Çocukluğumdan beri insan yüzleri ilgimi çeker. Bazen hiç tanımadığım yüzlere dalar giderim. Etrafımı izlerken sanki elimdeki deklanşöre basarak fotoğraf çekermiş gibi bulurum kendimi. Bazen aynı şeyi, ilgimi çeken yaşam öyküleri için de yaparım. İnsanlara, yaşamlara, bakışlara meraklıyım ben.
Geçen gece şanslıydım. Hayatımı sohbetiyle derinleştirecek bir konuğum vardı. En son kaç yıl önce gördüğümü hatırlamadığım Daphne kaldı bende.
Daphne'nin yaşını hiç konuşmadık ama sanırım 65 yaşlarında, hâlâ çok alımlı bir kadın... Derin bakan mavi gözleri var. Maalesef kulakları iyi işitmiyor. Sohbet ederken bir hayli zorlanmama rağmen, 6 saat hiç bıkmadan konuştuk.
Daphne İstanbul doğumlu. Çift pasaportlu. Annesinin ailesi İspanya'dan gelip Türkiye'ye yerleşmiş. Babası İngiliz.
Ortaokulda eğitim için Londra'ya gitmiş. Sonra geri dönüp çok erken yaşta evlenmiş.
Uzun süre Monte Carlo'da yaşamış. İki çocuğu var. Birisi sanatçı, diğeri bankacı. Çocukları Londra'da ve Paris'te yaşıyorlar.
Daphne yalnız. Yıllar önce boşanmış.
HER ŞEYİ ÇÖZDÜĞÜNDE RAHATLIYORSUN VE HUZURA ERİYORSUN!
Yaşamını dönemlere ayırıyor. Her dönemin karakterini değiştirdiğini ve onu dönüştürdüğünü söylüyor... Hayatının bu dönemini huzur dönemi olarak tanımlıyor.
Cahillik dönemi
Daphne İstanbul'da, Nişantaşı'nda büyüyor. Bir süre sonra da Londra'ya okumaya gidiyor. Genç yaşta iki farklı kültür arasında güzel bir genç kız olarak büyürken, sıkışıp kalıyor. Evlilik öncesi dönemini gülerek anlatıyor. "Çok çılgındım ben" dedikten sonra o dönemin müziklerini, The Beatles'ı hatırlıyor. İstanbul'da diskotek olarak bilinen 33'ü hatırlıyor ve gençlik günlerini "Ne güzel günlerdi" diyerek kapatıyor.
Ailesi ile ilişkisini merak edip soruyorum. Annesiyle olan ilişkisinde hep bir eksiklik var, belli. Babaya hayran.
Yaşamını şekillendiren annesinden, tam da istediği desteği alamadığını söylüyor.
Annesinin beklentisini karşılayan bir evlilik yapıyor. Zengin ve kendi muhitlerinden yakışıklı bir adamla.
Bu evlilik, dışarıdan herkesin rüya evlilik olarak gördüğü bir şey.
Daphne için ise maalesef "gelişme yaşındaki bir genç kızın tecrübesizce aldığı bir karar".
Yeniden yapılanma dönemi
"Genç kızlığım çok kısa sürdü, genç yaşta evlendim."
Evliliğinden bahsederken aydınlık yüzü ışığını kaybediyor. Çok acı çektiğini hemen anlayabiliyorsunuz. Lüks bir hayat yaşamış. "Kararların çoğunun eş tarafından alındığı şaşaalı sabun köpüğü bir hayattı benimkisi" diyor. Belli ki evliliği istediği, beklediği mutluluğu ona getirememiş.
Sonunda boşanmak istediğinde de, uzun süre mücadele vermiş. Bu süreç onun kendi deyimiyle "güçlenmesini" sağlamış.
Monte Carlo'da yeni başlayan yaşamını devam ettirebilmek için geniş olan çevresinin de katkısıyla kısa sürede kendine iş buluyor. New York'un meşhur galerisi Marisa Del Re Gallery'nin sahibiyle çalışmaya başlıyor.
