25 Nisan 2021

12 Nisan'da açılan İngiltere'de hayat normale dönmeye başlıyor

Metrodan iner inmez fark ettiğim ilk şey şu oldu; insanlar birbirine gülümsüyor ve selamlaşıyordu, coşkuyla hiç tanımadığımız insanlarla konuşuyor ve ne kadar mutlu olduğumuzu söylüyorduk birbirimize

12 Nisan’da kısıtlamaları kaldıran İngiltere’de hayat normale dönmeye başlıyor. Kısmen açılan şehir, eski havasına ne zaman döner kestirmek zor. Ben eski Londra’yı çok özledim orası kesin… Galerileri, konserleri, doğu Londra'da gezebilmeyi ve tabii maskesiz olmayı...

Alışveriş merkezleri ve mağazalar açıldı; restoranlar ve publar sadece dış mekanlarında müşterilerine servis veriyor.

İlk gün tüm merakım ve heyecanımla kendimi dışarı attım ve soluğu Sloane Square’de aldım.

Böyle bir günün deneyimini kaçırmak istemiyordum. Metrodan iner inmez fark ettiğim ilk şey şu oldu; insanlar birbirine gülümsüyor ve selamlaşıyordu. Bu coşkuyla hiç tanımadığımız insanlarla konuşuyor ve ne kadar mutlu olduğumuzu söylüyorduk birbirimize.

Kendimi en sevdiğim alışveriş merkezi Peter Jones'un mutfak eşyaları reyonunda buldum. Londra’ya tatile geldiğimde bile listemde mutlaka buraya gelip mutfak reyonunda bir tur atmak vardı.

İnanmayacaksınız ama mağazanın giriş kapısında şirketin üst düzey yöneticileri sıralanmış,  tek tek müşterileri karşılıyorlardı güler yüzle. Ağlayacak gibi oldum, birden heyecanlandım. Ne biçim bir şey bu dedim içimden.

Herkes normal günlere dönmeyi çok istiyor artık. Hizmet vermeyi ne kadar özlediklerini söylüyorlardı. Aynı gemideydik; bunu hepimiz anladık sanırım.

İngiltere’de restoranlar şimdilik iç mekanlarda servis vermiyor. Onun için dışarıya bolca masa sandalye attılar. Gemi batsın istemiyor kimse tabii.

Londra’nın önemli meydanlarından Sloane Square’i panayır yerine çevirmişler. Restoranların bazıları ana mutfaklarından meydana servis yaparak işlerini devam ettiriyorlar.

Birisi pizza fırınını bile getirip meydana kurmuş. Meydanda yemek yeme kültürü birkaç yer dışında buralarda pek yaygın değildi. Sanırım soğuk hava ve sürekli yağmur nedeniyle de yıllarca kimse heves etmemiş. Ama hem küresel ısınmanın yarattığı dalgalanmalar hem de Covid pek çok alışkanlığı burada da değiştirecek gibi.

Londra’nın bu yeni hali bana biraz Paris’i hatırlatıyor. Sloane Square, Saint-Germain’deki Les Deux Magots ve Cafe de Flore tadında bir meydan hissi verdi bana. Biraz da İstanbul’daki İstinye Park’ın meşhur meydan lokantası Masa’yı anımsattı.

Sokaklardan kahkaha sesleri gelmeye başladı. İnsanlar buz gibi havada, geç saatlere kadar battaniye ve ısıtıcılarla dışarılarda yemek yiyor. Ben de hâlâ bu görüntüleri görünce 'İngilizler niye hiç üşümez?' diye düşünmeden edemiyorum, hatta itiraf edeyim biraz da sinir oluyorum.

İlk günün ardından, teknolojiye meraklı oğlumdan bir davet aldım hafta sonu için. Ağzım kulaklarımda, sabırsızlıkla hafta sonunu bekledim ama oğluma heyecanımı hiç çaktırmadan…

Pazar sabahı kendimi sabahın erken saatlerinde Ealing Broadway’deki yeni açılan Amazon Fresh’de buldum. Ne yalan söyleyeyim; sevgilim, "Kalk Maldivler’e gidiyoruz" dese bu kadar sevinmezdim.

5 Mart’ta açılan mağaza büyük ilgi görüp, basında fazlaca yer alsa da biz ancak gidebildik. Amazon kasasız mağaza denemelerine 2015 yılında başlamış. Hatırlarsanız 2020’de Seattle'da ilk mağazasını açmıştı. Şimdi bir yıl sonra Londra’ya da gelmiş oldular.

Önceki yıllarda Ülker’den de bir grup Amazon’un teknolojik inovasyonlarını görmeye Amerika’ya gitmişti. Onlardan duyunca bile çok meraklanmıştım. Kısmetimde Londra mağazasından alışveriş varmış.

