22 Mart 2015 15:40
Türkiye 21 Mar’ta Abdullah Öcalan’ın tarihi Newroz mektubuna kilitlenmişken, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “İzleme Heyeti’ne karşıyım” açıklamasıyla hükümeti hedef alan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a çektiği rest gündeme damgasını vurdu. Öcalan’ın 'ilkelerde mutabakat' koşuluyla silahlı mücadeleyi sonlandıracak PKK kongresi çağrısını yaptığı mektubunun okunduğu sıralarda Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, "ülkeyi hükümetin yönettiğini, sorumluluğun hükümette olduğunu ve İzleme Heyeti'nde kararlı olduklarını" açıklayarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı uyardı.
Radikal’den Murat Yetkin, Ezgi Başaran, Ayşe Hür; Hürriyet’ten Ahmet Hakan, Oral Çalışlar, Tolga Tanış, Yalçın Doğan; Milliyet’ten Mehmet Tezkan, Hasan Pulur, Kadri Gürsel, Serpil Çevikcan, Nagehan Alçı, Fikret Bila; Cumhuriyet’ten Can Dündar, Hikmet Çetinkaya, Işıl Özgentürk, Orhan Bursalı, Emre Kongar, Mustafa Balbay, Cüneyt Arcayürek; Zaman’dan Mustafa Ünal; Habertürk’ten Ruşen Çakır, Soli Özel, Muharrem Sarıkaya; Sabah’tan Mahmut Övür, Melih Altınok, Mehmet Barlas, Sevilay Yükselir, Hilâl Kaplan; Evrensel’den Veysel İlbeyoğlu, İhsan Çaralan; Vatan’dan Güngör Mengi, Okay Gönensin; Bugün’den Tarık Toros, Nuh Gönültaş; Star’dan Markar Esayan, Hasan Öztürk, Orhan Miroğlu, Özay Şendir, Ahmet Taşgetiren, Mensur Akgün; Yeni Şafak’tan Hayrettin Karaman; Akşam’dan Cemil Ertem, Etyen Mahçupyan; Türkiye’den Yıldıray Oğur; Millet’ten Ergun Babahan; Özgür Gündem’den Doğan Durgun, Arif Altan, Veysi Sarısözen; Sözcü’den Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Necati Doğru, Mehmet Türker; Yeni Asya’dan Faruk Çakır; Yeniçağ’dan Arslan Tekin, Ahmet Ercilasun; Akit’ten Abdurrahman Dilipak; Vahdet’ten Ahmet Türk Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarında okunan Öcalan mektubunu ve hükümetle Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki İzleme Heyeti krizini yazdı.
Cengiz Çandar - Radikal
'Erdoğan-Öcalan satrancı' ve iktidarda çatlak...
"Çözüm Süreci" aslında bir tür "Erdoğan-Öcalan satrancı" halinde sürüyordu. 2015 Newroz'uyla birlikte "satranç tahtası"na bir de "AKP çatlağı" kondu
Abdullah Öcalan’ın “tarihi” olması umut edilen “Newroz Mesajı”nı dinleyince, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu mesajı beğenmediği için önceki gün “İzleme Heyeti’ne gerek yok. Birilerini tatmin etmek zorunda değiliz” açıklamasını yapmış olduğunu anladım.
Diyarbakır’da Newroz alanını dolduran yüzbinlerce kişi ve geri kalan milyonlar, Öcalan’ın mesajını dün öğle saatlerinde dinlediler, okudular ve bilgi sahibi oldular ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın mesajın içeriğinden haberdardı.
Onu “beğenmediği” de yaptığı açıklamadan belli.
Tayyip Erdoğan, Öcalan’ın “Çözüm Süreci”nin başlaması üzerine yaptığı 2013 tarihli “tarihi” Newroz mesajı”nın içeriğini beğenmişti oysa. “Çağrıyı, daveti olumlu buluyorum. Diyarbakır’daki mesajlar bizim mesajlarımızla örtüşüyor” diye açıklama yapmıştı.
“Tabii ama aslolan uygulamadır” diye eklemeyi ihmal etmeden. O dönem “Başbakan” olan Tayyip Erdoğan’ın “uygulama”dan kastettiği “PKK’nın silahlı güçlerinin Türkiye topraklarını terk etmesi” idi.
Tayyip Erdoğan’ın “beğendiği” Öcalan’ın “2013 Newroz Mesajı”nın can alıcı bölümü, yakalanması gereken halkası “Bugün yeni bir dönem başlıyor; Silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor” cümleleriydi.
Yazının devamı için tıklayın.
Ayşe Hür – Radikal
Söylence, bayram ve serhildan olarak Newroz
"Newroz nedir? Bir bayram mı, bir söylence mi? Ya d Avrupalıların söyleyişiyle bir mitiko-ritüel mi? Ya da Newroz ideolojilerin içine gizlendiği imgesel ve simgesel bir barınak mı? Newroz kime, kimle ait? Onu bir aidiyete bağlamak mümkün mü? Öyleyse Kürtlere mi ait, Türklere mi, yoksa Farslara mı?
“Newroz nedir? Bir bayram mı, bir söylence mi? Ya d Avrupalıların söyleyişiyle bir mitiko-ritüel mi? Ya da Newroz ideolojilerin içine gizlendiği imgesel ve simgesel bir barınak mı? Newroz kime, kimle ait? Onu bir aidiyete bağlamak mümkün mü? Öyleyse Kürtlere mi ait, Türklere mi, yoksa Farslara mı? Ya da tüm dünyanın ve tüm halkların mı? Kralların bayramı mı, halkın mı? Newroz’un öyküsü, salt kurmaca bir öykü mü? Yoksa söylence olmakla beraber, kimi tarihsel olay ve kişileri içine almış mı? Almışsa bu kişiler kimler, bu olaylar neler?”
Gürdal Aksoy, Bir Söylence, Bir Tarih NEWROZ adlı kitabına böyle başlıyor. Sonra da şunu diyor: “Bütün bu soruları, bir Giriş yazısında yanıtlamaya ve bunları tek tek analiz etmeye kalkışmak, fazla iddialı olur. Biz burada, dikkatleri celbeden birkaç soruya yanıt aramaktan öte bir şey yapmayacağız.”
Yazının devamı için tıklayın.
Ezgi Başaran – Radikal
Coşku da azalıyor söylenecek söz de!
Bu Newroz mesajının ruhu da hedef kitlesi de farklıydı
Tüm halkları daha büyük bir inançla, neşeyle ve coşkuyla selamlamıştı önceki mesajlarında.
İlk kez bir süreçten ve barıştan söz ettiğimiz 2013 Newroz’unda Öcalan ‘bir uyanışı, canlanışı, dirilişi’ selamlamış, Zağros ve Toros dağlarına, Fırat ve Dicle’ye, Mezopotamya’ya ve Anadolu’ya ‘Ser Çava’ demişti.
Bir yıl sonra, 2014 Newroz mesajında Mezopotamya medeniyetlerinden Ortadoğu halklarından bahsetse de vurgu gençlere ve kadınlaraydı.
Bugüne gelindiğinde yine ‘tüm halklar’ selamlanmıştı ama kısa, öz bir biçimde.
Zaten bu yılki mesaj uzunluk açısından da ‘özet’ sayılabilecek, süsü ve edebi araçları asgariye indirilmiş bir mesajdı. 2013’te 1000 kelime, 2014’te 620 kelime, 2015’e gelindiğinde 550’ye inmişti.
Mesajların coşkusu da, mesajı verenin söyleyecek söz miktarı da giderek azalıyor besbelli.
Yazının devamı için tıklayın.
Murat Yetkin – Radikal
Öcalan'ın 'hayırlara vesile' silahlara veda çağrısı
AK Parti hükümeti daha fazla ne bekliyorsa bilemiyorum, açık konuştuklarında öğreniriz, ama Abdullah Öcalan'ın kurucusu olduğu PKK'yı "Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı kırık yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak" amacıyla kongre toplamaya çağırması bence kendi başına önemli bir gelişmedir.
Aslında Öcalan'ın 2013 Nevruz'unda yine Sırrı Süreyya Önder tarafından Türkçe, Pervin Buldan tarafından Kürtçe okunan mesajını dün okunandan ayıran en önemli cümle, hapisteki liderinin örgütüne yaptığı bu strateji değiştirme çağrısıdır.
Nitekim Öcalan, cümlenim ikinci kısmında örgütünü "silahlı olan" mücadeleyi bırakma kararı talep ettiği kongrede "yeni dönemin ruhuna uygun strateji ve taktikler" belirlemeye de çağırmaktadır.
***
Bu çağrı halen yasa dışı olan PKK'ya, Türkçesiyle söylersek Kürdistan İşçi Partisi'ne yasal siyaset kapıları açacak mıdır?
Mesela 7 Haziran'da kurulacak Meclis olmasa da bir sonraki Meclis'te bir PKK grubu olacak mıdır? Ağırlaştırılmış müebbete çarptırılan Öcalan'ın cezası Cumhurbaşkanı tasarrufuyla ya da Meclis kararıyla affedilecek, Öcalan partisinin başına geçecek midir?
Bu sorular için çok mu erken? Yine de sormak lazım. Çünkü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 2012'de Başbakan iken MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a verdiği talimatla başlayan diyalog süreci daha önce akla bile getirilmeyen kapıları şimdiden açmış görünmektedir.
Yazının devamı için tıklayın.
Ahmet Hakan – Hürriyet
Bülent Arınç'tan 'vesayete hayır' çıkışı
Ne Abdullah Öcalan...
Ne Devlet Bahçeli...
Dün esas bombayı Bülent Arınç patlattı.
*
Bülent Arınç, yönünü Cumhurbaşkanı Erdoğan'a çevirdi.
Ve şöyle dedi:
"Ülkeyi yöneten hükümettir, sorumluluk hükümettedir".
*
Bu çıkış...
Son günlerde iyice pekişmiş olan "Ülkede tüm politikaları Cumhurbaşkanı Erdoğan belirler" paradigmasına vurulmuş ilk ve esaslı bir darbedir.
"Saray vesayetine hayır" çıkışıdır.
Yazının devamı için tıklayın.
Yalçın Doğan – Hürriyet
PKK kongreyi toplar ama
Kürtçesini anlayan pek yok, dün konuştuğum Kürtlerin çoğu Öcalan'ın Nevruz mektubunu Kürtçe okuyan Pervin
Buldan'ın Kürtçesini anlamadıklarını söylüyor.
Kürtler de, anlamak için mektubun Türkçesini beklemiş. Mektubun özüne gelince, Öcalan PKK'ya sesleniyor:
"Kırk yıldır süren mücadele boşa gitmedi". Doğru, boşa gitmiyor, silahların gölgesinde sonuçta devlet hem onu, hem PKK'yı tanır hale geliyor. Ama, son açıklamalardan belli, devlet henüz Kürtleri tanımış değil, "Kürt sorunu yok".
AKP ile anlaşmaya varılan on maddeye gönderme yapıyor, "Türkiye'nin bütünlüğü içinde eşit anayasal vatandaşlık ve demokrasi".
Ve mektubun asıl vurgusu, "Silahı bırak, kongreyi topla".
Yazının devamı için tıklayın.
Oral Çalışlar – Hürriyet
Diyarbakır meydanı: "İşte kongre budur."
Abdullah Öcalan'ın Diyarbakır Newroz meydanındaki açıklamasına yüzbinlerce Kürt'ün verdiği destek, bir niyet beyanıdır.
Öcalan'ın dikkat çekici açıklamasında PKK'ye kongre çağrısını şu cümleyle ifade etti: "PKK'nin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun, siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim."
Öcalan, artık Türkiye'ye yönelik silahların bırakılmasını bir irade beyanı olarak ifade ediyor. Türkiye'yi yöneten iradeye de Parlamento üyeleri ve İzleme Komisyonu üzerinden bir mutabakat oluşturma çağrısında bulunuyor.
Yani PKK kongresini toplamak için "İzleme Komitesi" meselesini ön koşul sayılabilecek bir vurguyla dile getiriyor. Bunun nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İzleme Komitesine karşı olduğunu ifade eden açıklaması. Erdoğan'ın dediği olur ve İzleme Komitesi kurulamazsa, o zaman PKK Kongresi de şimdilik toplanamaz anlamına geliyor.
Yazının devamı için tıklayın.