New York'da sanatla ilgili eğitim aldıktan sonra bu işte kısa sürede başarılı oluyor. "Sanat piyasasının çok ticari olduğu bir dönemdi" diyor.
"Büyük şirketler Miro'nun, Calder'in, Andy Warhol'un eserlerini alıyorlar, binalara istifliyorlardı. Modern ve pop art çok popüler olmuştu. Art dealer'ların sanatçılar üzerindeki baskısı korkunç olmaya başlamıştı... Bir süre sonra başlayan kriz; Paris, New York ve Londra'da galerilerin bir bir kapanmasına yol açtı...
"Sanat çok şişmişti, oysa art başka bir şeydi. Birden kendi doğasından çıkıp büyük şirketlerin yatırım aracı haline gelmişti. Bu da sanat ve sanatçıyı çok paraya bağlamıştı. Bu beni de rahatsız etti. Bu kadar tüketim, sanatın ticarileşmesine tanıklık etmiş olmak, bana eski günlerimi hatırlattı... Zaten evliliğimde paranın getirdiği o çevreden, ilişkilerden, sabun köpüğü yalancı dünyadan sıkılmıştım. Tekrar bu insanlarla, bir de sanatın içinde karşılaşmak beni daha da yordu.
"Hayat benim için gerçeklikten uzak olmaya başlamıştı.
Kırkımdan sonra hippi olmaya karar verdim."
OLGUNLUK VE KENDİNİ BULMA
"Hayatta hiçbir şeye ben karar vermedim!"
"Her şeyin fazlasını yapıp duvara çarptım. Hindistan'da gördüğüm her şey benim için sanattı. Baktığım her şey beni çok etkiledi.
"Benim eğitimim burada, Hindistan'da oldu. 6 sene burada yaşadım. Sonra her yıl gidip gelerek yaşadım. Yeni Delhi'de Bahar, Ganj Bazar beni çok etkiledi. Çok renkli pasajlar, sebzeler, lezzetli yoğurtlar, yerden hayvan dışkısını toplayıp omzunda taşıyan kadınlar…
"Oturup çayımı içerken film izler gibi saatlerce etrafımı izlerdim. Ladak ilk gittiğim yerdi. Tayland'dan da çok etkilendim.
"Budist Center'da kaldım. Orası benim için ruhani bir yolculuktu. Gerçek eğitimimi orada aldım. Acılarımı dindirebilmeyi orada öğrendim. Tibet'te masterlarla buluştum. Bokar Pinpoche benim master'ımdı.. Erkek arkadaşımın ölümü beni çok etkilemişti, acı çekiyordum. Her acıdan bir pozitif çıkabilirdi... İçimdeki fırsatı bana öğretti. Maalesef acı çekmeden öğrenmek çok mümkün olmuyor."
Daphne' ye soruyorum, "Acı çekmeden öğrenmek mümkün değil mi gerçekten?" diye. Gülümseyerek cevapladı; aynı soruyu o da hocasına sormuş.
"Hayatta hep fazlasını istiyoruz ve fakat bu bize mutluluk getirmiyor... Açgözlülük, kızgınlık, yoksunluk hissi... Bu duyguların kaynağına, içimize dönüp bakmadan yol almak mümkün değil.
"Bugün artık kuantum fizikçiler ve budistler her yıl bir araya geliyor. Anlamak bir zeka işi, meditasyon ise bir tekrar ve çalışma... Aydınlanma anı, ruhuna ulaşma yolculuğudur" diyor Daphne.
ANDA KALMA HALİ!
