12 Kasım 2019

“Vuruşarak Çekilmek”: Mümtaz Soysal

Mümtaz Hoca’yı efsane kılan önemli bir yanı, 60 ve 70’li yıllarda “yükselen Solun” önde gelen temsilcilerinden biri olması. Sol yükselirken, Hoca da yükseliyor

“Denge” hayatında belki de, en çok kullandığı kavramlardan biri... Akıl, mantık, davranış ve hatta bilimsel araştırmalarda aradığı kavram hep “dengeden” geçiyor. “Dengeli bir yaşam”...

Hocalığında da, öğrencilerine yaklaşımında da, öğretilerinde de, siyasette de, kitaplarında da, günlük yazılarında ve özel yaşamında da, “dengeli olmayı” ön planda tutan mütevazı bir bilim adamı.

Prof. Dr. Mümtaz Soysal...

Öğrencilerin taptığı, saygıyı kusur etmeden, akla gelen her türlü soruyu sorabildiği, “arkadaşlık” ettiği, özel yaşamında güçlüklerle karşılaşmasına rağmen, hayatı kendisine ve çevresine kolaylaştıran bir insan.

Mümtaz Hoca Anayasa Hukuku alanında genç yaşta sivriliyor. 1960, 70 ve 80’lerin “efsane hocaları” arasında yerini alıyor. Her yaştan ve her siyasal görüşten saygı gören Mümtaz Bey’in önemli özelliklerinden biri, herhangi çetrefil bir sorun karşısında, herkesin üzerinde anlaşabileceği çözümü bulmaktan geçiyor.

Ankara akşamları

Benim Ankara yıllarımda Mümtaz Bey ile sohbetlerimizin sayısını anımsamıyorum. O yıllarda Ankara’da hayat akşamları ev toplantılarında en hararetli buluşmalarla, tartışmalarla ve bunun yanında çok hoş sohbetlerle geçiyor. Hoca ile hemen aynı çevreye sahip olduğumuz için sözünü ettiğim ev toplantılarında sık sık bir araya geliyoruz.

Genç yaşta hayata veda eden, edebiyatımızın önemli isimlerinden, eşi Sevgi Soysal ile katıldığı o akşam sohbetlerinin tadına doyum olmuyor.

Sevgi’nin en yakın arkadaşlarından biri Reşat Nuri Güntekin’in kızı Ela Güntekin. Sevgi ve aramızdan yine genç yaşta ayrılan Ela bilgili ve akıllı kadınlar. Biraz 70’li yılların TRT çevresi, biraz Siyasal Bilgiler Fakültesi çevresi, soldan gelen gazeteciler, yazarlar, sanatçılar ve edebiyatçılarla doyumsuz hale gelen sohbetler, benim özelimde, hayatımın en zengin yıllarının bir bölümünü oluşturuyor.

Kerim Afşar, Ahmet Arif, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Tahsin Saraç, Ankara’ya geldiklerinde Yaşar Kemal, Gülriz Sururi, Engin Cezzar ilk anda aklıma gelen o zenginliklerin önde gelen ölümsüz kahramanları, her biri ayrı bir efsane.

1961 Anayasası

Mümtaz Hoca’yı efsane kılan önemli bir yanı, 60 ve 70’li yıllarda “yükselen Solun” önde gelen temsilcilerinden biri olması. Sol yükselirken, Hoca da yükseliyor.

Sadece yazdığı “Anayasaya Giriş” kitabı ile değil, aktif siyasal tavrı ve yazıları da, Mümtaz Bey’e ayrıcalıkla bakılmasında temel rol oynuyor.

27 Mayıs İhtilali'nde Kurucu Meclis üyesi. Genç bir doktor asistan olarak, 1961 Anayasasını yapan kadro içinde yer alıyor. O 1961 Anayasası ki, Türkiye’nin siyasal tarihinde “Rönesans” etkisi yaratan, dünyanın en özgürlükçü anayasalarından biri. O anayasa sayesinde, Türkiye 12 Mart faşizmine kadar, on yıl süreyle, bir daha asla yakalayamayacağı en özgürlükçü dönemini yaşıyor.

Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, temel hak ve özgürlüklerin kullanımı, toplantı ve gösteri yürüyüşleri, grev hakkı, kadınların her alanda söz sahibi kılınması, her türlü siyasal akımın serbestçe tartışılması ve kendine kadrolar bulması, şimdi masal gibi geliyor, hep emsalsiz 1961 Anayasası’nın ürünü.

O altın yıllarda Mümtaz Bey’in de imzası var.

