04 Ekim 2020

Liderlerin Covid-19 kriziyle imtihanı

Akıl oyunları ve keskin manevralarla cahil çoğunluğu etkilemek mi başarı? Eğer cevap, "Hayır, tabii ki öyle değil!" ise biz insanlığın temel değerlerine nasıl dönüş yapacağız?

Artan Covid sayısı İngiltere'de yine ortalığı karıştırdı. Covid'li hasta sayısı dün itibarıyla Mayıs ayındaki rakamlara döndü. Dün vaka sayısı günlük 7 bin civarındaydı. Ölüm sayısı da 70 civarlarında. Hükümet şehri kısmi olarak bölgeler halinde kapatmaya çalışıyor. NHS, yani Ulusal Sağlık Hizmeti olan "National Health Service" maalesef kaynak yetersizliğinden dolayı çok kötü bir sınav veriyor.

Boris Johnson ise krizi kötü yönettiği için ağır eleştiriliyor. Hazinenin üzerinde artan baskı, hükümeti bu sefer daha da zorluyor. Ekonominin akışını kesintiye uğratmamaya çalışan hükümet, kısmi kapama kararları alarak ilerliyor.

Panik halinde alınan her yeni karar bir öncekini hazmedememiş İngiliz halkının kafasını daha da çok karıştırıyor. Sadece halkın değil aslında kabine üyelerinin de kuralları içselleştiremediklerini görüyoruz. Nasıl mı? Ekranda gelen sorulara her biri farklı bir yanıt veriyor. Hatta buna Boris Johnson da dahil. Üstelik o, bu konu için yaptığı basın toplantısında yanlış bilgilendirme yapıp manşetlere konu bile oldu.

Hükümet öncelikle pubları ve restoranları saat 22.00'de kapama kararı aldı. Sonra farklı iki haneden toplam 6 kişinin birlikte oturmasına izin çıktı. Daha sonra, bu iç mekan için mi, dış mekan için mi alınmış bir kısıtlama diye tartışılırken, arkasından yeni bir açıklama daha geldi.

Yani her gün alınan yeni kararlar ve duyurular, insanların bunu hazmetmesini zorlaştırıp "otoritenin kafası karışık" algısı yarattı.

Diyeceğim o ki; krizlerde kural koyucunun aldığı kararı enine boyuna iyi düşünmesi, alelacele karar alıp açıklama yapmaması gerekir.

Kural koyucunun zaaflarını gören toplumun, psikolojik olarak, kaygı ve gelecek endişesi daha da artıyor.

Bu bile ekonomiyi kilitlemek için tek başına yeterli. Geleceği net görememe hali herkeste kaygıyı arttırıp ekonominin basit çarklarını anında durdurabiliyor.

Şu anda hükümete güven duygusu giderek azalıyor. Observer gazetesinin son anketinde Labour yüzde 42 destek alırken; Tory, yani Conservatives, yani hükümetin oyları, yüzde 39 oranında.

2019 Temmuz'dan beri ilk defa Labour Parti'nin oyları, hükümetin oylarının önüne geçmeyi başardı.


Keir Starmer, İngiliz İşçi Partisi'nin şimdiki lideri

Üstelik hükümete eleştirilerin tavan yaptığı "o" gün, Boris Johnson, çıraklık okuluna yaptığı ziyaretle yine gündem oldu. Hem kendisi, hem de öğrenciler aynı odada maskesizdiler.

Düşüncesizce TV kanallarına bu görüntülerle tekrar malzeme oldu.

Kural koyucu olarak, önce sen bu kurallara uyacaksın ki millet arkandan seni ciddiye alıp takip etsin. Sonra hangi yüzle o otorite, ceza kesebilecek ya da yargılayabilecek?

Bırakın artık eleştiriyi, Boris büyük dalga konusu olarak gündemde.

Başbakanın açıklamalarıyla alay eden ünlü komedyen Matt Lucas sosyal medyada olduğu kadar ulusal medyada da konuşuluyor.

Politikacıların kriz yönetimini gerçekten çok dikkate almaları lazım. Boris sempatik ve sallapati haliyle davranmaya o kadar alışmış ki, bu süreci normal zamandaki gibi davranarak yönetmeye çalışıyor.

Oysa dönem, bu hareketlerini hiç kaldırmıyor.

Yakın bir tarihte koltuğunu parti içindeki genç ve yıldızı parlak Maliye Bakanı Rishi Sunak'a devretmesi sürpriz olmayabilir.

Bazen küçücük gibi görünen hatalar, kartopu etkisi yaratıp politikacıların siyasi kariyerlerin sonunu çok hızlandırabiliyor. Şu anda Boris Johnson'ı hem Brexit hem de Covid hızlı bir şekilde yıpratıyor.

Sağlığı ile ilgili şüpheler de giderek artıyor. Covid'i ağır geçirdiği ve sonrasında bir türlü tam toparlanamadığı söylentileri giderek artmaya başladı.

Rekabette her şey mübah mı? Biden ve Trump'ın münazarası gelecek kuşakları nasıl etkileyecek?

KABUS GÖRDÜM!

Size de olur mu bilmem, bazen nerede olduğumu kestiremeden uyanırım. Belki de yoğun seyahatlerin etkisi..

Dün gece yarısı gözümü açarken nerede olduğumu kestiremediğim bir iki saniye yaşadım.

Belki de geç saatlerde izlediğim başkanlık münazarasının etkisiydi bu! Kabus gördüm zannettim bir an için...