Daphne bu yolculuğun içinden geçerken kendine yeni bir yaşam kurmak için tekrar İngiltere'ye dönüyor. Şehirdeki evini satıp doğanın içinde olmaya karar veriyor. Kendisine uzunca süre "işte burası!" diyeceği bir yer arıyor, sonra Herefordshire'de karar kılıyor. Burası festivalleriyle ünlü Hay-on-Wye'e çok yakın. 1961 yılında bu küçük kasabada Richard Booth tarafından ilk kitapçı açılıyor. Daha sonraları da burası Avrupa'nın en büyük ikinci el kitap fuarına dönüşüyor. Burada düzenlenen festivallerin sayesinde de kasabanın şöhreti artıyor.
Bu küçük kasaba da sevimli antikacıların yanı sıra, vintage kıyafetler satan irili ufaklı mağazalarda var. Covid ve pound izin verir de yolunuz düşerse, buralarda da dolaşın. İngiltere'nin köyleri gerçekten çok güzel. Pişman olmazsınız.
Daphne 1883 yılından kalma eski bir evi satın alıyor. Bu evin çok geniş bir arazisi var. Festival dönemlerinde konaklamaya olan ihtiyaç, Daphne'yi butik otel sahibi yapıyor.
Önceleri evinin odalarını kiralarken, sonra geniş arazinin üstüne her yıl bir konaklama mekanı ekliyor.
Her bir oda, ya da adı her ne ise çadır, karavan kendi içinde bence bir eser. Daphne'nin sanat gözü çok yüksek. El becerisi de! Bazen bir antikacı, bazen inşaat işçisi, bazen bir çiftçi, bazen musluk tamircisi olarak çalışıp bu şahane yeri tek başına inşa ediyor.
Ben ilk ziyaretimde gözlerime inanamadım. Bir kadın tek başına nasıl olur da bunları başarabilir diye.
Duvarlar kök boyalarla boyanmış, Hindistan'dan taşınmış ipliklerle yapılmış perdeler, bazı odalarda Victorian küvetler. Muslukların her biri bir dönemi temsil ediyor. Zaman içinde topladığı bütün parçalar onun kurduğu bu yerde toplanıp adeta bir esere dönüşmüş.
Aman anlattıklarımdan burayı sakın lüks bir yer olarak düşünmeyin. Burası alternatif bir konaklama mekanı. Bu trendin bir de adı var! "Glamping". Doğayı ve bu yaşamı tercih edebilecekler için bir mekan. Odalarda mutlaka bir mutfak ve buzdolabı ve duş oluyor. Kampçıların lüks hali anlayacağınız. Doğada yürüyüş yapmak için gelen kampçılar ve romantik bir kaç gün geçirmek isteyen çiftler için alternatif olabilir. Çocuk kabul etmiyorlar. 8 farklı tipte odada konaklama mekanı mevcut. 2017 yılında The Guardian yazarları tarafından o yılın en iyi keşfi olarak hakkında haber yapılmış. Yürüyüş yolları çok güzel, pubları ve restaurantlarını da çok sevdim.
Otelin kendi sitesinden NEWINNBRILLEY ya da diğer booking sitelerinden de rezervasyon yapmak mümkün.
Pahalı bir yer değil. Fiyatlar oda tiplerine göre değişebiliyor. Her bir odanın içinde mutfağı ve banyosu var. Burası kampçılar için bir cennet. Doğayı seviyorsanız burada harika 3-4 gün geçirebilirsiniz.
Hele Daphne'yi yakalayıp sohbet etmeyi başarabilirseniz o da bonusu olur. Etrafınızı saran kediler, köpekler, tavuklar ve keçilerle tam bir köy hayatı.
Mutsuz bir yaşamın içinde kıvranmak yerine, yeniden doğuşun cesaretini gösteren herkese örnek olsun Daphne'nin azmi ve başarısı.
İnsan isterse neleri başarabilir, mutsuzluğunu sürdürmek yerine yeni yolculuklara açılma cesareti umarım hepimizin hedefi olur.
Mutsuzluğa değil, mutluluğa giden yolda buluşmak dileğiyle, sağlıcakla kalın...