Kürtleri sabun yapmalı!
Konuşurken, arkadaşım söyledi bunu!
Ordumuz komşunun topraklarına girince, telefonda dertleşiyorduk:
"Bir türlü çözemediler şu sorunu. En iyisi kökünden halletmek için Kürtleri sabun yapmalı!" deyiverdi.
İyi fikir, neden olmasın, dedim kendi kendime.
Bir türlü kurtulamadık bu Kürtlerden.
Çözemedik gitti şu problemi.
Dünya aya gitti, kimisi yıldızlara göz dikti, kimi de kara deliğin fotoğrafını çekti.
Bizse, hala Kürtlerle uğraşmaktayız.
Ne hastane, okul derdi çocukların, ne emeklilikte yaşa takılanlar, ne bir türlü atanamayan öğretmenler, ne de ömür boyu işsizlik…
Hadi geçtik, eve ekmek götüremediği için sokakta kendini yakanları…
Hadi geçtik bir çırpıda, yan gelip yatıp, servetine servet katanları…
Hadi geçtik bir gecede kanun hükmünde işsiz kalanları…
Bu Kürtler yok mu, bu Kürtler!
Cümle sorunlarımızın baş müsebbibi bunlar! En hassas yerimizde hep çıbanbaşı, bütün çözülmedik problemlerimizin atası…
Çünkü adamlar aksi!
Ne koysan önlerine, beğenmiyorlar!
Etle tırnağız diyoruz, tırnak battı diyorlar!
Anayasada eşitlik var diyoruz, inanmıyorlar…
Kendi dillerinde televizyon kanalları açıyoruz, burun büküyorlar.
Kısaca haylaz, yola gelmez bir çocuk gibiler yani.
Dövsen, arlanmıyorlar.
Kovsan, anlamıyorlar.
Yasak getirsen demokrasi, hapse atsan özgürlük istiyorlar!
Evlerini yıksan, köye göç ediyor; köylerini yaksan, şehre geliyorlar…
Üstelik mütemadiyen de çoğalıyorlar…
1925’te özel kanun çıkardık "Şark Islahat Planı" diye. Aydın'a, Ankara'ya, Bursa'ya, daha farklı farklı yerlere dağıttık, yine de ıslah olmadılar!
1937-38'lerde Dersim'in mağaralarında zehirledik bunları, bitmediler; dağlarda, ovalarda tepeledik, tükenmediler…
80'lerde, "Kürt" değil, "kart, kırt" dedik sıfatlarına, yok saydık cümlesini. 12 Eylül darbesiydi, biraz ileri gittik belki, ne kendileri inandı, ne dünya kandı…
Doksanlarda, bir köyde sıraya dizdik; affedersiniz bok yedirdik, yine uslanmadılar.
İçimizden, en akıllı olanlardan biri çıktı, "balığı yakalamak için denizi kurutmayı" önerdi…
Denmekten bir şey çıkmazdı, denedik!
90'larda resmi rakamlarla 3000'e yakın köyü, yaktık, yıktık, boşalttık.
Ne deniz kurudu, ne balık yakalandı!
Sonra, başka bir akıllımız çıktı, "dağda silahla dolaşmaktansa, ovada siyaset yapın" dedi.
Yaptılar!
Bazıları parti kurup meclise girdiler, siyaset yapmaya başladılar.
Lakin çok geçmedi, mecliste de rahat durmadılar. Dillerine pelesenk ettiler, illa da Kürtçe konuşacağız, dediler!
Enselerinden tutup hapse tıktık hemen hepsini!
* * *
Peki, çözdük mü sorunumuzu?
Ne mümkün!
Hem adamlar çoğaldı, hem de sorunlarımız. Üstelik hem kendi ülkemizde, hem de İran'da, Irak'da, Suriye'de…
2014 yılıydı, eli silahlı, siyah bayraklı, cübbeli, sakallı adamlar peydahlandı komşuda, hemen yanı başımızda. Bir anda paldır küldür dayandılar sınırlarımıza.
Gelgelelim "akılları biraz karışık"tı. "Biraz heyecanlı, öfkeli çocuklar"dı bunlar.
Öfkelerine yenilip, camileri, kiliseleri havaya uçurmaya başladılar. Önlerine çıkan Alevi'nin, Ezidi'nin, Hrıstiyan'ın kafasını kestiler, kılıçtan geçirdiler. Kadınları köle, çocukları eş yaptılar kendilerine.
Hiç kimse geçemedi önlerine…
Komşularda bir bir ele geçirdiler şehirleri: Sincar, Musul, Rakka, Serkaniye, Resulayn, Tel Abyad… Derken "ha düştü düşecek Kabani." Neredeyse ramak kalmıştı Emevi Camii'nde namaz kılmamıza…
Sonra, ne olduysa Kürtler çıktı meydana!
