Maçın başlamasına daha on, on beş dakika var, Trabzonspor tribünleri küfürden geçilmiyor, Fenerbahçeli futbolcular kadar, Trabzonsporlu futbolcular da, kaygılı.
Sahada bir araya geliyorlar, birbirlerine centilmenlik sözü veriyorlar, herhangi bir olayın çıkmasını önlemek adına. Gerçekten de, sahada hiç bir gerginlik yok.
Yine de olmuyor, çünkü tribünler öfkeye çoktan hazır vaziyette.
Biraz geriye gitmek gerek. 5 Nisan 2015, tam bir yıl önceye.
Fenerbahçe otobüsüne Trabzon Sürmene girişinde pompalı tüfekle ateş ediliyor. Bir yıl önceki saldırının failleri henüz bulunmuş değil.
Nasıl oluyor da, bulunamıyor, garip.
Trabzonspor-Fenerbahçe maçında son dakikada sahaya atlamalar, hakem dövmeler, futbolculara küfürler, bayrak indirmeler, artık sahalarda görülen sıradan saldırılar halinde, çok normal.
Türkiye bir şiddet toplumu.
Her gün siyasi kürsülerden halkın bir bölümünü ayrıştıran, ötekileştiren öfke söyleminin sahalara yansıması çok normal.
Aile içi şiddet almış başını gidiyor, cinsel istismar, kadınlara şiddet, “Ne bakıyorsun öyle ulan” diye başlayan, cinayetle sonuçlanan kavgalar, gündelik hayatımızın parçalarına dönüşüyor.
Türkiye’de her otuz beş kişiden biri madde bağımlısı.
Şiddetin kök salması için bütün koşullar uygun. Bunların sahalara yayılması sürpriz değil.
Amedspor unutuldu
Trabzonspor-Fenerbahçe maçından önce gündüz saatleri Ankara Stadı. Amedspor Ankaragücü ile karşılaşıyor.
Maç henüz başlamamış, tribünde sayıları bini bulmayan bir gurup gırtları yırtılırcasına tempo tutuyor:
“Apo’nun piçleri, yıldıramaz bizleri”, “Burası Ankara buradan çıkış yok.”
Amedspor bir gol atıyor, derken ikinci gol geliyor, maçı 2-1 kazanıyor. Sonra?
Amedspor yöneticileri hem de, protokol tribününde demir çubuklarla saldırıya uğruyor. Beş yönetici hastanelik oluyor.
Nedense, bu saldırı aziz Türk Medyasında geri planda kalıyor. Amedspor, Diyarbakır takımı, zaman zaman köşeye itilen, kakılan bir takım. Siyasetin ötekileştirmek istediği bir takım.
Yöneticilerin üstelik protokol tribününde saldırıya uğramasına hükümetten açıklama gelmesi gerek. Ama, çıt yok.
Herkes Trabzon’daki saldırıyı konuşuyor, ancak Amedspor’a saldırı Trabzon’daki olaydan çok daha vahim ve çok daha tehlikeli.
Kayseri-Sivas maçıyla başladı
Bizim sahalarımıza şiddet Kayseri-Sivas maçıyla başlıyor, 1967'de. 48 kişi hayatını kaybediyor, 600 kişi yaralanıyor. Daha sonra şiddet hep var.
2000’li yıllarda şiddet iyice artıyor, 2011 yılında Meclis’te sporda şiddetin araştırılması için bütün partiler anlaşıyor. Uzun bir çalışmanın ardından ortaya pek çok bilgi içeren bir rapor çıkıyor.
O rapordan bazı sonuçlar:
-2002’de saldırı olaylarına karışan seyirci sayısı 297 kişi, 2011’de 983 kişi. Saldırıya karışan insanlar öyle geniş bir kitle oluşturmuyor.
-Saldırıyı harekete geçiren nedenler, sorumsuz seyirci yüzde 20, hakem yüzde 7, taraftar dernekleri yüzde 18, kulüp yöneticileri yüzde 11, siyasiler yüzde 3, medya yüzde 14, amigo yüzde 27.
Kimlerin kendilerine çeki düzen vermesi gerektiği ortada.
Saldırgan seyirci yaşına göre, 10-19 yaştakiler yüzde 28, 20-29 yaştakiler yüzde 51, 30-39 yaştakiler yüzde 18, 40 yaş üstü yüzde 2.5.
Eğitim durumuna göre, ilkokul mezunları yüzde 23, orta okul mezunları yüzde 14, lise mezunları yüzde 50, üniversitesi mezunları yüzde 13. Saldırganların daha çok liseliler arasından çıkması şaşırtıcı bir sonuç.
Kritik soru: Maç biletleri
Maçlardaki saldırganlığı araştıran raporda kritik bir soru ve ona bağlı bir sonuç var.
Seyircilerin “Maç biletini kim karşılıyor” sorusuna verdikleri yanıtlar şöyle:
Ben karşılıyorum yüzde 26, arkadaşlarım karşılıyor yüzde 32, kulüp karşılıyor yüzde 40.
Rapor bu sonuç üzerine şöyle bir yorum yapıyor:
“Seyirciler genel olarak, arkadaşım karşılıyor, diyerek, gerçeği gizliyor, o arkadaş genellikle kulüpler oluyor. Dolayısıyla, kulüplerin karşılama oranı yüzde 72’ye kadar çıkıyor.”
Bu inanılmaz bir oran.
Araştırma şu hükmü veriyor:
“Kulüpler çok dikkatli davranmalı, çok sorumlu hareket etmeli.”
Çok doğru, bazı kulüp başkanlarının ikide bir basın toplantısı düzenleyip, kendilerini eleştiren kişi ve kurumlara, rakip takımlara ağzına geleni söylemeleri, sorumsuzluğun dik alası.
51'de kaç
2011’deki bu Meclis Araştırması raporu hazırlanırken pek çok insan ve kurumla görüşülüyor, pek çok araştırma gözden geçiriliyor. Sonuçta 51 önlem öneriliyor.
51 önlem, 51 çare... 2011’den bu yana... Beş yılda 51’de kaç uygulanıyor?..
İki mi, üç mü?..
Peki, o zaman neden araştırma yapıyoruz, diye ortaya çıkıyorsunuz? Neyi çözmüş oluyorsunuz?
Katharina Blum
Alman yazar Heinrich Böll’ün ölümsüz yapıtları arasında yer alıyor, “Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru.”
Katharina bir partide tanıştığı biriyle beraber oluyor, adam kanun kaçağı, ertesi gün tutuklanıyor. Magazin basınından bir gazeteci Katharina’yı suçlu ve işbirlikçi buluyor. Katharina onurunun çiğnendiğini, kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyor, gazeteciyi öldürerek, onurunu temizliyor.
Trabzonspor kalecisi Onur Trabzonspor taraftarlarının eşine ve kızına küfür ettiği gerekçesiyle, “buraya kadar” diyor, kaleci kazağını ve eldivenlerini yeri bırakarak, onurunu kurtarıyor.
Trabzon’da belli bir gurup yılllardır bitmeyen, sık sık tekrar eden bu saldırganlığı nasıl ortadan kaldıracak ve onurlarını kurtaracak? Ya da saldırganlık onların onuru yerine mi geçiyor?
Trabzonspor’un gerçek taraftarları bu saldırılara nasıl engel olacak?
Saldırılardan en çok zarar gören kurum olarak,Trabzonspor Kulübü saldırıları engellemek için nasıl davranacak?
Ve devlet, evet devlet ne yapacak?