Yön ve Devrim

Türkiye Solu’nda önemli rol oynamış, geniş etkiye sahip dergiler arasında “Yön” ve “Devrim” hemen başta sayılırsa, diğerlerine haksızlık olmaz. Hem pratikte, hem teoride sol siyasete damgasını vuran, sol siyaseti yönlendiren iki dergi. İkisi de, Doğan Avcıoğlu yönetiminde.

Önce “Yön” yayımlanıyor, haftalık sosyalist dergi. Mümtaz Hoca, Yön kadrosunun değişmez yazarlarından biri. Zaman zaman Avcıoğlu yerine, Yön’deki başyazılar onun kaleminden çıkıyor.

Daha sonra yayınlanan “Devrim” ekibinde başlangıçta Mümtaz Hoca yine var. Sonradan ayrılıyor. Fikir ayrılığı nedeniyle.

“Devrim” sosyalist düzene geçişte “asker + sivil + bürokrat” temeline dayalı siyasal yöntemi tercih ediyor, Mümtaz Hoca bu tercihten yana olmadığı, doğrudan işçi sınıfına dayalı yolu benimsediği için “Devrim’den” ayrılıyor.

Sonrasında çeşitli gazetelerde yazıyor, düşüncelerini günlük köşe yazılarında dile getiriyor. Yeni Ortam, Milliyet, Hürriyet, Cumhuriyet...

Özelleştirme anlaşmazlığı

Hocalık yanında 1970’lerin sonu ile 1988-94 arasında Kıbrıs’ta Rauf Denktaş’ın Anayasa danışmanlığını yürütüyor. Denktaş ile birlikte, Birleşmiş Milletler’de Kıbrıs toplantılarına katılıyor, aktif rol oynuyor.

Aktif siyasete de giriyor, önce SHP’den, sonra DSP’den milletvekili seçiliyor. SHP’de iken bir ara Dışişleri Bakanlı koltuğuna oturuyor.

Çeşitli konularda ve fakat asıl özelleştirme konusunda, üyesi olduğu hükümetin Başbakanı Tansu Çiller ile hiç anlaşamıyor. Hoca özelleştirmeye baştan sona karşı.

Hele de, Telekom’un özelleştirilmesi aralarında ciddi sorun yaratıyor, Mümtaz Bey Telekom’un özelleştirilmesine engel oluyor. Verdiği hukuki mücadeleyi kazanıyor.

DSP - SHP ortaklığındaki hükümette, üyesi olduğu SHP’yi “pasif olmakla” eleştiriyor. Ve o yıllarda Türk siyasetine unutulmaz bir kavram armağan ediyor:

 “Vuruşarak Çekilmek”.

Yani, anlaşmazlıklar karşısında, pısırık gibi oturmak yerine, her hukuki, sosyal ve siyasal yolu deneyerek, tartışarak, gücünü göstererek ayrılmak...

Cumhuriyet ve sonrası

Yazarlıkta son durağı Cumhuriyet Gazetesi.

Siyasette son durağı, kurduğu ve başkanlığını üstlendiği “Bağımsız Cumhuriyet Partisi”.

Her sorunu en sade biçime indirgeyen, en anlaşılır biçimde anlatan, değerlerinden, inançlarından zırnık ödün vermeyen, inatçı ve elbette engin kültürü ve hukuk bilgisi ile ilişkilerini beklenmeyen anlarda ince esprilerle süsleyen, son derece sade bir yaşam süren Mümtaz Hoca...

Dün aramızdan ayrılıyor.

Hastalığı ile uzun süre mücadele ediyor.

Mümtaz Hoca aramızdan “vuruşarak çekiliyor”.

Ruhun şad olsun Hocam!..



Yazarın Diğer Yazıları

Bunca perişanlık varken bir sen eksiktin Beşiktaş!..

"Büyük takım" kimliğini çoktan kaybetmiş!..

Yasak, Bahçeli’ye yanıt mı: Ya o üç MHP milletvekili?

MHP’den gelen istifa isteminin dumanı tüterken iddiaya göre, milletvekilleri altın kaçakçılığı ile suçlanıyor. Benzer bir iddia herhangi bir muhalefet milletvekili ile ilgili olsa ne olurdu?

Ordudan atılmalara şerh düşen bunlar değil miydi?

Şimdiye kadar komünistlikten, Kürtçülükten, irticadan dolayı ihraç edilenlere ilk kez Atatürkçüler ekleniyor. Bu da otoriter rejimin niteliğinde yeni bir aşama

"
"