Hava sahası ihlalleri ile ilgili öyküler yeni değil. İşte, bir örnek daha.
2012, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bir konuşmasında:
“Bunlar hızlı uçaklar, kısa bir süre için de olsa, hava sahasını ihlal etmiş olabilir”.
İhlalden bol ne var, onu geçelim, bir başka soru, “Rus uçağının düşürülmesi için kim emir verdi?” İki gün önce Ahmet Davutoğlu gurup konuşmasında:
“Hava sahamızın Rus uçakları tarafından ihlal edilmesinden sonra defalarca gerekli uyarılar yapılmıştır. Her türlü tedbiri alacağımız dile getirilmiştir. Gerekli talimatlar Genelkurmaya bizzat tarafımdan verilmiştir”.
Daha ne desin. Şimdi onun pişmanlığı ile hep birlikte aşağından alıyorlar ama, artık çok geç. Baksanıza Putin her gün bindiriyor.
Bir büyükelçi
Görüştüğü sosyal demokratlara kendisini yakın göstermek amacıyla, “Ben yıllarca CHP’den milletvekilliği yapmış İlyas Kılıç’ın oğluyum” diye, tanıtıyor. Bir ara MGK Genel Sekreteri, bugün Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç.
Büyükelçi aynı zamanda Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın amcası. CHP’den AKP’ye uzanan yol. Olabilir, bize ne, tespit edip, geçiyorum.
Ama, şunu geçemiyorum. Büyükelçi Serdar Kılıç Rus uçağının düşürülmesi üzerine Washington’da açıklama yapıyor: “Kimse bizim sabrımızı test etmesin”
Hele de, bir büyükelçiye düşecek en son söz. Belki kapalı kapılar arkasında söyleyebilir, o da öyle bir görev verilirse, ama bir büyükelçinin asla harcı değil bu sözler. Kendisinin diplomatik ilişkilerini kilitler ve ortada cascavlak kalır. Kendisi bir yana, Türkiye’ye zarar verir.
“Ben İlyas Kılıç’ın oğluyum” diyor ama, Davutoğlu ağzıyla konuşuyor.
Sabır nasıl test edilir, edilmez, onu asıl Putin gösteriyor.
Hep aynı suçlama
Putin önceki gün Soçi’de Ürdün Kralı II. Abdullah’ı ağırlıyor. Orada Kral'a aynen: “Türkiye terör örgütünün suç ortağı, bizi sırtımızdan hançerledi.”
Rus uçağının düşürülmesinden sonra yaptığı bu açıklamayı görüştüğü her devlet adamına bir kez daha söylüyor. Aynı cümleyi Fransız Cumhurbaşkanı Hollande’a da tekrarlıyor. Bu tekrarda bir amacı var.
Hollande son dört günde Amerikan, Alman ve İngiliz liderlerle görüşüyor ve Putin ile. “IŞİD’e karşı ortak cephe oluşturmak” çabasında.
Bu çabaya Putin de katılıyor. Katılmakla kalmıyor, cephenin genişletilmesine çalışıyor. Çin’e çağrıda bulunuyor, Çin olumlu yanıt veriyor. Püf noktası şu:
Putin IŞİD’e karşı ortak cephe oluştururken ki, bu askeri ve siyasi bir birlik, Türkiye’yi dışarıda bırakmaya çalışıyor. Liderlere bunu telkin ediyor. Türkiye’yi suçlayan ağır cümlesini o nedenle sürekli tekrarlıyor. IŞİD’e karşı ortak cepheyi Türkiye’ye karşı ortak cepheye dönüştürmeye çalışıyor.
Sabrın test edilmesi ne imiş, onun örneği bu.
Buluşma var mı yok mu
Türkiye işlerin kötü gittiğinin farkında, Rusya’ya karşı elinden gelen en yumuşak dili kullanıyor, Rusya ile şu ya da bu düzeyde diyalog kurmaya çalışıyor. İki örneği var.
İlki, yandaş basında çıkan bir haber. Pazartesi günü Paris’te İklim Zirvesi var. Yandaş basına göre, Tayyip Erdoğan ile Putin’in orada görüşmesi “planlanıyor”. Bu plan gerçek mi yoksa hükümetin arzusu mu, pazartesi günü göreceğiz.
İkincisi de, önceki gün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Rus Bakan Lavrov ile telefonda görüşüyor. Türk tarafı “iki bakan 3-4 Aralık’ta Belgrad’da buluşacak” derken, Rus tarafı “yok böyle bir şey” diye yalanlıyor. Hangisi doğru, 3-4 Aralık’ta belli olacak.
Ankara çaresiz, Rusya ile mutlaka bir araya gelmek istiyor. Bunun için medya üzerinden haberler uçuruyor. Hatta, Lavrov örneğindeki gibi, resmi açıklamalara başvuruyor. Günü gelince, iki örneği de, “test etmek” mümkün.
Türkiye’nin kaderini belirleyecek asıl etken, Putin’in girişimi. Türkiye IŞİD’e karşı oluşacak cephenin gerçekten dışında kalırsa, “sözüne değer verilmeyen, sözü dinlenmeyen ülkeler” kategorisinde yer alacak. Üstelik, damgalı olarak.