04 Nisan 2021

Londra, son 30 yılın en büyük göçünü verdi

Etrafımda hep duyuyorum; bir telaş var. Türlü nedenlerle küçük yerleşim merkezlerine doğru bir akım oluşmaya başlamış

Pandemiden sonra Londra, son 30 yılın en yüksek göçünü küçük kasabalara doğru vermiş.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki bu göç daha da devam edecek.

Bu durum yakın gelecekte bize yepyeni açılımlar ve yenilikler getirecek. Bunları birlikte yaşayıp göreceğiz.

Geçtiğimiz haftalarda İngiltere'de nüfus sayımı vardı. Araştırma oldukça kapsamlı ve katılım ise zorunluydu. Her 10 yılda yapılan bu araştırmanın sonuçları 2023'te paylaşılacakmış… Bu kadar hızlı değişen dünyada, o veriler iki sene sonra ne kadar güncel kalmayı başarabilecek diye düşündüm.

İngilizlerin yaptığı çok iyi şeyler olsa da, bu yüzyıl için hala biraz yavaş kaldıkları şeyler var sanki.

Sayım anketinin sonuçları aslında en çok taşımacılık, eğitim ve sağlık sistemi için alınacak kararları etkiliyormuş. Yani göç bu hızla devam ederse kasabalara ve başka şehirlere yapacakları altyapı yatırımları da o kadar etkilenecek.

Diğer taraftan pek çok araştırma şirketi ve özel sektör firması da, Covid sonrası yaşamla ve ekonomik gelişmelerle ilgili tahminler yapıp, gelecekle ilgili öngörüler ve bir baz oluşturmaya çalışıyorlar.

En son okuduğum ve dinlediğim haberler bu yıl sonuna kadar işini kaybedenlerin sayısının 2,2 milyonu bulacağını gösteriyor. (BBC: "Kaç kişi işten çıkarıldı")

PwC şirketinin tahminlerine göre Londra'dan son dönemde göçenlerin oranı yüzde 14'lere ulaşacak. Emlak şirketleri de bu verileri destekleyen bilgiler paylaşıyorlar.

Son dönemlerde küçük kasaba ve köylerden ev almak isteyenlerin çoğu Londra'dan göçenlerden oluşuyor.

Pandemi döneminde Bedfordshire veya Cornwall gibi bölgelere nefes almaya gelenler, bu yaşamı daha çok istediklerini fark edip oraya yerleşme kararı almaya başlamış.

Dolayısıyla artan taleple bu bölgelerdeki evlerin fiyatları da hızla yükselmeye başlamış. Yerel gençler ise dertli. "Evlenip kendi evimizi alamayacak hale geldik'' diyorlar. (BBC:"Covid nerede yaşamak istediğimizi nasıl değiştirdi")

Bunun benzerleri eminim Türkiye'de de yaşanıyor. Etrafımda hep duyuyorum; bir telaş var. Türlü nedenlerle küçük yerleşim merkezlerine doğru bir akım oluşmaya başlamış.

Reklamcı arkadaşlarımdan bazıları bu kararı hızla aldılar bile. Bodrum'a göçen İstanbullular orayı da Büyükşehire çevirdiler sanırım.

İngiliz arkadaşlarımdan da görüyorum; şehir evlerinden çiftlik evlerine geçmeye ve artık daha az Londra'ya gelmeye başladılar.

Hem ekonomik hem de sağlık açısından yeni dönemde doğaya yakın olmayı tercih ediyor insanlar.

Birçoğu evlerini satarak ya da kiralayarak küçük yerlerde yaşamayı istiyor.

Brexit'ten sonra da türlü nedenlerle bir kısım İngiliz, işlerini Avrupa'nın başka bir şehrine kaydırmaya başlamıştı. Şimdi bu değişim buraları gerçek anlamda yeni bir şekle dönüştürdü ve dönüştürmeye devam edecek.

Gelelim bana… Sessiz kaldığım dönemde benim hayatımda da bazı değişiklikler oldu.

İyiden iyiye buraya yerleşmeye karar verdim. Zaten beş yıla yakındır iş nedeniyle geldiğim Londra'da yaşıyorum.

Oğlumun eğitiminin burada devam edecek olması nedeniyle bir ev almak istedim. İyi de oldu. Bu arada hükümet, piyasaları hareketlendirmek için bazı vergileri düşürdü. Onlardan da faydalanabildik böylece.

Bu ev alım sürecini ise ayrıca yazacağım. Roman olur denir ya, aynen öyle.

Prosedürü çok ve meşakkatli bir süreç. Neler öğrendim neler...

Beni yakından tanıyanlar bilir; ben ev hayatına çok meraklıyım. Özgürlüğüme düşkün olduğum kadar ev yaşamı da çok önemlidir benim için.

Eve olan merakım çocukluğumda başladı. Annem ne zaman dışardan eve dönse, mutlaka bir şeylerin yerinin değiştiğini görür ve çok gülerdi.

