Politika

Akşener'den Yavaş ve İmamoğlu çıkışı: Saraçhane'ye iki kez gittim; o masadan kovuldum, ikisi de korktu, kabul etmedi

Akşener, seçime "hür ve müstakil" girme kararının teyit edildiği GİK toplantısıyla ilgili, "Kararı ben aldırtmadım. Her biriyle ayrı ayrı gurur duyuyorum" ifadelerini kullandı.

19 Aralık 2023 16:42

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'la 14 Mayıs seçimlerinden önceki görüşmelerini hatırlattı. Saraçhane'ye ikinci kez gittiğini belirten Akşener, "Bugün sövenler o gün rahmetli anama kadar götürdüler işi. Ne yaptım, boynumu eğdim. Ne yaptım, kazanalım diye ağzımı açmadım. Ne yaptım, millet bu arkadaşları istiyor diye o masaya götürdüm. O masadan kovuldum ve ikisi de korktu, kabul etmedi. Ben değil, milletin istediğini kabul etmediler." dedi. 

"Hür ve müstakil" kararını yineleyen Akşener, "Her yerde tek başına giriyoruz. Başarısızlık olduğu takdirde sorumluluk benimdir, gereğini yerine getireceğim. Eğer bedel ödememi istemiyorsanız, çalışacaksınız." ifadelerini kullandı. 

TIKLAYIN - Akşener'den, İyi Parti'den istifa eden İbrahim Özkan'ın "CHP ile arka kapı diplomasisi" açıklamasına: Savaş ilanı olarak kabul ediyorum

Akşener, partisinin Uşak'ta Ramada Otel'deki teşkilat buluşmasına katıldı. Aday tanıtımının da yapıldığı buluşmada Akşener şöyle konuştu:

"Pek çok haksızlıklara uğradık, işkencelere uğradık, pek çok aşağılamaya maruz kaldık, pek çok iftiraya maruz kaldık ama bu ülkeyi satan, bu millete ihanet eden, muhbirlik yapan bir kişi çıkmadı.
Samimiyetinden şüphe duyulmayacak insanlarız biz. Ama biliyor musunuz, hiç değer görmedik. Hiç değer görmedik. Kızım, Ayyüce burada, rahmetli Başbuğ'un kızı, baban hapiste, çeşitli şeyler duyuyoruz, Kocaeli'nde diş hekimi bir abimiz, o zaman Albay denirdi babana, 'Albay'a işkence ediliyormuş' diye evimizde bağıra bağıra ağladığını biliyorum. Sonra intihar etti o abimiz. Kim için, lider için. Niçin, liderinin sesini duyurmak için, canından vazgeçti.

Ben bakan oldum, İçişleri Bakanı oldum ama o İçişleri Bakanlığı'nı yakıştıramadılar. Bir tane hanım gazeteci, bir kadın gazeteci benimle ilgili yazdığı şey şu: 'Evinde melamin tabaklar kullanan, kolu bilezikli kadın.' Gördüm ki hem milliyetçi hem köylü, hem zengin olmayan bir kadınsan hem de kadınsan şöyle işaret ediliyorsun. Kadın. Melamin tabak kullanan kadın. Kafadaki benim gibilerin şablonu. Sonra bir kitap yazıldı. O kitabın içinde beni tarif etmişler. Diyor ki, 'Kara kuru, esmer kadının adı Meral Akşener. Elleri yer silmekten, cam silmekten darmaduman olmuş, ekmek yemekten kafası kocaman bedeni zayıf bir kadın. Kolu bilezikli bir koyun tüccarının karısı olması gerekirken İçişleri Bakanı oldu.' Yani... Balkondan komşusunun balkonuna halı, kilim silkeleyen bir kadın olması gerekirken İçişleri Bakanı oldu. Bugün yaşadıklarımız birebir aynı. Biz kadınlara bunu dediler ama erkeklerimize de faşist dediler. Doğru mu? Biz faşist olduk mu? Hayır, ama değer bulmadık.