Birden bire ne görelim? Güney sınırlarımızdaki "öfkeli çocuklar" gitti, Kürtler geldi yerine… Tabii tek başına değil, arkasında "dış güçler!"
Peki, oldu mu böyle?
Tabii ki olmadı!
İçerdekiler barış, demokrasi, özgürlük ister de, dışardakiler boş durur mu, kim bilir ne ister?
Elbette ki önlem alınmalıydı!
Sınırımızda potansiyel bir tehdit, bir terörist bölge oluşumuna izin vermek mi?
Asla!
Kim razı olabilir böyle bir tehdite?
Örneğin İsrail?
Razı olmuş muydu sınırlarını kuşatan Filistin tehdidine?
Her fırsatta, uçaklar uçurup bombalar yağdırmamış mıydı tepelerine? Adım adım işgal edip Filistinli teröristlerin topraklarını, avuç içi kadar Gazze Şeridi'ne hapsetmemiş miydi onları?
Alın size ABD!
Yanı başındaki komünist çıbanbaşı Küba'yı yıkmak, Nikaragua'daki Sandinist rejimi alaşağı etmek, burnunun dibindeki Bolivarcı Venezüella yönetimine haddini bildirmek için elinden geleni ardına koymamış mıydı?
Hadi geçtik bütün bunları. ABD'ye kafa tutan Libya'nın gemilerini Sirte Körfezi'nde helak etmemiş miydi? Ya kimyasal silahlar saklayan Irak'ı? 1 milyon Iraklının ölümünü göze alıp yerle bir etmemiş miydi?
Avrupa'nın koskoca medeni ülkeleri, ABD ve Türkiye ile birlikte, demokrasi götürmek için, Libya'yanın çöllerinde Kaddafi'nin kellesini almamış mıydı?
Peki ya Afganistan ve Somali'deki ABD'nin "önleyici vuruşları" na ne demeli? Hakkı değil miydi, binlerce km ötedeki dağları, tepeleri bombalamak?
Bitti mi peki bütün sorunları
Bitmedi!
Ne Filistin sorunu kökünden halledildi, ne savaşlar sona erdi, ne de dünyaya daha çok özgürlük ve demokrasi geldi.
Şimdi, aynı kısır döngünün tekrarındayız.
Sanki bir dejavu yaşıyoruz.
Bu sefer talimat büyük yerden.
Rap rap, boncuk gibi dizildik peşine.
İçerde tüketemediğimiz Kürtleri, komşunun topraklarında kovalamaya başladık bile.
Kırk yıldır savaştık, şehit olduk; kırk yıldır dövdük kendi dağlarımızı; yaktık köylerimizi, yıktık şehirlerimizi, kuruttuk denizlerimizi.
Çözdük mü sorunu?
Çözemedik!
Tükendi mi Kürtler?
Tükenmedi!
Adamlar inatçı, adamlar vazgeçmiyor bir türlü!
Durmadan demokrasi, bıkmadan eşitlik, yılmadan özgürlük istiyorlar!
Anadilde eğitim, kadın hakkı, söz hakkı, özyönetim hakkı istiyorlar. Hiçbir şey istemeseler, bu sefer barış istiyorlar
İstemekten de bir türlü vazgeçmiyorlar.
* * *
Ah bu Kürtler ah!
Neredeyse yarım yüzyıl oldu, olacak, hemen her yol denendi.
Bir türlü uslanmadılar.
Bence, artık yeni bir şeyler denenmeli.
Hepsini toplayıp Mars'a göndersek, mümkünü yok, olmaz!
Belki de, İsrail'in yaptığı gibi Kürtler için, çevresi yüksek duvarlarla çevrili, Hebron Kampı gibi kamplar kurmalı.
Üstelik 1937-38'lerde Tunceli'de olduğu gibi Kürtleri, ülkenin dört bir yanına dağıtarak değil…
Tam tersi, ülkenin her tarafındaki Kürtleri vagonlara doldurup bu kamplara taşımalı…
Sonrası mı?
Sonrasında seçenek çok;
Bu çağda söylemesi belki ayıp, anadan üryan soyup gaz odalarına mı sokmalı?
Hangi gaz daha ucuz, hangi gaz daha etkili, bilimsel tespitler dahi yapılmalı…
Olmadı, gaz odaları yetmedi, belki de krematoryumlarda yakmalı…
Yok yok, bu böyle olmayacak; maliyet denklik hesabı da yapmalı.
En iyisi, arkadaşımın dediği.
Bu işi kökünden halletmeli:
Kürtleri sabun yapmalı!