Tolga Tanış – Hürriyet
Türkiye için dört kritik tarih
Nevruz açıklamasında bir sürpriz olmayacağı aşağı yukarı belliydi. Türkiye'deki genel seçimlere kadar değişmesi pek mümkün gözükmeyen mevcut durumun devamı. Ama ben asıl hikâyenin, önümüzdeki dönem Türkiye'nin ve bölgenin geleceğine etki edecek dört kritik tarihte düğümlendiğini düşünüyorum.
Sadece Kürt siyasetini değil, hükümet sözcüsü Bülent Arınç'ın o herkesi şaşırtan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yönelik "Uygun bulmuyorum" çıkışını da bu dört tarih çerçevesinde ele almak gerektiğine inanıyorum.
*
31 Mart 2015: Obama'nın 2012'de ikinci kez başkan seçilmesinin ardından İranlılarla 1 Mart 2013'te Umman'da gizlice başlattığı görüşmelerin gelip dayandığı en önemli dönemeçlerden biri.
Gerçi İran'ın nükleer programı için yürütülen müzakerelerin geçen Kasım uzatılmasına karar verildiğinde de hava böyleydi.
Taraflar "Anlaşma çok yakın" diyorlardı. Ama bu sefer hem Tahran'daki reformcuları hem de Obama'yı bir çözüme zorlayan o kadar çok faktör var ki...
Obama, müzakerelere karşı çıkan Kongre tarafından çok sıkıştırıldı. İranlı reformcular da, Türkiye'de 2000'lerde AKP ve Kemalist devlet arasında yaşanan çatışmanın bir benzerine sahne olan Tahran'da, katı yönetim yanlıları tarafından çok hırpalanıyorlar.
Yazının devamı için tıklayın.
Mehmet Tezkan – Milliyet
Fiili başkanlığın lastiği patladı
Evelemenin gevelemenin anlamı yok.. Dün olanlar, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasına fitne sokmaya çalışan münafıkların abartması sözleriyle geçiştirilemez..
Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın çıkışı çok ciddidir, çok anlamlıdır..
Zirvedeki krizin dışa vurumudur..
İşin özeti şu.. Hükümet Sözcüsü Cumhurbaşkanı’na Anayasa’yı hatırlattı..
Fiili başkanlığın lastiği patladı demem bundan..
*
Meseleyi biraz daha açalım.. Neden lastik patladığına açıklık getirelim..
Cumhurbaşkanı Ukrayna’ya giderken demişti ki..
- İzleme kuruluna olumlu bakmıyorum. Doğru bulmuyorum.
- İzleme komitesinden haberim yok. Gazetelerden okuyorum.
- Dağa gidilip herhalde yeni romanlar yazılacak..
Hükümet sözcüsü cevap verdi..
- İzleme kurulu kurulacak..
- Cumhurbaşkanı’nın haberi vardı..
- Barış sürecini hükümet yönetiyor.
*
Bu kadarla değil.. Daha da ötesi var..
Hükümet Sözcüsü iki kere ‘Ülkeyi yöneten hükümettir. Sorumlu olan hükümettir’ uyarısı yaptı..
Bu uyarının anlamı ne?
Şu; fiilen başkanlık olmuyor, Türkiye’ye uymuyor.. Sorumluluk hükümette, yetki hükümette, biz ne dersek o olur..
Cumhurbaşkanı vesayetini kabul edemeyiz.
Yazının devamı için tıklayın.
Hasan Pulur – Milliyet
Neler söyleniyor?
Devir sanki bugün, o kadar uyuyor ki... Her kafadan bir ses çıkıyor. Daha demokrasi vasfına erişmemişler.
Ziya Paşa yüz küsur yıl önce Terkibent’te şöyle diyor:
“Her şahsı harimi-i Hakk’a mahrem mi sanırsın?
Her taç giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın?
Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın,
Âdem görünen harları âdem mi sanırsın?
En ummadığın keşfeder esrar-ı derunun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?”
***
Seçime gidiyoruz ya tam sırası. Ömer Hayyam’a mal edilmiş bir taşlama:
“Bir elde kadeh, bir elde Kuran,
Bir helaldir isimiz bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada,
Ne tam kâfiriz ne tam Müslüman.”
Namık Kemal dayanmaz:
“Edepsizlikte tekleriz
Kimi görsek etekleriz,
Haktan da ümit bekleriz
Ne utanmaz köpekleriz.”
Yazının devamı için tıklayın.
Kadri Gürsel – Milliyet
AKP’yi kim daha çok seviyor?
AKP’nin iyiliğini kim daha çok istiyor?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan mı, AKP hükümetinin sözcüsü Bülent Arınç mı ve sözcünün arkasındaki kişi olan Başbakan Davutoğlu mu?
Elbette hepsi AKP’nin iyiliğini istiyorlardır ama “çözüm ve barış sürecini izleme heyeti”ne dair yaptıkları açıklamalara bakılacak olursa bu iki cenahın iyiliği farklı yerlerde aradıkları anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ne Kürt sorunu ya? Artık böyle bir şey yok” dedi, Kürtlere “Neyiniz eksik sizin?” diye çıkıştı.
Son olarak da önceki gün “Çözüm sürecini izleme kurulunu doğru bulmadığını” söyledi.
(Doğru bulmadığı “izleme kurulu” da matah bir şey olsa... İktidar çözüm doğrultusunda tek bir somut adım atmadığı için gerçekte var olan çözüm süreci değil, sadece bir çatışmasızlık durumu ve bunu izlemek üzere o kurulda yer alanların akil yandaşlıktan başka bir vasfının bulunması da Türkiye’nin gerçeklerine aykırı.)
Erdoğan’ın hükümete bu son müdahalesi sözcüden karşılık buldu. Arınç dün özetle “Ülkeyi yöneten hükümettir; sorumluluk da hükümettedir. Hükümetimiz izleme heyetinin oluşturulmasını uygun görmektedir, kararlıyız” dedi. Erdoğan’ın izleme heyetiyle ilgili açıklamalarını “hissi beyanlar” diye niteleyerek küçümsedi.
Erdoğan’ın TC Anayasası’na göre tarafsız ve sorumsuz cumhurbaşkanı seçilip de ülkeyi başbakanmış gibi yönetmeye devam etme ısrarına bugüne kadar hükümetten gelen en sert ve küçük düşürücü tepki, Arınç’ın dün yaptığı açıklamalardı...
Saray ve hükümet arasında büyüyen bir çatlak var.
Yazının devamı için tıklayın.
Serpil Çevikcan – Milliyet
MHP ve tehdit algısı
Türkiye dün sıra dışı günlerinden birini yaşadı.
Abdullah Öcalan’ın, kurucusu olduğu PKK’ya, 40 yıla varan silahlı mücadeleyi bitirmesi için kongre çağrısında bulunduğu mektup Diyarbakır meydanındaki yüz binlere okunurken, Ankara’da 21 Mart Nevruz Bayramı’na denk getirilen MHP kurultayında “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganları atılıyordu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin konuşmasının bittiği dakikalarda, televizyonların canlı yayınları, mektup için Diyarbakır meydanına döndü.
Öcalan’ın, örgüt yönetimine yaptığı kongre çağrısının dumanı tüterken ise Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, çözüm süreci izleme kuruluna karşı olduğunu açıklayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a sert yanıtı son dakika olarak duyuruluyordu.
Dünkü bütün son dakikaların bileşkesi çözüm süreci ve geleceğine ilişkindi.
MHP’nin 11. Olağan Kurultayı’nın tamamı da öyle.
Hemen belirtmek gerekir ki Ankara Spor Salonu’ndaki kurultayda tansiyon yüksekti.
Bunun iki nedeni var.
Birincisi, bu yıl tarihi bir niteliğe bürünen 21 Mart Nevruz Bayramı’nı Diyarbakır’ın tekeline bırakmamak.
İkincisi ise 7 Haziran seçimlerine artık çok az bir süre kalması.
Bu gerekçeler dünkü kurultayı hem katılım düzeyi hem de coşku açısından geçmişteki MHP kurultaylarından farklı kılmıştı.
Yazının devamı için tıklayın.
Fikret Bila – Milliyet
10 maddenin nesini kabul edeyim?
Dolmabahçe’de HDP heyeti ve hükümet temsilcilerinin görüşmelerinin ardından birlikte açıklama yapılmasını doğru bulmadığını söyleyen Erdoğan, İzleme Kurulu konusunda da hükümetle kendisi arasında bir mutabakat olmadan hareket edildiğini belirtti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ukrayna’dan dönerken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, “Kürt sorunu yoktur” sözlerinden sonra Dolmabahçe’de Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala ile HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in aynı anda açıklama yapmalarını doğru bulmadığını vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 maddelik prensip mutabakatı olarak sunulan metne de itiraz etti, “Bu metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim, o konuların demokrasi ile yakından uzaktan alakası yok” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İzleme Kurulu’na karşı olduğunu yinelerken, “Hükümetle Cumhurbaşkanı her an her konuyu görüşüyor diye bir şey yok” diyerek Dolmabahçe ve İzleme Kurulu konusunda hükümetin kendisi ile mutabakata varmadan hareket ettiği mesajını verdi.
Yazının devamı için tıklayın.
Nagehan Alçı – Milliyet
Hoş geldin barış!
Yağmura ve soğuğa inat ilk kez dün, yani 21 Mart 2015’te bu ülkeye gerçek anlamda bahar geldi. Diyarbakır’da dev bir kalabalığa okunan Öcalan’ın mektubu beklentileri boşa çıkarmadı, aksine! Net bir şekilde barış için kongre çağrısı, silahların döneminin kapandığının vurgusu, Eşme ruhu göndermesi ve birlikte kardeşçe yaşama sözleri çözüm sürecinin net bir şekilde nihai barışa evrildiğini gösterdi.
Lafı dolandırmak istemem: Çok mutluyum! Her şeyden önce çocuklarım için. Ailem için. Kendim için. Gelecek için. Türkiye’nin önünü çok açık bir şekilde görebildiğim için!
Çok uzun bir yoldan geldik bu günlere. Gazeteciliğe başladığım 2000’lerin başında Kürdistan coğrafyasında Nevruz lafını ağzına almaya dahi korkardı insanlar. Diyarbakır’a, Silopi’ye, Yüksekova’ya her gittiğimde Nevruz’da sokaklardan geçen tanklar anlatılırdı. Dersim’de 2004’te Songül Erol Abdil belediye başkanı seçildiğinde zırhlı araçların değil, çiçeklerin göründüğü Nevruz’lar yaşatacağız demişti... Sanki Kafdağı’nın ardına erişeceğiz der gibiydi...
Nereden nereye... Öcalan’ın isminin önüne sayın demek dahi yargı konusu olurken, Kürtçe konuşmak terör eylemi muamelesi görürken, çocuklara Kürtçe isim daha verilemezken, bu gün Öcalan’ın Kürtçe mektubunun tüm Türkiye’ye okunduğu, dev barkovizyonla görüntülerinin izlendiği, terör örgütü liderinin terör örgütlerini lanetleyip, barıştan konuştuğu bir ülke haline geldi Türkiye.
Yazının devamı için tıklayın.
Murat Sabuncu - Cumhuriyet
Davutoğlu'nun en gergin günü
Yeniden Öcalan’ın açıklamasına geri dönersek açıkça “silahsız dönemi başlatacak PKK kongresinin toplanması” için hükümetten adım bekliyor. Yine Öcalan’ın ne zamandır söylediği “Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu” kuruluşunu parlamento üyeleri ve İzleme Heyeti içinden teşkil edilmesi isteğini dillendirmesi de önemliydi. Daha önce Merkez Bankası’na müdahaleden şeffaflığa kadar pek çok alanda alttan alta süren Erdoğan ile hükümet arasındaki görüş ayrılığı dün Kürt sorunu özelinde çok net bir şekilde ortaya çıktı.
Erdoğan dün Denizli’de kendisine başkanlık yolunu açacak “400 milletvekili isteğini” yine açıkça dile getirirken eminim bir yandan AKP’den MHP’ye kayan oyları hesap ediyordu. Çözüme giden süreçte en önemli adımı atan isim oy için neredeyse herkesten geride kalıyordu. Seçime kadar yani kendisine “başkanlığı” açacak güne kadar “barış”ı da ertelemeyi düşünüyordu. Dolmabahçe mutabakatının bile Erdoğan’ı kızdırdığı çok açıkça konuşuluyordu.
Ve benim için beklenen an... Davutoğlu kürsüde. Saatime bakıyorum, 16.18. Oldukça kısa bir konuşma yapıyor. Yaklaşık 20 dakika. Belli ki Erdoğan ile yaşadıklarından gerilmiş. Yine de iki cümlesi önemli:
“Hükümetimiz adına konuşuyorum, çözüm süreci ne olursa olsun başarıya ulaşacaktır. Kimse taktik manevralarla çözüm sürecini siyasete alet etmesin.”
