Yaşam

Anthony Bourdain'in son söyleşisi: Kazanmaya ihtiyacım yok; yalnızca hayatta kalmalıyım...

“Bana on beş dakika ayıracağını düşünmüştüm; iki buçuk saat boyunca, durmadan konuştuk”

22 Temmuz 2018 11:00

O, herkesin imrendiği bir hayat yaşıyordu. Kendini sıfır noktasından kurmuş, dipten zirveye yerleşmiş, dünyayı gezmiş, televizyonun en ünlü simalarından biri hâline gelmişti. Güzel kadınlarla aşk yaşıyor, çok para kazanıyor, en güzel yemekleri -en pahalılarını değil- yiyor, kitaplar yazıyordu. 50’sinden sonra baba olmuş, çocuğuyla hayatın keyfini almaya başlamıştı. Ancak bir gün, 8 Haziran 2018’de, otel odasında kendini astı ve bu dünyayı arkasında bıraktı.

Son söyleşi

Anthony Bourdain’in ölmeden önce Maria Bustillos ile yaptığı son söyleşi 15 Temmuz’da ABD’li bağımsız yayın kuruluşu Popula’da yayınlandı.

Ölümünden birkaç ay önce, Bustillos’un söyleşi teklifini kabul etti Bourdain ve lokal bir pastanede ya da bir Irish Pub’da –yoğun programının arasında- buluşma davetinde bulundu. Bir telefon konuşmasına bile razıyken bu şansı elde etmek, elbette inanılmaz ancak kaç dakika ayıracaktı Bourdain, Bustillos’a? O kısıtlı zaman içerisinde neye odaklanmak gerekliydi?

Bustillos, ’lüks’ konusuna odaklanmaya, en son televizyon programında incelediği güncel turizm meseleleri ile ABD’lilerin lüks anlayışlarını beraber masaya yatırmaya karar veriyor. On beş dakikada ne kadar orijinal cevap alabileceğini bilmeden gidiyor söyleşiye. Kafasında ‘on beş dakikadan fazlası’na ihtimal vermiyor.

Bourdain, iki buçuk saat boyunca, hiç durmadan söyleşi veriyor. Bir yandan Stellas içiyor, arada bir dışarı çıkıp sigara tellendiriyorlar. (‘’Yıllar sonra, ilk defa’’ diyor Bustillos.) Bourdain de yeniden başlamış.

Sonrasında da evine davet ediyor Bustillos’u. Her tarafından kitaplar fışkıran, duvarları güzel çerçeveli fotoğraflarla dolu, lüks bir otel odasını andırıyor Bourdain’in evi. Ayda yalnızca beş gününü geçiriyor burada.

‘’Düşünmeden, doğal konuşuyordu; sanki saklayacak hiçbir şeyi yoktu…’’ diyor Bustillos. Ölümünden sonra menajeri Laurie Woolever’ın kendisine ‘özeline düşkün bir insandı’ dediğini de aktarıyor.

Kendisinin izinden Vietnam’a giden insanların varlığından haberdar olmayı sevdiğini söylüyor Bourdain. “Çünkü o insanları seviyorum, orada noodle yapan kadını seviyorum ve işlerinin canlanmasına bayılıyor” diyor ve ekliyor: 
ABD’li ziyaretçileri ülkelerine alıyor olmalarını düşününce de memnun oluyorum.

Ancak Bourdain’in asıl hoşuna giden, yol yordam bilmeden, önceden planlamadan kendilerini bir anda -örneğin- Paris’te bulanlar. ‘Kendilerini, olabilecek her şey için korumasız bırakanlar’ diye anlatıyor bu insanları Bourdain ve ekliyor: ‘’Hata yapmak, seyahat etmenin en önemli kısmıdır.’’

Uyuşturucu

Bourdain’in gençliğinde uyuşturucu ile uzun süre içli dışlı olduğunu biliyoruz. Bırakmaya karar verdiğinde bıraktığını da kendisi anlatıyor. Ancak artık işler değişmiş: “Beynime ihtiyacım olmadığı zamanlar evimde ot içebiliyorum; ancak insanlarla iletişim kurmam gerektiği zamanlarda, örneğin telefona bakmam gerekeceğinde bunu artık yapmıyorum.

Eskiden, yani gençken, herhalûkârda uyuşturucu kullanabildiğinden söz eden Bourdain, artık yataktan kalkamadığını dile getiriyor.

‘’Onlara kendi üzüntülerimden, acılarımdan bahsediyorum…’’

Bustillos, Bourdain’in gittiği her yerde en ‘havalı’ insanı bulup onunla söyleşi yaptığını, böylelikle de ABD’lilerin ve ABD basının aklındaki ‘dünya ABD’den ibarettir’ düşüncesinde çatlamalara sebep olduğunu ifade ediyor.

