17 Nisan 2021

Veba Geceleri okuyucu sohbeti

"Gördün mü bak, biz romanı okumuş iki insan olarak roman üstüne konuşmak yerine neler neler konuşmuş olduk…"

- Bitirdin mi romanı?

- Veba Geceleri'ni mi? Evet bitirdim, hem nasıl bitirdim, dün akşam yarısında filandım, gece 10'da aldım elime, sabah 5'e doğru bitti. Bu kadar süre kesintisiz roman okumayı özlemişim, eskiden ne çok yapardım oysa.

- Demek epey sardı, pek de senin tarzında bir roman değil ya…

- Öyle aslında ama Orhan Pamuk'u severim biliyorsun, merakla da bekliyordum. Ne yazdıysa okudum bugüne kadar, çok da keyif alıyorum ayrıca.

- Ben de akşam elimde kitapla sızıp kalmasaydım bitirmiş olurdum. Gerçi bitirmiş sayılırım, hatta bitirdim bile diyebilirim, son bölümdeyim.

- Eee neredeyse bitirmişsin, kitap hakkında konuşabilirsin en azından, gerçi okumak yerine "inceleme ve araştırmalarının" sonuçlarını yazan "önemli" köşe yazarlarımız da var. Okudun mu onları?

- Sorma ya… Okudum evet. Çok saçma sapan bir hal almaya başlamadı mı sence bu tartışma?

- Aslında kitabı okudukça, ben tepkilerin gelmesini bekliyordum bir yandan… Zaten ağzıyla kuş tutsa, bazı insanlar için Orhan Pamuk damgalanmış durumda. İlla ki bir şeyler bulacaklardı.

- İlk gelen tepki, dediğin gibi beklenen bir kesimden, beklendiği gibi geldi: "Romandaki Kolağası Kâmil, Atatürk'tür ve yazar Atatürk'le dalga geçiyor." Bence alışılmış, gülünüp geçilecek bir iddia bu… Okurken Kolağası karakterindeki Atatürk çağrışımları benim de dikkatimi çekmedi değil ama bir kötüleme, küçük düşürme görmedim, daha çok sıkça hikayelerini duyduğumuz bir kahramanın doğuşu ve yükselişiydi anlatılan, zaten olan yazılmıştı bir bakıma…

- Kıymetli köşe yazarımız Ahmet Hakan'ın, "inceleme ve araştırmaları" sonrası ortaya çıkarıp, Hürriyet'teki köşesinde yazdıklarına ne demeli? Bir kere okumamış romanı, çok belli, okumadım diyemiyor, okudum da diyemiyor. Roman üzerine "İnceleme ve araştırmalarımın sonuçlarını aktarıyorum" diyor.

- Gazeteci ya, ondan herhalde, okumuyor, inceleme araştırma yapıyor.

- Neyi araştırmış bu arada? Romanla ilgili ortaya atılan iddiaları (OdaTV'deki iddiayı yani) aktarmış. Bu "inceleme araştırmayla" elde ettiği derlemenin üstüne birtakım yargılara varmış ve ortaya çok "önemli" sorular atmış: "Orhan Pamuk'un Atatürk'le uğraşmasının amacı ne acaba? Ne yapmak istiyor? Çarşıyı mı karıştırmak istiyor? Kitabına ilgiyi mi arttırmak istiyor? Bir tür tersten pi-ar mı yapmak istiyor? Yurtdışına bir mesaj mı vermek istiyor? Atatürk sevgisinin yükselişe geçtiği şu süreçte bir nefret objesi haline mi gelmek istiyor? İç pazardan tamamen çıkmak mı istiyor? İkinci bir Nobel mi almak istiyor? Genelde her şeyi çok hesaplı kitaplı olan Orhan Pamuk, neden Atatürk'e bulaşmayı tercih etti? Hangi hesap kitapla hareket etti?" Bak bak bak… Görüyor musun araştırmacı gazeteciliği?

- Valla bilemiyorum ama, kitabı okuyan aklı başında her insan bunlara güler sadece.

- Bence hedef kitabı okuyan ya da okuyacak olanlar değil, asıl mesele okumamış ve asla okumayacak olanlar. Zaten dikkat edersen Orhan Pamuk'la ilgili ezber karalamaları tekrarlayanlar genellikle onu hiç okumamış olanlar.

