Yeni yıla girdik.
Geçen yıl biteviye ölüm yağdı adeta yeryüzüne.
Yeni yılla birlikte ölüm inmeye devam ediyor hâlâ dünyamıza!
Ama açlıkla, ama savaşarak, ama yangınlar içinde kalarak ölüyoruz.
Önce Yunanistan… Sonra Kaliforniya ve Amazonlar… Derken Avustralya’yı saran yangınlar…
Hemen yanı başımızdaki coğrafyayı yeni bir cehenneme çevirecek, dünyanın tiranları tarafından işlenen cinayeti söylemiyorum bile. Apayrı bir yazının konusu bu. Avustralya’da, Eylül ayından beri süren yangınlarda şimdiye kadar en az 25 kişi öldü, 2 binden fazla ev yandı, 14,7 milyon dönüm orman kül oldu.
* * *
Büyük devletlerin yeryüzü kaynaklarını ele geçirmek üzere başlattıkları İkinci Dünya Savaşı’nda 70 milyon insan ölmüştü.
Avustralya’yı saran yangınlarda ise şimdiye kadar ölen hayvanların sayısı 480 milyon!
Bir yanda 70 milyon insan!
Öte yanda 480 milyon hayvan; kangurular, koalalar, dingolar, emular, possumlar, valabiler ve diğerleri…
İnsan ya da hayvan!
Ne fark eder ki?
Kökleri aynı. Her ikisi de canlı. Her ikisi de bu gezegenin sahipleri. Her ikisi de 275 milyon yıl evvel, aynı memeliler ailesinin üyeleri…
90 milyon yıl önce, koala ve kanguruların da yer aldığı Marsupials’lar evrim ağacından ayrılırken, biz insanımsıların ataları, primatlar olarak yolumuza devam ettik.
Zaman ve çevre bizi türleştirdi. Sonunda günümüze kadar gelen 55 cins ve 200 primat türü içerisinden insan, çok özel çevresel koşulların altında evrimleşti, beyin hacmi büyüdü, akıllı bir canlı haline geldi.
* * *
Avustralya.
Bir yandan kendi coğrafyasını kavuran bir yangınla mücadeleye, öte yandan dünyayı saran başka bir yangına benzin taşımaya devam ediyor. Hükümetinin, 2018’de açıkladığı plana göre, dünyanın en büyük on silah ihracatçısı arasına girmek arzusunda bu ülke! Her sene silah ihracatını 0,6 milyar dolar daha arttırmak anlamına geliyor bu. Ne kadar medeni bir şey değil mi?
Dünyayı iyileştirmeye değil, öldürmeye koşullanan bir motivasyon!
Aynı ülke, 2003 yılında, dünyanın en büyük yalanlarından birini kullanarak ABD öncülüğünde girişilen Irak işgaline destek olmak için koşa koşa gitmişti o yangına!
Uygar Avustralya, bunca insanın ölümünden özür dilemedi bile…
1 milyondan fazla insan öldü bu yalanın ateşinde. Irak’taki yangının küllerinden IŞİD diye bir canavar semirip gelişti. Böyle bir canavarın yaratılmasının sorumlularından biri oldu bu ülke.
Aynı Avustralya, Irak ve Suriye üzerinde IŞİD’e karşı 2 bin 700 hava harekâtı gerçekleştirdi.
Tiranların elinde dünya kötüydü.
Bir yandan dünyanın her tarafında yangınlar çıkarıyorlar, öte yandan bu yangınlara körükle gidiyorlardı.
Avustralya dünyanın en büyük onuncu silah ihracatçısı olmak istiyordu…
* * *
İnsanoğlunun yeryüzündeki serüveniydi bu.
Kendi zekâsının ürettiği bunca kötülüğe karşın, aynı zekâyı ama duygusal bir biçimde kullanarak aynı yeryüzüne iyilik ekmek isteyenler de oluyordu.
Onlar, zaman zaman tarih sahnesine çıkıyor, dünyanın bu kötü gidişine "dur" demek istiyorlardı. Her şeyden önce, insanın insan tarafından sömürülmesini anlam veremiyorlardı onlar. Bu yüzden ki, kötüye giden bu dünyada, daha fazla kazanç, daha fazla mülk, daha fazla artı değer uğruna, gezegenin köküne kibrit suyu dökmek isteyenlere karşı direniş eğilimleri hep var oldu.