Kafasında bir ajandayla hareket eden, haber peşinde koşan bir gazeteci olmamanın rahatlığıyla hareket edebildiğini söyleyen Bourdain ekliyor:
Ben yemek yemek için oradayım! Bu yüzden de en basit soruları soruyorum. ‘Seni ne mutlu eder, ne yemekten hoşlanırsın?’ gibi.

Kendisini en çok hayrete uğratan cevapların da bu basit soruların ardından geldiğini söylüyor ünlü televizyoncu.

İnsanların kendisiyle konuşurken nasıl rahat olabildikleri sorusunaysa bizim televizyon ekranlarında görmediğimiz, yaptığı söyleşilerin kesilmiş kısımlarını anlatarak cevap veriyor: “Onlara kendimden bahsediyorum... Kendi üzüntülerimden, acılarımdan...

Lübnanlı Müslüman bir kadınla ‘yurdu terk etmek’ hakkında konuşurken bir anda konunun kadının cinsel kimliğine geldiğini anlatıyor Bourdain: “Söyleşinin o kısmının çoğunu, kızı korumak için kullanmadık. Bu çok olur; insanlar bir anda açılıverirler...

‘’Bir hamak üzerinde, onlarca kitapla…
Hayır bunu yapamam!’’

Hiç durur musun?” diye soruyor Bustillos.

Cevap: Hayır.

Bir süre ‘durmak’ üzerine düşündüğünü ama artık aklını bununla meşgul etmediğini söylüyor Bourdain.

“Bir amaç, Tuscon’da bir tepede hamağın üzerinde onlarca kitapla öyle yatacağım bir gün için çalıştığımı söyledim bir süre kendi kendime. Şimdi fark ediyorum ki, hayır... Bunu yapamam. Kısa süreliğine dediğim gibi yaşayabilirim; ama bunu sürekli yapamam.”

Bir kitabı bitirdikten ya da yoğun geçen bir sezonun ardından takvimine baktığında üç haftalık bir boşluk gördüğünü ve bu boşluktan korktuğunu dile getiriyor televizyon yıldızı:
O boşluklar, en çok proje ürettiğim zamanlara dönüyor.” 

Boş duramıyor: “Şimdi ne yapmalıyım? Bana zaman kısıtlamaları, baskı lazım. Aklımın çalışması lazım.

“Kendini bir sanatçı olarak görüyor musun?” diye soruyor Burtillos. Bourdain’in cevabı açık:

Hayır, görmüyorum.

Onun için lüks, kameralar çalışmazken
bir arabada yol almaktı

Kendisinin bir materyalist olmadığını söylüyor Bourdain. Ancak zor geçmiş uzun yılların ardından güzel bir otelde kalmayı seveceğini de dile getiriyor:
Değer verdiğim şeyler zaman içerisinde oldukça değişti. Belki yaşın, belki de iki evliliğin etkisi bu...

Muazzam bir arabanın kendisini mutlu etmeyeceğini; muhteşem bir evin ise hüzne sebebiyet verebileceğini ifade ettikten sonra ise bunu "Çünkü bir ev, bağlılıktır; onunla ilgilenmen; sahip olduğun en değerli şeyler gibi onu koruman ve elinde tutman gerekir" diyerek açıklıyor. Aynısının kitaplar ve plaklar için de geçerli olduğunu söylüyor: “Benden sonra kimin eline geçecekler?”

Paranın kendisi için hiçbir anlam ifade etmediğini söyleyen Bourdain, iki parça suşi için birkaç bin dolar harcadığında gocunmadığını dile getiriyor: “En güzel zamanlarımı manzaralı otel odalarında değil, yolda, kameralar etrafı çekmezken, ekibimle geçiriyorum. Benim için lüks bu.”

Bourdain, güzel anlardan bir diğerini ise şöyle anlatıyor: “Dolunayın altında, hafif sarhoş, tek başına ya da birkaç arkadaşınla oturuyorsun ve ne kadar şanslı olduğunu anlıyorsun. Bu, tanımlayamayacağın ya da paylaşamayacağın bir an. Şimdiki zamanda bu anların farkına varmayı öğrendim.

Bir şefin gözünden 'despotlar kulübü'

Diktatörlerin her zaman ‘en en en kötü yemekleri’ yediklerini söylüyor Bourdain, Burtillos ‘despotlar kulübünden’ bahsetmek isterken.

Despotların her zaman en pahalı İtalyan restoranlarına gidip soslu makarnaya birkaç yüz dolar vermek istediklerini dile getiriyor: “Çünkü bir balonun içinde yaşamayı tercih ediyorlar.

