İngilizlerin marka yaratma becerisine hayran kalmamak mümkün değil. Üstelik bu markaları yabancılara satmakta da epey başarılılar.
İşte size yakın bir tarihten iyi bir örnek, boya firması Farrow & Ball'dan.
1940'lı yıllarda doğmuş, İngilizlerin Kült markalarından Farrow & Ball geçen yıl Danimarkalı boya şirketi Hempel'e 500 milyon Pound'a satılmıştı.
Covid döneminde dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi İngiltere'de de ev bakım işleri hızlandı. İngilizler evlerinin içi-dışı, her şeyiyle ilgilendiler. Hatta bu dönemde bu işlere 100 milyar pound harcandığını okuyunca gözlerime inanamamıştım.
Bu bütçeden pay almayı başaran Farrow & Ball da gelirlerini yüzde 30 büyütmeyi başarmış. Tabii bu büyümeyi gören Danimarkalı şirket Hempel de bu fırsatı kaçırmamış.
Bu konunun niye ilgimi çektiğini merak ederseniz aslında iki sebebi var.
İlki, mesleğim gereği marka öykülerini hep merak eder ve okurum. Markaların dönüm noktalarını anlatan adımlar ve neyi nasıl farklı yaptıklarını anlamak bir nevi otobiyografi gibidir benim için. Zihnimi besler, geliştirir.
İkinci nedeni ise özellikle Covid döneminde yeni evimle ilgili işlerle uğraşırken Farrow & Ball en çok ilgimi çeken boya markası olmayı başarmıştı.
Nasıl mı? Pazarlama dünyasının bütün araçlarını çok güzel kullanıyorlar çünkü. Beni müşteri olarak çok beslediler. Mesela boya satın al ya da alma, Instagram'dan renk uzmanlarının eğitimlerini izlemek bile başlı başına bir eğitim.
Her yerin kapalı olduğu Covid döneminde iyi tasarlanmış, güçlü bir web sitesi ve verdikleri renk eğitimleri sayesinde bana satış yapmayı başardılar.
Normalde böyle bir eğitime bedava erişmek pek mümkün olmasa gerek.
Çocukluğumdan hatırlıyorum, ev boyamak hem zor hem de pahalıydı. Çok sık boyanmazdı evler.
Kaloriferin bıraktığı is izleri daha dün gibi hatırımda. Bahar temizliğinde sabunlu sularla silinirdi bütün duvarlar, onun için plastik boyalar hatta yağlı boya duvarlar bir ara ne kadar popülerdi. Oysa kim bilir ne kadar zarar verdiler sağlığımıza.
Şimdilerde badana yaptırmak çok kolaylaşmış olsa da hâlâ biraz pahalı olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Eğer bir de İngilizlerin lüks markası Farrow & Ball'u seçerseniz normalden daha da pahalıya çıkacağınız garanti.
Yıllar önce, sanırım daha üniversitede bile değildim, rahmetli babam eğer evin boyanmasına kız kardeşlerimle birlikte yardım edersek deniz tatili yapabileceğimize söz vermişti. Biz de bütün aile şenlik halinde evi boyamıştık.
Benim çocukluğumda sınırlı aile bütçemiz nedeniyle yaptığımız işleri, buralarda paradan bağımsız, insanların severek ve isteyerek kendilerinin yaptığını görünce ailemin zamanında ne kadar doğru yaptığını şimdi daha iyi anlıyorum.
Hep beraber bir işi yapmak ve bitirmek aile bağlarını artırıyor. Sonunda karşısına geçip bunu biz yaptık diyebilmek… İşte bu büyük mutluluk.
Farrow & Ball İngilizlerin en meşhur ve en havalı boya markası desem yanlış bir tespitte bulunmuş olmam sanırım.
1946'da İngiltere'nin güneybatısında, Dorset'te iki girişimcinin hayaliyle kurulmuş bu firma.
Kurucuları John Farrow kimyacı, Richard Ball ise mühendis.
Kısa sürede markalarını büyütmeyi başarmışlar. Hatta Ford gibi büyük fabrikalara boya satmayı becermişler. 60'lara gelince de iki ortak işlerini kısa sürede başkalarına satıp bu işten çıkmışlar.
70 ve 80'li yıllarda hatırlarsanız bütün boya firmaları akrilik ve plastik boyalar üretmeye başlıyor. Ama bu modaya Farrow & Ball hiç uymuyor ve orijinal eski teknikleriyle boya üretmeye devam ediyorlar.
Hatırlıyorum o dönem Türkiye'de yeni boyanan evlere girmek zor işti. Günlerce boya kokusu çıkmazdı. Boyayı yapana da, onu koklayarak evde oturana da kim bilir ne kadar zarar verdi o kimyasal boyalar.
Üstelik renk pigmentleri de ne kadar kısıtlı ve sıkıcıydı. Ya çok beyaz, ya cart yeşil ya bej ya da mavi vardı
90'lar Farrow & Ball'un dönüm noktası olmuş. Şirketin yeni sahiplerinden Tom Helme markanın bugünkü DNA'sının temelini atmış.
Geçmişte Tom Helme, 'National Trust'ta dekorasyon danışmanlığı yapmış. Tarihi binaların İngiliz geleneklerinde ne kadar önemli olduğunu bilen biri olarak markayı bu kurumun sponsoru yapmayı akıl edip markasını tüm İngilizlerin Lovemark yani aşk markası haline getirmeyi başarmış.
