Kendi deneyimlerimden yola çıkarak yazdığım bu yazıyı, bu yolculuğa çıkmak isteyenlere fayda sağlayabilmek için yazıyorum.
Tam yazıya başlarken aklıma şu soru düştü: Acaba bir yabancının Türkiye'de ev alma tecrübesi nasıldır? Belki sonra bunu yapmış birini bulur, onu da yazarım...
Ben ev almadan önce, ilk olarak Londra'da yaşayıp yaşamak istemediğime karar verdim. Kendime notlar çıkardım. Sorular sordum… Çıktığım yürüyüşlerde kendimle konuştum. Gülmeyin, hatta bazen sesli bile oldu bu konuşmalar.
Benim Londra'ya yerleşme kararım anlayacağınız yıllara yayılmış bir karardı.
Covid dalgası ben ev aramaya başladığımda tüm dünyaya hızla yayılmıştı bile. Ama her şeye rağmen olumsuzlukların yanında pek çok olumlu şey de oluyordu.
İşe İstanbul'daki o çok sevdiğim evimi satarak başladım. Covid'de evde kapalı kalan pek çok insan bahçeli ve şehir dışında ev aramaya koyulmuştu. Benim de evim bahçeli olduğu için satmakta zorlanmadım. Aynı zamanda Londra'da, emlak piyasasındaki durgunluğun önünü kesmek isteyen hükümet, alım satımda ödenen damga vergisinde (stamp duty) önemli bir indirime gitti. Bu da benim ev alma kararıma yardımcı oldu. Şimdi bu vergi indirimi Haziran'a kadar uzatıldı.
İlk olarak Londra'nın hangi bölgesinden ev almak istediğime karar verdim. Oradan oraya savrulmak istemiyordum ev ararken.
Aklımda bir kaç bölge vardı: Holland Park, Notting Hill, South Kensington gibi...
Çok bilinen bu bölgelerde ev fiyatları haliyle çok yüksekti. Bu bölgelerin sadece iki tanesine kısaca bir göz attım. Sonra anladım ki benim bütçemle bu bölgelerde ancak 70-80 m2'lik bir daire satın alabileceğim. Bu da beni mutlu etmeyecek.
Hemen bu bölgelerden vazgeçip ikinci sırada listelediğim bölgelere yöneldim; North Kensington, West Kensington ve Fulham bölgelerine bakmaya başladım. Hem şehrin merkezinde olmak istiyordum hem de biraz daha uygun fiyatlı bir bölge arıyordum. Emlakçıların da yönlendirmeleriyle bu bölgeleri gezmeye başladım. North Kensington hoşuma gitti. Büyük ve bahçeli evler vardı. Ama bahçeli bir evde tek başıma yaşama hissi biraz ürpertici geldi açıkçası. Daha küçük bir ev olsun ama merkezde olsun dedim.
Bu arama çalışmalarımda bana en çok iki web sitesi yardımcı oldu.
Birisi Zoopla diğeri Rightmove.
Bu sitelere kayıt yaptıktan sonra beğendiğim evleri görmeye başladım. Bu arada pek çok emlakçıyla tanıştım. Beğenmediğim evleri niye beğenmediğimi dürüstçe anlattım. Amacım vakit kaybetmeden istediğim eve bir an önce kavuşabilmekti.
Hem her ay ödediğim kiradan kurtulmak hem de vergi indiriminden bir an önce faydalanmak istiyordum.
Altı ay gibi bir sürenin sonunda, istediğim evi West Kensington'da buldum ve satın alma işlemlerini bitirdim.
Öncelikle şunlara dikkat ettim.
Güvenlik, ulaşım, hava kirliliği önemli konulardı. Yakında kolayca alışveriş yapabileceğim bir marketin olması ve yürüyüş yapabileceğim bir parkın olması önemliydi.
Evin etrafında uzun yürüyüşler yaparak bölgeyi iyice tanımaya çalıştım. Bölgedeki kafeleri, restoranları keşfetmeye çalıştım. Maalesef Covid döneminde her yer kapalıydı. Çoğu dükkân vitrinlerinde devretme isteğini anlatan reklam panolarıyla doluydu. Etrafın bakımsız görüntüsü beni biraz rahatsız etmişti.
Bütün bu süreçte, fikirlerine güvendiğim arkadaşlarımın ve tanıdığım emlakçıların fikirlerini almayı hiç ihmal etmedim. Son kararımı vermeden önce düşüncelerine önem verdiğim iki arkadaşımla evi görmeye gittim. Ama en önemlisi oğlumun o evi sevmesiydi tabii.
Londra'yı iyi bilmiyorsanız ve vaktiniz sınırlı ise mutlaka bir danışmanla çalışmanızı tavsiye ederim. Böylece işin stresli kısımlarını işin uzmanlarıyla yönetmiş ve risklerinizi azaltmış olursunuz. Doğru ve güvenilir birilerini bulmanız da çok önemli.