"Biz parti kurmamış olsaydık, AK Parti Anayasa'yı değiştirecek vekil sayısıyla çıkıyordu"

İYİ Parti'yi kurduk, aynı heyecan, aynı irade, aynı cesaretle. İYİ Parti'yi kurmamış olsaydık, siz istemeseydiniz bu salonlar verilmiyordu bize. İttire kaktıra bir sistem kurduk, selamlaşmıyorlardı bizimle. Şimdi ayar veriyorlar; haydi oradan be, sen kimsin bize ayar vereceksin? Kurduk partimizi, seçimlere girdik, 43 milletvekili aldık, Ak Parti ilk defa çoğunluğunu kaybetti. Eğer biz parti kurmamış olsaydık ve iş birliklerini yapmamış olsaydık, biz hiç olmasaydık, Ak Parti Anayasa’yı değiştirecek milletvekili sayısı ile çıkıyordu MHP ile beraber. Biz kurduk, Ak Parti çoğunluktan düştü ancak MHP ile beraber bir noktaya kadar gelebildi.

Özellikle İstanbul ve Ankara, büyükşehirler bizim teklifimiz üzerine yapılan iş birliği neticesinde kazanıldı. Ya arkadaşlar, bizim amacımız neydi orada? Bizim amacımız 2023 seçimlerini kazanıp bu ucube sistemi değiştirmekti. Şu salonda herhangi bir arkadaşımızın oğlu, kızı ya da kendisi bugünün şartlarında Kandil'den ya da İmralı'dan destek almadan Cumhurbaşkanı seçilebiliyor mu? Hayır. Bu ülkeye en büyük kötülüğü yaptılar. En büyük kötülüğü yaptılar. Şu salondaki hiçbir Allah'ın kulu o tokalaşmayı yapmadan bugünün şartlarında Cumhurbaşkanı seçilmesinin mümkün olmadığını hep beraber anlamadık mı? Anladık. Halbuki ne demiştik biz? İstanbul, Ankara üzerinden bir araya gelinir, beraber olunur ve bu ucube sistem değişir. Şimdi bunu yapamadık. Yalnız başımıza hür ve müstakil olarak, haydi daha asortik dille söyleyeyim, özgür ve bağımsız olarak seçimlere girmeye karar verdik. Ya arkadaş, bu nasıl bir iştir? Yemediğimiz hakaret, işitmediğimiz iftira, söylenmedik söz kalmadı.

"Bana sövmek konusunda Türkiye'yi birleştirmişiz"

Televizyona baktım, uzun zamandır bakmamıştım. İlk defa Türkiye'yi bir konuda birleştirmişiz, ne mutlu bize. Önce bana sövmek konusunda sonra size hakaret etmek konusunda birleştirmişiz. Sağı da solu da birleştirmişiz, iktidarı da muhalefeti de birleştirmişiz. İktidarı destekleyen kanallara baktım, biz konuşuluyoruz, arada biz Gazze girip çıkıyor ama özne biziz. Muhalefeti desteklediğini iddia eden gazetelere, televizyonlara, her gazetenin bir televizyonu olmuş yani YouTube kanalı, onlara baktım, melamin tabağa geldik, onları hatırladım. Elleri darmaduman olmuş, kara kuru kadını hatırladım.

Biz başkalarını bir şey yapmak için bir parti kurmadık. Biz bundan herhangi bir şey elde etmek amaçlı da bir parti kurmadık.

"Bahçeli neden hakaret etti anlayamadım"