Kâh felsefi olarak, kâh estetik olarak, kâh sosyolojik ve devrimsel olarak birer kalkışmaya dönüştü bunlar.
Bu kalkışmanın en derli toplu felsefesi ile ekonomi politik kuramını inşa etmek, 19. yüzyılda Karl Marks ile Friedrich Engels’e nasip oldu. Bu iki filozofun teorisinin uygulama çabaları Asya’daki toplumsal devrimleri; Sovyetler Birliği, Çin, Vietnam vb. deneyimlerini ortaya çıkardı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu Avrupa’daki demokratik devrimler; Arnavutluk, Doğu Almanya, Yugoslavya örnekleri ise Avrupa’daki farklı deneyimlerdi. Bunları Latin Amerika’yı saran kolonileştirme karşıtı devrimler ve isyanlar izledi; Küba, Nikaragua, Bolivya, Şili ve Meksika’da olduğu gibi…
Bunların tamamı, gezegeni akıl almaz bir biçimde kemiren insan hırsına ve bunun kapitalist tarzda örgütlenmiş haline karşı bir itiraz, karşı çıkış ve isyandı...
Bu ilk deneyimler, yeryüzüne ne kadar güzellik ve iyilik tohumu ektilerse de yine de başarılı olamadılar.
Yenildiler!
Ya da geri çekildiler...
Dünyanın bu kötü gidişine karşı hayatlarını feda eden bireysel kahramanlar da oldu. Küba’da Fidel Castro ile Che Guevera, Türkiye’de Denizler, İbrahimler ve Mahirler; Güney Afrika’da Nelson Mandela, Hindistan’da Mahatma Gandhi, Vietnam’dan Ho Chi Minh ve Giap vb. nice efsane gibi…
Adını anamadıklarım ya da unuttuklarım da var tabii…
Kendileri için hiçbir beklenti içinde olmaksızın, daha güzel bir dünya uğruna hayatlarını feda eden isimsiz kahramanlar bunlar.
Hepsi bağışlasınlar beni!
Bu devrimcilerin tamamı bütün insanlık, bütün bir yeryüzü, dünyanın geleceği için kendi ölümlerini hiçe sayan insanlardı.
Hiçbiri, kavgalarında kendileri için bir şey istemediler.
Mücadele ederken ırk, renk, dil, din, cinsiyet farkı gözetmediler.
Öldüklerinde, arkalarında kendilerine ait hiçbir maddi mülk, hiçbir servet bırakmadılar.
İnsan aklının, gezegeni sürüklemekte olduğu bu kötülük sarmalına karşı çıkarak direnenler elbette ki sadece bunlarla da sınırlı değildi.
Dünyanın en büyük sanatçıları, yazarları, edebiyatçıları, sinemacıları, sosyologları ve bilim insanları bu kötü gidişe karşı dur demek için bütün hünerlerini ortaya koydular.
Kimi silahıyla, kimi bedeniyle, kimi sanatı, şiiri, notalarıyla direndi, direnmeye devam etti, ediyorlar..
Bir yanda; servetlerine servet katmak peşinde koşarken dünyayı ateşle, silahla, kanla, kirlilik ve ekolojik yıkımla bir yangın yerine çeviren öteki dünyanın doymak bilmez finans kapitalizmi…
Öte yanda; sazıyla, sözüyle, şiiriyle, edebiyatı ve felsefesiyle buna karşı direnen; ömürlerini sadece insandan yana değil; ağaçtan, sudan, dağdan, ormandan ve topraktan yana tüketen güzel insanlık…
Sonuçta kendi kendiyle yarışan, kendi kendiyle savaşan, kendi kendini tüketen bir insanlık.
Tam da 64 yıl öncesinde, Nazım Hikmet’in dediği gibi;
"kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm."
Avustralya şimdilerde bir yangının pençesinde; dünya ise başka bir yangının.
Ha 70 milyon insan, ha 480 milyon hayvan!
Ha korkunç bir savaşın içinde ölürken görmek insanı, ha da bir yangının ateşinde yanarken kanguruyu, dingoyu, koalayı…
Her ikisi de aynı insan zekâsının ürünü. Hem korkunç ve ürkütücü, hem de duygusal ve iyilik dolu.
Kurtarırsa, iyilik kurtaracak dünyayı!