Burada ev alırken emlakçıya komisyon ödemiyorsunuz; evi satan komisyon veriyor. Danışman tutarsanız ona bir ücret ödeyeceksiniz tabii. Ama onu da baştan belirleyebilirsiniz. Size istediğiniz evi ararken yardım etmenin yanı sıra bir sürü hizmeti de beraberinde verebilirler; size bir avukat tavsiye edebilirler, eve yaptıracağınız inceleme (surveyor) raporları konusunda yardımcı olabilirler, aldığınız ev freehold mu leasehold mu; bunların arasındaki farklar neler; mortgage alacaksanız hangi bankadan nasıl alabilirsiniz gibi bu tip tecrübelerinden faydalanabilirsiniz.
Bilmeniz gereken çok fazla detay var bütün bu süreçte.
En büyük emlak şirketleri arasından bazılarını saymam gerekirse belli başlıları şunlar: Chestertons, Savills, Foxtons, Marsh & Parsons… Bu emlak şirketlerinin sitelerine bakarak da ev arayabilirsiniz.
Her bölgenin bir temsilcisi var. Satın alınacak evin fiyatına göre tecrübeli satışçılar karşınıza çıkıyor. 1-2 milyon poundluk evlerden alınacak komisyon oranları çok yüksek olmadığı için bu giriş seviyesinin emlakçılardaki temsilcileri genelde daha mesleğe yeni girenler.
Alacağım dairenin kesinlikle yeni bir binada olmasını istemiyordum. Madem Londra'da yaşayacağım çok beğendiğim Victorian, Georgian ya da Edwardian bir bina olsun istiyordum. Bu evlerin karakteri çok hoşuma gidiyor. Özellikle yüksek tavanlı olanlara bayılıyorum.
Victorian dönemi, Queen Victoria döneminde yapılan binalara referans ediyor. Bu dönemde gotik binalar, Romalıların etkileri ve Rönesans etkileri görülüyor mimaride. Eklektik bir mimari hakim.
Bu dönemin en önemli binaların arasında St. Pancras Tren İstasyonu'nu ve Hyde Park'ın içindeki The Crystal Palace'ı sayabiliriz.
Benim aldığım daire Edwardian bir binada. 1900'lerde inşa edilmiş. Bu evlerin en büyük özelliği yüksek katlı olmamaları, geniş ve büyük camlarının olması. Binayı Delissa Josef tasarlamış. Mimarını bulduktan sonra birazcık araştırdım. Döneminin ünlü mimarlarındanmış ve şehre çok önemli eserler bırakmış. Evi görmeye gittiğimde binanın mimarisi zaten beni hemen etkilemişti.
İçerideki mozaikler, koridorların genişliği, yüksek tavanlar ve yerde kullanılan ahşap parkeler bu mimarinin en önemli özellikleri arasında.
Benim gibi mimariye ve eski binalara meraklıysanız bu süreçte okuyup öğrenmek için size bir sürü konu da çıkabiliyor.
Evin satın alma rakamında anlaştıktan sonra para transferleri iki tarafın avukatları üzerinden ilerliyor. Bu epey iç rahatlatan bir süreç. Tapuya gittim, para hesaba geçti mi gibi kalp çarpıntıları yok burada.
İşlemlerin çoğunu avukat arkadaşım Mehmet Ali'nin yardımıyla güvenli bir şekilde çözdüm. Her adımını tek tek anlattı. Ben bazen yok artık vazgeçtim, bu kadar prosedürle uğraşamam dedikçe beni ikna etti ve üstümden bir sürü yük aldı.
Eve tamam dedikten üç ay sonra tapu işlemleri bitti. Tabii Covid ve araya giren Christmas'a rağmen süreç hiç de fena gitmedi.
Burada iş yapma hızı çok yavaş. İnsanlar bence biraz da Covid'in psikolojik etkisiyle daha da yavaş çalışmaya başladılar sanki.
İşin kötüsü, herkes bu duruma kendini iyice kaptırmış. Sanki sistem böyle olmalıymış gibi davranıyorlar.
Biz Türklerin bu durumu anlaması zor. Ama en sevdiğim tarafı bir sistemin varlığı ve her şeyin kurallar çerçevesinde ilerliyor olması. Araya bir tanıdık sokayım, biri torpil yapsın beklentisi yok burada.
Evi aldıktan sonra eğer evin içinde tadilat yapmak isterseniz bunların da kuralları belli. Kafanıza göre davranmanız imkansız. Öncelikle yapacaklarınızı binanın yönetim şirketine bildirmeniz gerekiyor. Cam, pencere gibi binanın dış görünüşüyle ilgili değişiklikler için mutlaka bölgenin belediyesinden de izin alınması gerekiyor. Bina tarihi eser kapsamına giriyorsa, bizdeki Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu süreci gibi çok daha hassas ve yavaş ilerleyen bir süreç başlıyor.
Tadilat konuları ayrı bir yazı konusu. Merak ederseniz onu da yazarım ilerde.
Sevgiyle kalın. Haftaya görüşmek dileğiyle...