Amerika'daki başkanlık seçimleri sizin de takip ettiğiniz gibi çok hızlandı.

Geçtiğimiz perşembe gecesi, 65,5 milyon kişiden biri olarak münazarayı izledikten sonra bütün dengem bozuldu. Bu kadar büyük bir ülkenin başkan adaylarının konuşma üslubu dünyadaki siyasetin geldiği yeri bize bir kez daha gösterdi.

Ben açıkçası kendim için değil ama, gelecek kuşaklar için çok kaygılandım.

Ülke için ne yapacaklarını konuşmak yerine, kişisel bir savaşa ve aşağılamaya dönüştürdükleri tartışmanın şekli, amerikalılar ve insanlık adına utanç vericiydi.

Tartışma, çok kişisel bir saldırı alanına dönüştü.

Ne çocuklarının uyuşturucu bağımlılığı kaldı, ne de birbirlerine kişisel hakaretten kaçındılar… Merak edenler için BBC özeti.

Şimdi; genç bir Amerikalı bu tartışmayı dinlediğinde, soruyorum, sizce ne düşünür?

Demez mi, bunlardan bana ne hayır gelir?

Trump bu tartışma boyunca 73 defa Biden'ın sözünü kesti. Biden 43 dakika, Trump ise 38 dakika konuştu. En çok tartışılan konu ise 20 dakika süren Koronavirüs oldu.

Fox News'dan Chris Wallace, moderatörlüğünü yaptığı münazarada 6 ana gündem konusu vardı. Bunlar; Trump ve Biden'ın gelecek vaatleri, Yüksek Mahkeme, Koronavirüs, ekonomi, ırkçılık ve şiddet, seçim dürüstlüğü ve şeffaflığıydı.

'Rekabette her şey mübah' lafını o yüzden sevmiyorum.

Kazanmak için tüm centilmenlik kurallarını yıkmak bir başarı mı?

Böyle gidersek, biz geleceğe nasıl bir değer sistemi bırakacağız?

Akıl oyunları ve keskin manevralarla cahil çoğunluğu etkilemek mi başarı?

Eğer cevap, "Hayır, tabii ki öyle değil!" ise biz insanlığın temel değerlerine nasıl dönüş yapacağız?

Politikada gördüğümüz, yüzümüze çarpan bu gerçekler, aslında şirketler için de geçerli değil mi?

Geçen Young Guru Academy'den gencecik bir yönetici Tülin ile konuşuyordum..

Bana sordu, sizce "şirketlerin vicdanı olur mu?" diye!

"Olur tabi" demek istedim... Ama olmayan örnekleri de düşünüp "keşke" dedim…

Her krizde, adına rekabet dediğimiz, ayakta kalma mücadelesi için, adam çıkartan şirketler gerçekten vicdan sahibi mi?

Eğer öyle ise, çalışanlarını işten çıkarmak yerine başka çözüm bulmanın yöntemlerini hiç düşünürler mi?

Bir insanın gözünün içine bakarak vicdansız karar almak zor olsa gerek.

Ama global şirketlerde, yöneticiler bu kararları tanımadıkları çalışanları için daha kolay alabiliyorlar.

Rekabette ayakta kalmak, kısa dönemde yöneticileri ve yönetim kurulunu rahatlatsa da, uzun krizlerin çıkışı, ancak toplumsal krizin hep birlikte atlatılmasından geçecek.

İşsizler ordusu; ekonomi çarkının dönmesini engelleyeceği gibi, toplumun sosyal yapısını da negatif etkileyecek, hasarlar verecek. Bu kesin.

İşçisini korumaya çalışan, zor dönemi sadece devlet desteği ile değil de geçmiş yıl birikimleriyle de atlatmaya çalışan kaç işyeri sahibi var merak ettim doğrusu. 

Küçük şirketler çalışanlarını aile üyesi gibi gördükleri için, daha vicdanlı davranırken; büyük şirketler rekabet adına bu kararları daha acımasızca alabiliyorlar.

Aile şirketlerinin gelecekte daha çok tercih edilmesinin en önemli sebeplerinden birisi de bu olacak.

Umarım Covid'in neden olduğu bu global kriz, hem politikacılara hem de şirketlere mevcut değerleri yeniden sorgulatır ve hep birlikte gençlere umut dolu yarınlar bırakabiliriz.

Kalın sağlıcakla...

Yazarın Diğer Yazıları

Frieze Sculpture’un başındaki Türk’ün sanat dünyasına attığı imza!

Frieze Sculpture’ın küratörü bir Türk. Boğaziçi Üniversitesi’nde matematik okuduktan sonra Londra’ya gelip Goldsmiths'te sanat eğitimi almış. Şimdi dünyanın dört bir yanından sanatçıları davet edip eserlerini Regent’s Park’a yerleştiren önemli bir isim

Bunca yıl neden gitmemişim diye düşündüm

Karizması olan bir şehirmiş Atina...

Bir daha asla demeyeceğim: "Hindistan mı asla! Ne işim var orada!" dedim ve yine gitmek istiyorum

Giderken beni hijyenle ilgili o kadar korkutmuşlardı ki yanıma aldığım kraker ve kuru yemişlerle iki hafta geçirmeyi planlıyordum. Oysa hiç öyle olmadı. Gezi boyunca inanılmaz güzel Hint yemekleri yedim. Her şey nasıl baharatlı ve lezzetliydi anlatamam

"
"