Yazıyı bitirirken bir yandan da yeniden yükselmeye başlayan ateşim huzursuzluk vermeye başlıyor. Yanımdaki dostlara soruyorum. Erdoğan Denizli konuşmasında rahmetli Özay Gönlüm’e atıf yaptı mı: “Evet” diyorlar. Ve yatağa yürüyorum:
Gündem yıkıldı / muhalefet sıkıldı / bugün cumhurbaşkanını görmediler / canları sıkıldı / amanın canları sıkıldı.
Yazının devamı için tıklayın.
Cüneyt Arcayürek – Cumhuriyet
Çözümün Kaderi!..
Kaçak Saray, İmralı’daki artık barış güvercini gibi kabul gören terörist başı Öcalan’ın mektubunun okunmasının arifesinde adeta pişmiş aşa soğuk su katarcasına bir açıklama yaptı.Üstelik yurtta sulh sloganına tam da el uzatıldığı bir dönemin en önemli aşamasının başlangıcında...
Ukrayna’yı onurlandırmak üzere uçağa binerken Öcalan dayatması İzleme Heyeti’ne karşı çıktı.
Bu açıklamanın altında acaba bugünden anlaşılamayan nasıl ve ne gibi bir siyasal oyun var?
***
Zira vesayeti altındaki hükümete hiç beklenmedik bir zamanda tam anlamıyla kazık attı.
Medyamız şaşkın. Hükümetin günlerdir allayıp pullayıp satışa sunduğu İzleme Heyeti çalışmalarını gazete haberlerinden öğrendiğini söyledi Bay RTE!
Bu ülkede hele Cumhurbaşkanı olarak hükümette olup bitenleri günü gününe tabii AD’den çok RTE’ye bağlı bakanlar-dan öğrendiğini artık bilmeyen yokmuş gibi... bu açıklaması da kuyruklu bir yalan! İzleme heyetlerine öteden beri karşı olduğunu gerekçe göstererek çözüm sürecini MİT’in yürütmesini doğru buluyor. Olabilir.
Lakin bu görüşünü, Başbakan’a veya sık sık çözüm sürecini görüştüğü bakanlara, izleme heyetlerine karşı olduğunu bugüne dek neden söylemedi de...
....yumurta kapıya geldiğinde, Öcalan’ın mektubu okunmadan bir gün önce neden kuyruklu yalan içeren açıklamayı yaptı?
Yazının devamı için tıklayın.
Mustafa Balbay – Cumhuriyet
Cumhurbaşkanlık sorunu!
Yakın tarihimizin kronikleşmiş, neredeyse siyasal geleneğimiz haline gelmiş bir sorunu bir kez daha zirvede.
Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçildiğinde kafasında hayalleri ve gerçekleri yan yana koymuş, zorlu bir sürece girdiğimizin altını çizmiştik. O da yakın tarhimizdeki siyasetten gelen cumhurbaşkanlarıyla arkada bıraktıkları başbakanlar arasındaki kırılmaydı.
Önce yakın geçmişten anımsatmalar yapalım. 8. Cumhurbaşkanı Özal, Köşk’e çıkarken Başbakanlık koltuğuna her şeyiyle hükmedebileceği Akbulut’u oturtmuştu. Ancak Akbulut, Özal’ın kafasındaki yere oturmadı, Özal Köşk’e daha ısınmadan Başbakanlık’la arasında buzdağları oluştu. Özal ölmeseydi kendisini Köşk’e çıkaran partisine karşı başka bir parti kuracak kadar ileri düşüncelere kapılmıştı.
Özal’ın deneyimi ışığında Köşk’e çıkan Demirel, “Arkama bakmam” dedi ama gözü arkasındaydı. Demirel’in Çiller ile yaşadığı gerilim de kitaplara konu olacak kadar kabarıktı.
Yazının devamı için tıklayın.
Emre Kongar – Cumhuriyet
Temsilciler Kim?
Sevgili okurlarım, her seçim öncesi ve son yıllarda her Nevruz’da yaşanan “Barış çağrısının” bir yenisine dün tanık olduk:
Öcalan’ın 2015 Nevruz bildirisi okundu...
Yine yuvarlak laflarla yapılan bir giriş...
Yine bir “Barış” çağrısı...
Yine bir süreç...
Yine bir toplantı çağrısı...
Yine bazı koşullar...
Dilerim bu kez bu bildiri, öncekiler gibi havada kalmaz, uygulamaya dönüşür ve Türkiye huzura kavuşur.
***
Liderler belli bir konuda bir mesaj yayımladıkları zaman genellikle herkesin kabul edeceği genel ilkelerle söze başlar, asıl yapacaklarını veya yapmak istediklerini mesajın ilerleyen bölümlerinde satır aralarında verirler...
Belirttikleri genel ilkelerle, yapmak istedikleri arasındaki uyum ise, hem onların ne denli samimi olduklarını, hem de önerilerinin ne kadar gerçekçi, yani uygulanabilir olduğunu belirler:
Genel ilkeler ile eylem planı uyumlu ise, hem samimidirler hem de önerileri gerçekçidir.
Yok eğer genel ilkeler ile eylem planı uyumsuz ise, ne samimidirler ne de uygulamak istedikleri eylem planı gerçekçidir.
Yazının devamı için tıklayın.
Hikmet Çetinkaya – Cumhuriyet
Merhaba Nevruz, Merhaba Aşk...
Gökkuşağı’nın yedi rengi, ilkyazın sürgün verdiği derin vadiler, akarsuların kıyıları, dağlar, ovalar...
O denize yakın mağaralar, çocukluğumuzda allı yeşilli turnaların kanat çırpmaları.
Nevruz, baharın sesi, soluğudur...
Türküsü, aşkı, sevdası!
Diyarbakır’da yapılan kutlamaları televizyondan izliyorum.
Cumhuriyet’ten Can Dündar’ın kaptanlığını yaptığı altı kişilik bir kadro Diyarbakır’da olduğu için Nevruz kutlamalarını yazmayacağım.
Bugün günlerden pazar...
Bir aşk yazısı hayatın içinden çıkar ve yağmurlu soğuk bir günün öğle saatlerinde sizi düşünceler ormanına götürür.
Tam o sırada yazar şunları düşünmeye başlar hemen:
“İnsanlar ve halklar arasında korkunun ve düşmanlığın ekini neden bitip tükenmiyor?”
Çağdaş insan, uygar bir toplum yaratılmadığı için.
Çünkü çağdaş insan, düşmanlığın kaynağını, kökenini, gerekçesini, nedenlerini araştırıp bulan, kör güdülerine ve önyargılarına benliğini kaptırmayan kişidir.
Düşmanlığın kölesi olan kişi ilkelleşir...
Savaşlar, kıyımlar, faili meçhuller bu yüzden işlenir, ayrımcılık bu nedenle yapılır.
Düşmanlığın kölesi olanlar barıştan yana değil savaştan yana olur.
Yazının devamı için tıklayın.
Orhan Bursalı – Cumhuriyet
Diyarbakır’da Kürtçe Öğreniyorum
“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm yorulduysa, şimdi en iyi şiir barıştır.”
İki üç kez daha 3-4 saat sürekli Kürtçe dinlersem Kürtçeyi sökeceğim dedim arkadaşlara... Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği ve büyük önem atfedilen mesajını dinlemek için Nevruz şenliklerinde Kürtçenin akustiği, tınısı, ahengi üzerinde adeta ders çalışıyorum. Eğer bir dili anlamıyorsanız yapacağınız en iyi şeydir dile yoğunlaşmak ve içine nüfuz etmeye çalışmak.. Çıkarttığım sözcükler sınırlı: Biji Öcalan.. Azadi.. Biji Kürdistan.. Kobali.. Türki Kürdistan... Ama tüm sözcükler arasında birinciliği azadi (özgürlük) kazandı bence...
Yüz binlerce kişi. Rengârenk. Ne kadar genç var! Kendimi birden 1 Mayıs’larda sandım. Tanıdık devrimci marşlar... Kürtçe, alanı inletiyor. Tabii diyorum, adeta “savaş içinde” geçen bir yaşam.. Önümüzde HDP’nin bazı milletvekilleri ve milletvekili aday adayları... Birden Nevruz’un ruhuna uygun, kartona yazılmış bir slogan sallanıyor önümde: “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm yorulduysa, şimdi en iyi şiir barıştır.” Siyaset dilinin şiire dönüşmesi mümkün olsaydı, dünyada çatışacak bir şey kalmazdı.
Yazının devamı için tıklayın.
Can Dündar – Cumhuriyet
Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatına da Karşı
Bu Nevruz, önceki yıllardan daha büyük kalabalık var Diyarbakır’da…
Önceki yıllardan daha az Türkçe var.
Önceki yıllardan daha çok umut ve özgüven var.
On binlerce insan, mart yağmuru altında, ellerinde saçı ağarmış fotoğrafını taşıdıkları adamın yeni mesajını bekliyor.
O mesajı okuyacak Sırrı Süreyya Önder sahneye çıktığında yağmur duruyor, güneş açıyor, ancak okunan mesaj, “40 yıllık silahlı mücadelenin artık sürdürülemez noktaya geldiğini” vurgulasa da, “Eşme ruhu”na atıf yapsa da, beklenen müjdeleri getirmiyor.
PKK kongresi için tarih vermiyor.
Hükümete somut bir çağrı içermiyor.
Yani, Şark cephesinde yeni bir şey yok.
Erdoğan Dolmabahçe mutabakatına karşı
“Yeni şey”, Garp cephesinde; hükümette…
Öcalan’ın mesajından önce Erdoğan’ınki ulaştı Nevruz meydanına…
Cumhurbaşkanı’nın Kiev gezisini izleyen gazetecilere söylediği sözler, kulaktan kulağa taşındı.
Kendisi yurtdışındayken gerçekleştirilen “Dolmabahçe mutabakatı”na da tavır almıştı Erdoğan…
Bunu yanlış bulduğunu söylemişti.
Bu itiraza, “İzleme Heyeti’ni gazetelerden okudum. Olumlu bakmıyorum” sözünü ekleyin.
“Kürt sorunu yoktur”la toplayın. Hükümet’le Saray arasında oluşan derin yarığa ulaşırsınız.
Arınç’ın isyanı
Meydandan dönerken “Hükümet bu adımları Erdoğan’dan habersiz atabilir mi”yi tartışıyorduk ki, Arınç’ın demeci patladı.
O da bizim gibi, “Bilmemesi mümkün mü” diyordu.
Erdoğan’a ilk kez bu kadar net ve sert tavır alıyordu.
Öcalan’ın Nevruz mesajını, Cumhurbaşkanı’nın açıklaması nedeniyle değiştirdiğini ima ediyordu.
Üstelik “İzleme komitesini uygulamakta kararlıyız” diyerek meydan okuyordu.
HDP-İmralı-Kandil hattında uyuşmazlık beklenirken, asıl büyük uyuşmazlık, Hükümet ile Saray arasında çıkıyordu.
Yazının devamı için tıklayın.
Işıl Özgentürk – Cumhuriyet
Alınganlığın Dayanılmaz Hafifliği
Günlerden cumartesi sabahı, Güneydoğu gene büyük bir Nevruz bayramını kutlamaya hazırlanıyor. Günlerce önceden bölge Diyarbakır’a aktı. Nereden mi biliyorum, iki yıl önce gene Abdullah Öcalan’ın ilk mesajının okunduğu (21 Mart 2013) günü oradaydım. Bu kez de aşağı yukarı aynı şeyler olacak, bölge halkı yeni mesajı dinlemek ve “ben de buradayım” demek için, halay çekip barış türküleri söylemek ve Nevruz ateşinin üstünden atlamak için miting meydanına akacak.
Kadınlar en güzel mahalli kıyafetlerini giyecekler, gençler Nevruz ateşinin üstünden atlarken belki de kendileri için en çok “iş” isteyecekler. Çünkü bütün ülkeyi kasıp kavuran genç işsizliği bölgeyi de vuruyor.
Öcalan’ın ilk mesajından bu yana bu üçüncü Nevruz. Neler oldu? “Bir çözüm süreci” gidiyor, yürüdü mü yürümedi mi belli değil. Bence yürümedi, iki yıl içinde rahatlıkla bazı talepler çözülebilirdi, örneğin KCK tutukluları özgür kalabilirlerdi. Bir kanun maddesine bakar; olmadı.