"Yine hiç üşenmedin mi?" derdi. Üşenmezdim. O incecik, zayıf, Safinaz halimle eşyaları oradan oraya sürüklerdim.

Belki de mimar olmalıydım. Tasarım işleriyle uğraşmak beni çok mutlu ediyor. Burada iki yıldır Shalini Misra adlı mimarlık şirketine danışmanlık yapıyorum. Onunla çalışmak beni bu dünyaya yakın tutuyor.

Tatile gittiğimde bile emlakçılarda dolaşırım. Zannetmeyin aklım fikrim hep yatırım yapmak. O da var birazcık tabii ama asıl amaç değişik bir ev görmek ve oranın mimari kültürünü öğrenmek. O evlerin içini hayal etmek, onları tekrar kendi dokunuşumla şekillendirmek...

Bunun parayla pulla değil, sanırım merakla alakası var daha çok.

Aldığım evi çok sevdim. İçime çok sindi. Şimdi içinde inşaata başladım. Buralarda bu işler o kadar da kolay değil. Neyse ki merakım nedeniyle süreç kesintisiz ve hızlı ilerledi.

Covid dönemi hakikaten pek çok fırsatla dolu, yeter ki siz görebilin. Ben bu süreci yönetirken zevkine ve yönlendirmesine çok güvendiğim, İstanbul'dan mimar bir arkadaşımın (Zeynep Sayın) yardımıyla devam ettim.

Uzaktan mimari bir proje yönetilebilir mi derken gördük ki süreç gayet iyi gidiyor. Hem hesaplı hem de işimizi eğlenerek yönetebiliyoruz.

İhtiyaç duyduğumuz kadar görüşüyoruz. Teknoloji de bize çok yardımcı oluyor. Sayfalarca çizimler paylaşıyoruz, ölçüler alıyoruz, FaceTime'dan işleri halletmeyi deniyoruz.

Çözümler birbiri ardına sıralanıyor.

Bu işi biz birlikte harika götürüyoruz. Korkmadan denediğimiz bu süreç bize çok iyi geldi.

Ha tabii sarılıp karşılıklı olmak gibisi yok, o ayrı, ama şimdilik bu çözümler de gayet iyi.

Yeni dünyada artık inandık ki bedeninin nerede olduğu değil kafanın nerede olduğu önemli.

Covid sonrası çalışma şekilleri hepimizi iyiden iyiye mekansız olma noktasına getiriyor.

Zeynep'e arada soruyorum "Covid senin mesleğini nasıl dönüştürdü?" diye…

Başlarda hepimiz gibi kaygı taşımış ama şimdi işten başını kaldıramıyormuş.

"İnsanlar evlerine daha düşkün oldu" diyor. Bolca tadilat ve yenileme projesi yapıyorlarmış.

Onların şirketi Page Mimarlık (Page Interiors) benim İstanbul'da gitmekten çok zevk aldığım Delicatessen‘i tasarlayan firma. Genelde restoran ve ev tasarımında çok başarılılar.

Bazen onu zorladığımı düşündüğümde merak edip soruyorum "Senin için zor müşteri kim?" diye;

"Bir; ne istediğini çok iyi bilenler, onlar bizi aracı gibi kullanmak isterler. Bir de, ne yapacağını hiç bilmeyenler… Onlar da ya görümcelerinden ya da komşularından çok etkilenirler" diyor.

Çok güldüm çünkü eminim hepimiz bu süreçlerden geçtik.

Zeynep'le ve evle ilgili konuşmalarımız bitmez. Devamı gelecek….

Sağlıkla kalın.


Bu arada önümüz yaz. Duvar renginizi değiştirmeyi düşünüyorsanız size harika iki İngiliz markası önereceğim.

Farrow and ball

Little Green Paint Company

Ben onları takip ederken çok şey öğrendim. Bir bakın derim, renk uzmanlarının videoları çok iyi.

Bir de mutfak markası sitesi DeVOL Kitchens...

Yazarın Diğer Yazıları

Frieze Sculpture’un başındaki Türk’ün sanat dünyasına attığı imza!

Frieze Sculpture’ın küratörü bir Türk. Boğaziçi Üniversitesi’nde matematik okuduktan sonra Londra’ya gelip Goldsmiths'te sanat eğitimi almış. Şimdi dünyanın dört bir yanından sanatçıları davet edip eserlerini Regent’s Park’a yerleştiren önemli bir isim

Bunca yıl neden gitmemişim diye düşündüm

Karizması olan bir şehirmiş Atina...

Bir daha asla demeyeceğim: "Hindistan mı asla! Ne işim var orada!" dedim ve yine gitmek istiyorum

Giderken beni hijyenle ilgili o kadar korkutmuşlardı ki yanıma aldığım kraker ve kuru yemişlerle iki hafta geçirmeyi planlıyordum. Oysa hiç öyle olmadı. Gezi boyunca inanılmaz güzel Hint yemekleri yedim. Her şey nasıl baharatlı ve lezzetliydi anlatamam

"
"