21 Haziran 2011

Savaş oyunları, Kung-Fu panda, Angelina & Darüşşafaka

Libya, Kuzey Afrika ülkeleri derken Suriye’de yine savaş oyunları oynanıyor. Amerika ve batılı ülkeler oyun taktiklerini...

 
Yazın ilk günü ve Darüşşafaka’nın 148inci yılı kutlu olsun.

Libya, Kuzey Afrika ülkeleri derken Suriye’de yine savaş oyunları oynanıyor. Amerika ve batılı ülkeler oyun taktiklerini değiştirmiş görünüyorlar. Savaşı içerden çıkmış gibi gösterip yine silahlanmayı kışkırtmak, bu ülkelerdeki rejimler neyse onu değiştirip tehdit olmaktan çıkarmak amaç. Onların “A Beautiful Mind” diyerek bir dolu oskar verdikleri zihniyet savaş oyunları üreten kafalar. Yeni ve hegemon devletlerle uyumlu, en azından zararsız yeni yönetimleri işbaşına getirmek amaç. Bu arada, batılı büyük kapitalist ülkelerin yeni stratejileri veya amaçları, su gibi doğal kaynakların, petrol, bor vb. madenlerin kontrolünü ele geçirmek için de mümkünse o ülkeyi bölmek. O ülke bölünürken komşu ülkelerin yöneticilerinde ‘müsait karakterlerde’ ‘hegemonlar hegemonu olmak’ benzeri yeni hevesler yaratmak, hatta o komşu ülkede iç savaş varmış, ekonomik kriz varmış gibi yapıp “Aaa sorun size de bulaştı deyip, savaş oyunlarını komşunun yıkılmasına alet olan, hatta sağlayan ülkelere de bulaştırmak olabilir. Komplo kuramı deyin isterseniz ama yeni korkum bu çünkü bireysel çıkarlarını gözeten, egosunu ‘yeni imparator’ olmaya ayarlayan bir hegemon kendisinin ya da grubunun çıkarları için her şeyi yapabilir. Kaçacak delik ararken de “Bir ata, bir ata krallığımı veririm!” (Shakespeare, III. Richard) diye bağırabilir ama ülke ne hale düşer kim bilir.

Yıllar önce, fotoğraf makinelerimizi kapıp Nemrut Dağı’na çıktığımızda, benim kazancım birkaç fotoğraf olmadı. Kommagene krallığını tanımış oldum ve o zorlu tırmanış sırasında rehberimizden öğrendim ki Kommagene dünyanın en barışçıl uygarlıklarındanmış ve Romalılar, orada uzakta böyle barışçıl yaşayan bir ülke olduğunu duyunca Kommagene’yi yerle bir etmek üzere yola koyulmuşlar ve ne yazık ki başarmışlar da. Bugünün Romalıları da farklı işler yapmıyorlar. O halde, imparatorluk fikrinin illet olduğu üzerinde de yazıp çizmek lazım. Osmanlı imparatorluğu şöyleydi böyleydi diye kosalanların yanından hemen uzaklaşmam bu yüzdendir. İmparatorluk fikri kanla beslenir de ondan.

Okumayan, cahil bir ulus haline geldik diye deli deli dönerken ben, Darüşşafaka lisemden yıl sonu oyunlarına davet geldi. Özel Darüşşafaka Lisesi’ne benden 37 yıl sonra giren şimdiki liseliler “Savaş Oyunları” adlı bir oyun sergilediler geçtiğimiz dönemde; son temsillerini de geçen hafta verdiler. Darüşşafakalı çocuklarımızla bir kez daha gurur duydum. Şimdi üniversite sıralarında lise öğretimi verilmezken, bir lisede 18-19 yaşında entelektüel, aydın, sanatçı gençler görmek beni çok sevindirdi.

Okumuşlar belli. Öncelikle savaşa karşı, antagonizma tuzaklarına düşmemeye karşı bir oyun sahneye koymak bilincini öğrenmişler. Zamanlarının, emeklerinin değerini biliyorlar demektir bu.

Darüşşafaka öğretmenlerine de şükranlarımızı sunuyoruz bu vesile ile. Başta da oyunu uyarlayan ve yöneten drama öğretmenimiz Elif Ongan Tekçe’ye tabii ki. Oyuna emeği geçen diğer arkadaşlar anlatıcı Apollon’un kör kahini Teiresias’ı oynayıp yönetmen yardımcılığı da yapan Emre Adıyaman, Kerem Memişoğlu, Batuhan Aşan, Utku Aşan, Selvihan Özel, Seçkin Usta, Y. Fuat Gönüç, Özge Nur Özden, Anıl Dağ, Harika Eryılmaz, Baran Bilgin, Ece Nur temel, Yönca Özgün, Amber Pitt, Fulya Özer; Oyuncular: Damla Özleş, Aykut Aydın, Selen Dilişen, Fikret Y. Tamer, Öykü Çetin, Salih Alkaç, Vehbi Kara, Çağlar Güner, Kardelen Genç, Mesut Özbek, Beren Oruç, Gözde Eda efe, Davut Kılıç, Ahmet Saygılı, Adem Direk; Dansçılar: Batuhan Aşan, Utku Aşan, Murat Sekmen; Kulis Elemanları: Emine Pamuk, Nur Durak, Murat Sevimli, Atakan Küme, Tuğba Türkeş, Ece Turan Fatma Bozgüney, Melihcan Kara. HEPİNİZLE GURUR DUYDUK. TEŞEKKÜR EDERİZ!