Yazının devamı için tıklayın.
Mustafa Ünal – Zaman
MHP kurultayı ve Arınç'ın çıkışı...
Nevruz bombaları peş peşe patladı. Silah değil 'haber bombası' patlayan. İkisi 'tamam' günler öncesinden biliniyordu. MHP kurultayı ve Öcalan'ın mektubu... Gözler Ankara ve Diyarbakır'a çevrilmişken sürprizi Bülent Arınç yaptı. Öcalan'ın mesajı 'silah bırakmak için kongre' çağrısından ibaret. Diyarbakır cephesinde yeni bir şey yok.
MHP kurultayındaydım dün. Salonu dolaştım, gözlem yaptım, Bahçeli'yi dinledim. Yazıya otururken Arınç'ın sesi duyuldu ekranda 'son dakika' olarak... Arınç'a, Erdoğan'ın 'izleme heyeti'ne karşı çıktığı hatırlatıldı. Belli ki soruyu bekliyordu. Söyledikleri sürç-i lisan değil. Bilinçli hesaplı...
Erdoğan'ın açıklaması için Arınç lafı dolandırmadan 'hissî beyanıdır' dedi ve ekledi: "Sorumluluk hükümetin üstündedir. Bunları kendi düşünceleri olarak kabul edebiliriz." Arınç ne söylediğinin farkında herhalde. Yılların tecrübesi. Siyasete veda etmek üzere. Son günleri. Arınç gibi bir ismin, sözlerinin doğuracağı etkiyi hesap etmemiş olması düşünülemez.
Aynı zamanda Hükümet Sözcüsü Arınç. Cumhurbaşkanı'nın hükümetin sahasına giren konuşmalarından rahatsız olduğunu açıkça ortaya koldu. 'Kendi görüşü' dedi. Sorumluluk hatırlatmasıyla 'hükümeti bağlamaz' demeye getirdi. Oysa Erdoğan'ın kendisini konumlandırdığı yer malum. Her şeyin üstünde. Söylediği kanun. Hükümet de, Meclis de, itiraz etmez gereğini yapar. Çark 6 aydır böyle işlemekte.
Yazının devamı için tıklayın.
Ruşen Çakır – Habertürk
Çözüm sürecinin esas kazananı
Çözüm süreciyle çatışmasızlığın teminat altına alınmış olmasının AKP iktidarının epey işine yaradığını biliyoruz. Her şey bir yana, peş peşe yaşanan seçimlerden AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın başarıyla çıkmasında çatışmasızlığın belirleyici bir rol oynamış olduğu muhakkak. Hatta sırf bu olgudan hareketle AKP ve Erdoğan karşıtları, Kürt siyasi hareketini (KSH) oyuna gelmekle, hiçbir şey almadan (veya çok az şey alarak) çok şey vermekle itham edebiliyorlar.
KSH’yi ateşkeste, çatışmasızlıkla AKP’nin oyununa gelmekle suçlayanlar savaş kışkırtıcılığı yaptıklarının farkında olmayabilirler mi? Öte yandan KSH’yi bu şekilde eleştirenlerin önemli bir bölümünün aynı zamanda AKP hükümetini de PKK ile mücadelede taviz vermekle suçlamaktan geri kalmadıklarını da biliyoruz.
Bu türden ikiyüzlü tutumlar hakkında söylenecek çok şey var ama fazla uzatmaya da gerek yok. Kaldı ki KSH’nin çözüm sürecinde ısrar ederek hiçbir şey elde etmediği veya hükümetin kazanımlarıyla kıyaslanamayacak kadar az şey kazandığı önermesi de yanlış. Hatta bana göre külliyen yanlış. Çünkü daha önce birçok kez belirttiğim gibi KSH bir süredir “altın çağ”ını yaşıyor ve eğer çözüm süreci olmasaydı, diğer bir deyişle çatışmalar devam etseydi bu noktaya ulaşması mümkün olamazdı.
Yazının devamı için tıklayın.
Soli Özel – Habertürk
Kürt siyaseti ve meşruiyet eşiği
Dün Diyarbakır’da neler yaşandığının, kitlenin ve Kürt seçkinlerinin, Öcalan’ın doğrusu büyük bir heyecan yaratacak içerikte olmayan mesajını nasıl değerlendirdiklerini daha tartışacağız. Kanımca Diyarbakır’da dün toplanan olağanüstü kalabalık Nevruz mitinginde istediklerini bulamadı. O metin, o kalabalığın beklentilerini karşılayabilecek bir içeriğe sahip değildi. Zaten anlaşılan kitle mesaj okunduktan sonra düzgün bir alkışı bile esirgedi. Hükümet ve özellikle Cumhurbaşkanlığı da muhtemelen beklediklerinden azıyla yetinmek zorunda kaldılar.
Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun, evlere cenaze gelmemesinden mutlu olduğuna kuşku yok. Bu nedenle, başlardaki heyecan sönmüş olsa da, çözüm süreci aleyhinde bir hareketlilik gözlemlenmiyor. İktidar partisinin herkeslere celallenerek, aynı sözleri sürekli tekrar ederek gelebileceği noktaya ise gelindi. Daha ötesine geçmek de yeni bir söylem bulmadan, toplumun geneline projeyi anlatmadan, rıza sağlanmadan mümkün değil.
Üstelik, Öcalan’ın mesajının muhtevasının istediği gibi olmayacağını sezdiği veya bildiği için üslubunu sertleştiren Cumhurbaşkanı ile hükümet arasında da bastırılamayan bir gerginlik var. Bu gerginlik geçiştirilemiyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın dün söyledikleri, yarının ne getireceğini bilmesek de, rahatsızlığın ne boyutlarda olduğu konusunda ipucu veriyor.
Yazının devamı için tıklayın.
Muharrem Sarıkaya – Habertürk
Siyasetin Nevruz’u...
Kelime anlamındaki gibi Nevruz, siyaset için de yeni bir günün başlangıcı oldu.
Ankara’da MHP Kurultayı, Diyarbakır’da HDP öncülüğündeki kutlama ve Öcalan’ın çağrısıyla noktalanacak sanılırken, asıl sürpriz hükümetten geldi.
Erdoğan’ın izleme komitesine karşı çıkan duruşuna, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Hükümetimiz bunu faydalı görmektedir” diyerek noktayı koydu.
Bununla da kalmadı, kişisel görüşü olduğunu “Hükümetimiz adına değil” diye ifade etmiş olsa da Erdoğan’a ilk davranışını sürdürmesi halinde “yıpranacağı” uyarısında da bulundu.
Bugüne kadar hiç kimsenin söz söylemeye cesaret edemediği, partinin doğal lideri olarak kabul gören Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı 7 ay sonra hükümetinden ilk karşı duruş da böylece gelmiş oldu.
MHP’DEKİ DİNAMİZM
Günü baştan alırsam...
Ankara’da yapılan MHP Kurultayı, bugüne kadar gerçekleşenlerin en kalabalık ve dinamik olanıydı.
Hâkim parti kimliği Orta Anadolu’nun dışına taşmış, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu’dan da çok sayıda insan otobüslerle kurultaya taşınmıştı.
Erkek egemenlik azalmış, kadın sayısında artış ortaya çıkmıştı.
MHP’nin geçmiş kurultaylarının aksine düzenliydi; coşkuluydu.
MHP bu dinamizmi sandıkta oya çevirebilir mi, onu 7 Haziran akşamı göreceğiz.
Yazının devamı için tıklayın.
Mehmet Barlas – Sabah
Türkiye’nin gerçeklerini gecikerek kabul ediyoruz
Kürtler ve Türkler
Bugün ise gerçekler tüm ağırlıkları ile karşımızda... Ama eski düşünce alışkanlıklarımızın kalıntıları da devrede... Şimdi de "Kürtler"in tümünün birbiri gibi düşündüklerini sanıyoruz. Aynı şekilde "Türk" denilince de tek tip ve tek boyutlu bir topluluk geliyor aklımıza. Oysa nasıl barışa, birlikte yaşamaya, demokratik uzlaşmalara karşı olan Kürtler varsa, Türkler de aynı farklılıklar içinde yaklaşıyorlar bu olgulara.
Yaşasın demokrasi
Bir yanda Nevruz'un kutlandığı, diğer yanda MHP Kongresi'nde şoven söylemlerin seslendirildiği bir çoğulculuk var bu ülkede. İşte bütün bu farklılıkların bir arada yaşayabildikleri sistemin adı "Demokrasi"dir ve bu coğrafyada demokrasiyi yaşatmak, gerçekten çok hayati ve zor bir uğraştır. Biz bunu başarıyoruz... Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi var oldukça da, barışçı ve uzlaşmacı açılımlar sürecektir... Aynı düşünen Türklerin ve Kürtlerin varlığı çözümsüzlüğe karşı en etkili ilaçtır.
Yazının devamı için tıklayın.
Melih Altınok – Sabah
Ve Öcalan “silahlara veda” der
Newroz sabahına kapalı bir gökyüzüyle uyanan Diyarbakırlılar dün havayı hiç sorun etmediler. Tıklım tıklım dolu belediye otobüsleriyle, arabalarıyla, yürüyerek mitingin yapılacağı alana aktılar. Miting alanına toplanan muazzam kalabalık, Öcalan'ın mesajını beklemeye koyuldu.
Ve nihayet beklenen an geldi: "PKK'nin kırk yıldır yürüttüğü silahlı mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal taktiklerini belirlemek için kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim."
Evet, bu uzun cümle muhtemelen sündürülüp yeni bahanelere malzeme yapılmaya çalışılacak. Ama Öcalan'ın sözleri son derece net. PKK'nın bundan sonraki ilk görevi, silahlı mücadeleyi sonlandırmak için bir kongre toplamak!
Öcalan'ın hareketin tüm unsurları için bağlayıcı nitelikteki bu mesajını, "dönemin ruhuyla" gerekçelendirmesi ayrıca önemli. Zira bu vurgu, silahlı mücadelenin terk edilmesi perspektifinin, yapay müzakere koşullarının bir ürünü değil, mantıken, siyaseten ve ahlaken de bir zorunluluk olduğunun kabulü anlamına geliyor.
Öcalan'ın konuşmasındaki diğer bir önemli başlık ise, eşit anayasal vatandaşlık için siyasi mücadele hedefini "Türkiyelik" söylemiyle sıkıca bağlayan "Eşme ruhu" göndermesiydi. Herkesi şaşırtan "Eşme ruhunu halklarımız arasında yeni tarihin sembolü olarak selamlıyorum" sözleriyle Öcalan, IŞİD tehdidine karşı taşınan Süleyman Şah Türbesi'nin bekasının "kendilerinin de sorunu" olduğu mesajını verdi.
Yazının devamı için tıklayın.
Mahmut Övür – Sabah
Çatışmanın son Newroz’u
Çözüm sürecinin üçüncü Newroz'u için Diyarbakır'dayım... Newroz'un yapıldığı alana akın akın gelen kalabalıkla birlikte zar zor giriyorum.
Umutlu ama siyasi beklentisi yüksek bir kitle var. Bebek arabalarıyla gelenlerden, yaşlısına, kadınlardan gençlere herkesin gözü kulağı Öcalan'ın platformdan okunacak "barış" çağrısında...
O çağrıyı beklerken, bir süre meydanı dolaşıyorum... Mahşeri kalabalıktaki ve siyasi aktörlerdeki ikili ruh hali dikkatimi çekiyor.
Bir yanda barış ortamına "nazar değmesin" diyecek kadar bir hassasiyet var, öte yanda kürsüden çözüm sürecinin "ruhu"yla örtüşmeyen yükseltildikçe yükseltilen siyasi mesajlar var...
Kritik bir zamanın eşiğindeyiz... O meydanı gezerken, bir an çözüm süreci karşısında pozisyon alan muhalefet partilerinin bu gerçekle yüzleşmeleri gerektiğini düşünüyorum. Gelmeliler. Gelseler belki o zaman "çözüm süreci"nin Türkiye'nin geleceği ve bölge için ne kadar değerli olduğunu daha iyi anlarlar...
Yazının devamı için tıklayın.
