikropları temizli bir anlamlı buluşmada en kalbi duygularla selamlıyorum. Biraz sonra 7. Olağan büyük kongremizi yapacağız. Şu ana kadar kurulduğumuzdan bu yana son olarak üye kayıtlarını istediğimde, üye kayıt sayımız 13 milyon 500 bine ulaştı. Bırakın Türkiye'yi dünyada böyle bir siyasi parti yok. Hamdolsun 1 milyonu aşkın genç üyesiyle yaklaşık 5 milyonu aşkın kadın üyesiyle ve bunun dışında ana kademe üyesiyle dünyada bir başkası yok.
Bugün yapacağımız tüzük tadilatıyla 50 kişilik bir Merkez Karar Yönetim Kurulu değil 75 kişilik bir Merkez Karar Yönetim Kurulu'yla yola devam edeceğiz. Yedek diye bir ifade var o da 35 kişi, onlar da aynen 35 kişiyle beraber çalışacaklar asıl üyeler gibi."
Erdoğan, AKP 7. Olağan Büyük Kongre konuşmasına 81 ile ayrı ayrı şiir okuyarak başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kongrede yaptığı konuşmadan satır başları şöyle:
"Sizlerin şahsında kalbi millet ve memleket sevdasıyla çarpan, erkeğiyle kadınıyla, genciyle yaşlısıyla tüm vatandaşlarımızı selamlıyorum. Sizlerin şahsında, bu halkın refahı, bu ülkenin kalkınması, bu devletin büyümesi için gecesini gündüzüne katan herkesi selamlıyorum. Sizlerin şahsında, kendisi ve ülkesi için çalışan, üreten, vatan toprağının her karışını alın teriyle sulayan işçimizi, çiftçimizi, esnafımızı, girişimcimizi, her meslekten kardeşimizi selamlıyorum. Sizlerin şahsında, hangi inançtan, hangi kökenden, hangi mezhepten, hangi meşrepten olursa olsun, bu ülkenin 84 milyon insanının hepsini selamlıyorum. Sizlerin şahsında, Anadolu’yu vatan yapmak için yola çıktığımız günden beri istiklalimiz ve istikbalimiz için gözlerini kırpmadan canlarını ortaya koyan tüm şehitlerimizi, gazilerimizi, bugün de yurt içinde ve yurt dışında aynı mücadeleyi sürdüren tüm kahramanlarımızı selamlıyorum.
Sizlerin şahsında, gözü ve kalbi Türkiye’nin üzerinde olan, bugün bu salonu en az sizler kadar heyecanla takip eden tüm kardeşlerimizi, dostlarımızı, tüm mazlumları selamlıyorum.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi hepinizin, hepsinin üzerine olsun… Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Ham, alemlerin rabbi, rahman, rahim, hesap ve ceza gününün maliki Allah'a mahsustur. Yalnız sana ibadet eder, senden yardım isteriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil. Duamızı kabul buyur, elimizi boş çevirme Allah’ım.
Her işimize olduğu gibi, insanlığa, ümmete, milletimize, ülkemize hizmet mücadelemizin yeni bir safhasının ilk adımı olarak gördüğümüz bu kongremize de Rabbimize niyazla başlıyoruz.
Biz, bugüne kadar hangi mücadeleyi yürütmüşsek, hangi başarıları kazanmışsak, hepsini de işte bu iman, işte bu inanç, işte bu azim sayesinde gerçekleştirdik. Bundan sonra da aynı hissiyatla, Sırat-ı Müstakim üzere yürümeye, ter dökmeye, gerektiğinde canımızı ortaya koymaya devam edeceğiz. Eksikten ve yanlıştan münezzeh olan sadece Rabbimizdir. Biz fanilerin elbette hatası ve eksiği olmuştur, olacaktır. Önemli olan istikameti doğru, kalbi ferah, yüreği sağlam, azmi güçlü tutmaktır. Gerisi Allah’ın yazgısı ve milletimizin takdiridir.
İşte bu anlayışla, 'niyet hayr akıbet hayr' diyerek, sizlerle birlikte bir kez daha yaptıklarımızın ve yapacaklarımızın muhasebesini milletimize arz etmek istiyoruz.
Bu vesileyle, Milliyetçi Hareket Partisine ve Genel Başkan Sayın Devlet Bahçeli’ye, Cumhur İttifakı çatısı altında, büyük ve güçlü Türkiye yolunda bizimle birlikte yürüdükleri için şükranlarımı sunuyorum.
Milletimizin 15 Temmuz gecesi meydanlarda kurduğu Cumhur İttifakını, Milliyetçi Hareket Partisi ile birlikte seçimlerde ve Meclis’te devam ettirerek, mücadelemizin saflarını tahkim ettik ve genişlettik.
Hangi partiden olursa olsun, Cumhur İttifakına destek olan her bir kardeşime ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Türkiye’yi önce 2023 hedeflerine, ardından da 2053 vizyonuna inşallah bu ittifakla kavuşturacağız.
AK Parti Büyük Kongreleri, kadrolarımızı yenilediğimiz, bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz hizmetlerin muhasebesini yaptığımız, vizyonumuzu güncellediğimiz demokrasi şölenleridir. Ekim 2003’teki ilk olağan kongremizde, "Her şey Türkiye için, bu ışık hiç sönmeyecek" diyerek yola çıkmıştık. Kasım 2006’daki ikinci olağan kongremizde, "Türkiye'nin partisi, Türkiye'nin lideri" diyerek milletimizle kucaklaşmıştık. Ekim 2009’daki üçüncü olağan kongremizde, "Bir birlikte Türkiye'yiz" diyerek ülkemizi kıcaklamıştık. Eylül 2012’deki dördüncü olağan kongremizi, "Büyük millet, büyük güç, hedef 2023" diyerek taçlandırmıştık. Eylül 2015’deki beşinci olağan kongremizde 2023 kararlılığımızı tekrar vurgulamıştık. Ağustos 2018’deki altıncı olağan kongremizi, "Millet bir, hedef bir" diyerek gerçekleştirmiştik.
Bugün de "inandığın yolda yürü" diyerek hazırlandığımız yedinci olağan kongremizi, "Türkiye için güven ve istikrar" azmiyle topluyoruz.
Her büyük kongremizde vizyonumuzu daha ileriye taşıdık, hedeflerimizi daha büyüttük, eser ve hizmet siyasetimizi daha güçlendirdik.
Biz, siyasetin, sadece geçmişle değil, aynı zamanda bugünle, güncelle de sınırlı kalmaması; yarını, geleceği, umudu kucaklaması gerektiğine inanan bir mefkûreye sahibiz. Yarın diye ifade ettiğimiz büyük ufuk, bizim maziden atiye kurulan köprü dediğimiz, geçmişi ve bugünü de içeren kuşatıcılığa sahiptir.
Bunun için bizim inancımızda umutsuzluk, yani yarından ümidini kesmek, küfre eşdeğer görülmüştür.
Geçmişimizi hakkıyla bilmeden, bugünün hakkını vermeden, geleceği inşa edemeyiz. Türkiye’nin bugün bulunduğu yer, şanlı tarihinin şerefli mirasıyla, geleceği için belirlediği hedefleri arasındaki ince çizginin tam ortasıdır.
Geleceğe ilişkin tasavvurlarımızı anlatırken, söze daima geçmişten başlamamızın sebebi de işte budur.
