08 Haziran 2020

Tarihte örneği yok, Türkiye’nin başına geldi!..

Sessizlik süreci kırılıyor, yıllarca hiç rastlanmadığı halde, Bozkır’ın Başkan seçilmesi için Genel Kurul'da oylama zorunlu hale geliyor

Her yıl eylül ayının üçüncü salı günü toplanıyor, "yeni seçilen başkanla". Çalışmalar bir yıl boyunca yeni seçilen başkanla devam ediyor.

Birleşmiş Milletler’de...

Bugüne kadar 72 ayrı ülkeden başkan seçiliyor.

Bu yıl Türkiye başkanlığa ilk kez aday gösteriyor, diplomatik meslekten gelen, AKP iktidarında bir ara AB Bakanlığı'na atanan, emekli büyükelçi, AKP Milletvekili Volkan Bozkır’ı.

Nasıl gerçekleşiyor böyle bir olanak? Şöyle:

Dünyada ülkeler coğrafi konumlarına göre belli gruplara ayrılıyor. Türkiye "Batı Avrupa ve diğerleri"grubunda. Ve bu yıl başkanlık sırası Türkiye’nin de dahil olduğu bu grupta yer alan ülkelerden birinde.

Türkiye talip oluyor başkanlığa.

Grubundaki diğer ülkeler adaylığı onaylıyor. Buraya kadar uluslararası gelenekler çerçevesinde her şey normal. Bu yıl ekim ayında Birleşmiş Milletler’in 75. kuruluş yılı, o nedenle, başkanlığın ayrı bir anlamı var.

Volkan Bozkır

Alkışlarla seçim

BM Genel Kurul başkanlık seçimi şöyle işliyor:

- Her yıl başkan ayrı bir gruptan seçiliyor. Sırası gelen grup ülkeleri kendi içinden bir aday gösteriyor. Bu yıl aday Türkiye’den.

- Türkiye’nin adayı Volkan Bozkır ve bizim Dışişleri Bakanlığı grup içindeki diğer ülkelerle görüşüyor, onların rızası alınıyor. Sorun yok, "o aşamada!.."

- Onay veren ülkeler arasında, aynı grupta yer aldığımız Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti de var. Sorun yok, "o aşamada!.."

Ve seçim süreci başlıyor.

Ama, bu yıl Koranavirüs var, Birleşmiş Milletler kapalı. Kapalı olmasa, yeni Başkan BM Genel Kurulu'nda, geleneksel olarak, 74 yıldır olduğu gibi, "by acclamation", alkışlarla seçiliyor.

Oylamaya gerek yok, alkışlar onaylama anlamı taşıyor. Yeni başkan seçilmiş oluyor.

Sessizilik süreci

Koranavirüs nedeniyle kapalı olduğu için bu yıl şu yöntem uygulanıyor.

"Silence procedure"... "Sessizlik süreci..."

Ne demek bu?

28 - 29 -30 Mayıs günlerinde "sessizlik süreci" başlıyor. Bu üç gün içinde BM’ye üye ülkelerden herhangi birisi itiraz etmez ise, Volkan Bozkır seçilmiş oluyor, başkanlık resmiyet kazanıyor.

 28, 29 ve 30 Mayıs günleri, yani on, on iki gün önce Ankara nefesini tutuyor ve bekliyor...

Kırılan süreç

Nefesini tutuyor ve daha önce hiç yaşanmamış bir gelişme...

"Ermenistan, Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Yunanistan Volkan Bozkır’ın adaylığına itiraz ediyor."

İtirazın ciddi sonucu var. Diplomatik dille:

"Sessizlik süreci kırılıyor, yıllarca hiç rastlanmadığı halde, Bozkır’ın Başkan seçilmesi için Genel Kurul'da oylama zorunlu hale geliyor."

 Burada vurgulanması gereken şu:

"İtiraz eden üç ülke elbette Volkan Bozkır’ın şahsına itiraz etmiyor, ama Bozkır’ın şahsında Türkiye’ye itiraz ediyor!.."

Olağan bir adaylık, itiraz sonucu, şu anda başkanlığa dönüşemiyor.

Hasmane tavır

Ermenistan, Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Yunanistan’ın itirazı, tam skandal. "Hasmane bir tavır." Çirkin, diplomatik nezakete, geleneklere aykırı.

Hele de, Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin...