#MeToo 

ABD’de ünlü yapımcı Harvey Weinstein’in istismar ettiği kadınların bir bir ortaya çıkıp konuşmaya başlamasıyla yayılan #MeToo hareketine dair de konuşan Bourdain’in son aşkı Asia Argento da Weinstein tarafından taciz edildiğini açıklayan kadınlardan biri.

Bourdain, hippilerin ve dolayısıyla liberalleşmiş seksüel hayatın ortasında yetiştiğini söylüyor, “Ancak kadınlara ‘öylece’ yazılmazdık. Etik bir meseleden ötürü değil, bu, yalnızca ‘doğru’ değildi” diye ekliyor.
Bu, iğrenç insanların yaptığı bir şeydi.

Trump ve sincaplar

Batı Virginia’da, ABD Başkanı Donald Trump’ın seçmenlerinin arasında on gün geçirdiğini ve bu insanları sevdiğini dile getiriyor.

Bu insanları anlamamız ve sevmemiz lazım” diyor ve bu insanlar için yeni iş imkanlarının ne kadar önemli olduğunu söylüyor:
Ya yeterince yemeğin vardır ya da yoktur. Yoksa, eline tüfeğini alır, dışarı çıkar ve bir sincap vurursun.

‘’Benim gerçekliğim bu değil!’’ 

Her zaman istediği gibi televizyon programları hazırlayıp sunduğunu, kendisini hiçbir zaman ‘ABD’nin en güzel hamburgerleri’ programı yapmak zorunda bırakmadığını söylüyor.

Sevmediğim insanlara karşı hiçbir zaman nazik olmam gerekmedi. İş hayatım boyunca beğenmediğim ve saygı duymadığım insanlarla telefonda konuşmadım. Hiçbir göt de beni telefonumdan arayamadı. İnsanlar bütün bunlarla ‘hayatın gerçekleri’ diye uğraşmak zorunda kalıyor. Çocukları var, evet, gerçek bu. Ancak benim gerçekliğim değil.’’

Kitaplar ve devrim

Bustillos’un ‘’Bize yeni kitaplar lazım; neden hâlâ 19’uncu yüzyıldan kalma kitaplar üzerine konuşuyoruz’’ sorusu üzerine "Çünkü devrimlerimize liderler seçemiyoruz; hepsi kusurlu ve hepsi yüzünden değişimlerimiz de yozlaşmış" diyor Bourdain:
‘’Asıl buna dikkat etmeliyiz.’’

Ayrıca Bourdain, bu noktada, ‘’Odadaki herkes seninle aynı şeyleri düşünüyorsa, kötü bir yerdesindir, durumun kötüdür; ben değişime, yalnızca değişim yüzünden inanıyorum, yalnızca değişebileceğini, ilerleyebileceğini göstermek için… Ama kimse, her şeyi daha iyi yapamayacak.’’ diye ekliyor.

"Kimseyi yenmeme,
kimsenin önünde olmama gerek yok"

Sorular, ‘rekabete’ gelince Bourdain’in cevaplarının iyice keskinleştiğinin farkına varıyoruz. ‘’Asia’nın bana söylediği en kötü şey, ‘her zaman kazanmak ve yalnızca kazanmak istiyorsun’dur’’ diyor. Sevgilisinin kurduğu bu cümle, Bourdain’i yaralamış:
‘’Benim kazanmaya ihtiyacım yok; yalnızca hayatta kalmalıyım...’’  

Hayatının hiçbir noktasında da hırslı bir adam olmadığını savunuyor. Spordan nefret etmiş hep. Bir numara olmak zorunda hissetmemiş kendini: ‘’Kimseyi yenmeme, kimsenin önünde olmama gerek yok. Yalnızca hayatta kalayım…’’

"Bütün teorilere inanabilirim; o gece hikâyeyi öylece bitirmek istediğine..."

Mario Bustillos, ‘bizzat ondan öğrendiğim bunca şeyden sonra bile bu yetenekli adamın ölümüyle ilgili her şeye inanabilirim’ diye ekliyor söyleşinin ardından yayınladığı notta:

‘’İntiharının ardından öne sürülen bütün teorilere inanabilirim. Saldırgan bir hükümet ya da siyasi bir düşman tarafından öldürüldüğüne inanabilirim. Yahut o gece kendini çok sert yargıladığına ve hikâyeyi öylece bitirmek istediğine ya da kontrol edemediği bir panik anında hayatına son verdiğine… Kırık bir kalbi olduğuna… Bunların hepsine; bunların hiçbirine…’’

İlgili Haberler