Büyük rüyalar görmek, bu rüyaların ardından gitmek bize medeniyetimizin emridir. Siyasetin en başta gelen vazifesinin de, milletle birlikte bu rüyaları görmek, umutları canlı tutmak, hedefler koymak suretiyle inşa ve ihya faaliyetinde bulunmak olduğuna inanıyoruz.
Milletimiz, yaşadığı onca badireye rağmen hep ayakta kalmayı ve yeniden şahlanışa geçmeyi, bu vasfı sayesinde başarmıştır.
Asırlarca 3 kıta 7 iklimi idare etmiş devletini, 7 düvelin leş kargaları gibi başına üşüşmesiyle kaybeden milletimizin, İstiklal Marşımızda ruh ve vücut bulan zaferinin hikmetini arayanlar, önce buraya bakmalıdır.
Tek parti faşizminden darbe ve vesayet cenderesine, bunların yol açtığı siyasi, sosyal, ekonomik krizlerden, bölgesel ve küresel tehditlere kadar nice zorlu mücadeleyi, yine aynı anlayışla yürüttük.
Geçtiğimiz 19 yılda, Türkiye’yi demokraside ve kalkınmada dünyanın en ileri ülkeleri seviyesine getirmek için attığımız her adımda, gücümüzü ve cesaretimizi, milletimizin binlerce yıllık bu birikiminden aldık.
Bugün, insanlığın yakın tarihin en önemli sağlık kriziyle boğuştuğu, küresel siyasi ve ekonomik sistemin köklerinden sarsıldığı, yeni arayışların filiz vermeye başladığı bir dönemden geçiyoruz. Ülkemizi ve milletimizi, sürekli kendi iç sıkıntılarıyla meşgul ederek, son iki asırdır bu tür köklü değişimlerin dışında tutanlar, yine aynı oyunun peşindeler. Ama bu defa başaramayacaklar. Çünkü bu defa farklı bir Türkiye var.
Bu defa, kökenine, inancına, meşrebine bakmaksızın 84 milyon vatandaşıyla tek millet diyen bir Türkiye var. Bu defa, rengini şehitlerinin kanından alan bayrağını en tepeye dikmekteki kararını tek bayrak diyerek haykıran bir Türkiye var. Bu defa, vatanının tek bir karışına dahi göz dikenlere dünyayı dar edeceğini tek vatan diyerek ortaya koyan bir Türkiye var. Bu defa, binlerce yıllık devlet silsilesinin son temsilcisi Cumhuriyetini ilelebet payidar kılmak için tek devlet diyerek canını dişine takan bir Türkiye var.
Bu defa, sadece elindekilere sahip çıkmakla yetinmeyen, yeni küresel siyasi ve ekonomik düzende hak ettiği yeri alma kararlığını 2023 hedefleriyle, 2053 vizyonuyla, 2071 idealiyle gösteren bir Türkiye var.
Bu defa, üzerinde asırlardır sahnelenen senaryoları yırtıp atan, bilhassa da son 8 yıldır önüne kurulan tuzakları birer birer yıkıp geçen, hedeflerinden asla kopmayan bir Türkiye var.
Ellerinden gelse, yağmurlu havada ülkemize bir bardak su vermeyecek olanların her gün karşımıza yeni dayatmalarla çıkmaları, bizi yolumuzdan döndüremedi, döndüremeyecektir.
Türkiye’yi, kendi halkı ve Yunus’un 'bir ben vardır bende, benden içeri' deyişinde olduğu gibi temsil ettiği tüm değerler adına, yeni küresel siyasi ve ekonomik düzenin asli unsurlarından biri yapmakta kararlıyız.
İnsanlığı; hakkın, hakkaniyetin, adaletin, merhametin, sevginin, huzurun teminatı olacak bir küresel yönetim anlayışıyla buluşturacak medeniyet nöbetini devralmaya hazırlanıyoruz.
İman varsa imkan vardır inancıyla, 21’inci yüzyılın kapılarını, hem milletimiz, hem tüm insanlık için açmak için yola çıkıyoruz. Uzunca bir süredir takip ettiğimiz rotamızın adı olan 2023 hedeflerimizi yeni bir başlangıç haline dönüştürerek, 21’inci yüzyılı ve ötesini kuşatacak büyük ve güçlü Türkiye’yi inşa ediyoruz.
Dünyanın, karmaşık bir endişe bataklığında çırpındığı şu dönemde, biz insanlık için sayısız imkânlar bahşeden bir hafıza denizinde yol alıyoruz. İnsanlığın ihtiyacı olduğu tüm fikirlerin ve değerlerin, bizim hafıza hazinemizde var olduğuna inanıyoruz. Teknolojinin insansız bir dünyaya doğru evrilmeye çalışıldığı tarihi yol ayrımında, biz insanın fıtri güzellikleri üzerinden yeni bir dünya düzeni kurulmasına öncülük etmenin sorumluluğuna talibiz. İnşallah bunu başaracağız.
Bugün burada, kendimiz ve tüm insanlık için bu mücadeleyi vermenin ve Allah’ın izniyle başarıya ulaştırmanın ahdiyle bir araya geldik. Şimdi ahdimizi hep birlikte öyle bir tekrarlayalım ki, duyanların kalbindeki pas silinsin, yüreğindeki tereddüt gitsin, gönlündeki aşk harlansın. Tek millet diyor muyuz? tek bayrak diyor muyuz? tek vatan diyor muyuz? tek devlet diyor muyuz? Türkiye için güven ve istikrar diyor muyuz? Büyük ve güçlü Türkiye'yi inşa ediyor muyuz? Medeniyet nöbetini tekrar devralmaya hazır mıyız?
Biraz önce de ifade ettim; geleceğe bakarken yola geçmişten çıkmamız gerekiyor. Hem millet olarak, hem medeniyet olarak öylesine köklü, öylesine kadim, öylesine zengin bir maziye sahibiz ki, hepsini anlatmaya kalksak, buna günler, aylar yetmez. Bunun için sadece önemli dönüm noktalarına işaret ederek, ülkemize kazandırdıklarımıza gelmek istiyorum. Coğrafyamızdaki varlığımızı değil ama mutlak hükümranlığımızı Malazgirt Zaferiyle başlatıyoruz.
Malazgirt, tıpkı bugün her kökenden, her meşrepten insanımızın milli birliğimize, ülke bütünlüğümüze sahip çıktığı gibi, Anadolu’nun tüm renklerinin ortak zaferidir. Sultan Alparslan’ın, kefen niyetine giydiği beyaz kaftanı, kalpten kalbe, elden ele hiç yere düşmeden, lekelenmeden bugüne kadar gelmiştir.
Sınırlarımızı koruyan askerimiz de, güvenliğimizi sağlayan polisimiz ve jandarmamız da, üretimiyle ve emeğiyle ülkemize katkı sağlayan her bir insanımız da Sultan Alparslan’ın manevi kaftanının birer muhafızıdır. Bu kutlu zaferden hemen birkaç yıl sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın İznik’te kurduğu, daha sonra başkenti Konya’ya taşınan Anadolu Selçuklu Devleti, coğrafyamızdaki ilk kalıcı mührümüzdür.
Osman Gazi’nin Söğüt’te diktiği Osmanlı Çınarı, tam 6 asır boyunca Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarında medeniyetimizin merhamet, adalet ve refah bayrağını dalgalandırmıştır. Sultan Fatih’in İstanbul’u fethiyle, Osmanlının dünya tarihinin en büyük devletlerinden biri olma vasfı, tartışmasız bir şekilde tescillenmiştir. Birinci Dünya Savaşının ardından tarihe gömülmek istenen bu millet, İstiklal Harbini başarıya ulaştırıp yeni devleti Türkiye Cumhuriyetini kurarak, bir kez daha ayağa kalkmıştır.