Hilâl Kaplan – Sabah
78 milyon tümüyle bu sürece dahil
Erdoğan: Çözüm Süreci meselesi, sadece Kürt meselesi üzerine bina edilmiş bir mesele değil. 78 milyon tümüyle sürece dahil. Onun içindir ki tüm vatandaşlarımız buraya katkı sağlıyor
Türkiye-Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyinin 4. Toplantısı için Ukrayna'nın başkenti Kiev'e günübirlik ziyaret gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dönüş yolunda uçakta gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı. İmralı için oluşturulan izleme komitesinin genişletilmesiyle ilgili "doğru bulmuyorum" açıklamasını yapan Erdoğan, Dolmabahçe görüşmesinin de kabul edilemez olduğunu söyledi. "Kürt sorunu yoktur" ifadesinin arkasında olduğunu belirten Erdoğan, her türlü kısıtlama ve engelin kendileri döneminde kaldırıldığını belirtti. Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle oldu:
78 MİLYON SÜRECE DAHİL
Çözüm Süreci meselesi, sadece Kürt meselesi üzerine bina edilmiş bir mesele değil. Sürecin meselesi; Güneydoğu'da, Doğu'da, ülkemizin genelinde ölümler dursun, anneler ağlamasın üzerine kurulu. Süreç, tüm bunlara yönelik bir adımdır. 78 milyon tümüyle sürece dahil. Onun içindir ki tüm vatandaşlarımız buraya katkı sağlıyor.
UYGULAMAYI GÖRMEK LAZIM
(Diyarbakır'daki Nevruz kutlamalarında silahların bırakılması çağrısına ilişkin beklentiler) Ben yıllardır bekliyorum, yeni değil. 2005'ten bu yana, Diyarbakır konuşmasından bu yana bekliyoruz. Nitekim geçenlerde ne dedim? Uygulamayı görmek lazım. Uygulamayı görmedikten sonra bu konuda bir şey söylemek mümkün değil.
SİYASİ KÜRTÇÜLÜK YAPIYORLAR
Açık açık bir şey söyledim. Ret politikalarını kaldıran iktidar, bizim iktidarımızdır. İnkâr politikalarını kaldıran bizim iktidarımızdır. Asimilasyon politikalarını kaldıran bizim iktidarımızdır. Bunlar kalktıktan sonra hala bu ülkede Kürt sorunu vardır denilebilir mi? Kürt vatandaşlarımın sorunları olabilir, Türk vatandaşlarımın sorunları olabilir. Ama Kürt sorunu demek suretiyle bu ülkede maalesef adeta bir ayrımcılığa doğru çanak tutanlar, bundan rant elde edenler var. Buradan siyasi Kürtçülük yapıyorlar ve bu siyasi Kürtçülükten de rant elde ediyorlar.
Yazının devamı için tıklayın.
Sevilay Yükselir – Sabah
Kürtler ve silah
Dün yine tarihi günlerden birine evsahipliği yaptı Diyarbekir... Barış Süreci adına çok önemli bir adım daha atıldı. PKK Lideri Abdullah Öcalan yazdığı son mektubunda, örgütünü yeni bir aşama için kongreye çağırdı ve sonra da Çözüm Süreci'ni bir bölünme ve bu toprakların parçalanması olarak algılayıp, yansıtan herkese kapak olacak şu ifadelerle seslendi:
"Kongremizle birlikte artık yeni dönem başlamaktadır. Bu yeni dönemde, Türkiye Cumhuriyeti dahilinde özgür ve eşit anayasal yurttaşlık temelinde demokratik kimlik sahibi demokratik toplum olarak, barış içinde ve kardeşçe yaşama sürecine giriyoruz. Böylelikle 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin çatışmalarla dolu geçmişini aşıp gerçek barış ve evrensel demokrasi kriterleri ile örülmüş bir geleceğe yürüyoruz. Newroz'un gerçek tarihine yaraşan da huzurunuzda böyle bir aşamayı selamlamaktır. Ve lakin ülkemiz ve halklarımız için doğru olan olgular, aynı zamanda kutsallarla dolu bölgemiz için de geçerli olmak durumundadır.
Yazının devamı için tıklayın.
İhsan Çaralan – Evrensel
Newroz'un çağrısı: Barış için kurtuluş için mücadeleye!
Yüz binlerce Diyarbakırlı, yağmur soğuk demeden dün, akıllarıyla, vücutlarıyla Diyarbakır’da Newroz alanındaydı. Ama tüm Türkiye’nin hatta dünyanın demokratik kamuoyunun nerede hangi işle uğraşıyor olursa olsun, kulakları Diyarbakır’daydı.
Bırakalım demokrasi ve özgürlük kaygısı taşıyan siyasi odakları ve halk kesimlerini, AKP gibi, “alternatif Nevruz” törenleri düzenleyenlerin dahi gözleri kendi komik kutlamalarında olsa da kulakları Diyarbakır’daki Newroz’daydı.
Çünkü Diyarbakır’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Newroz mesajı okunacaktı ve onun söyleyecekleri hem özgürlükten ve demokrasiden yana olan Kürt, Türk, Alevi, Sünni, her milliyetten ve inançtan halklar ve demokrasi güçleri hem de karşı taraftakiler için, nedenleri tamamen farklı olsa da önemliydi.
‘10 İLKE’ ÇÖZÜM İÇİN TEMEL ZEMİN!
Öcalan’ın Newroz mesajını bugün bizim gazetemizde ve başka pek çok gazetede ayrıntılarıyla okuyacaksınız. Mesajı boyunca birkaç kez antiemperyalizm ve antikapitalizm vurgusu yaparak bütün halkları kapitalist emperyalizme karşı mücadeleye çağıran Öcalan, “Çözüm Süreci”ne özel bir vurgu yapıyor.
28 Şubat’ta Dolmabahçe’deki “ortak açıklama”ya dikkat çekerek; “Tarih ve halklarımız bizden dönemin ruhuna uygun bir demokratik çözümü ve barışı talep etmektedir… Deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim. Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp Parlamento üyeleri ve İzleme Heyetinden teşkil edilen bir hakikat ve yüzleşme Komisyonundan geçerek bu kongreyi başarıyla realize etme durumunu yaşarız…” diyen Öcalan, silahlı mücadeleye son vermek için deklarasyonun önemine vurgu yapmaktadır.
Yazının devamı için tıklayın.
Veysel İlbeyoğlu – Evrensel
Efsaneden 'Enternasyonal'e; Kürt bayramından Türkiye baharına
Efsaneye göre, bundan en az 2200 yıl önce demirci Kawa meşaleyle ‘yeni gün’e çağırmıştı Ninova yoksullarını…
Bu yazı yazılırken ise Diyarbakır’ın Newroz meydanını dolduran yüzbinler sahneden yükselen Enternasyonal marşını Kürtçe dinliyordu.
Binlerce yıl öncesine dayanan bir efsanenin 2015 yılının 21 Mart’ında Kürdistan’ın kalbi Amed’de, insanlık tarihinin bir büyük özgürlük manifestosuyla, Enternasyonal’le buluşmasını nasıl açıklamalı?
Derin analizlere gerek yok aslında.
İnsanlığın kurtuluş mücadelesinin diyalektiğidir.
Her mücadele, değişik bağlam ve dolayımlarla ‘Enternasyonal’in vaat ettiği o muhteşem özgürlük idealine bağlanan coşkun nehirler oluyor…
PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah’ın konuşmasında söylediği şu sözler de bunu teyit etmiyor mu zaten: “Kobanê ve Rojava şehitleri bütün dünya uluslarının şehitleridir, Batı Kürdistan devrimi bütün insanlığın devrimidir çünkü…”
Bu diyalektiktir ki, Kürt özgürlük mücadelesini sadece kendi derdiyle meşgul, salt kendi mecrasına mahküm olmaktan çıkarıyor.
O yüzden ‘barış’ deniyor…
Her şeye rağmen ortak demokratik gelecekte ısrar bu yüzden…
Newroz’un sadece Kürdistan’ın özgürlük şöleni olmakla yetinmeyip, bütün renkleriyle Türkiye’nin, demokrasi mücadelesinin bereketli sofrasına dönüşmesi de bundan…
Sarı, kırmızı, yeşilli bir büyük halk sofrasıdır bu…
Kürtler, Kürdistan’da bu muhteşem sofranın ev sahipliğini yapıyorlar bugün.
Tarih, demokrasi mücadelesinin bu en dinamik gücüne tarihi bir sorumluluk da yüklemiş durumda…
Ordan yükselen barış ve ortak gelecek ısrarı, Türkiye’nin geleceği açısından baş göz üstünde tutulası bir demokratik siyasanın en temel güvencesi oluyor.
Şimdi okunan Öcalan mesajının özü de bu ısrarın yeniden dillendirilmesi ve güncelleştirilmesidir.
‘İlkesel mutabakat’ üzerinden silahı gereksiz bırakacak ‘evrensel demokratik kriterler’e uygun “revizyon, restorasyon ve yeniden inşa…”
Ama önce ciddiyet ve tutarlılık…
Yazının devamı için tıklayın.
Güngör Mengi – Vatan
Terörle Müzakere
Çözüm Süreci’nin en anlamlı ve en zor eşiğini atlamaya nihayet sıra geldi.
Kutlamaların merkezi Diyarbakır.
Mahşeri bir kalabalık Abdullah Öcalan’ın “Ada”dan yazıp gönderdiği Nevruz mesajını Türkçe ve Kürtçe izledi.
Öcalan’ın mesajında önerdiği kongre, yeni bir dönemin başlayacağı anlamına geliyor.
Örgütün başı şunu diyor:
“Bugün tarihi bir eşikteyiz. Kırk yıllık hareketimizin acılarla geçen mücadelesi boşa gitmediği gibi sürdürülemez bir aşamaya da varmış bulunmaktadır.”
Öcalan, elde edilen kazanımların ziyan edilmemesi için “PKK’nın yaklaşık 40 yıldır yürüttüğü silâhlı mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uymak için kongre yapmalarını tarihi bir gereklilik” sayıyor.
Anlamsız, acımasız
Öcalan’ın aklındaki kongre, yeni dönemin ruhuna uygun siyasetleri belirlemeye çalışacak.
Mektupta örgütün başı “halklarımızın etnik ve dini farklılıkları bu kriz ortamında anlamsız ve acımasız kimlik savaşlarıyla tüketilmektedir” değerlendirmesi yapıyor.
Yazının devamı için tıklayın.
Okay Gönensin – Vatan
Bir düzeltmeyle yola devam
Birinci Nevruz’un ağırlığı “eylemsizlik”ti. Esasen uyuldu ki, ikinci Nevruz’da ağırlık “müzakere”ye geçti.
“Müzakere”de, Dolmabahçe görüşmesinde “on maddelik tartışma temeli” üzerinde mutabakat sağlanınca üçüncü Nevruz bir sonraki aşamanın ilanı gerçekleşti.
Abdullah Öcalan, üçüncü Nevruz’da beklentilere bir “düzeltme” yaparak yeni gündemi ilan etti.
Bugüne kadar kullanılan kavram sürekli olarak “silahların bırakılması” oldu. Öcalan bu kavramı şöyle yerine oturttu: “Türkiye Cumhuriyetine karşı 40 yıldır yürütülen silahlı mücadelenin sonlandırılması.”
İkisi arasında Türkiye açısından bir fark yok, pratikte silahlar ortadan kalkmış olacak ve PKK-KCK “yeni dönemin ruhuna uygun stratejileri belirlemek için kongre” toplayacak.
“Yeni dönemin ruhu” demokrasidir, insan haklarıdır, eşit vatandaşlıktır, “ulus devletler”in yarattığı çatışmaların, düşmanlıkların sona erdirilmesidir.
Yazının devamı için tıklayın.
Nuh Gönültaş – Bugün
İstiskal
Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan ve AKP’ye yönelik atraksiyonlarının adını koymak gerekiyorsa olup biteni açıklayacak tek kelime “istiskal”dir.
İzahı zor değil. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki ilişki biçimini “bir tür istiskal” diye anlatabiliriz.
Yani, soğuk davranarak yok sayma, küçümseme, aşağılama, seni ben adam ettim, şimdi kalkmış bana rota çizmeye mi kalkıyorsun gibi…
Davranışları ya da sözleri ile ötekini küçümseyip “Burada benim borum öter” demektir.
İstiskal edilmek berbat bir şey.
Hayatta herkes mutlaka istiskalin değişik türleriyle karşılaşmıştır.
Şu sıralarda en çok AKP yöneticileri ve Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından istiskal ediliyor!
Aslında istiskal kelimesinin anlamı bu ilişki türünde “karşılık veremeyecek durumda olan birine karşı ağır sözlerle hakaret etmek” şeklinde de açıklanabilir.
Mesela Cumhurbaşkanı’nın Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ile Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a faiz tartışması sırasında söylediği sözler istiskaldir.
