“Boipuzo... Adebowale... Furuha... Maidei...”
Malavi, Togo, Nijer, Burundi gibi dünyanın en yoksul Afrika ülkelerinde dünyaya gelen bu çocuklar, üç dört yaşını doldurmadan arka arkaya hayatlarını kaybediyor, 1992’de, aynı günde. Onları başka yoksul çocuklar izliyor.
“Çoğu, bir rastlantı, 17 Ekim’de”.
Birleşmiş Milletler bunun üzerine aynı yıl, Aralık 1992’de aldığı kararla “17 Ekim’i Dünya Yoksullukla Mücadele Günü” ilan ediyor.
Yoksullukla mücadelede farkındalık yaratmak, küresel yoksulluğun azaltılması amacıyla.
1992’den bu yana 17 Ekim’de her yıl her ülkede yoksullukla mücadele için neler yapıldığı, nelerin yapılması gerektiği üzerine hükûmetler programlar yayınlıyor. 2030 yılına kadar dünyada herkesin yoksulluktan kurtulması öngörülüyor.
Yoksulluk ve Nobel
Yoksulluk tanımı şöyle:
“Geçimini sağlamak için gelir ve kaynak eksikliği ile birlikte, açlık ve yetersiz beslenme, eğitime, sağlığa ve diğer temel hizmetlere sınırlı erişim, sosyal ayrımcılık ile karar alma süreçlerine katılım eksikliği”.
Yoksullukla mücadele dünyada pek iyi gitmiyor. Bu anlamda yeniden farkındalık yaratmak amacıyla iki yıl önce:
“2019’da Nobel Ekonomi Ödülü küresel yoksulluğun azaltılmasına katkıda bulunan üç iktisatçıya veriliyor. Abhijit Banerjee, Esther Duflo ve Michael Kremer’e”.
Her güne bir nutuk
Türkiye’de...
“Dünya Çiçek Günü”... “Dünya Böcek Günü”... “Dünya Merdivenden Düşenler Günü”... “Dünya Dağda Gezenler Günü”... “Dünya Bayır Aşağı Koşanlar Günü”...
Dünyada hangi gün kutlanırsa kutlansın, “Şahsım” mutlaka bir açıklama patlatıyor, o gün ile ilgili “yüksek düşünce ve hedeflerini” bizlerle paylaşmayı ihmal etmiyor.
Örneğin, geçen yıl 17 Ekim’i kaçırmıyor, “dünyada yoksullukla en iyi biz mücadele ettik” diyor.
“Biz!..” Elbette, başka ne olabilir zaten?..
Gelin görün ki, bu yıl 17 Ekim’de “Şahsımdan ya da herhangi bir AKP’li yetkiliden” çıt yok.
6.6 kat arttı
Yine de, bir ses çıkması beklenirken...
Artık o sesin çıkamamasının nedenleri var.
Örneğin, Türk-İş’in araştırması var ki, o Türk - İş AKP ile ters düşmez, ona göre bile:
“Geçen ay itibariyle, dört kişilik bir ailenin yeterli ve sağlıklı beslenebilmesi için ayda 3 bin 49 lira gerekiyor, bu açlık sınırı. Gıda harcamalarıyla birlikte giyim, konut, ulaşım, enerji, sağlık harcamalarının tutarı ise, ayda 9 bin 931 liraya yükseliyor, bu da yoksulluk sınırı”.
Bunlar Eylül verileri. Ondan bir önceki ay, Ağustos’ta açlık sınırı 2 bin 926 lira, yoksulluk sınırı ise, 9 bin 533 lira.
Aydan aya artan açlık ve yoksulluk sınırı.
19 yıllık AKP iktidarına bakınca:
“AKP döneminde açlık sınırı 6.6 kat artmış bulunuyor”.
Açlık sınırı ve asgari ücret
Başka bir karşılaştırma daha yapmak mümkün.
Açlık sınırı 3 bin 49 lira.
Asgari ücret 2 bin 825 lira.
Türkiye’de yaklaşık yedi milyon işçi asgari ücretle çalışıyor.
Yani:
“En az yedi milyon kişi açlık sınırının altında yaşamaya çalışıyor”.
O da TÜİK verilerine göre, 4.5 milyon işsiz dahil edilirse, yaklaşık on bir buçuk, on iki milyon kişi açlık sınırında.
Mazot zammı
Yükselen fiyatlar karşısında yetersiz kalan gelirlerle birlikte açlık ve yoksulluk sınırı her ay biraz daha artıyor.
AKP kendi deyimiyle, “fahiş gıda fiyatlarını” müfettişler eliyle, polisiye adımlarla önlemeye çalışıyor. Oysa, “fahiş fiyatlar” kendi politikasının sonucu.
Tarımda ve her alanda temel maliyetler artarsa... Gübresi, tohumu, mazotu...
“Mazot... 8 Ekim’de 23 kuruş, 15 Ekim’de 47 kuruş daha zamlanıyor. Ve bugün yine 23 kuruş daha zamlanması bekleniyor”.
Çiftçinin kullandığı mazot bu kadar pahalı olursa, gıda ürünleri fiyatları nasıl artmasın?..
Mazot deyince...
“Yandaş bir yazar, Yeni Akit Gazetesinde dün muhteşem bir zekâ rekoru kırıyor, mazot zamları karşısında, ‘mazot içmiyoruz ya’ diyerek yazdığı yazıda, iktidarı savunmak uğruna, kendinden geçiyor, alay konusu oluyor”.
Üç (y) suya düştü
AKP 2002’de iktidara gelirken, ana sloganlarından biri şu:
“Üç (Y) ile mücadele. Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar”.
O üçünde de nerede olduğumuz belli.
Yoksullukla mücadelede öylesine yaya kalıyor ki, 17 Ekim “Dünya Yoksullukla Mücadele Gününde” tek laf etmek için kendisinde artık güç bulamıyor.
Belki unutuyor bile.
Ve belki kimse artık hatırlatma gereğini bile duymuyor.