Şairin, "Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın" diyerek tarif ettiği bu büyük şahlanışın ardından da, ülke ve millet olarak bizi rüyalarımızdan uzak tutmak için her yolu denemeye devam ettiler.
Türkiye ne zaman demokrasi ve kalkınma hamlesine girişse, karşısına içeriden ve dışarıdan nice engeller çıkartıldı. Rahmetli Menderes’in ve rahmetli Özal’ın çabalarıyla, rahmetli Erbakan ve rahmetli Türkeş’in dirayetli duruşlarıyla elde edilen kazanımlar, bizi ancak 2000’lerin başına kadar getirmeye yetebildi. AK Parti, milletimizin tarih ve medeniyet iddiasının temsilcisi olarak iktidara geldiğinde, karşımızda her şeyiyle tel tel dökülen bir ülke vardı. Demokrasimiz yaralıydı, kalkınmamız eksikti, huzurumuz kaçıktı, ama hamdolsun inancımız ve umudumuz dipdiriydi. AK Parti, milli iradenin üstünlüğünü tam manasıyla tesis ederek Türkiye’de demokrasiyi güçlendirdi. AK Parti, 81 vilayetimizin tamamını, eğitimden sağlığa, ulaşımdan enerjiye, sanayiden spora her alanda yaptığı yatırımlarla kalkındırdı. AK Parti, polemik ve kavga siyasetinin yerine eser ve hizmet siyasetini getirerek, asırlık kayıplarımızın sebebi olan zihniyeti değiştirdi. AK Parti, kesintisiz reformlarıyla ülkemizin muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma mücadelesini adım adım ileriye taşıdı.
Bu tarihi dönüşümü en güzel rakamlar anlatıyor. Şimdi sizlere, hükümetlerimiz döneminde yaptığımız icraatları, olabilecek en özet haliyle hatırlatmak istiyorum. İktidara geldiğimizde ülkemizi eğitim, sağlık, güvenlik ve adalet üzerinde kalkındıracağımızın sözünü vermiştik. Bunun için de icraatlarımızı hep bu sırayla anlatıyoruz.
Önce eğtim dedik ve bütçede önceliği her zaman bu alana verdik. Milli eğitim bütçesini 2002’deki 7,5 milyar lira seviyesinden aldık, 2021 yılı itibariyle 147 milyar liraya çıkardık. Yükseköğrenim bütçemizi ilave ettiğimizde bu rakam 212 milyar liraya ulaşıyor. Resmi-özel dahil tüm okullarımızın sayını 50 bin 877’den 87 bin 678’e, derslik sayımızı 343 binden 600 bine yükselttik. Yıllarca vatandaşımızın üzerinde yük olan okul kitaplarını, her seviyede ücretsiz olarak çocuklarımızın hizmetine sunuyoruz. Bugüne kadar toplam 693 bin öğretmenimizin atamasını gerçekleştirdik. Eğitimi 4+4+4 şeklinde kademelendirerek, zorunlu eğitimi 12 yıla yükselttik. Üniversite sayımızı 76’dan 207’ye, üniversite öğrencisi sayımızı 1,5 milyondan 8 milyonun üzerine çıkardık. Üniversiteye girişteki okul katkı puanlarını, katsayı farklılıklarını, üniversite harçlarını kaldırdık. Maarif Vakfımız ile 43 farklı ülkede dostlarımıza eğitim desteği veriyoruz. Yükseköğrenim yurtlarının hem kalitesini yükselttik, hem de yatak kapasitesini 282 binden 700 bin sınırına getirdik. Lisans öğrencilerine verilen kredi veya burs rakamlarını, aylık 45 liradan aldık, bu yıl itibariyle aylık lisansta 650 liraya, yüksek lisansta 1.300 liraya, doktorada 1.950 liraya yükselttik. Gençlik merkezi sayımızı 9’dan 364’e çıkartarak, ülkemizin her köşesine yaygınlaştırdık.
Sporda; atletizm pisti sayımızı 12’den 56’ya, yarı-tam olimpik yüzme havuzu sayımızı 46’dan 278’e, toplam tesis sayımızı ise 1.575’den 3 bin 907’a çıkardık. Ülke genelinde 32 stadyumun yapımını tamamladık, 10 tanesinin inşası, 4 tanesinin de proje ve ihale çalışmaları sürüyor.
Sağlık alanında, hastanelerdeki yatak sayımızı 164 binden 253 binin üzerine, nitelikli yatak sayımızı 19 binden 162 bine çıkardık. Halkımıza daha iyi hizmet vermek için 378 binden devraldığımız sağlık çalışanı sayımızı, bugün 1 milyon 177 bine ulaştırdık. Hekim sayımız, 2002’deki 92 bin seviyesi iken, bugün 174 bini geçti. Sağlıktaki kalitenin önemli göstergelerinden olan ambulans başına düşen nüfus sayımızı 107 binlerden 14 binlere indirdik. İlkini 2017 yılında Yozgat’ta açtığımız şehir hastanelerimizin sayısını 17’ye, toplam yatak kapasitesini de 22 bin 600’e yükselttik. Halen 9 şehir hastanemizin inşası, 3’ünün ihale süreci, 3’ünün de proje çalışmaları devam ediyor. Bunlar da tamamlandığında, toplamda 43 bin 158 yatak kapasiteli 32 şehir hastanesini ülkemize kazandırmış olacağız.
Sosyal hizmetlerde; son 18 yılda ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza toplamda 411 milyar lirayı aşan tutarda yardım yaptık. Engelli aylığını, 2002 yılındaki ortalama 24 lira seviyesinden 2021 Ocak itibariyle ortalama 914 liraya çıkardık. Kamudaki engelli istihdamı 2002 yılında sadece 5 bin 777 iken, bugün 58 binin üzerindedir. Yaşlılık maaşını, 2002 yılında aylık 24 liradan aldık, 2021 Ocak ayı itibariyle 763 liraya yükselttik. Net asgari ücret 2002 yılında 184 lira iken, bu yılbaşı itibariyle 2 bin 825 lira olarak uygulanıyor. Adalet; en çok hassasiyet gösterdiğimiz alanlardan biridir. Hâkim, savcı ve diğer personel sayısını yüzde 176 oranında artırarak, yargının insan kaynağı kapasitesini güçlendirdik. İktidara geldiğimizde 9 bin 349 olan hâkim-savcı sayısı, FETÖ’cü hainlerin yol açtığı tahribata rağmen, bugün 21 bin 651’e ulaştı. İstinaf uygulamasını başlatarak 15 bölge adliye mahkemesi ve 8 bölge idare mahkemesini devreye almak suretiyle temyizdeki yığılmaların önüne geçtik.
Yargının, hukuku daha etkin ve sade şekilde işletebilmesi amacıyla temel kanunların pek çoğunu baştan sona yeniledik. İnşa ettiğimiz 274 adalet hizmet binasıyla, hem yargı mensuplarımıza, hem de vatandaşlarımıza en iyi fiziki şartları sağlamanın gayreti içinde olduk. Adalet arayışının insanlığın bitmeyecek yolculuğu olduğu anlayışıyla, reform gündemimizden hiç ayrılmadık. Son olarak da, geçtiğimiz haftalarda İnsan Hakları Eylem Planımızı milletimizin takdirine sunduk. Ayrıca, milletimizi yeni ve sivil Anayasa ile buluşturmak için çalışmaya başladık.