Vasatın baş tacı edildiği sanat dünyamızda elimi eteğimi tiyatrodan neredeyse çekmiştim ki, büyük eleştirmenlerin “lise müsameresi” gibi diye kötüledikleri devlet tiyatrosunun, şehir tiyatrosunun ya da özel tiyatroların ürünlerinin yanında genç kardeşlerimin başta oyunculuğu parmak ısırtıyordu. Oyun birkaç nedenden “lise müsameresi gibi” değildi:

1. Yetişkin sanatçılara yakıştırılan bilinçli bir oyun metni seçimi. Dönemsel geçerliliği olduğu kadar, ne yazık ki evrensel geçerliliğe sahip bir illete, savaşa, savaş çıkarmaya hevesli içli- dışlı mihraklara dikkat çekmesi;

2. Antagonizma tuzaklarına dikkat çekmeleri;

3. Kadın-Erkek ikili karşıtlığı üzerine kurulu dahi olsa, olay örgüsünde savaş isteyen zihniyetin eril olduğuna dikkat çekmeleri, fallomorfik kafaların savaş istediğine işaret etmeleri, bu zihniyetin atıllaşabileceğini, hatta ortadan kaldırılabileceğini vurgulamaları;

4. Yine olay örgüsü içinde bu ikili karşıtlıkların uyumunu sağlamaları, ama bu uyumu gören mihrakların, silah tüccarlarının, militarizmin ortalığı “demokrasi ve özgürlük adına” safsatası ile dağıtmak üzere yine sahne almaları;

Oyunun iyimserce bir bitişi olsaydı, müsamere yakıştırması yapılabilirdi. Fakat kardeşlerim barış ve kardeşlik için izleyeni uyarıp bilinç tazeledikten sonra, içler acısı bugünkü halimize dikkat çekerek izleyenin barış için daha iyi fikirleri olup olmadığını da soruyorlar. Utanarak izleyici, eğlenen, bakan olmaktan kurtulmaya çalışıyoruz nafile.


Oyundan işte barış için fikirler, kardeşlik öyküleri üretmek şevki ile çıkıyoruz ve tabii ki bizi rahatsız eden gerçek ile: İktidarların savaşa kayıtsız kalırlar, hatta kışkırtırlar, kışkırtılırlar, silah tüccarlarının oyunlarına gelirler, iktidarları işte bu tüccarlar oraya getirir, orada tutar, yönlendirirler.