O iki ülke bizimle aynı grupta. Volkan Bozkır’ın adaylığı söz konusu olduğunda, grup içindeki görüşmelerde, hem Yunanistan, hem Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti adaylığı onaylıyor.

"Sessizlik sürecinde" ise, 28 - 30 Mayıs arasında, ikisi de, onayı geri çekiyor, itirazda bulunuyor. Bu geleneklere aykırı, çok ayıp, çok rezilce bir tavır.

2014 Ankara'nın ayıbı

Şimdi biraz geriye gitmek gerekiyor. 2008 ve 2014 yıllarına...

BM Güvenlik Konseyi’nde beş daimi üyenin dışında, ülkeler iki yıllık süreyle dönüşümlü olarak üye seçiliyor.

2008 yılında Türkiye bu seçime giriyor ve iki yıllığına üyelik kazanıyor.

2008’de Türkiye’nin imajı, görüntüsü, ilişkileri, dış politikası bu üyeliğe elveriyor.

2014’teki tablo Türkiye açısından artık çok değişmiş bulunuyor. Artık hırpalanmış bir dış politika imajı var. İlişkileri zamanla gergin hale gelmiş... Herkesle kavgalı...

Ve Türkiye 2014’te, tıpkı bugün Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin yaptığı gibi, bir ayıba imza atıyor.

2014’te Güvenlik Konseyi üyeliği için sıra yine bizim bulunduğumuz grupta, iki ülke seçilecek. Grup ülkeleri ve Türkiye anlaşıyor, İspanya ile Yeni Zelanda’nın üye olmasına karar veriliyor.

Fakat, o da ne?..

Türkiye gelenekleri hiçe sayıyor...

"Aynı gruptan iki ülkeye onay verdiği halde, üçüncü ülke olarak, adaylığını ilan ediyor!.."

Çok ayıp bir tavır! Diplomatik nezaketin dışına çıkıyor! Tabii ki, seçilemiyor. Seçimi İspanya ile Yeni Zelanda kazanıyor.

2008 yılında 151 oyla konsey üyeliğine seçilen Türkiye, 2014 yılında, sadece altı yıl sonra, 60 oy alabiliyor.

151 ve 60... Altı yılda Türkiye’nin dışarda, dış politikada nereden nereye geldiğinin göstergesi.

Perde arkasında kimler var

Sekiz, on gündür Türkiye’nin başına gelen bu diplomatik kriz ile ilgili Türkiye’de kimsenin çıtı çıkmıyor. Ne aziz ve leziz medyanın, ne de otoriter yetkililerin...

Bu itiraz bir ilk!..

"Alkışlarla onay" geride kalıyor, başkanlık seçimi olacak, hangi sonuç alınacak, şu anda belli değil.

Dış politikadan bir nebze olsun anlayanların ya da diplomasinin göbeğinde yıllarca en çetrefil konularda at koşturmuş olanların ortak görüşü şu:

"İtiraz eden üç ülkenin arkasında mutlaka başka büyük ülkeler var... Bazı Batı ülkeleri gibi..."

İtirazın nedeni

Neden onlar var, neden itiraz var?

Türkiye’yi artık demokratik, hukuk devleti bir ülke olarak görmüyorlar!..

Hukukun üstünlüğüne, kuvvetler ayrılığına, Meclis’in denetimine, basın ve ifade özgürlüğüne veda etmiş bir ülke olarak görüyorlar.

Türkiye için Birleşmiş Milletler Başkanlığı artık aslanın ağzında.

Yazarın Diğer Yazıları

Yasak, Bahçeli’ye yanıt mı: Ya o üç MHP milletvekili?

MHP’den gelen istifa isteminin dumanı tüterken iddiaya göre, milletvekilleri altın kaçakçılığı ile suçlanıyor. Benzer bir iddia herhangi bir muhalefet milletvekili ile ilgili olsa ne olurdu?

Ordudan atılmalara şerh düşen bunlar değil miydi?

Şimdiye kadar komünistlikten, Kürtçülükten, irticadan dolayı ihraç edilenlere ilk kez Atatürkçüler ekleniyor. Bu da otoriter rejimin niteliğinde yeni bir aşama

Gezi ile “Ahmak” davalarına AYM yol gösterdi

Yılmaz Tunç ikide bir “burası hukuk devletidir” diyor, al hadi kanıtla!..

"
"