Güvenlik; milletimize söz verdiğimiz şekilde önceliklerimizin daima en başında gelmiştir. Askerlerimiz sınırlarımızda, emniyet teşkilatımız şehirlerimizde, jandarmamız kırsalda, sahil güvenliğimiz kıyılarımızda, istihbaratımız her yerde, milletimizin huzuru için gece gündüz görev yapıyor.
PKK başta olmak üzere tüm terör örgütlerini hezimete uğratarak, ülkemiz sınırları içinde eylem yapamaz hale getirdik. Diğer yandan, milletimizin doğrudan günlük hayatına dokunan hizmetler veren mahalli idarelerimizi, mevzuatından kaynaklarına kadar her alanda güçlendirdik. Muhtarlarımızın vatandaşlarımıza daha etkin hizmet verebilmelerini sağlayacak mekanizmaları kurarken, muhtarlarımızın özlük haklarında çok önemli iyileştirmeler yaptık.
Ama Bay Kemal ne diyor. Biz onlara özel kalem müdür atayacağız. Gayet anlamlı bir şey, hayırlı olsun. Gelirsen, o atamaları da yaparsın. Biz silahından, kendilerine verilecek her türlü desteğe kadar muhtarlarımıza bu desteği verdik, veriyoruz.
Ulaştırmada; geçtiğimiz 19 yılda toplam 932 milyar lira tutarında yatırım yaparak, ülkemizin altyapısını baştan sona yeniledik, geliştirdik.
Karayollarında, 6 bin 101 kilometreden devraldığımız bölünmüş yol mesafemizi 28 bin 200 kilometreye, 1.714 kilometreden devraldığımız otoyol uzunluğumuzu 3 bin 523 kilometreye yükselttik. Karayolu tünel sayımızı 83’den 438 adete, karayolu tünel uzunluğumuzu 50 kilometreden 595 kilometreye, köprü ve viyadük uzunluğumuzu 311 kilometreden 701 kilometreye çıkardık. Osman Gazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Nissibi Köprüsü, Avrasya Tüneli, Marmaray, Ilgaz 15 Temmuz İstiklal Tüneli, Erkenek, Cankurtaran, Sabuncubeli, Ovit Tünelleri gurur abidesi projelerimiz arasındadır. İstanbul-Bursa-İzmir Otoyolu, Kuzey Marmara Otoyolu, Menemen-Aliağa-Çandarlı Otoyolu, Ankara-Niğde Otoyolunu bu dönemde ağımıza kattık. Çanakkale 1915 Köprüsünün de içinde yer aldığı Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Savaştepe Otoyolu ile Ankara-İzmir Otoyolunun inşası sürüyor.
Demiryollarında, toplam 1.213 kilometre uzunluğunda hızlı tren ağı inşa ettik. Ülkemizin 11 bin 590 kilometre uzunluğundaki mevcut demiryolu ağını, adeta sıfırdan inşa etmişçesine baştan sona yeniledik. İzmir’e İzban’ı, Ankara’ya Başkentray’ı, İstanbul’a Gebze-Halkalı Banliyösünü ve çeşitli şehirlerimizde pek çok metro hatlarını ülkemize kazandırdık. Havayollarında, 26’dan devraldığımız havalimanı sayımızı 30 ilaveyle 56’ya çıkardık. İstanbul Havalimanının yıllık 90 milyon yolcu kapasiteli ilk etabını hizmete sunduk. Yurt dışı uçuş noktamızı 60’dan 329’a, uçulan ülke sayısını 50’den 126’ya yükselttik. Salgın sebebiyle durgunluğa girmiş olsa da, Türkiye geleceğin en büyük hava yolu ulaşım altyapısına sahip ülkesi olarak dünyada ilk sıralarda yer alacaktır. Denizcilikte, tersane sayımız 37’den 83’e, yat bağlama kapasitemiz 8 bin 500’den 18 bin 545’e çıktı. Filyos limanının, Rize İyidere Limanının, Haliç, Tekirdağ, Datça Yat Limanlarının yapımları sürüyor. İletişimde, 2002 yılında 3 bin olan geniş bant abone sayısı 85 milyona ve 23 milyon civarında olan mobil telefon abone sayısı 84 milyona yükseldi. Bugün 54 milyona yaklaşan e-devlet kullanıcı sayısıyla, bu alanda dünyanın önde gelen ülkeleri arasına girdik.
Çevre ve şehircilikte; 18 yıl önce 145 olan atıksu arıtma tesisi sayısı 1.170’i, yüzde 35 olan atıksu arıtma hizmeti verilen belediye nüfusu oranı da yüzde 89’u buldu. TOKİ kanalıyla ürettiğimiz konut sayısı, hedefimiz olan 1 milyon adete ulaştı. Toplam 35 millet bahçesini hizmete aldık, 22 millet bahçemizi açılışa hazır hale getirdik. Halen 9 millet bahçesi bitme aşamasındayken, 48 millet bahçesinin yapımı ve 33’ünün ihalesi sürüyor.
Tarımda; 2002 yılında 37 milyar lirayı bulmayan Tarımsal Gayri Safi Yurtiçi Hasılamız, geçtiğimiz yıl 333 milyar lirayı geride bıraktı. Tarım ve gıda ürünleri ihracatımız 20 milyar lirayı geçti. Çiftçilerimize bugüne kadar ödediğimiz tarımsal desteklerin toplamı 160 milyar liraya yaklaştı. Sadece bu yıl yapacağımız tarımsal destekleme ödemeleri tutarı 24 milyar liradır. Türkiye’nin, iklim şartları sebebiyle üretimi sınırlı olan birkaç ürün dışında, tarımda dışa bağımlılığı kesinlikle söz konusu değildir. Geçtiğimiz 19 yılda tarla ve sebze üretimimiz yüzde 20, meyve üretimimiz yüzde 67, süt ve et üretimimiz iki katına yakın artış göstermiştir.
Orman varlığımızı 20,8 milyon hektardan 22,9 milyon hektara, 175 olan korunan alan sayımızı 616’ya, 16 olan tabiat parkı sayımızı 250’ye çıkardık. Barajlarımızın sayısını 276’dan 600 ilaveyle 876’ya, içmesuyu tesislerimizin sayısını 84’ten 262 ilaveyle 346’ya, sulama tesislerimizin sayısını 1.764’ten 1.457 ilaveyle 3 bin 221’e ulaştırdık.
Makroekonomide, satın alma gücü paritesine göre milli gelirde Türkiye’yi dünyada 17’nci sıradan 13’üncü sıraya yükselttik. Dünyayı kasıp kavuran salgına rağmen geçtiğimiz yıl yüzde 1,8 büyümeyle, G-20 ülkeleri arasında ikinci sırada yer aldık. Göreve geldiğimizde vergi gelirlerinin yüzde 86’sını bulan faiz ödemelerini, geçtiğimiz yıl yüzde 16’ya gerilettik. Avrupa ülkelerinde yüzde 97’ler, gelişmiş ülkelerde yüzde 130’lar civarında olan borç stokunun milli gelire oranını yüzde 42,6 seviyesinde tutmayı başardık. İhracatımızı 36 milyar dolardan aldık 170 milyar dolar bandına kadar çıkardık. Her ay yeni ihracat rekorları kırarak, bu yolda yürümeyi sürdürüyoruz.