- Kızmışsın sen bayağı…

- Kızdım ya… Diyelim ki Kolağası Kâmil Atatürk olsun, romanda bu karakterle dalga geçildiği, küçük düşürüldüğü nerede var? Karga kovalama göndermesi eğer dalga geçmekse bütün ilk, orta ve lise müfredatı Atatürk'le dalga geçiyor o zaman. Kolağasının kahramanlaşıp sonra Minger'e cumhurbaşkanı olması sürecindeki olup bitenlerin hepsi herhangi bir halk kahramanının, liderin, kurucu-kurtarıcının bu süreçte yaşayabileceği şeyler. Komikse komik. Bizler okullarda, ders kitaplarında resmi olarak anlatılan bu hikayelerle büyümedik mi?

- Fakat bir şey söyleyeceğim, Sence Orhan Pamuk bu tepkileri beklemiyor muydu?

- Bu ülkeyi bu kadar iyi tanıyan bir yazar, kitaptaki kahramanlarla gerçek kişiler arasında bağlantı kurulacağını tahmin eder, çeşitli tepkiler gelebileceğini de bekler tabi.

- Bence de bekliyor olmalı… Dikkatimi çeken bir nokta var ama, kitap satışa çıkmadan hemen öncesinde, T24'te Murat Sabuncu'nun yazarla uzun bir söyleşisi yayınlandı hatırlıyorsan… Orada roman hakkında neredeyse iki saate yakın süre konuşuldu fakat yazar orada okuyucuların böyle benzerlikler kurabileceğini söylemedi. Diyorum ki keşke kendisi önceden kitaptaki kimi hayali karakterlerin, gerçek kişilere benzetilebileceğini söyleseydi… Murat Sabuncu'dan da bu yönde bir soru gelmedi gerçi, oysa romanı önceden okumuştu, Kolağası ile Atatürk'ün benzetilebileceğini o da düşünmüş olmalı…

- Nereye varacaksın ki bütün bunlardan?

- Bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki bu tepkiler bekleniyordu zaten… Yayınevi ve yazarın konuyla ilgili açıklama yapması da garip ve bana en az karşı görüşler kadar saçma geldi.

- Ben de çok gereksiz buldum bu açıklamaları ama bir yanıyla da çok üzücü değil mi? Bu ülkenin Nobel almış tek yazarısın, 5 yıl emekle bir roman yayınlayıp sonra da romanını okumadan ahkam kesip karalama kampanyası yapan kişilere karşı açıklama yapmak zorunda kalıyorsun. Çok yazık.

- Eğer "zorunda kalmak" olarak yorumlanırsa bence de üzücü, fakat bana tam öyleymiş gibi de gelmiyor. "Kitapta Atatürk'ü küçük düşürücü ifadeler yoktur, O Minger halkı tarafından sevilen bir kahramandır" diye adeta özür diler gibi açıklama yapmak da nedir yahu? Bu açıklamasıyla yayınevi bir yandan da yazar, yaratım süreçleri, roman, karakter, kurgu, gerçek, bütün bu kavramları altüst etmiş oluyor.

- Peki, nasıl bir tutum almalıydılar sence?

- Bence böyle bir açıklama yapmak yerine sessiz kalmak, işine bakmak daha anlamlı olurdu. Açıklamayla saçma sapan iddiaları ciddiye almış oluyorsunuz ve işte bu yüzden de bana "zorunda kalmışlar" gibi gelmiyor, sanki onlar da bile isteye bu kavgaya girmiş gibi görünüyorlar ve burnuma piar kokuları geliyor.

- O kadarını bilmiyorum ama, yazarın cümleleri kullanılarak, yayınevi adına yapılan açıklama her türlü talihsiz olmuş… Evet her yayınevinin kendine ait ilkeleri olabilir, bu nedenle bir kitabı yayınlar veya yayınlamaz, ona diyecek yok ama yayınlamış olduğu bir kitap artık ondan çıkmıştır ve yazarı da arkasına alarak kamuoyu baskısından korkup böyle çekingen açıklamalar yapmasına da gerek olmamalı.

- Gördün mü bak, biz romanı okumuş iki insan olarak roman üstüne konuşmak yerine neler neler konuşmuş olduk…

- Evet ya epeyce de konuşacak şey vardı aslında… Üstelik deli gibi bir karantinanın ortasındayız ve Minger'de yaşananların çok benzerini yaşıyoruz. Belki şu kavga gürültü bittikten sonra konuşabiliriz romanın hakkını vererek.

- Etrafımızda da Arkaz şehrinin insanlarından epeyce var sanki, hatta biz de oralıymışız gibi geliyor mu sana da?

- Onu boş ver de şimdi orada, Arkaz'da olmak ister miydin?

- İstemez miyim hiç hele bu bahar ayında Arkaz sokakları muhteşemdir…

- Ama maalesef, bizdeki vaka sayıları artışı yüzünden Türkiye'den turist kabul etmiyorlarmış şu sıralar.

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti