Miami Dolphis ile San Diego Charges futbol maçı var geçtiğimiz pazar gün Amerika’da. Maçı CBS kanalı canlı yayınlıyor.
Ama, maçtan daha önemli bir “malzeme” var ellerinde. Başkan seçilen Trump ile TV’de ilk röportaj canlı yayınlanacak.
Kötü bir tesadüf, maç saatiyle röportajın saati çakışıyor. Trump mı, maç mı? Başkan seçildikten sonraki ilk canlı röportaj mı, maç mı?
CBS yönetimi karar veriyor:
Önce maç naklen yayınlanıyor, arkasından Trump ile röportaj.
Maç Trump’ın söyleceklerinden daha önemli görülüyor.
CBS yönetimi haklı çıkıyor.
Maçın reytingi Trump’ı geride bırakıyor, maç daha çok izleniyor.
Trump açısından başlangıç pek iç açıcı değil, başkan seçilmesine rağmen, vaziyet kel.
Gösteriş yerinde
Bununla birlikte, sözleriyle olmasa bile, aksesuarla Amerikan Halkının gözünü boyamayı deniyor.
CBS ile röportajda altından bir sandalyede oturuyor. Arkasında da, beyaz bir kartal kanadı, tüylerden yapılmış.
Röportaj pek heyecan vermiyor. Kampanya sırasında söylediklerini tekrarlıyor, ama söze şöyle başlıyor:
“Hillary’i yenmek çok kolaydı.”
Ardından döktürüyor:
“-Meksika sınırına duvar örülecek,
-Üç milyon belgesiz göçmen Amerika’dan gönderilecek,
-Amerika uluslararası ittifaklarını gözden geçirecek, çünkü onlara çok para harcıyoruz.”
Bir dünya lideri için performansı inanılmaz düşük, ciddi sorunlarda hazırlıksız.
Hazırlıklı olduğu bir şey var.
“Yüksek Mahkeme (Anayasa Mahkemesi) üyeliğine, kürtaja karşı çıkan ve silah taşıma hakkını savunan kişileri atayacağım.”
Yani, kürtaj yasak, silah taşımak serbest. (Gerek kürtaj tartışmalarını, gerekse ruhsatlı silah satışına izin verilmesine ilişkin söylemleri bir yerlerden duymuşluğum var, hiç yabancı gelmiyor)
Pratik hiç bir soruya yanıt vermiyor, çünkü bilmiyor, dağarcık bu kadar.
Buna karşılık, sıkıştığı yerde, medyaya bol bol çatmayı ihmal etmiyor.
İlk yabancı
Amerika içinde ne yaparsa yapsın demek, belki kolay, ancak dış politikada dünyayı çetin yıllar bekliyor, eğer dediklerini yapabilirse ya da yapmasına izin verilirse.
İkinci Dünya Savaşından bu yana oturmuş, işleyiş halindeki Amerika’nın geleneksel dış politika sistemini, ittifakları çözerek çökertebilir ve bunu yaparken farkında bile olmayabilir.
Kabul ettiği ilk yabancı konuğu kim?
İngiltere’nin Avrupa Birliği'nden çıkış mimarlarından Nigel Farage.
Kendisi zaten seçim kampanyası boyunca İngiltere’nin AB’den çıkışına alkış tutuyor, İngilizlerin çıkışı anlamına gelen “Brexit’i” bol bol kullanıyor ve hatta “Brexit artı” diyerek, başka çıkışlar beklediğini dile getiriyor.
Söylemi net, Avrupa Birliği'ni küçük görüyor.
Farage’yi bu çabasından ötürü kutluyor, müthiş içten bir karşılama ve kucaklamayla. Farage böyle karşılanmaktan zevkten dört köşe. Trump’ı öve öve bitiremiyor.
Trump ise, bu tavrıyla aslında gelecek yıllar için, orta ve uzun vadede dünyaya çok kötü örnek oluyor.
Milliyetçiliğin, hem de aşırı milliyetçiliğin zaten hızla geliştiği Avrupa’da bu akımı iyice körüklemiş oluyor. Göreve başlayınca, Avrupa başta, aşırı milliyetçilik dünya için büyük tehlike.
Maç mı, Trump mı? Şu söylediklerine bakınca, elbette maç.
Örneğin Bahçeli
Amerika’da sistem başkanlık, tamam, ki yüz yıldır öyle. Kendine özgü denetim ve denge (check and balance) mekanizmalarıyla.
Ya buradaki hazırlık?
Bizde, Başkanlığa bu kadar hevesle destek verdiğine göre, dengeyi anlaşılan Devlet Bahçeli sağlayacak.
Mesela...
Başkan Yardımcısı olarak!
Olmaz demeyin, olmaz olmaz! Burası Türkiye, Türkiye’nin böyle bir döneminde her şey mümkün.
Diyelim ki, Anayasa değişti, Türkiye başkanlık sistemine geçti (ağzımdan yel alsın) ve ilk Başkan Tayyip Erdoğan seçildi.
Erdoğan “adil ve tarafsız” bir görüntü vermek ve “bilhassa ezelden ebede aziz halkımızı kucaklamak üzere,” bir de bakmışız ki, Bahçeli’yi Başkan Yardımcısı yapmış!
Bahçeli ne yapacak? “Vatanın ve milletin selameti için,” MHP’nin kapısına kilit vurulacak olsa da, yüreğine taş basacak, yeni bir iman ve şevkle görev başına gidecek.
Yiğit Bulut kalmalı
Başkanlık sisteminde yardımcı tek, danışman bol. O bol danışmanlardan biri de, her söylediği mutlaka hiç şaşmadan gerçekleşen ekonomi danışmanı, büyük iktisatçı Yiğit Bulut.
Adamın her sefer 12’den vuruyor.
Dolar 2.90’ları gördüğünde, Bulut müthiş bir tahminde bulunuyor:
“Merak etmeyin, 2.78’e düşecek.”
Düşmüyor, tersine yükseliyor ve yükseliyor.
Ne dediyse o, dolar 3 liranın üstüne çıktığında:
“Merak etmeyin, geri dönecek, 3 liranın altına inecek.”
Dolar dün 3.26’larda, 3.27’lerde dolaşıyor. Türk Lirası bir haftada yüzde on değer kaybediyor, siz yine de merak etmeyin.
Kendisi de ekonomiden anlayan Devlet Bahçeli’nin Başkan Yardımcısı olarak, Yiğit Bulut gibi muhteşem danışmanlarla çok iyi anlaşacağına bahse girerim.
Trump’la birlikte, burada da başkanlık sistemi, hep beraber Mathilda.
Nereye baksan, kabus.