Son birkaç gündür piyasalarda yaşanan dalgalanmalar, Türkiye ekonomisinin temellerini, gerçek dinamiklerini, taşıdığı potansiyeli ve yarınını kesinlikle yansıtmıyor. Türk sanayisi, salgın dönemindeki performansıyla direncini ve gücünü bir kez daha ortaya koymuştur. Kamu maliyesi ve finans sektöründeki göstergeler, gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkeye göre daha sağlam bir yapıya sahip olduğumuza işaret ediyor. Bir süre önce açıkladığımız ekonomideki reform programımızın politikalarını ve takvimini dün akşam itibarıyla ilan ettik. Şimdi artık vakit, daha çok çalışma, üretme, gaza basma, hedeflerimize yürüme vaktidir. İktisadi temeli olmayan hareketlere karşı ülkesinin yanında yer alarak, güven ve istikrar mesajımıza sahip çıktıkları için milletimizin tüm fertlerine ayrıca teşekkür ediyorum. Sadece kendilerini güvende hissetmek amacı ile evlerinde döviz ve altın tutan vatandaşlarıma buradan bir çağrıda bulunuyorum. Bu vatandaşlarımdan, milli servetimiz olan evlerindeki döviz ve altını, çeşitli finans araçlarına yatırarak, ekonomiye ve üretime kazandırmalarını istiyorum. Finans kuruluşları, özellikle de katılım finans şirketleri, bu altın ve dövizler için müşterilerine, onları memnun edecek getiri sağlayabilecek alternatifler sunuyor.
İş insanlarımıza da, 30 Haziran’a kadar devam eden varlık barışından yararlanarak, yurt dışındaki kaynaklarını ülkemize getirebileceklerini tekrar hatırlatıyorum. Ülkemize yatırım yapan uluslararası yatırımcılara ise, Türkiye’nin gücüne ve potansiyeline güvenmeleri çağrısında bulunuyorum. Esasen, bu çağrının somut göstergeleri de vardır. Geçen yıl ülkemizde yeni açılan işyeri sayısı 103 bine yaklaşırken, kapanan sayısı 16 binin altında kaldı. İş yapma kolaylığı endeksinde 2002 yılında 175 ülke arasında 84’üncü sırada olan ülkemiz, geçtiğimiz yıl 190 ülke arasında 33’üncü sıraya yükseldi. Türkiye’de 2010-2020 arasında kurulan 75 bin 699 adet uluslararası sermayeli şirketten, toplam sermayesi 39 milyar lirayı bulan 11 binden fazlası, salgına rağmen geçtiğimiz yıl faaliyete başladı. Şimdi buradan soruyorum; hangi uluslararası yatırımcı geleceğine güvenmediği bir ülkeye gelip şirket kurar ve o ülkenin vatandaşlarıyla iş ortaklığı yapar?
Aynı şekilde, ülkemizde dünyanın hemen her devletinden 200 bin uluslararası öğrenci eğitim görüyor. Soruyorum, hangi ana-baba evladını geleceğine güvenmediğini, huzurundan ve güvenliğinden emin olmadığı bir ülkeye 4-5 yıllığına eğitime gönderir?
Siz içeride birilerinin 'battık, bittik, yıkıldık, öldük' diye terane tutturduğuna, kendi ülkelerini kötüleme yarışına girdiklerine bakmayın… Bunlar kendi ülkelerinin ve milletlerinin felaketinden iktidar devşirme hevesinde olan, gözlerini kin ve nefret bürümüş, kifayetsiz muhterislerdir. Türkiye gücünü, ekonomisinin sağlam altyapısından, üretiminden, yetişmiş insan kaynağından, girişimcilerinden, ihracatçılarından; velhasıl reel ekonomisinden alan bir ülkedir. Dinamik iktisadi yapımızla, mali disiplinimizle, serbest piyasaya ekonomisine bağlılığımızla, her türlü şoka dayanıklı olduğumuzu defalarca ispatladık.
Önümüzdeki dönem Türk ekonomisini yatırım, üretim, istihdam ve ihracat temelinde büyüterek, çok daha iyi yerlere geleceğiz.
Dış politikada; ülkemizin elindeki araçları hem güçlendirdik, hem de çeşitlendirdik. Daha evvel sınırlı varlığımızın olduğu Afrika, Asya ve Latin Amerika gibi bölgelere yönelik açılım politikaları uyguladık. Böylece 2002 yılında 163 olan dış temsilcilik sayımızı 251’e yükselttik. Dünyanın en yaygın dış misyon ağına sahip 5 ülkesi arasında yer alıyoruz. Bayrağımızın dalgalanmadığı hiçbir yer bırakmamak hedefiyle dünyanın dört bir köşesinde mevcudiyetimizi artırmaya devam ediyoruz. Ülkemizin milli menfaatlerine saygı gösteren hiçbir ülkeyle çözülemeyecek sorunumuz olmadığına inanıyoruz. Önümüzdeki dönemde dostlarımızın sayısını artırıp husumetleri gidererek bölgemizi bir huzur adasına çevirmekte kararlıyız. Esasen, bugüne kadar attığımız tüm adımlar da aynı amaca matuftur.
Suriye’de, tüm dünya mazlumlara sırtını dönerken, biz sınırlarımızı ve kalbimizi açtık. Rejimin zulmü yanında, DEAŞ’tan PKK-YPG’ye kadar pek çok terör örgütünün acıya ve kana buladığı bu kadim topraklara barışı ve istikrarı getirmek için tüm imkânlarımızı kullandık. Sınırötesi harekâtlarımızla milyonlarca masumun rejim veya terör örgütleri tarafından katledilmesinin önüne geçtik. Ülkenin siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün sağlanması konusunda yürütülen çabalara samimi ve yapıcı destek verdik. Suriye gerçek anlamda Suriyelerin yönettiği bir yer haline gelene kadar da bu gayretlerimizi sürdürecek, Suriye halkının yanında olmaya devam edeceğiz. Bir başka önemli dış politika açılımımız, Libya’daki meşru hükümetle yaptığımız deniz yetki alanlarına ilişkin anlaşmadır. Bu anlaşmayla, hem Türkiye’nin, hem de Libya halkının Akdeniz’deki doğal kaynaklar üzerinde varolan haklarını garanti altına aldık. Ülkemizi ve Libya’yı Akdeniz’de dışlamak için kurulan tezgâhları birer birer bozduk. Libya’nın meşru hükümetine verdiğimiz destekle, bu ülkeyle ilgili emelleri olan kötü niyetli çevrelerin heveslerini de kursaklarında bıraktık. Türkiye’nin sağladığı destek sayesinde bugün Libya yeniden geleceğine umutla bakabiliyor, demokratik süreçleri yürütebiliyor.
Önümüzdeki dönemde de Libyalı kardeşlerimizin yanında yer almayı sürdüreceğiz. Yaklaşık 30 yıl önce, Dağlık Karabağ’ın ve Azerbaycan topraklarının beşte birinin işgaliyle yaşanan katliamlar, Azerbaycanlı kardeşlerimizle birlikte bizim de yüreğimizi dağlamıştı. Minsk üçlüsü adı altında bu krizi çözmeyi üstlenenler, 30 yıl boyunca meseleyi daha da karmaşık hale getirmekten başka hiçbir şey yapmadılar. Azerbaycanlı kardeşlerimiz bu süreçte hep, krizin diyalog ve anlaşma yoluyla çözümü yönünde çaba harcadılar. Buna rağmen Ermenistan tarafı saldırılarına ara ara devam etmiş, diyalog kanallarını tıkayan taraf olmuştur. Geçtiğimiz yılın son aylarında Ermenistan ordusu yeniden saldırıya geçince, Türkiye olarak tüm imkânlarımızla Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında yer aldık. Türkiye’nin desteği ve Azerbaycan ordusunun kahramanlığı sayesinde verilen destansı bir mücadeleyle, hamdolsun bu kirli işgal sona erdi. Türkiye-Azerbaycan kardeşliğini daha da güçlendiren bu sürecin, varılan anlaşmaya uygun şekilde neticelenmesi için takipte kalacağız.