Suriye’den kaçan, göçen insanların ne durumda olduklarını görmeye Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi Angelina Jolie gelecek diye, evet popüler bir dünya yıldızı gelecek diye insanlar Hatay’da boş oda bırakmamışlar. Angelina’yı görmeye çalışırken insanların Suriye’den kaçanları, kaçırtılanları da ezmelerinden endişelenmiştim. Angelina da böyle tahmin etmiş olmalı ki Hatay’ı gezmeyi, izdiham yaratmayı reddetmiş ve sadece Altınözü ilçesindeki çadırkenti gezmiş. Mah cemali melaike sınıfından mıdır, yoksa kendi sağlığından mı endişe etmiştir bilemeyiz. Fakat bildiğimiz bir şey var ki Angelina, adının A harfi gibi A sınıfından tüm oyuncular gibi milyon dolar karşılığında bir filmde oynamaktadır ve de Kung-Fu Panda animasyon dizisinde kaplan savaşçıyı seslendirmesi ile de tanınır. Şu anda, evet Angelina’nın kokusu daha Hatay’dan gitmeden vizyona giren Kung-Fu Panda 2’de tipik Amerikan telaffuzlu Panda, İngiliz edalı ‘yumuşak’ ve ‘seksi’ telaffuzu ile Kaplan Angelina ve diğer ‘iyi’ ve ‘sevimli’ hayvanlar alemi hangi ülkeyi şerrin elinden kurtarıyorlar dersiniz? Çin’i. Evet, hayvanlar alemine de ‘ötekileştirme illetini’ yerleştirip 1.5 milyar nüfuslu Çin’i kurtarıyor ekip. Sıradan, hatta sakar ama iyi niyetli, vefalı fakat nesli tükenmiş Panda, yani tek, biricik veya Amerikan ve İngiliz belleğindeki ‘everyman’ (herhangi biri ve herkes) arkadaşlarının yardımı ile Çin’i şerden kurtarıyor. Şer de niyeyse sesi çirkin tavus kuşu. Fakat kahraman Panda’nın Bebek Horus, Oedipus, Musa gibi öksüzleşmiş ve öldürülmek yerine bir sepete konup suya bırakılışı ve ancak böyle kurtuluşu, bu kurtuluşun da yüce makamlarca ayarlandığı fikri, onun seçilmiş olduğu, Captain America, Superman, Matrix Neo gibi kapitalizmin tanrısallaşmış kahramanları zincirine katıldığı bariz. Onlar bu kalıbı yinelemekten, biz de izlemekten bıkmadık. Savaş Oyununu gerçekten de oyun sanmamız daha çocukken kafamıza işlensin diye şimdi animasyona da bulaştırıyorlar. Çocuklardan kurtarıcı ekipler oluşturan vizyondaki “Süper 8” de felaket tellallığı yapan filmler arasında. Ayrı bir garabet örneği.Yapımcısı ünlü Spielberg ve J.J. Abrams el ele vermişler çocuklardan süperkahraman üretmişler. İncil’den devşirme isimlerle, masum Joseph (Yusuf) etrafında toplanan veletler, kasabayı uzaylıdan nasıl kurtarıyor ya da onun kasabayı terk etmesini nasıl sağlıyorlar, merak edilesi bir film değil. Bu filmlerin Türkiye’ye girmesini sağlayan şirketlere koca bir yuh çekiyorum. Nelere alet olduklarını bilerek yapıyorlardır umarım. Hollywood, “Slumdog Millionaire” ile Hindistan’ı kurtardıktan sonra, sıra şimdi Çin’de. Anlaşılan o ki, Çin’i de Batı’ya karşı tehdit olmaktan çıkarmak için Suriye, Libya vb. ülkelerde uygulanan taktikler işlemeyecek ki usul usul bu nüfusu “uygunlaştırma” sürecini işletiyorlar. Angelina, ‘en iyi niyetli’ yorumumla, kendisine milyon dolarlar ödeyen bir endüstriye alet olmaktadır. Dünya kapitalizm illetinden ancak herkes yeterince hevesini alınca mı kurtulacak? Kapitalizm, yarattığı canavarların kölesi olmuştur. Tüm hegemonların kaderi budur. Tıpkı Dr. Frankestein’ın yarattığı Adam gibi. Yeniden hatırlatalım: “Beni sen yarattın ama şimdi sen bana itaat edeceksin!” der yaratık, onu yaratan doktora.

Türkiye’yi özledik, dönmek istiyoruz diye röportaj veren Pensilvanya sakinlerine duyurulur.

Vahşi kapitalist ülkelerin niyeti apaçık ortada: Tüm dünyayı edilgen, kontrol edilebilir köleler haline getirmek. Uzaktan kumandalı yeni koloniler, eskinin uygarlık beşikleri. Batılı bunu bilmez. Uygarlığın doğudan batıya gittiğini bilmez. Amerikalı hele iyice cahildir. Kanepe patatesi Amerikalı, Usame ile Geronimo’yu bir tutar. Bizden önce buraları kimlerin memleketiymiş, kimleri kovduk da yerlerine yerleştik diye niye sormaz kimse?

Biz işte bu bilinçle, Darüşşafakalıları ayakta alkışladık. Okumuşlar, kitaplarını, repliklerini iyi ezberlemişler. Çok çalışmışlar. Bol ödenekli tiyatro yöneticilerinin tiyatroda sakız çiğneyen ‘forsu babasından menkul’ izleyicisinden ‘tırstıkları’ için yapamadıklarını geleceğimizin güvencesi gençlerimiz yapmış. Helal olsun onlara yapılan her yatırım!

Umarım Darüşşafaka, laik Türkiye’yi koruyan aydın yetiştiren bir kurum olmayı sürdürebilir. 148 yıldır böyle ve hep bağımsızca, özerk bir zihniyetle yetiştirir çocuklarımızı.

Umarım hedef göstermemişimdir, umarım birtakım mihraklar, daha önce diktikleri gözlerini yeniden biricik okuluma dikmezler. Çünkü Türkiye’m bedenlerine yaratık uzaylılar girmiş yeni klonlar gibi “teslim olmuş” çoğunluğun elinde. Ülkeler de birer bedendir, tek tek ele geçirilirler. Müttefik (Allied) ülkeler savaş oyunlarını uygulamaya koyarlar, ‘Allied artists’ ise filmini yaparlar.
"Invasion of Body Snatchers" (1956) adlı kült filmi mutlaka izleyin.
Teşbihte hata olmazmış.



Yazarın Diğer Yazıları

Yalnızlar Evrenkenti & Recep

Ben bilmem, eşim bilir. Yumuşatılmış dahi olsa bilen beydir. \"Bilmek,\" kolayca kazanmanın yolunu bilmek olmuştur

TİYATROFOBİ!

Tiyatro korkusunun kökleri Yunanca theatron (izleme yeri) ve phobia (korku) sözcüklerinin birleşimine dayanır...

SATILMIŞ & BOSHLAND!

Bilim kurgu uzmanı ve yeni yılın ilk günü çok erken yitirdiğimiz canım arkadaşım...