30 Eylül 2023

Soyadı 'yan' ile biten isimler

Bana acıyı, zulmü, kıyımı anlattığı için sevmem!

Soyadı 'yan' ile biten isimleri sevmem! 

Bu isimlerin bende ayrı bir yeri vardır. 

Ne zaman böyle bir isim duysam, önce bir fırtına başlar yüreğimde, sonra keskin bir hüznün acılı çırpınışları.

Ürperirim.

Çok geçmeden o ismin öznesine dair güçlü bir empati hissederim.

* * *

İki askerin arasında duran adamı gördüğümde de yine öyle oldu. 

Elleri kelepçeliydi.

Gözükmesin diye kelepçenin üzeri photoshop kullanılarak bir çiçek buketiyle kapatılmıştı.

Kırçıl sakallı adamın yüzünde, tarihin kıyıcı bir döneminden kesilip yapıştırılmış gibi duran bir hüzün vardı.

Ürperdim!

Soyadı 'yan' ile bitiyordu…

* * *

Eylüldü, hava soğuk.

Dağların yamaçlarından bir yılan gibi uzun uzadıya kıvrılan yol ufukta kayboluyordu. 

Üç şeritli yoldaki araçlar kimi yerde üçlü, kimi yerde dörtlü sıra olmuş, hepsi aynı istikamette dizilmişlerdi.

Trafik tamamen durmuştu. Araçların arasından, yol kenarlarından, patikalardan insanlar yürüyordu.

Yüzlerde, rakımı bin metreden yüksek tepelerde esen sert rüzgârın yorgun ekşiliği. Havada kılıç gibi keskin, acımasız bir hüzün.

Bıçak açmıyor ağızları. 

Koşan, ağlayan, sızlanan kadınlar, genç kızlar; annelerinin kucağında bebekler; üstü açık kamyonların kasalarında battaniyelere sarılmış yaşlı kadınlar, kapüşonlu kalın giysileri içinde uyuyan çocuklar...

Çaresizliğin çekilmez bir yol olduğu bu insanlar, nasıl bir geleceğe gittiklerinden habersizler.

* * *

Burası Laçin Koridoru.

Azerbaycan Toprakları içinde, nüfusunun çoğu Ermenilerden oluşan Dağlık Karabağ bölgesini Ermenistan'a bağlayan yolun geçtiği 5 km genişliğindeki bölge. 

2020 Dağlık Karabağ Ateşkes Antlaşması gereği Rus Barış Gücü'nün kontrolünde olan bölgenin bir kısmı Ağustos 2023'de Azerbaycan tarafından ele geçirilince yeni bir yol yapılmış. 

Araç ve insan seli 77 km uzunluğundaki işte bu yol üzerinden Ermenistan'a doğru akmakta.

21. yüzyılda tarih yeni bir insan göçüne daha sahne oluyor. 

Tanrılar bir kez daha güçlü olandan yana hükmünü vermiş.

Daha çok gazi, daha fazla petrolü olan, gazi ve petrolü olmayana hükmetme peşinde. Daha güçlü silahları, daha çok parası olan, güçsüz ve silahsız olanın üzerine yürümekte beis görmüyor.

Bir kez daha varsıl ve egemen olanın zehri, yoksun ve güçsüz olanın ruhuna zerk ediliyor.

Her tarafta ışık hızıyla dolaşan videolar, fotoğraflar var. 

Puslu dağların yamaçlarından islim islim, döne dolana ilerliyor kalabalıklar.

Sanırsın dünyanın lanetlileri bunlar. Alabildiklerini, aceleyle almışlar yanlarına, canlarını kurtarma telaşındalar.  

Otomobillere, minibüslere, eski püskü kamyonların kasalarına doluşmuşlar. Yüzlerinde kılıç yarası bir acının izleri, gidiyorlar. 

Bu sahne hiç de yabancı değil! 

Daha öncekileri saymıyorum:

1992-95'te Bosna Hersek'te Srebrenica'daki Sırp kıyımından kaçan Müslümanlar.

1993'te Irak'ta Saddam Hüseyin'in ordusunun kıyımından kurtulmak için Türkiye sınırına doğru yollara düşen Kürtler.

1994 yılında, bu sefer tersine bir insan akını; boşaltılan, yakılan, yıkılan köylerinden canlarını kurtarıp Irak'a kaçan Türkiye Kürtleri.

2014'te Şengal'de, IŞİD katliamından kaçarak ıssız çöllere sığınan Ezîdiler.

Saymakla bitmiyor, uygar dünyanın marifeti hikâyeler. 

2015 sonrası Kurtlar sofrasındaki Suriye'den can havliyle Türkiye ve Avrupa'nın kapılarına dayanan Araplar ve diğer halklar…

2022'de yirmi yıllık ABD işgalinin ardından, Taliban iktidarının şeriat zulmünden kaçmaya çalışan Afgan halkı…

Ve Rusya'nın saldırısı karşısında Avrupa yollarında düşen milyonlarca Ukraynalı…

Ve İsrail işgali altındaki Filistinlilerin bitmeyen dramı…

Ve daha niceleri…

Fotoğraf aynı fotoğraf, halklara biçilen kader hep aynı tanrıların eseri.  