Amerika Birleşik Devletleri’nden Rusya’ya, Avrupa Birliği’nden Arap coğrafyasına kadar tüm ülkelerle ilişkilerimizi, Türkiye’nin menfaatleri ve milletimizin beklentileri doğrultusunda şekillendirmeyi sürdüreceğiz. Afrika, Asya ve Avrupa’nın kalbinde yer alan bir ülke olarak, bizim ne doğuya, ne de batıya sırtımızı dönme lüksümüz yoktur.
Birbiriyle rekabet, hatta gerilim halinde olan ülkelerle aynı anda dengeli, tutarlı ve uzun vadeli işbirlikleri geliştirmenin kolay olmadığını elbette biliyoruz. Ancak Türkiye, hem coğrafi konumu, hem ekonomik çıkarları, hem de kuşatıcı dış politika vizyonuyla, bunu başaracak güce ve dirayete sahiptir.
Sanayi ve teknolojide; 2002 yılında ülkemizde 192 Organize Sanayi Bölgesi varken, biz bunu 133 ilaveyle 325’e yükselttik. Ayrıca, 22 Endüstri Bölgesi, 79 Teknopark, 1.242 Ar-Ge Merkezi, 364 Tasarım Merkezi kurduk. Türkiye Uzay Ajansını faaliyete geçirmek ve Milli Uzay Programımızı kamuoyuyla paylaşmak suretiyle, bu alanda da iddiamızı ortaya koyduk. Yerli otomobilimizin fabrikasının inşası sürüyor, inşallah 2022’nin sonunda milletimizin hizmetine sunulacak.
Savunma sanayiinde; 2002 yılında sadece 62 savunma projesi yürütülürken, bugün bu sayı 750’yi geçti.
Savunma sanayi projelerimizin bütçesi de, 5,5 milyar dolardan, ihale sürecindekilerle birlikte 75 milyar dolarlık bir hacme ulaştı. Aynı şekilde savunma ve havacılık ihracatımız da 248 milyon dolardan 3 milyar doların üzerine çıktı.
Enerjide; toplam kurulu gücümüzü 31 bin 846 megavattan 96 bin 271 megavata yükselttik. TANAP ve TürkAkım gibi ülkemizi bölgesel enerji merkezi haline getirecek projeleri tamamladık. Karadeniz’deki Sakarya Havzasında Tuna-1 kuyusunda 405 milyar metreküp doğal gaz rezervi keşfettik. Bu rezervi milletimizin hizmetine sunmak için çalışmalarımız sürüyor. Türkiye’yi nükleer güçle elektrik üreten sayılı ülkelerden biri yapacak Akkuyu Nükleer Santralimizin inşası devam ediyor, inşallah ilk reaktörde 2023’te üretim başlıyor.
Kültürde; dünya mirası listesinde olan varlık ve alanlarımızın sayısını 9’dan 18’e, kültür merkezlerimizin sayısını 42’den 118’e, yurtdışından getirilen eser sayısını 2 bin 525’den 4 bin 854 çıkardık. Dizi ve filmlerimiz, dünyadaki en önemli kültür elçilerimiz haline geldi. Bugün 152 farklı ülkede 600 milyon kişi Türk dizilerini ve filmlerini izliyor. Vakıflar Genel Müdürlüğümüz kanalıyla restore ettiğimiz ecdat yadigârı eserlerin toplamı 5 bin 450’yi ulaştı. TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları gibi kurumlarımız vasıtasıyla tüm dünyaya açıldık. Ülkemize gelen turist sayısı 2002 yılında 13 milyon iken bu rakamı 52 milyona, turizm gelirimizi de 35 milyar dolara kadar çıkardık. Salgın sebebiyle geçtiğimiz yılı 16 milyon turist ve 12,4 milyar dolar turizm geliriyle kapatmış olsak da, inşallah önümüzdeki dönemde 75 milyon turist hedefimize doğru ilerlemeyi sürdüreceğiz.
Aziz Milletim… Değerli kardeşlerim… Gördüğünüz gibi, her başlığı birkaç cümleye sığdırmamıza rağmen, 19 yılda ülkemize kazandırdığımız hizmetleri saymakla bitiremedik. Henüz burada hiç sözünü etmediğimiz yüzlerce, binlerce başlıkta, her biri diğerinden göz kamaştırıcı eser ve hizmet icmallerimiz, dökümlerimiz, rakamlarımız bulunuyor. Esasen bugünkü gündemimizde daha pek çok mesele var.
Gündemimizde, gerek 2023 hedeflerimiz içinde yer alan, gerekse gelişen ve değişen ülke ve dünya şartlarına göre sürekli ürettiğimiz yeni programlarımız, projelerimiz, hazırlıklarımız var. Gündemimizde, yeni ve sivil Anayasa çalışmalarının çerçevesini oluşturacak ilkeler var. Gündemimizde, hukuk ve ekonomi reformlarımızın uygulama programları var. Gündemimizde, aile-eğitim-kültür merkezli yeni milli uyanış ve yükseliş ahdimiz var. Gündemimizde, dış politikada, ülkemizin hak ve menfaatlerinden taviz vermeden, diyalog ve huzur odaklı siyasi duruşumuzun temel parametreleri var. Gündemimizde, salgın sonrası yeniden şekillenecek dünyaya ve ülkemizin orada alacağı konuma dair değerlendirmelerimiz var. Gündemimizde, ülkemizin önüne kurulan tuzakları birer birer aşarken, demokrasiden güvenliğe, ekonomiden kalkınmaya kadar bizi hedeflerimize ulaştıracak yol haritalarımız var. Gündemimizde, teröriste terörist diyemeyenlerin riyakârlıkları var. Gündemimizde, kadınlarımızın haklarını korumayı vicdanlarda değil, kâğıtlarda arayanlara söyleyeceklerimiz var. Gündemimize, ülkemize karşı sergilenen çifte standartları hak ve özgürlük dayatması diye göstermeye çalışanların zavallılıkları var. Gündemimizde, biz tüm taahhütlerimizi yerine getirdiğimiz veya getirme sözü verdiğimiz halde, Türkiye’ye ısrarla sırtını dönenlerin sinsilikleri var. Gündemimizde, sırf ülkemizi hedef aldıkları için PKK’dan FETÖ’ye ve hatta DEAŞ’a kadar terör örgütleriyle iş tutanların acizlikleri var. Gündemimizde, son dönemde kesintisiz bir şekilde uğradığımız saldırılar ve bunların üzerine gelen salgın yükü sebebiyle sıkıntıya düşenlere verdiğimiz ve vereceğimiz destekler var.
Velhasıl bizim gündemimizde ülkemizin ve milletimizin bugününe ve geleceğine dair her mesele var. Buradaki her başlık üzerinde saatlerce konuşulmayı, tartışılmayı gerektiriyor. AK Parti Kongresi, tam da bunun yeridir. Ancak, salgın şartlarında, il kongrelerimiz gibi büyük kongremizi de, hem milletimizin, hem de bu salonda bir araya geldiğimiz sizlerin sağlığını düşünerek gerçekleştirmek durumundayız. Bunun için bugün, sadece birkaç başlık üzerinde kısaca duracak, diğer hususları, milletimizle bir araya geleceğimiz diğer vesilelere bırakacağız.