Bütün o kanallarda yapılan konuşmalarda gördüğüm şey, derin bir nefret olduğu bize. Tahammül etmişler bize, ciddi söylüyorum, tahammül etmişler. İşlerine geldiği için tahammül etmişler. Şimdi yine zorlayarak dediklerini yaptırmaya çalışıyorlar. Ne Cumhuriyet umurlarında ne Atatürk umurlarında ne başka bir şey umurlarında. O kadar üzüldüm ki. Şeyh Said'in kayyum tarafından Diyarbakır'da bir bulvara adı veriliyor. O Diyarbakır ki, Şeyh Said'i içeri sokmamıştı, isyan ettiğinde içeri sokmamıştı. İçeri girememişti, Diyarbakırlılar içeri almamıştı. O Şeyh Said İsyanı'dır ki, 4 ay boyunca Türkiye'yi çok sert meşgul etmişti ve onun neticesinde Musul ve Kerkük kaybedilmişti. O Şeyh Said idi ki, İngilizlerle anlaşmıştı, Türklük üzerinden Kürtlük üzerinden bir isyan değildi, din üzerinden bir isyandı, hilafet üzerinden bir isyandı ve Cumhuriyet'e dair bir isyandı ve daha sonra belgeleriyle ortaya konmuştur ki İngilizler tarafından ele geçirilmişti. Yani bir İngiliz ajanıydı, bir haindi. Soru şu: Bu ülkeyi yöneten Cumhur İttifakı'nın bireyleri, mensupları, yöneticileri... Unutmadan söyleyeyim sayın Bahçeli genellikle etrafını hakaret ettirirdi bana, bu sefer kendi hakaret etti, neden olduğunu da anlayamadım.

Kayyumu kim atamış? İktidar atamış. İktidarın bir diğer ortağı kim? MHP. Bir diğer ortağı kim? HÜDAPAR. Sayın Bahçeli diyor ki, 'Vatan hainidir', doğrudur, aynı fikirdeyim. Ama HÜDAPAR diyor ki, 'Şehittir.' E HÜDAPAR ile yan yana fotoğraf var. Daha ilginci bir Allah'ın kulu sormuyor ki o kayyuma, 'Sana bu talimatı kim verdi?'

"Milletvekili oluncaya kadar fark etmedin mi?"

Bizim bazı milletvekili arkadaşlarımız istifa ediyor biliyorsunuz. Ben prensip olarak kimsenin hakkında konuşmadım bugüne kadar, konuşmam. Ama ilginç bir şey var, Salim Bey benim çok saydığım, saygı duyduğum bir insandır. Hep ailem gibi görmüşümdür. Biz beraber bakanlık yaptık, aynı kabinede. Doğru Yol Partisi en sert PKK ile mücadeleyi veren, iradeyi koyan partidir, iktidarı döneminde. O zaman Bakan idi. Sonra beraber bakanlık yaptığımız dönemde de ne Şeyh Said'in ne Seyit Rıza'nın ne sayılan diğer diğer isimlerin hiçbirinin hakkında, 'Şunların itibarlarına dair bir şey yapalım' diye merkez sağ bir partide söylemedi. Aradan yıllar geçti, bugün bu söylendi. Kürşad, kardeşim, bir soru önergesi verdi, ona karşılık uzun bir yazı yazıldı.

Ama Ak Parti cenahından tek kelime eden yok. Nerede kaldı bunların milliyetçiliği? Çakma milliyetçiler. Nerede kaldı milliyetçilikleri? Bu arada, daha komik bir şey oluyor, bizden ayrılan her arkadaşımız da diyorlar ki, 'Milliyetçi bir parti, yani merkez olacağını düşündük ama olamadı, tüh tüh.' Ya arkadaş, milletvekili oluncaya kadar fark edemedin mi milletvekili olunca mı fark ettin, hay Allah.

Cumhuriyet’e yönelik düşmanlığı olanların ortaya koyduğu bir irade bu. Cumhuriyet değerlerine itirazı olanların ortaya koyduğu bir irade bu. Ama buna karşılık Atatürk'ün partisinin de ortalığı yerle bir ettiğini, inlettiğini duymadık.

"GİK'e kararı ben aldırtmadım"

"Gelirsek düne, o da çok enteresandı ki, orada da anlaşıldı ki bir el devreye girmiş durumda. İlçe başkanlarımız aranıyor, belediye meclis üyelerimiz aranıyor, il kurulu üyelerimiz aranıyor, gençlik kollarımız aranıyor, 'Ayrılın' deniyor, niçin? GİK'in aldığı o kararın ortadan kaldırılması için. GİK'e kararı ben aldırtmadım. Açık net arkadaşlarım verdiler kararlarını, her biriyle ayrı ayrı gurur duyuyorum, gerçekten gurur duyuyorum. Niye biliyor musunuz? Hiçbir siyasi partide birbirini ikna etmek için farklı fikirlerdeki arkadaşlarımız böyle argüman koyarak birbirini ikna etmeye hiç çalışmadı, ben hiç rastlamadım."

