Medya

Belma Akçura: Bir PR şirketi para karşılığı haber yaptırma konusunda ücret tarifesi düzenleyecek kadar cüreti nereden buluyor

"Gazeteci, konumu ne olursa olsun haber kaynağı olarak kişi ve kurumlarla iletişimini ve ilişkisini meslek ilkelerini gözeterek yürütmek zorundadır"

05 Ağustos 2019 00:57

Milliyet yazarı Belma Akçura, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) bünyesinde yayın yapan Journo internet sitesinin, adını gizlediği bir halkla ilişkiler şirketinin açıklamasına dayanarak “para karşılığı haber/röportaj yaptırıldığı” iddiasını yazdı. İddiayı, T24’ün de aralarında bulunduğu dört yayın kuruluşunun yalanladığını hatırlatan Akçura, bir PR şirketinin medya organlarına para karşılığı haber yaptırma konusunda ücret tarifesi düzenleyecek kadar cüreti nereden bulduğu sorusunu ele aldı. "Gazeteci, konumu ne olursa olsun haber kaynağı olarak kişi ve kurumlarla iletişimini ve ilişkisini meslek ilkelerini gözeterek yürütmek zorundadır" diyen Akçura yazısında “Şirketlere gidip para vererek haberlerini yayımlatmak isteyenler acaba bir gazetecinin görevinin zaten kamu yaşamını belirleyen, halkı ilgilendiren tüm olayları izlemek, araştırmak olduğunu unutmuş olabilir mi?” sorusunu sordu.

TIKLAYIN - Doğan Akın yazdı: Bir sen eksiktin Türkiye Gazeteciler Sendikası!

TIKLAYIN - "Para ile haber yaptırdığı" iddia edilen şirketten T24'e: Açıkça özür diliyoruz, T24'ten bir tanıdığımız, bir irtibatımız yoktur

Belma Akçura’nın Milliyet’te “Ücret tarifeli haber” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) bünyesinde yayınlanan Journo internet sitesi, bir halkla ilişkiler şirketinin “para karşılığı haber/röportaj” yaptırdığını, şirketin hazırladığı fiyat listesine de yer vererek yayımladı.

Yani siz şirkete gidiyorsunuz. “Benim haberim çıksın” diyorsunuz, para ödüyorsunuz. Şirket de çıkacağı yönünde size garanti veriyor. Şirketin listesinde 900’un üzerinde internet haber sitesi yer almakta. Ancak kamuoyuna açıklanan sadece 20 haber sitesi. Sorun şu ki; Journo suçlamaya konu olan bilginin kaynağını gizledi. Haber yayımlanmadan önce suçlamalara hedef olan haber sitelerinin yetkililerinden görüş almadı. Haber yayımlandıktan sonra ise sadece dört haber sitesi bu olaya adlarının karıştırılmasına şiddetle karşı çıktı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de (TGC) “gazetecilik mesleğinin saygınlığına gölge düşüren bu tür davranışlara karşı tüm gazetecilere mücadele etme” çağrısında bulundu ve dedi ki; “Bu olay gazetecilik mesleğinin ülkemizde nasıl icra edildiği ve geleceği konusunda derin kaygılar yaratmıştır. Bu kaygıların nedeni, yalnızca bir halkla ilişkiler (PR) şirketinin medya organlarına para karşılığı haber yaptırma konusunda ücret tarifesi düzenleyecek kadar cüreti nereden bulduğu değildir. Aynı zamanda söz konusu haberin okura sunuluşunda gazetecilik mesleğinin en temel ve evrensel ilkelerinin göz ardı edilmesidir.”

Meslek ilkelerini ezbere bilen bir gazeteci olarak diyebilirim ki; kelimelerin anlamını ve önemini yitirdiği bir çağdayız... İşaret diliyle anlaştığımız bir çağ... Dolayısıyla her meslekte olduğu gibi bu meslekte de gazeteciliğin etik kurallarına uymayan pek çok kişi bulmak mümkün. Bu ciddi bir sorundur. Ama beni asıl kaygılandıran bu cüreti nereden buldukları. 

Hangi nedenle başvuruyorlar?

Joseph Pulitzer “Ahlaki değerlerden yoksun, çıkar peşinde demagog bir basın, zaman içinde kendisi gibi bir halk yaratır” der.

Türkiye’de bir gazeteciye haberini yapması için para teklif edilmesi yeni bir olay değildir. Bu cahilane cürete meslek hayatım boyunca defalarca maruz kaldım. Oysa bu mesleğin kuralları bellidir. Bir gazeteci, “Bir bilginin, haberin yayını ya da yayınlanmaması karşılığı hiçbir maddi veya manevi menfaat sağlayamaz” der. Gazeteci, konumu ne olursa olsun haber kaynağı olarak kişi ve kurumlarla iletişimini ve ilişkisini meslek ilkelerini gözeterek yürütmek zorundadır.

Bu tür kuralların içi boşaltılıp mesleği reklamcılık, halkla ilişkiler ya da ilan - reklam kaynaklarından maddi çıkar sağlama noktasına indirgeyen bir gazeteci sadece kendisine olan özsaygısını (tabii varsa) yitirmiş olmuyor, bunu yaparak kamuoyunun gözünde bu mesleğin bizzat kendisini de itibarsız, haysiyetsiz bir konuma sokmuş oluyor

Türkiye’de birçok şirketin ücret karşılığı haber yayımlatmayı vadetmesi ise utanç vericidir. Vahim olanı, kurumların, kuruluşların derneklerin ya da şirketlerin veya şahısların doğrudan medyaya değil, bu şirketlere başvurmasıdır. Hangi nedenle başvuruyorlar? Neye istinaden haberlerinin yayımlanması için para vermeye razı olabiliyorlar? Bu insanlar bir olayın, bir bilginin haber değeri varsa, zaten medyada kaçınılmaz olarak yer alacağını bilmiyor olabilir mi? Ya da şöyle soralım. Şirketlere gidip para vererek haberlerini yayımlatmak isteyenler acaba bir gazetecinin görevinin zaten kamu yaşamını belirleyen, halkı ilgilendiren tüm olayları izlemek, araştırmak olduğunu unutmuş olabilir mi?