Yolda oğluma “Johncuğum şuradan hemen bir kahve alsam, çok uzun sürmez” dedim ama beyefendi “mağazanın içinde kahve var, oradan alırsın” diyerek izin vermedi.

Metrodan çıkar çıkmaz John’un direktifleriyle (yanında kuzu gibi olduğum tek kişi denebilir) sağıma soluma bile bakmadan Amazon mağazasına adımımızı attık. Girişte Amazon’un kadınlı erkekli genç personeli sizi karşılayıp, telefonda Amazon uygulamanızın olup olmadığını kontrol ediyorlar. Tabii biz önceden hazırlıydık; çok havalı bir şekilde uygulamayı açıp barkodu okuttuk, elektronik kapıdan içeriye girip kasasız alışverişimize başladık. İlk durağım kahve makinasının önü oldu. Kendime özenle bir 'flat white' yaptım yulaf sütüyle.

Sonra da alışverişte kullandığım bez torbanın içine dikkatle seçtiğim ürünleri koymaya başladım.

Nispeten küçük bir mağaza olmasına rağmen raflar optimum ürünle doluydu. Fiyatlar normalden yüksek ve ürünlerin büyük kısmı ise Amazon markaydı.

Süpermarketler ready made meal denilen ürünlere giderek geniş yer vermeye başladılar. Sanırım artan talep ve karlılık oranlarının yüksekliği bu sektörü herkes için cazip hale getirdi.

Benim hazır yemekteki favori markam Charlie Bigham’s.

Amazon Fresh marketinde tavanda bir sürü kamera var, sizin her hareketinizi görüyor, raftan kaldırdığınız her ürünün fiyatı tek tek hesabınıza işleniyor. Eğer bir ürünü almaktan vazgeçip tekrar yerine koyarsanız da hesaptan düşüyor.

Muzip oğlum “Anne kimseye çaktırma şurdan bir çikolata çalacağım” dedi ve çikolatayı paltosunun cebine soktu. Panikle “Çabuk çıkar, ne yapıyorsun, sen hırsız mısın?” dediğimde gülmeye başladı. Görevlilerden biri yanımıza doğru yaklaşınca ben “Hay Allah adam gördü işte, ne yapacağız şimdi?” diye panik atak geçirirken, binada yangın çıktığını ve hızla marketi terk etmemiz gerektiğini söyledi.

Derin bir nefes alıp rahatladıktan sonra kısa süren alışveriş deneyimimizi bitirmek zorunda kaldık.

15-20 dakika sonrada fatura mailime düştü, John’un çikolata dahil her şey tamamdı. Anladım ki ürünü raftan aldıktan sonra nereye koyduğunun önemi yok. Kahve ise müessesenin ikramıydı.

Bu arada uzun zaman sonra ilk defa bir davete katıldım. Sevgili modacı arkadaşım Zeynep Kartal CNCPT adlı 'multibrand store’unu (pek çok markayı içinde barındıran mağaza) Knightsbridge’de açtı. Böyle bir dönemde mağaza açma kararını tebrik ediyor ve bol müşteriler diliyorum. Sayesinde uzun süredir görmediğim arkadaşlarımı görüp sohbet etme fırsatım oldu. Bir İngiliz hanım tokalaşmak için bana elini uzattığında bir an ne yapacağımı bilemedim. Eli havada kalmasın diye tokalaştıktan sonra Rebul’un şahane cep kolonyasıyla ellerimi hemen dezenfekte ettim.

Allahım nasıl bir yeni hayat bu… Ne kadar sürecek daha. Bu bilinmezlik bir an önce biter umarım.

Londra’dan havadisler bu hafta bu kadar. Merak ettiklerinizi bana yazın, sizlerle buradan paylaşmaya çalışayım.

Sağlıcakla kalın, haftaya görüşmek üzere...

Yazarın Diğer Yazıları

Bir daha asla demeyeceğim: "Hindistan mı asla! Ne işim var orada!" dedim ve yine gitmek istiyorum

Giderken beni hijyenle ilgili o kadar korkutmuşlardı ki yanıma aldığım kraker ve kuru yemişlerle iki hafta geçirmeyi planlıyordum. Oysa hiç öyle olmadı. Gezi boyunca inanılmaz güzel Hint yemekleri yedim. Her şey nasıl baharatlı ve lezzetliydi anlatamam

Yeni yıldan ne istiyorum?

"Bak bu benim manifesto listem, seninki nerede?"

Shavasana

Kendinle yalnız kalmak ve o derin sessizliğin içinde ne istediğini bulmaya çalışmak çok zor ama bir o kadar da çekici…