"Bedel ödememizi istemiyorsanız çalışacaksınız"

"Buradan ilan ediyorum, bu benim fikrim, benim talimatım: Tek başına giriyoruz, her yerde tek başına giriyoruz. Ankara'da da tek başına giriyoruz, İstanbul'da da tek başına giriyoruz. Her ilçede tek başına giriyoruz ve bunun sonuçlarına olumlusu sizindir. Tekrar söylüyorum, bu işin sonunda, ben başaracağımıza inanıyorum, bunun sonucunda bu başarı hepimizindir. Başarısızlık olduğu takdirde de benimdir, o sorumluluğu yerine getireceğim, ona göre çalışacaksınız, hepimiz ona göre çalışacağız. Eğer bedel ödememi istemiyorsanız çalışacaksınız. Eğer bedel ödememi istemiyorsan, çalışacaksın, alacaksın.

Hiç fikrimi söylememiştim, söylüyorum. İYİ Parti'nin Genel Başkanı olarak söylüyorum. Haydi bakalım parmak uzatanlar, ben demiştim grupta, parmak sallayanların o parmaklarını teker teker kırarım diye. Dün bir televizyon programında yapılan konuşmalardan sonra gördüm ki dostumuz Türk milletidir. Gördüm ki müttefikimiz Türk milletimizdir, gördüm ki müttefikimiz umutsuz gençlerdir.

Uşak'ın sorunlarının konuşulmadığı bir Türkiye'deyiz. Uşak'ın hastane meselesinin çözülmediği bir Türkiye'deyiz. Gençlerin yurt dışına çıkmak için elinden gelen gayreti gösterdiği ve onların sorunlarının konuşulmadığı bir Türkiye'deyiz. Biz şu anda muhalefetiyle iktidarıyla emekliye ne kadar para verilecek, onun doğru dürüst konuşulmadığı bir Türkiye'deyiz.

Memur zammının, asgari ücretin, kiraların durumunun ne olduğu ne olacağının konuşulmadığı bir Türkiye'deyiz. Herkesin işine geliyor. Dün bir aydınlanma yaşadım. Çok enteresan. Sayın Erdoğan bilir, Sayın İmamoğlu da öğrenecek. Ben sayın Erdoğan hapse giderken oradaydım. Herkesin kaçtığı bir zamanda oradaydım. Çoluğuyla çocuğuyla ilgilenen bendim. Evinin önündeki polis noktası kaldırıldığında oradaydım. Televizyonlara çıkıp konuşan bendim, en ağır hakaretleri işiten de sonra ben oldum. Ama Allah büyük, ben Allah'a hep inandım, hep güvendim."

"İkisi de korktu"

"Aynı şekilde Saraçhane'ye ikinci kere gittim. Bugün sövenler o gün rahmetli anama kadar götürdüler işi. Ne yaptım, boynumu eğdim. Ne yaptım, kazanalım diye ağzımı açmadım. Ne yaptım, millet bu arkadaşları istiyor diye o masaya götürdüm. O masadan kovuldum ve ikisi de korktu, kabul etmedi. Ben değil, milletin istediğini kabul etmediler.

Dün benim için bir milattır. Bugüne kadar hiçbir siyasi partinin içişlerine ahlaki olarak biz karışmadık, 30 yıllık siyasi hayatımda hiç bunu yapmadım. Kongre yaptılar, üstümüze kaldı. Bana ne kardeşim sizin kongrenizden, kim kazanırsa kazansın, bana ne. Çünkü biz onların müstemlekesi olmuşuz meğersem kafalarında. Öyle bir dünya yok, öyle bir dünya yok." (ANKA)