Silahlar dersen aynı fabrikalarda üretiliyor, tetiğe dokunan eller ise birbirinin benzeri, silah şirketlerinin hisseleri borsada rekor üstüne rekor kırıyor.

Sınır tanımıyor ırkçılığın zehiri, ülkeden ülkeye fütursuzca dolaşıyor.  

Azerbaycan ve Ermenistan Toprakları da nasibini almış bundan.

Daha çok gazı ve silahı olan kibir ve ihtirasla kükrüyor ötekinin üzerine.

Korku dağları sarmış.

Geçmiş zamanların uğursuz belleğinden zuhur eden katliam ve kıyım korkusu olmalı bu. 

Daha önce milliyetçi Ermeni'nin elinden masum Azeri'yi tutuşturan ateş, bu sefer tersine dönmüş, Ermeni'yi yakıyor. 

Nüfusunun çoğu Ermenilerden oluşan Dağlık Karabağ boşalıyor. 

Tanrılar bir kez daha, acımasızca güçlü olanın yanında saf tutmuş.

* * *

Bir fotoğraf daha düşüyor önüme. 

İki Azeri askerinin arasında duran adama uzun uzun bakıyorum.

Adı Ruben Vardanyan. 

Bir iş insanı, tanınmış bir hayırsever, eski bir akademisyen. Bir ara Dağlık Karabağ'a devlet bakanı olarak atanıp dört ay sonra Türkiye'nin baskısıyla görevden alınmış.

Fotoğrafın bir köşesinde, yine photoshop'la iliştirilmiş Enver Paşa'nın sureti var. 

Paşa'nın yüzünde kibirli bir sırıtış, yine kıstırdık sizi, der gibi bakıyor.

Sosyal medyadaki fotoğrafın altında, ırkçılık virüsünden çokça nasibini almış yorumlar akmakta. Kimi gamalı haç profilinde, kimi nefretle beslenmiş histerik çığlıklar içinde…

* * *

Dedim ya, soyadı 'yan' ile biten isimleri sevmem.

Bana acıyı, zulmü, kıyımı anlattığı için sevmem!

Tarihin belirli kesimlerinde paylarına hep ölüm, hep kırım, hep sürgün düştüğünü bana anımsattığı için…

Belki de insanın insana olan bu sınırsız zulmüne çaresiz kalıp utandığım için.

Yusuf nazım kimdir? 

Yusuf Nazım (1962) Hanak-Ardahan doğumlu. 1984 yılında Ankara'da, Hacettepe Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Bölümü'nü bitirdi. Uzun yıllar bilişim sektöründe çalıştı.

1992-1999 yılları arasında Özgür Gündem, Özgür Ülke, Emek, Evrensel, gazeteleriyle; Gerçek ve Evrensel Kültür dergilerinde deneme, öykü ve yazıları yayımladı.

2007 yılında Hayat Televizyonu'nun ilk kurucuları arasında yer aldı. 2010'da bilişim sektöründeki profesyonel çalışmasını sonlandırdı.

2011 yılından itibaren Cumhuriyet, Radikal, Evrensel, Özgür Gündem ve Birgün gazeteleriyle; T24 ve Bianet platformlarında yazıları; Evrensel Kültür ve İnsancıl Kültür Sanat dergilerinde öykü ve denemeleri yayımlandı.

2012-13 yıllarında Güneydoğu'da Diyarbakır, Batman ve Van illerinde çekilen Düşümdeki Uçurtma belgesel filminin genel koordinatörlüğünü yaptı.

Öykü kitapları Kızak (Evrensel Basım Yayın, 2012) ve Leyla'yı Beklerken (İnkılap Kitabevi, 2017). 

Yazarın Diğer Yazıları

Free Palastine!

Avrupa ve Amerika’nın beyaz adamı, bir kez daha sömürgeciliğin küllerinden canlanarak kanlı dişlerini Orta Doğu’nun yumuşak karnına geçiriyor

Çocuklar şeker, hayvanlar mama yiyebilsinler

Filistinli çocuklar şeker de yiyebiliyorlar mı? Peki ya Gebze'de katledilen can dostları bundan böyle mama yiyebilirler mi? Bir soru düşüyor aklıma; şeker mi, mama mı?

Aklın Ayak İzleri'nde yolculuklar (6) | Yüz karası değil, kömür karası

İçinde yol aldığımız bu serüven tanrı zamanda çıkılan bir yolculuk gibiydi. Var olmanın öncesinden, yok olmanın sonuna uzanan, aklın ayak izlerinde bir yolculuk... Karanlık, sınırsız, gizemli... 

"
"