Bu ülkede Adalet Bakanı var. Ama, adalet yok. Adaletin olmadığı yerde Bakanı nasıl var? Aslında Adalet Bakanı da yok, var olduğu gibi görünen Adalet Bakanı kağıt üstünde var.
İki de bir çıkıp, "yargıç ve savcı güvencesi, yargı etiği" üzerine nutuklar atan Abdülhamit Gül, yani kağıt üstünde var olan o Bakan, kağıt üstünde kalan hedeflerden söz ediyor. Uygulamaya uzak yakın yansımayan o laflardan sonra, şu olaya yine kağıt üstünde kalacak hangi yorumu getirebilir?
Osman Kavala ilk gününden itibaren adaletin paramparça edildiği hukuksuzluk dizisi sonucunda, sürpriz ve kimsenin beklemediği bir anda beraat ediyor, tahliyesine karar veriliyor.
Vay, sen misin tahliye kararı veren? Bu karar "Tayyip Erdoğan’ın hiç hoşuna gitmiyor". Onun hoşuna gitmeyecek bir tahliyeye sen nasıl karar verirsin?
Devreye acele HSK (Hakim ve Savcılar Kurulu) giriyor. Tahliye kararı veren yargıçlara müfettiş gönderiliyor.
Bu durumda akla gelen sorular şöyle:
1. "Savcı ve yargıç güvencesini" dilinden düşürmeyen, kağıt üstündeki Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, müfettiş gönderilmesi üzerine, "o güvence" konusunda ne düşünüyor?
2. Abdülhamit Bey HSK’nun Başkanı. Müfettiş gönderilmesinde ne ölçüde payı var?
3. Yargıç ve savcılar hukuka ve yasalara göre değil, Erdoğan’ın isteklerine göre mi karar veriyor?
4. Erdoğan’ın önem verdiği bir davada, savcılar ve yargıçlar, önce onun görüşünü mü alacak?
5. Ya da yargıç ve savcı görevini de Erdoğan mı üstleniyor?
6. Hangi yargıç, hangi savcı, "beni sürerler ya da başka bir ceza verirler" korkusuyla, bundan sonra yasalara uygun nasıl karar verecek?
7. Abdülhamit Bey "olmayan adaletin Adalet Bakanı" olarak hâlâ o koltukta iç rahatlığı ile oturabilecek mi?
Hukukun çok ağır yara aldığı yeni bir olayla daha karşı karşıyayız. "Hukuk devleti" öyle mi? Trajik bir soru.
Erdoğan'a göre Gezi
Erdoğan’ın iki takıntısı var. İktidarını tehlikeye attığına inandığı iki takıntısı. Biri "Gezi direnişi", diğeri 17 - 25 Aralık. On sekiz yıla doğru giden iktidarı boyunca onu en çok ürküten iki olay. Önceki gün partisinin grup konuşmasında:
"Gezi Parkı'nda başlayan olaylar kısa sürede büyüyerek devlete ve millete karşı sivil kalkışma halini almıştı. Gezi olayları tıpkı askeri darbeler, muhtıralar, terör örgütlerinin saldırıları, FETÖ’nün 17 - 25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri gibi, devleti ve milleti hedef alan alçak bir saldırıdır."
Erdoğan hızını alamıyor, her zaman olduğu gibi, Kılıçdaroğlu’nu hedef alarak, sürdürüyor:
"Bay Kemal aydınlık gençler diye vasıflandırıyor. Bunlar aldatılmış gençler. Bu aldatılmış gençlere çevreci sıfatı verilmek suretiyle, bu ülkede milyonlarca ağaç diken iktidara ağaç sökme yaftası yapıştıranlara sadece lanet okurum."
Gezi’yi askeri darbe ve terör saldırısıyla bir tutmak, akla gelebilecek en son yakıştırma olabilir. Sorun o değil, sorun Erdoğan Gezi’yi iktidarına son verecek bir tehlike olarak görüyor.
Kavala kararı
Sonra sözü Osman Kavala kararına getiriyor:
"Bunlar masum ayaklanma hadisesi değildir. Perde arkasında Soros tipi bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştırmak isteyen tipler vardır. Onun bir ayağı içerdeydi, bir manevrayla onu beraat ettirmeye kalktılar."
Hangi anlama geliyor bu cümle? "Beraat ettirmeye kalktılar" ne demek? Kavala’nın beraat ve tahliyesine karşı olduğunu ilan ediyor. Ne demek olduğu aynı gün anlaşılıyor:
1. Tahliye edilen Kavala, hiç ilgisi olmayan bir olayla bağlantı kurularak, yeniden tutuklanıyor.
2. HSK tahliye kararı veren yargıçlara müfettiş gönderiyor.
Demokrasi, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı... Bunlar çoktandır artık kitaplarda kalıyor.