Tarihi binaların restorasyon sorumluluğunu Farrow & Ball'un üstlenmesi halen devam eden bir gelenek. Gördüğünüz en güzel binaların bu markanın renkleriyle boyanması onları çok prestijli bir konuma getirmiş.
Kullandıkları earthy/doğal renklerle de büyük bir fark yaratmayı başarmışlar. İnsanlar bu renkleri uzaktan bile fark edip Farrow & Ball ile boyanmış olduklarını ve bunun bir farklılık olduğunu anlayıp o gün bu gün markayı konuşmaya başlamışlar..
Böylece İngilizlerin kalbine taht kurmayı başardıkları için de satışları hiç olmadığı kadar hızla artmaya başlamış ve Farrow & Ball ile ev boyamak zaman içinde çok prestijli bir hâl almış.
Yakaladıkları bu ticari başarıyla 1996 yılında Chelsea'de ilk Flagship mağazalarını açıyorlar.
Sonra da dünyanın önemli şehirlerinde Toronto, Paris, New York derken dünyada 60'a yakın showroom açıyorlar. Aynı yıllarda duvar kağıdı işine de giriyorlar.
2010'larda da tüm boyalarını su bazlı ve çevre dostu (eco friendly) yapıyorlar.
Aynı yıl, marka sosyal medyayı da gecikmeden kullanma kararı alıyor. Instagram'da şu anda 1.4 milyon takipçileri var. Ben de onlardan biriyim. Online yayınladıkları bir dergileri de var. Sitelerinde üye olabilirsiniz, tavsiye ederim.
Beni en çok etkileyen işlerinden biri de 'Colour Consultancy 'hizmetleri. Bu hizmeti, saatlik bir ücretle, hem online hem de yüz yüze ziyaretlerle satıyorlar. Saati 130 ile 195 pound civarında.
Covid döneminde renk uzmanları Instagram üzerinden yaptıkları yayınlarla çok eğitici içerik paylaştılar. Böylece muazzam ölçüde takipçi ve müşteri kazandılar.
Web sitelerindeki 'Inspiration' sayfasında odalara göre renk yolculukları var. Yaklaşık 132 farklı renk paletleri var. Renklere verdikleri isimler de birbirinden eğlenceli. Bazılarının isimleri şöyle; Mouse's Back, Dead Salmon, Hardwick White, Elephant's Breath… Bu renklerin isimleri bile insanlara eğlence olmuş.
Geçen yıl Amerikalı iç mimar Kelly Wearstler ile 8 yeni renk çıkardılar. Maalesef bunların renk örneklerini almak diğerleri kadar kolay değildi.
Renkleri denemek için sattıkları küçük kutular ve ara sıra hediye ettikleri boya fırçaları ise şahane. Küçük kutu boyalardan satın alıp evinizde deneme yapabilirsiniz. Düşünsenize 5 kiloluk bir boya satın alıp sonra da rengi beğenmediğinizi… Hem paranıza yazık, hem de kullanılmayan boya israf edilmiş oluyor.
Oysa firma, minicik kutuları peynir ekmek gibi satıp bir de buradan para kazanıyor.
Eğer Türkiye'de hâlâ bu uygulama yoksa harika bir iş fırsatı olabilir.
Aynı zamanda ünlü İngiliz halı markası 'Rug Company' ile de 12 farklı renkte halı koleksiyonu yapmışlar.
Geçtiğimiz günlerde de Liberty ile başka bir işe daha imza attılar. Çok eski renk arşivlerini Liberty'nin kumaş koleksiyonları ile birleştirdikleri bir koleksiyonun lansmanını yaptılar.
Liberty
Normalde sadece 5 kiloluk tenekelerde satılan koleksiyonlarındaki en eski arşiv renklerini, Liberty için bir süreliğine küçük denemelik boylarını da ürettiler.
Ben o renklerden biri olan Chine Green'i mutfak duvarımın bir tarafında kullanmıştım. Hâlâ karar veremediğim mutfak perdem için Liberty'nin önerdiği kumaş bana iyi bir alternatif gibi geldi. Bir koşu gidip bakacağım…
İşte bu kadar kolay bir şey müşteriyi yakalamak. Biraz çaba, biraz farklılıkla müşteri hemen hop mağazada.
Bütün bunun özeti bence şu; tüketicinin hayatını kolaylaştıran ve yaratıcı marka olmayı başardığın sürece büyümeye devam edersin.
Fiyatın istediği kadar diğer markalardan pahalı olsun, o markayla duvarını boyamak sana ayrıcalıklı bir duygu veriyorsa o parayı öder ve o markayı satın alırsın.
Boyacılar Farrow & Ball'u kalite olarak diğer markalardan daha farklı bulmasa da müşteri renklerin derinliği ve çeşitliliğine o bedeli ödemeye razı.
Ayrıca yaptığı işlerin farklılığıyla oluşturduğu marka değeri de ona sosyal bir statü sağlıyor.
İngilizler havalı Fransızlara bile bu boyayı satmayı başarmışlarsa daha ne diyeyim...
Büyümeyi başaran markalar tüketicinin ihtiyaçlarından yola çıkan ve onları yeniliklerle şımartan markalar oluyor her zaman.
Kalın sağlıcakla.