İlk olarak yeni ve sivil Anayasa teklifimizle ilgili yaklaşımımızı sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye’nin neredeyse iki asrı bulan Anayasa arayışında, milletimizin içine sinen ve dört elle sarılacağı, sahipleneceği bir metne kavuşamadık. Anayasa çalışmalarımızın tamamı, olağanüstü dönemlerde, olağanüstü şartların dayatmasıyla ve olağanüstü yöntemlerle yapılmıştır. Milletin tüm kalbiyle içinde olmadığı bu süreçlerde ortaya çıkan Anayasa metinleri de, daha ilk günden itibaren hep tartışılmalı olmuş, hep değişiklik talepleriyle karşı karşıya kalmıştır. Mevcut Anayasamız, 1960 darbesiyle ilk şekli verilen, 1980 darbesinin ardından da yeniden yoğrularak milletimizin önüne konan bir metindir. Darbenin üzerinden silindir gibi geçtiği, terörden bezmiş, ekonomik sıkıntıların altında ezilmiş bir halka silahların gölgesinde onaylatılan bu Anayasa, lafzı ve ruhuyla arkasındaki vesayetçi güçlerin eseridir. İki asırlık Anayasa geçmişimize baktığımızda aşağı yukarı her çeyrek asırda yeni bir Anayasa’yla karşılaşıyoruz. 1982 yılında kabul edilen mevcut anayasamızın üzerinden 29 yıl geçti. Yani bu Anayasa, tarihi periyodu içinde de artık geçerliliğini kaybetmiştir. Üstelik bu süre zarfında, Anayasanın neredeyse değişmeyen maddesi kalmadığı halde, yine de ortaya ülkedeki herkesi kucaklayacak bir metin çıkmadı. Esasen, dünyaya baktığımızda da Anayasaların daha sık değişiğini görüyoruz. Anayasaları uzun yıllar boyunca değişmeyen ülkeler ise, bu istikrarı, nispeten soyut ve sade metinlere sahip olmalarına borçludur. Türkiye’nin yeni ve sivil bir Anayasa’yı tartışması, hem kendi tarihimizin, hem de gelişen ve değişen dünya şartlarının kaçınılmaz bir gereğidir. Nitekim, yeni ve sivil Anayasa teklifimiz, fikri temeli olmadığı için dikkate almayı gerektirmeyen kimi sığ itirazlar dışında, her kesimde olumlu yankı bulmuştur.
Peki, biz nasıl bir yeni Anayasa istiyoruz? Bizim baktığımız yerden, bu sorunun tek bir cevabı vardır: Milletimiz nasıl bir Anayasayla yönetilmek istiyorsa, biz de işte öyle bir Anayasa istiyoruz. Dolayasıyla; bu yeni Anayasanın ruhunda millet, yani insan olmalıdır. Bu yeni Anayasanın merkezinde insanın huzuru, refahı, mutluluğu yer almalıdır. Bu yeni Anayasanın özü, tüm değerleriyle, farklılıklarıyla, zenginlikleriyle, hayalleriyle 84 milyon vatandaşımızın tamamını içermelidir. Bu yeni Anayasanın temelinde, ülkemizin gücü, güvenliği, istikrarı, kazanımları ve elbette hedefleri bulunmalıdır. Bu yeni Anayasa, 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' diye ifade ettiğimiz kadim devlet anlayışımızla inşa edilmelidir. Bu yeni Anayasa, ilhamını ihtişamlı geçmişimizden alan, yönü Türkiye’nin geleceğine dönük, toplumun birlikte yaşama ve geleceğini birlikte kurma iradesinin ürünü asırlık bir sözleşme, bir vizyon belgesi olmalıdır. Bu yeni Anayasa, üstat Cemil Meriç’in söylediği gibi, “muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayan bir köprü” kurmalıdır. Velhasıl yeni Anayasa, darbecilerin, vesayetin, şu veya bu dengenin değil, doğrudan milletin Anayasası olmalıdır. Elbette ütopik veya bürokratik değil, millet mahreçli yeni bir Anayasa hazırlamak kolay değildir. Daha önce bu çerçevede çeşitli girişimlerimiz oldu. Maalesef, siyasi iklim yeteri kadar uygun olmadığı için, bu çalışmalarımız hep yarım kaldı. Buna rağmen 2011’deki Anayasa tecrübesinin ülkemize önemli kazanımlar sağladığını düşünüyoruz.
Türkiye’nin bugün, yeni bir Anayasa için, hiç olmadığı kadar hazır olduğuna inanıyoruz. Bu çerçevede, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde, AK Parti Genel Merkezinde, akademi dünyasında, çeşitli sivil toplum kuruluşları nezdinde yürüyen, hepsini de yakından takip ettiğimiz çalışmalar var. Aynı şekilde diğer partilerin ve ilgili kuruluşların da benzer hazırlıkları olduğunu biliyoruz. Bunlar, önce ilkeler, sonra somut metinler düzeyinde belirli bir olgunluğa geldiğinde bir araya getirilecek ve milletimizin gözü önünde tartışmaya açılacaktır. Bir başka ifadeyle, yeni Anayasa, açık ve şeffaf bir sürecin ürünü olarak hazırlanacaktır.
Yeni Anayasa çalışmalarında bu safhaya önümüzdeki yılın ilk diliminde ulaşmayı hedefliyoruz. Mümkün olan en geniş mutabakatla ortaya çıkacak yeni Anayasa metni de, mutlaka milletin onayına sunulacaktır. Buradan, siyasi partiler başta olmak üzere, yeni Anayasa konusunda sorumluluk üstlenecek herkese çağrıda bulunuyorum. Gelin; ideolojik, zümrevi ve kişisel tüm bagajlarımızı, duvarlarımızı, şerhlerimizi bir kenara bırakarak, Türkiye’yi en az bir asır boyunca taşıyacak lafza ve ruha sahip yeni bir Anayasaya kavuşturalım. Biz buna varız ve hazırız. Yeni Anayasa sürecinin ülkemize ve milletimize şimdiden hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Aziz Milletim… Değerli kardeşlerim… Üzerinde önemle durmak istediğim ikinci husus, önümüzdeki dönemde politikalarımızın lokomotifi olacak aile, eğitim ve kültür başlığıdır. İnsanı insan yapan, fıtrat itibariyle her ikisi de daima gelişmeye açık olan kalbi ve aklıdır. Kalbimizi aile, aklımızı eğitim, her ikisi birlikte kültürümüzü şekillendirir. Umran dediğimiz tarihi gerçeklik, medeniyet dediğimiz büyük tasavvur ise işte bu iklimden beslenerek ortaya çıkar ve gelişir. Aile değerleri zayıflamış veya ortadan kalkmış toplumların sadece medeniyetin maddi unsurlarıyla varlığını idame ettirmesi mümkün değildir. Nitekim, bugün Batı toplumu, sahip olduğu maddi imkanların ve bununla ayakta tuttuğu eğitim ve kültür gücünün büyüklüğüne rağmen, aile müessesesinde yaşanan çöküş sebebiyle, ciddi bir gelecek korkusu, hatta krizi içindedir. Milletimizin, asırlardır maruz kaldığı onca saldırıya rağmen ayakta kalışının en önemli sırrı ise aile yapımızın mukavemetidir. Şartlar ne olursa olsun, birlik, beraberlik, dayanışma içinde olan aile fertleri, sosyal ve ekonomik her türlü sıkıntının üstesinden gelmeyi başarmıştır. Şehirleşmenin artması, çalışma biçimlerinin değişmesi, eğitim seviyesinin yükselmesi, hayat şartlarının karmaşıklaşması gibi sebeplerle, geniş aileden çekirdek aileye doğru bir geçiş yaşadık. Buna rağmen, aile müessesimizi korumayı başardık. Televizyon ve internetin yaygınlaşmasıyla, insanımızı çekirdek aileden bireye doğru yönlendiren bir kültür iklimi etrafımızı kuşatmaya başladı. Gözü ve gönlü kapalı bir taklitçiliğin kadim medeniyet birikimimizin yerini alarak, kendi değerlerimiz içinde yenilikçiliğin önünü kesmesi tehlikesini en somut olarak ailede görüyoruz.