İstiskale karşı koyma…
Cumhurbaşkanı’nın Başbakan’ı dolayısıyla hükümeti defalarca istiskal etmesine ilk ciddi karşılık dün Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan geldi.
Arınç, istiskale daha fazla dayanamadı ve Cumhurbaşkanı’nın “izleme heyeti” ile ilgili açıklamalarına karşılık “Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında veya bakan arkadaşlarımız tarafından ne zaman emretmişse kendisine bilgi sunulmaktadır. Ekran önünde konuşmasını uygun bulmuyorum” dedi.
Yazının devamı için tıklayın.
Tarık Toros – Bugün
Eşme ruhu
Yakın zamana kadar:
İmralı bir şey der.
Kandil farklı yorumlar.
BDP-HDP’de her kafadan bir ses çıkar.
PKK’nın gençlik örgütü laf dinlemez eylem koyar.
Avrupa kanadı ters çakardı…
Şu ara hepsi…
Üç aşağı beş yukarı, aynı doğrultuda yürüyor.
**
Örgütün…
Kürt siyaseti, dağ kadroları, entelektüelleri vesaire…
Tam bir ittifak görüntüsü verirken…
“Çözüm süreci”ne toz kondurmayan siyasal iktidarda ahenk bozuldu.
Cumhurbaşkanı, “İzleme komitesinden haberim yok, gazetede okudum. Olumlu bakmıyorum. Doğru değil” dedi.
Hükümet Sözcüsü, “Cumhurbaşkanı her şeyi biliyor. Kendi hissi beyanlarıdır.
Hükümet izleme heyetini uygun görmüş. Ülkeyi hükümet yönetiyor, sorumluluk da hükümetin” diye çıkıştı.
Yazının devamı için tıklayın.
Orhan Miroğlu – Star
Öcalan’ın çağrısı
Öcalan’ın Newroz çağrısı son derece olumlu ve kapsamlı. İyi ki Öcalan var ve iyi ki Öcalan gibi bir lider, Türkiyeci çözümden hala vazgeçmiş değil..
Öcalan, bir kez daha, silahlı mücadele dönemini kapatıp stratejik temelde yeni bir mücadele dönemini başlatacak bir Kongre’nin toplanmasını istiyor. Kürt hareketinde silahlı mücadele için yeni bir karara varmak, her şeyden önce hareketin bir iç sorunudur.
Ne yazık ki, PKK silahlı mücadeleye Öcalan’dan daha farklı bakıyor. Farklı bakmasaydı 2013’te geri çekilmeler tamamlanacak ve Türkiye son iki yıl itibariyle geri dönüşleri, yani demokratik katılım yasasını konuşuyor olacaktı.
***
PKK, Türkiye’ye karşı sürdürdüğü silahlı mücadelenin sona ermesini, tarihi şartların bir gereği ve sonucu olarak değil, muhatabıyla yapacağı müzakerenin sonucunda sağlanacak mutabakata bağlıyor.
Yazının devamı için tıklayın.
Ahmet Taşgetiren – Star
Yeniden silahsızlık yeniden kongre
Evet Öcalan, Dolmabahçe mutabakatında ifade edildiği gibi “tarihi bir eşik” dediği yerde duruyor:
“PKK’nin Türkiye’ye karşı sürdürdüğü silahlı mücadeleyi sonlandırmak için bir kongre yapmayı gerekli ve tarihi görmekteyim.”
“40 yıllık mücadelemiz boşa gitmedi” gibi tabanda oluşabilecek “Yani bunca ölüm- kalım boşuna mıydı?” sorularını cevaplandırdıktan sonra gelinen noktanın “Çünkü”sünü açıklıyor:
“Silahlı mücadele aynen sürdürülemez bir noktaya da gelmiştir. Bu da demokratik bir çözümü empoze ediyor.”
“Bu kongre ile birlikte artık yeni bir dönem başlamaktadır.
“Barış içinde ve kardeşçe yaşama sürecine giriyoruz.
“Nevroza da yakışan budur.”
Yazının devamı için tıklayın.
Özay Şendir – Star
Sarı-kırmızı-yeşil bir yazı
Eskiden böyle bir başlık atmak biraz riskli olurdu. PKK’nın kullandığı renkleri yazıya başlık yaptın mı en iyi ihtimalle canın sıkılırdı, ortalama ihtimal terörle mücadele kapsamında ifadeye çağrılır, dava açılmazsa şanslı sayılırdın.
Oysa trafik ışıklarında hep gördüğümüz renkler bunlar. Amerika’da bir üniversite araştırmış, ülkede yaşayanlar her yıl 38 saatini trafikte araç içinde bekleyerek geçiriyorlarmış. Bu rakam İngiltere’de yaklaşık 50 saat.
Paris, Roma, Los Angeles ve Tokyo gibi şehirlerde durum daha da vahim İşte bu veriler bilim dünyasını yeni bir arayışa itmiş.
Yazının devamı için tıklayın.
Mensur Akgün – Star
Tartıştıkça özgürleşmek
Benim kuşağım önyargılarla yetişti, hep bir şeylerden ya da birilerinden korkmamız öğütlendi. Kürtlerden, Ermenilerden, Rumlardan, Ruslardan, Amerikalılardan, Avrupalılardan korktuk. Korkmadıklarımızı da önyargılarımızla aşağıladık. Bütün dünyayı kendimize hasım bildik. Herkesin yatıp kalkıp Türkiye’ye bugün nasıl düşmanlık yaparız diye düşündüğünü varsaydık.
Korkularımız genlerimize işledi. Nerede durursak duralım, hangi siyasi görüşe sahip olursak olalım mutlaka bir şeylerden, birilerinden çekindik, korktuk. Demokrasi eksiğimiz, otoriter kültürümüz, içinde yaşadığımız konjonktür özünde hepimize aynı anlatıyı dayattı, aynı tabuları yarattı. Bizleri körleştirdi. Sorunlarımızı çözmemizi, hatta görmemizi engelledi.
***
Hakim anlatı Kürtleri yok saydı, 1915 trajedisini inkar etti, Kıbrıs sorununda çözümsüzlüğü çözüm zannetti. Bu tutum hep birlikte ağır bedeller ödememize yol açtı. Ancak kendimize güvendikçe sorunlarımızın idrakine varabildik, Kürtlerin var olduğunu, 1915 yılında Ermenilerin büyük bir katliam yaşadığını, Kıbrıs sorununun bir şekilde çözülmesi gerektiğini anladık.
Yazının devamı için tıklayın.
Hasan Öztürk – Star
‘Eşme ruhu’nu selamlayan Öcalan
Abdullah Öcalan’ın Nevruz’da okunan mektubunda önümüzdeki dönemin işareti olarak benim dikkatimi çeken en önemli cümle şu oldu: “Eşme ruhunu halklarımız arasında yeni tarihin sembolü olarak selamlıyorum!”
Peki “Eşme ruhu” ne ki?
Süleyman Şah türbesinin boşaltmasından sonra devlet, Süleyman Şah ve muhafızlarına ait nâşların Suriye Eşmesi’ne yapılacak türbeye nakline karar verdi.
Suriye Eşmesi, Kobani bölgesinde. Yani yakın zamanda DAİŞ’in saldırısından kurtarılmış olan Kürt bölgesi.
180 binin üzerindeki sivilin Türkiye’ye sığındığı...
Türkiye’nin desteği ile Peşmerge ve Özgür Suriye Ordusu’nun yardıma gittiği...
Ve uzun bir şehir savaşından sonra DAİŞ’ten temizlenen bölge.
Şimdi Eşme’nin hakim bir tepesinde Süleyman Şah’ın türbesi inşa ediliyor ve orada Türk Bayrağı dalgalanıyor.
İşte Eşme ruhunu oluşturan da bu semboller.
Yazının devamı için tıklayın.
Hayrettin Karaman – Star
Barışa ve kardeşliğe çağrı
Beklenen Nevruz geldi, İslam öncesi çağlardan bugüne az çok değişime uğrayarak gelen bu gün ve yapılan kutlamaların dinî ve kültürel değerlendirmesi bu yazının konusu değil, menşei ve anlamı ne olursa olsun değiştirilemez bir vakıa olan bu günün ve kutlamaların tarihi ve milli amacı dışında nelere alet edildiği önem arzetmektedir. Geçmiş yıllarda Nevruz, milletini ve memleketini sevenler için bir kâbus günü, bir sancı sebebi idi. Bu yılın Nevruz’u ise barışa ve kardeşliğe açılan bir yolun başı, uğurlu bir günün başlangıcı; manzarası ve kokusu ile insanları mesteden kır çiçelerinin barış ve kardeşlik şenliğine renk verdiği müstesna bir bahar oluyor (inşallah).
Siyaset arenasına baktığımızda içimiz kararıyor; okumuş yazmış, millet ve memleket edebiyatı yapan bir kısım siyasetçilerin barışa ve kardeşliğe karşı çıkışlarını hayretler içinde izliyoruz. Gözü kör olası ikbal için, koltuk için, menfaat için, din haline gelmiş kin için, Türkiye düşmanlığı için… ne için olursa olsun bu kutlu gidişe dur demek büyük hainliktir.
Yazının devamı için tıklayın.
Markar Esayan – Star
Barış ve Yeni Türkiye en kritik safhasında…
Eskiden bayramlar, özel günler yüreğimizi mutluluktan öte endişe ile doldurur, bu günlerin gelmesinden çekinceli bir heyecan duyardık. Özellikle de Nevruz Bayramı, kaç kişinin öleceğini bilmediğimiz riskli bir günü ifade ediyordu. Çünkü insanlar ölüyordu… Bir bayram günü insanlarımız ölüyordu.
3 Ocak 2013 tarihinden itibaren yaşadığımız üç Nevruz’u, bu güzel günün anlamını da en iyi şekilde yansıtacak şekilde, barış ve kardeşlik heyecanıyla idrak ettik. Sadece insanlarımızı, rızkımızı, huzurumuzu değil, bayramlarımızı bile elimizden almışlardı. Bu ne kadar büyük haksızlık, ne büyük yüktü ki, üzerimizden kalkmaya başladığı bugünlerde daha iyi anlıyoruz bunu. Çünkü insan, kendisini çaresizce, ya da bir geçici çare olarak hayat şartlarına uyduruyor. Bir süre sonra ise, içinde yaşadığı insanlık dışı durumlar, adeta normalleşiyor.
Nitekim barış ansızın kapıyı çaldığı zaman, en çok da bu intibak meselesi karşımıza dikiliyor. Hele çok uzun sürmüş, “iyice normalleşmiş”, statükolar yaratmış, toplumları birbirinden ayrı düşürmüş böyle sorunlarda barışa alışmak çok ciddi bir engel haline gelebiliyor.
Yazının devamı için tıklayın.
Etyen Mahçupyan – Akşam
Demokratik ortaklaşmaya davet
Silahların bir stratejik tercih olarak ‘susmasından’ bu yana iki yıl geçti. Ancak aynı dönemde elinde silah olanların taktiksel eylemleri devam etti ve onlarca insan daha öldü. Şimdi silahların bir stratejik tercih olarak ‘ bırakılmasının’ eşiğindeyiz. Elindeki silahı taktiksel amaçlarla bırakmamayı tercih edenler yine olabilir. Toplumu aksine inandırmaya gayret gösterilse de Kandil’in Öcalan’la aynı noktada durmadığı veya duramadığı, Kandil içindeki görüşlerden birinin çatışma zemininin ortadan kalkmasını bir dezavantaj olarak değerlendirdiği ve Kandil’e dış aktörlerden ‘ilginç’ tekliflerin geldiği biliniyor. Buna karşılık hükümetin toplumu barışa alıştırdığı ölçüde kendisini daha avantajlı hissettiği, bu nedenle süreci ağırlaştırmaktan çekinmediğini de görüyoruz. Öte yandan hükümetin yürünecek yolda karşı tarafın yön değiştirmeleri sonucu ‘kullanılma’ duygusu yaşamak istememesi, atılan her adımın geri dönüşü olmayacağına güven duymak istemesi de doğal.
Bu durum Öcalan ile olan görüşmeleri kritik öneme haiz kılıyor ve artık tüm toplum bu ilişkinin kıymetini takdir edebiliyor. Öcalan’ın kamuya yansıyan metinlerinin hükümetin bilgisi ve zımni onayı dışında gerçekleşme şansı olmadığına göre, bu yılki Newroz ‘mektubunun’ da bir tür hakemlik metni olduğunu görmekte yarar var. Diğer bir deyişle orada hükümete söylenenler bizzat hükümetin de yapmaya hazır olduklarını ima ederken, Kandil’e söylenenlerin altında da yine hükümetin rızası olmalı. Bu durum müstakbel bir anlaşmayı ve barışı gerçek anlamda kurmayı garanti altına almak üzere gerekli zeminin oluştuğunu ifade ediyor.