Öyle ki, evlilik yaşları zaten 30’lara dayanan gençlerimiz arasında hiç evlenmeyenlerin sayısı da artıyor.
Bir veya en fazla iki çocuklu aile yapısı giderek yaygınlaşıyor. Ebeveynlerin her ikisinin de çalıştığı ailelerde, şayet yakında ikamet eden bir aile büyüğü yoksa, çocuklar evdeki veya kreşteki bakıcılar tarafından yetiştiriliyor. Sadece ve sadece aile içinde kazanılabilecek değerlerin, ücreti mukabili alınan hizmetler yoluyla ikame edilemeyeceği açıktır.
Okullarda ise, hem eğitim, hem öğretim kısmında ciddi eksikler, ciddi boşluklar olduğunu görüyoruz. Aklı ve kalbi rehber edinmek yerine, sadece nefis ve zekâ üzerine kurulu bilginin çocuklarımıza aktarıldığı bir eğitim sistemi bizi, haktan, hakkaniyetten, irfandan, hikmetten uzaklaştırıyor. Daha açık bir ifadeyle; yeni nesiller, binlerce yıllık varlığımızın teminatı olan aile ortamından, aileden tevarüs edilen değerlerden ve nihayet mektepte biçimlenen şahsiyetten mahrum bir şekilde yetişiyor. Bu tablo bize, yatırımlarımızı kalbe ve akla, yani aileye, eğitim ve kültüre yapmamız gerektiğine işaret ediyor. Medeniyet nöbetini devralacaksak, işe önce buradan başlamamız gerekiyor. Elbette dünyadaki teknolojik, siyasi, sosyal, kültürel gelişmelere sırtımızı dönecek kadar hakikatlerden kopuk değiliz, asla da olamayız. Bizim söylediğimiz; insanı nesne değil, kalbi ve aklıyla özne olarak ele alan kadim medeniyet değerlerimizi, ilhamını geçmişimizden alan yenilikçi bir anlayışla yükseltmemiz, yüceltmemiz gerektiğidir. Taklit eden değil üreten, özenen değil özenilen, hevâyı değil fıtratı önceleyen, vakte teslim olan değil yönünü geleceğe dönen, maziden atiye köprüler kuran nesiller yetiştirmek için önce aileyi sağlama alacağız. Türkiye’nin 2053 vizyonunun hamurunu, diğer her şeyin bunların arkasından geldiği bilinciyle aile, eğitim ve kültürle yoğuracağız.
Dünyanın, Koronavirüs salgının etkileri altında kıvrandığı bir dönemde, Türkiye olarak, salgın sonrasına da hazırlanacak bir ufukla mücadelemizi yürütüyoruz. Hiç şüphesiz bu salgın insanlık tarihindeki ilk büyük sağlık tehdidi değil, son da olmayacak. Ancak, bu dönemde yaptığımız tercihler, bize çocuklarımız için nasıl bir ülke ve dünya hayal ettiğimizi gösterecek. Biz kendimizle birlikte tüm dostlarımız ve insanlık için sağlık, huzur, adalet ve refah dolu bir dünya istiyoruz. Kendi sırça köşkleri içinde suni bir güvenlik ve refah düzeni kurmuş olan küresel sistemin seçkinlerinin, bu anlayıştan çok uzak olduğunu biliyoruz.
İşte bunun için uzunca bir süredir dile getirdiğimiz 'Dünya 5'ten büyüktür' tespit ve talebimizi, her fırsatta tekrarlıyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, küresel yönetim mekanizmalarındaki dengesizlikler ve adaletsizlikler, beraberinde ataleti ve güvensizliği de getiriyor.
Biz, bu mekanizmaların tamamını kapsayan bir reformun süratle hazırlanarak, yürürlüğe konulmasını teklif ediyoruz. Yeni küresel güvenlik sistemi 5 daimi üyenin menfaati yerine; kıtaları, bölgeleri, inançları ve ortak çıkarları temsil edecek şekilde inşa edilmelidir. Aksi takdirde sistemin sorunlara çözüm üretmesi ve geniş bir meşruiyet zeminine oturması mümkün değildir.
Salgın sürecindeki gelişmeler, bu tespitin doğruluğunu ve ülkemizin haklılığını bir kez daha teyit etmiştir.
Türkiye olarak Hazreti Mevlana’nın, 'Ümitsizliğin ardından nice ümitlerin karanlığın ardındanda nice güneşlerin' olduğu mesajıyla, elimizdeki imkânları tüm dünyayla paylaşarak, sözümüzü somut duruşa dönüştürdük. Temennimiz, salgın döneminde yaşananların küresel zafiyetlerin giderilmesi konusunda bir milat haline gelmesidir. Güçlü devletlerin, parası çok olanlar değil, vatandaşına ihtiyaç duyduğunda en iyi hizmeti verenler olduğu gerçeği, salgın döneminde açıkça ortaya çıkmıştır.
Türkiye, hükümetlerimiz döneminde kurduğumuz sağlam altyapı ve kapasite sayesinde, sağlıktan gıdaya her konuda sergilediği liderlikle, gerçek anlamda güçlü bir devlet olduğunu göstermiştir. Küresel sistemin, salgın döneminde elde edilen tecrübeler ışığında, insanlığın tamamının güvenini kazanacak yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Salgın sonrası dünyayı herkes için daha yaşanılabilir bir yer haline getirmek için buna mecburuz. Siyasi, ekonomik ve askeri alanda işaretleri görülmeye başlanan yeni ve yıkıcı rekabetler, salgının yol açtığı tahribatı daha ağır felaketlere dönüştürmekten başka işe yaramayacaktır. Güven ve istikrarı kendisi yanında tüm dünya için de isteyen bir ülke olarak, salgın sonrasına var gücümüzle hazırlanıyoruz. Bugün burada ortaya koyduğumuz birlik, beraberlik, kardeşlik manzarası, işte bu kararlılığın da bir ifadesidir.
Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum. Bu duygularla bir kez daha AK Parti 7’nci Olağan Büyük Kongresinin hayırlara vesile olmasını diliyorum. AK Parti’nin kuruluşundan bugüne kadar partimize emeği geçmiş herkese tekrar şükranlarımı sunuyorum. Bu kardeşlerimizden ebediyete irtihal edenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Kongremizde Genel Merkez organlarımızda görev alacak arkadaşlarımızı şimdiden tebrik ediyor, hepsine de başarılar temenni ediyorum. Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Şehirlerinize döndüğünüzde tüm vatandaşlarımıza muhabbetlerimizi iletmenizi rica ediyorum. Rabbim yolumuzu, bahtımızı açık eylesin."
© Tüm hakları saklıdır.