Yazının devamı için tıklayın.
Cemil Ertem – Akşam
Faize, ribaya karşı çıkmadan barışı savunamazsınız!
Dün önemli bir gündü; Nevruz Bayramı, Diyarbakır’da Öcalan’ın yaptığı “silahları bırakma” çağrısı ile çözüm sürecinin yeni döneminin de başlangıcı oldu. Öcalan’ın mesajına geleceğiz ancak öncelikle şu temel tezi yazmak istiyorum; Bugün Türkiye’deki çözüm (barış) süreci, tüm dünyada doksanlı yıllarda başlayan barış süreçlerinden ayrı bir süreç değildir ve bu sürecin ekonomi tarafını ihmal edemeyiz. Yani siz, ekonomide neoliberal politikaları savunurken, barışın da “sahibi” olacağım diyemezsiniz. İşte burada, bu sürecin mimari olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Merkez Bankası’dan başlayarak, Derviş ve IMF’den kalma neoliberal politikalara karşı çıkması ve bunu yüksek faiz üzerinden politikleştirerek anlatması, onun çözüm sürecinin mimarı olmasıyla tutarlıdır. Ancak, yine Merkez Bankası’ndan başlayarak borca, faize ve tüketime dayalı neoliberal hattı Erdoğan karşısında savunanların, “çözüm sürecini işte biz bitiriyoruz, Erdoğan artık karışmasa iyi olur” diye tam şimdi ortalığa dökülmeleri, politik olarak, hadi ahlaki yoksunluk olarak nitelendirmeyelim ama en azından şuursuzluktur.
Yazının devamı için tıklayın.
Yıldıray Oğur – Türkiye
Çamurlar içinde tertemiz bir şeyi ararken…
“Okundu mu okundu mu?..” Çamurlu yolları aşıp meydana ulaşmaya çalışırken, sağanak yağış yüzünden geri dönenlere aynı soruyu soruyordu herkes; “Okundu mu?” Barış Treni ile 11 günlük yolculuktan sonra çoğu ilk kez Diyarbakır’a gelen gençler de aynı heyecanla Öcalan’ın mektubunu kaçırmamak için çamurlu yollara girmekten çekinmiyor. Barış için yola çıkmışken, Diyarbakır’da karşılaştıkları bunca gerilla kıyafetli insan, PKK bayrağı, Kürdistanlı slogan ise onları biraz ürkütmüşe benziyordu. Acaba böyle barış mümkün müydü?
Çoğunun hatırladığı Türkiye’de Öcalan İmralı’da yatan bir mahkûmdu.
Bundan 15 yıl önceydi.
Öcalan’ın Kenya’dan İmralı’ya getirildiği günler. Kenya’da yakalandıktan sonra uçakta başlayarak yaptığı açıklamalar karşısında şaşkınlık yaşayan PKK, “tutsak olduğu için sözleri geçersizdir, ilaç içirmiş olabilirler” benzeri açıklamalar yapmıştı.
Yazının devamı için tıklayın.
Ergun Babahan – Millet
Öcalan çözümün yol haritasını çizdi
Abdullah Öcalan’ın silahlı mücadele yoluyla başlattığı hareket; bugün Suriye, Irak, İran ve Türkiye’de milyonlarca destekçisi olan bir halk hareketine dönüştü. AKP iktidara geldiği dönemde PKK ile müzakere sürecini açıp önemli bir adım attı.
Hakkını yememek lazım, ANAP lideri Mesut Yılmaz da bu konuda ciddi bir tavır ortaya koydu ama arkasında AKP kadar güçlü bir halk desteği olmadığı ve askeri vesayet kural belirleyici durumda olduğundan gerisini getiremedi.
Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini tanıyorum” açıklamasından Tansu Çiller’in İspanya’ya giderken uçakta yaptığı Bask modeli önerisi, bugün gelinen noktada etkili kavşaklar oldu. Ancak, AKP’nin askeri vesayeti geri düşürdükten sonraki tavrı ve Öcalan’ın, devleti artık AKP’nin temsil ettiğine ikna olması, süreci hızlandırdı.
Unutmamak gerekir ki, kimse Kürtlere bir şey bağışlamadı, tırnaklarıyla kazarak, binlerce ölü vererek, köyleri yakılarak, çocukları işkenceden geçerek geldiler bugüne.
DEVLETİN KABUL ETTİĞİ LİDER
O nedenle Bay Başkan’ın bir sabah uyanıp “Artık Kürt Sorunu yoktur” demesi, sorunu yok hale getirmez. Diyarbakır’dan Avrupa sokaklarına, Kandil’den Kobane’ye alanlarda, meydanlarla toplanan milyonlar, Erdoğan’ın açıklamasına açık bir cevaptır. Sorun meydanlardaydı dün.
Yazının devamı için tıklayın.
Veysi Sarısözen – Özgür Gündem
İmralı müzakeresi mi askerle müzakere mi?
Bu yazıyı yazarken, henüz PKK Önderi’nin Amed Newrozu’nda okunacak mesajı açıklanmamıştı. O nedenle bu çağrıyı yorumlama imkanım yok.
Ama Erdoğan’ın “Ne Kürt sorunu ya... Artık böyle bir şey yok” lafından sonra, “Ne izleme heyeti ya... Artık böyle bir şey yok” mealindeki laflarını sizler için yorumlayabilirim... Bu laflar, “çözüm sürecinden” AKP’nin “oy hesaplarına” uygun bir “kazanç” çıkmayacağını anlayan bir siyasetçinin bakkal hesabı yapmasının ürünüdür. “Bana oy kazandırmayan, hatta belki de kaybetiren çözüm süreci ister havaya uçsun, ister devrilsin, ister yansın tutuşsun” hesabı yani... Bu hesap yalnız “çözüm sürecini” değil, Türkiye’yi kaosa sürükler.
Çok şey yazılabilir. Ama ben size küçük bir işareti hatırlatacağım. Biz “görüşme ve müzakerelerin” İmralı ile AKP arasında yapıldığını düşünürken, aslında bir başka “müzakere” Erdoğan ile ordu arasında yapılmakta. Geçtiğimiz gün Erdoğan askerlerin önünde, şu ünlü “darbeci subayların tasfiyesi operasyonu” ile ilgili olarak “aldatıldık” deyiverdi. Bu, Türkiye ve çözüm süreci için en tehlikeli “müzakere”dir. Çünkü Erdoğan generallerle anlaşmak için bu tuhaf ve aşırı derecede “alaturka” ya da “Yeşilçam filmi tadında” “müzakereleri” sürdürürken, “ordu ve sermaye adına” konuştuğundan artık daha fazla emin olmaya başladığım Ertuğrul Özkök, “müzakere” sürecinin yönünü tehlikeli bir rotaya çevirmek için kolları sıvadı. Son zamanlarda kışlalara hitaben yazdığı “ateşli mağduriyet ajitasyonları” ile ilgimi çeken bu yazar, “Erdoğan-asker uzlaşmasının temel şartı olarak”, yeniden Demirel-Çiller dönemine “dönmeyi” telkin etmeye başladı. Dünkü yazısında “Süleyman Şah” operasyonunun bir askeri başarı olmadığını yazdı. Devamla, Atatürk, İnönü ve Ecevit’in kahramanlıklarını, Hatay’ın ilhakını, Caber Kalesi’nin ele geçirilmesini, Kıbrıs’ın bombalanmasını ve sonra da yarısının işgal ve ilhak edilmesini saydıktan sonra, şöyle devam etti:
“-SÜLEYMAN DEMİREL Kara Kuvvetleri Komutanı’nı Suriye sınırına gönderip oradan “Öcalan’ı Suriye dışına çıkarmadıkları takdirde savaş ilan edeceğini” duyuran Cumhurbaşkanı’dır. Yani o savaşı yapacak olan ordunun Başkomutanı.
“Sabrımızı test etmeyin” cümlesini bir kere telaffuz etmiştir...
Sonuç... Öcalan İmralı’da...
Yazının devamı için tıklayın.
Arif Altan – Özgür Gündem
Amed’de Newroz kainatın ürperişi
Bir kentin uyanışını değil sadece, bir halkın ayaklanışına tanıklık ediyor günün ilk ışıkları. Önce hafif bir kımıldanış, sonra irili ufaklı binlerce akıntının dağların yamaçlarından süzülerek, kayaların ve ağaçların arasından derin yollar açarak eriştiği uçsuz bucaksız bir insan denizinin gülümseyişini haber veren ağır ve ürkütücü dalgalanışı. Tedirgin edici değil yalnız, güzel bir rüyaya uyanmış olana sarhoşlukla gelen o tatlı baş dönmesini andıran bir canlılık. Hayat kendi sonsuz kaynağına, nefes alıp veren her şey sanki ilk başlangıcına doğru bir yönelim içinde. Her şey kendisi gibi ve sanki hiçbir şey kendisi gibi değil. Her ayrıntı aynı büyüklüğün, her varlık aynı sonsuz bütünlüğün ışığından süzülmüş gibi.
Yazının devamı için tıklayın.
Doğan Durgun – Özgür Gündem
Boşuna yaşanmadı bunca acı!
İşin doğrusu, Newroz’u ilk kez üniversiteye başladığım yıl duymuştum. Yasaklı bir kelimeydi zaten. Okuduğum bir dergide Mazlum Doğan’ın 1982 Newroz’unda bedenini yakarak, isyan ateşini tutuşturduğunu okumamla sarsılmıştım. Yıl 1988’di. Newroz’dan bir gün önce arkadaşlarla toplanıp, bir gün sonra Newroz’u kutlamayı kararlaştırmıştık. İzmir’in dışında, ormanlar arasında bir yere giden 20-30 arkadaş grubu olarak ilk Newroz’umuzu kutlamıştık.
Yeryüzünde herhalde Kürtlerden başka, bir efsaneden bir hakikat yaratan halk yoktur. Adeta Demirci Kawa söylencesini, modern çağa taşımışlardır. Newroz yeni gün, yeni yaşamsa, Kürtler de 20 Yüzyılın son çeyreğinde, Newroz’la yeniden tarih sahnesine dönmüşlerdir. Newroz ateşinin küllerinden yeniden doğmuşlardır. Bizim gibi küçük arkadaş grupları ile kıyıda köşede kutlanılan Newroz, mücadelenin ve bedenlerini ateşe verenlerin sayesinde milyonluk kutlamalara, Ortadoğu’nun kaderini etkileyecek konuşmaların yapıldığı siyasi meydanlara dönüşmüştür.
Korku dolu yıllardan buralara geldik. Lise yıllarında, okul harçlığımı çıkarmak için yazları bir kıraathanede çalışırdım. Patronum iyi bir insandı. Üniversite öğrencisi olduğum dönemlerde, memlekete geldiğim bir gün yolda karşılaşmıştık. Siyasi bir kimlik edindiğimi duymuştu. Beni koruma güdüsü ile demişti ki, haklısınız ama devletin uçağı, topu, tüfeği var, sizi öldürürler. Geçen gün karşılaştığımda, siz haklıydınız ama top, tüfek haklı olanı yenemiyor diyerek, gelinen noktayı bir güzel özetledi. İşte bu noktaya gelmemize hayatlarını ortaya koyanların sayesinde olduğunu unutmadan, yarına daha umutla bakma zamanıdır.
Yazının devamı için tıklayın.
Emin Çölaşan – Sözcü
Civciv çıktı, kuş çıktı
Sevgili okuyucularım, Apo hazretleri bundan tam iki yıl önce de Diyarbakır’daki nevruz mitinginde ahaliye mesaj gönderip okutmuştu. Bol edebiyat yaptıktan sonra şöyle diyordu:
“Milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm diyor. Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe karşı olmamıştır…
Biz onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, bedel ödedik…
Artık yeni bir dönem başlıyor. Silah değil siyaset öne çıkıyor.
Yine diyorum ki artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir. Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır.
Mücadeleyi bırakmak değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmaktır…”
* * *
İki yıl önce böyle diyordu, dün de benzer palavraları atmayı sürdürdü.
Mesajlarını MİT’le birlikte yazıyor. Başka bir deyişle, MİT yazdırıyor.
Böyle teslimiyetçi bir terör örgütü başı dünyaya hiç gelmemiştir…
Çünkü bütün amacı günün birinde tahliye edilmek.
O yüzden alttan alıyor, barıştan, kardeşlikten, dostluktan falan dem vuruyor.
On binlerce insanı öldürür ve öldürtürken acaba aklı neredeydi!
Yazının devamı için tıklayın.
Bekir Coşkun – Sözcü
Yalama olduk…
Süreç duruyor…
Yürüyor…
Duruyor…
Yürüyor…
*
Güvenlik paketi veriliyor..
Çekiliyor…
Veriliyor…
Çekiliyor…
*
Hakan Fidan gidiyor…
Geliyor…
Gidiyor….
Geliyor…
*
Kadir İnanır’lı izleme heyeti kuruluyor…
Kurulmuyor…
Kuruluyor…
Kurulmuyor…
*
Polisler tutuklanıyor…
Salınıyor…
Tutuklanıyor…
Salınıyor…
*
Savcı alınıyor…
Atanıyor…
Alınıyor…
Atanıyor…
Yazının devamı için tıklayın.
Necati Doğru – Sözcü
Nevruz günü Saray’dan çözüm kaçırma!
Opera ismi, film başlığı gibi oldu. Netleştireyim: MİT başkanının üstün gayreti ile İmralı’da Apo’ya yazdırılan ve adına “barışın yol haritası” konulan mektup Amed (Diyarbakır) Newrozuna (yeni gün) yetiştirildi.
Türkçe okundu.
Heyecan yaratmadı.
Kürtçe okundu.
Meydan yıkıldı.
25 ayrı toplanma merkezinde dalga dalga birikmiş mutlu mesut halay çekip oynayanları Amed Belediyesi’nin 37 otobüsle taşıması, şehrin otellerinde yer kalmadığı için 500 eve yerleştirilen batıdan gelmiş değerli konukların “barış ve özgürlük isteyen” seçkin fikirlerinin kulaktan kulağa yayılması, akreditasyon yaptırmış 730 gazetecinin yazı, haber, canlı yayın yetiştirmek için koşuşturması, nevruz ateşine atılan 15 ton odun ile 500 litre mazotun yükselttiği alevlerin arkasında Saray’dan “çözüm kaçırma” ile Saray’ın “kaçırılmakta olan çözüme taş koyma” sinsi, ikiyüzlü çekişmesi birlikteydi.
Saraylar itişiyor.
Külliyeler kapışıyor.
Nevruz ateşi yanıyor.
Yazının devamı için tıklayın.
Mehmet Türker – Sözcü
Uyan Türkiye!..
Diyarbakır’da dünkü PKK şovunu gördükten…
İktidarın terör örgütü karşısındaki pısırıklığı ve teslimiyetini izledikten sonra Türkiye’nin bir bölgesinin şimdilik resmen olmasa da fiilen kopup gittiğini anlamamak için Tayyip gibi “saf” olmak gerekir!..
Türkiye’de “suçu ve suçluyu övme suçu” da fiilen kalkmış durumda…
Bu suçun Türk Ceza Yasası’nda bulunmasının, Diyarbakır’daki PKK bayrağı denen paçavralarını, Apo posterlerini gördükten, Apo’ya yapılan övgüleri dinledikten sonra hiçbir anlamı kalmamıştır!..
* * *
Türkiye adım adım teslimiyete gidiyor!..
Gerçek demokrasinin yerleşmiş olduğu üniter bir devlette Sadrazam Ahmet’in o koltukta bir gün dahi kalması düşünülemez!..
Böyle bir durumda 1 katrilyon 370 trilyonluk 1150 odalı kaçak sarayın da derhal boşaltılması gerekir!..
30 yılda Türkiye’nin bütün kaynaklarını sömüren, eşikteki beşikteki 40 bin insanımızın kanına giren…
Ülkenin bölünmezliği uğruna aslan gibi vatan evlatlarını şehit vermemize sebep olan terör örgütü dün en büyük atraksiyonunu yaptı…
Yazının devamı için tıklayın.
Faruk Çakır – Yeni Asya
Yeni gün, yeni politika
Ülke olarak terörden neler çektiğimizi ve çekmekte olduğumuzu hatırlatmaya bile gerek yok. Hem maddî hem de manevî olarak büyük bir yıkıma maruz kaldık. Binlerce insan bu sebeple ölürken, yüz milyarlarca lira da maddî kayıplarımız oldu. Bu bakımdan terörün sona ermesi aklı başında herkesin arzusu ve talebidir.
Türkiye, uzun yıllar meşgul olduğu ve enerjisini harcadığı terör meselesini halletmek istiyor. İdarecilerimiz, ‘çözüm süreci’ diye isimlendirdikleri bir hareket başlattılar ve bu çerçevede çeşitli faaliyetler yapılıyor. Terör, sadece Türkiye’nin başını ağrıtan bir mesele olmadığı için, dünya örnekleri de önemli. Başka ülkelerin benzer problemleri nasıl çözdüğü de dikkate alınmalı. Elbette hastalıklar aynı olmadığı için tedavi de farklı olacak; ama bu hastalık ve tedavide ortak noktalar da vardır.
Yazının devamı için tıklayın.
Ahmet Ercilasun – Yeniçağ
Eserinizle gurur duyun!
Ey AKP zimamdarları, eserinizle gurur duyun!
Çözüm süreci dediğiniz eserinize bakın ve gurur duyun!
PKK’nın elebaşısıyla ve Meclis’teki temsilcileriyle yaptığınız görüşmelerin sonuçlarına bakın ve gurur duyun!
Sadece son günlerdeki birkaç sonucu aşağıya yazıyorum.
Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık, 19 Mart 2015’te Ağrı’daki Nevruz mitinginde aynen şunları söylüyor: “Demiştim ki ey oradaki çeteler! Siz Mustafa Kemal’in askeri değil generali olsanız ne yazar? İt sürüleri!.. Buradaki polisler, çekim yapanlar, not tutanlara aynı şeyi tekrarlıyorum, onlar it sürüsüdür, onlar bu halka düşmandırlar.”
Zaman zaman gençler “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırıyorlar ya onlara söylüyor. Sırrı Sakık... Hani şu çözüm süreci görüşmeleri yaptığınız partinin milletvekiliydi bir zamanlar. Şimdi Ağrı Belediye Başkanı. Kendilerini “Mustafa Kemal’in askerleri” kabul eden gençlere “it sürüleri” diyor. Geçen yıl aynı şeyi söylemiş, şimdi devletin memurlarının önünde, “sizden korkum yok” edasında tekrar ediyor. Nasıl, beğendiniz mi sürecinizin neticesini? Yoksa “Gençler de provoke etmesinler; Mustafa Kemal’in askerleriyiz demek provokasyondur” mu diyorsunuz? Türk demeyelim, Atatürk demeyelim, bayrak asmayalım, sonra provokasyon olur öyle mi? Sizi bilmem ama bu ülke bizim, biz Türklerindir o kadar!
Bir de DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek’in aynı gün Muş’ta düzenlenen Nevruz kutlamalarında dediklerine bakalım: “2500 yıldır Ortadoğu’da birçok egemen güç Kürt halkına çektirdi. Toprağımızı ve yurdumuzu işgal etti. Dilimizi ve kimliğimizi yasakladı. Bizi soykırımlara tabi tutmaya çalıştılar. Ama sonuç? Sonuç işte ortada, Kürt halkı direniyor... Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Çanakkale zaferi söylenir. Bu cumhuriyetin kuruluşunda Çanakkale zaferi neyse Kürdistan için Kobani zaferi de odur. Kobani, Kürtlerin Çanakkale’sidir.”
Yazının devamı için tıklayın.
Arslan Tekin – Yeniçağ
Gün uğursuzun!
bdullah Öcalan’ın saçmalıklarını “tarihî gün, tarihî mektup” diye duyuruyorlar.
Kendisine karşı olduğum için değil; “Dr.” sıfatımla söylüyorum, A. Öcalan’ın mektubunun üslûbu çok kötü. Beklenen açıklama yok: Silâh bırakılmıyor... Beceriksizce lâf dolandırılıyor, kongre mongre geveliyor, Kandil’in dediğine geliyor.
PKK silâh bıraktığında endişe duymalıyız: “Dönülmez akşamın ufkuna” girilmiştir. Bilin ki, adamlar hedeflerine ulaşmışlardır; ülke gitmiştir!
Gün uğursuzun...
Bütün basın-yayın organları PKK için var. Hükûmet de PKK için var. PKK’yı başımıza çıkartan AKP’dir ve bu millet eğer bunun hesabını sormazsa, artık “millet” kalmamıştır!
Bizler, sonra, bir zamanlar ülke birliğini savunmuştuk, diye nostalji yapalım.
Adam hapiste ama ha Recep T. Erdoğan’ın Saray’ı ha İmralı!
Dünyada örneği yok! Olması da mümkün değil! Hapisteki adam koskoca Türkiye’yi parmağında oynatıyor. AKP’ye, HDP’ye, PKK’ya direktifler veriyor. Hapisten mektuplar gönderiyor. Mektup önce MİT’te analiz ediliyordur. Saray korkusu var. Birkaç defa mektup gidip geliyordur. “Serok, şu satırlarda biraz oynasak, Makam-ı Âlî’yi kızdırmalayım!”
Yazının devamı için tıklayın.
Abdurrahman Dilipak – Akit
Nevruz ve..
Siyasi kahinler Türkiye için felaket senaryoları yazadursunlar, gelişmeler doğru yönde ileri doğru seyrini sürdürüyor.
Bir zamanlar “terörü bitireni bitirirler” diyorlardı, şimdi “barışı bitireni bitiririz” diyen bir halk var artık. Barışın asıl sahibi bunlar.
Bugün tartışılan Kürt sorunu değil. Terör sorunu.. Kürt ya da Türk, Müslüman ya da Hıristiyan, bu ülkede herkesin sorunu var.. Bu sorunların sebebi bu halk değil, bu halkın çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretme çabasında olanlar.. Soğuk savaşın artçıları bunlar.. Din, mezhep, ideoloji, etnik kimliği düşmanlık sebebi sayanlar.. Şimdi bu çağrı ile anlamsız, bir kavga sona erdiriliyor..
Türkler, Kürtler, Araplar ve diğer Anadolu halkları olarak bizler, birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok, ama birlikte kazanacağımız tek bir zaferimiz var..
Yazının devamı için tıklayın.
Ahmet Türk – Vahdet
PKK Silahı Bırakmayacak!
21 Mart 2015 Diyarbakır merkezli Nevruz nümayişi bazı nüanslar dışında “her sene aynı teraneler” dedirtecek şekilde gerçekleşti. "Ortak vatan ve millet" tanımlamalı hamasi “Öcalan mektubu” merkezli bu nümayişte yeni şey yok! Geçtiğimiz günlerde Ak Parti ve HDP’li yetkililerce açıklanan 10 maddelik pakette yer alan “demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması” şeklindeki garip maddecik istikametinde “özerklik” konusunda mutabık kalındığı mesajı dolaylı ifadelerle bir kez daha kamuoyuyla paylaşıldı. Ardından Öcalan aracılığıyla PKK’ya Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi sonlandırma kararının alınacağı bir kongre yapılması teklif edildi.
Aslında bu teklifte dünkü Nevruz nümayişi öncesi kamuoyuyla paylaşılmış ve müzakere sürecinin taraflarınca cevaplandırılmıştı! PKK’dan gelen cevap "hükümete zerre kadar güven vermiyoruz” şeklinde oldu! Ardından su yoluna çevrilen Kandil’e en son “silahı kesin bırakacağınızı kabul edin ve açıklayın; Öcalan’ın önce ev hapsinin önünü açalım daha sonra da dışarı salalım” teklifi götürüldü!
Bu teklif de, siyasi iktidarı “seçimler bir geçsin” havalarında samimiyetsiz gördüklerini ifade eden Kandil şürekâsı tarafından gerçekçi bulunmadı! Çok keskin bir tavır sergileyerek “PKK sanki bir tek Öcalan’ın Özgürlüğü için mücadele veriyor..! PKK silah bırakacak, PKK Kongresini yapıp silah bırakma kararı alacak biçimindeki yaklaşımlar demagojidir, aldatmak ve sorunu çarpıtmaktır. PKK 40 sene boyunca neyin mücadelesini verdiyse elde edene kadar mücadelesine devam edecek!” mesajını verdiler.
Yazının devamı için tıklayın.
© Tüm hakları saklıdır.