Erdek, Akçay, Ören, Karpuzkaldıran, Side, Ilıksu, Ezine, Anamur, Gemlik, Özdere, Gülcihan, Amasra, Kumburgaz, Aksas, Kefken, Foça aklıma ilk gelen askeri kamplar.
Bir de, orduevleri ve misafirhaneler var Türkiye’nin dört bir yanında. Geriye kala kala orduevleri ile dinlenme kampları kalıyor ordunun elinde. Onlar da Turizm Bakanlığı'na bağlansın, olsun bitsin bu iş. Ve belki de, “halkıyla ordusunu ayıran” asıl bu mekanlar, orduya farklı bir statü sağlayan.
Askeri hastahaneler Sağlık Bakanlığı'na, askeri fabrikalar, askeri tersaneler Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanıyor.
Askeri yargı, bundan sonra yok hükmünde. Askeri okullar bundan sonra yok hükmünde.
Kuvvet Komutanlıkları Milli Savunma Bakanlığı'na, Jandarma ve Sahil Güvenlik İçişleri Bakanlığı'na bağlanıyor.
Binali Yıldırım ordudaki bu olağanüstü düzenlemeyi “Demokraside gelinen son nokta” olarak yorumluyor. Gerçekten öyle mi?
Genelkurmay Başkanı nerede?
Önce Yüksek Askeri Şûra (YAŞ).
Başbakan yardımcıları, İçişleri, Dışişleri ve Adalet Bakanları bundan böyle şûranın üyeleri. Yeni YAŞ bu yapısıyla Milli Güvenlik Kurulu’nun sanki yedeği gibi.
YAŞ’ın önemli özelliği ordudaki terfilere karar vermek.
Peki, korgeneral ve orgeneral terfilerini anlamak mümkün ya aşağıdan yukarıya, yüzbaşılıktan binbaşılığa, yarbaylıktan albaylığa Dışişleri ya da Adalet Bakanı ya da Başbakan yardımcıları “hangi bilgiyle” o insanların terfilerine karar verecek? Bunu en iyi meslekten gelen askerler bilmez mi?
Bir kaç önemli madde daha var.
- Cumhurbaşkanı ve Başbakan Kuvvet Komutanları'na doğrudan emir verebilecek.
Genelkurmay Başkanı nerede? O atlanıyor.
- Düzenlemeden önce: “Başbakan, Genelkurmay Başkanı veya Milli Savunma Bakanı lüzum gördükleri hallerde, silahlı kuvvetlerle ilgili diğer konularda görüş bildirir.”
Düzenlemeden sonra: “Başbakan lüzum görürse, görüş bildirir.”
Genelkurmay Başkanı nerede? O atlanıyor.
Askeri deyimle, bu düzenlemeden sonra, Genelkurmay Başkanı yüksek rütbeli bir karargah subayı oluyor.
- Harp Akademileri kapatılıyor, yerine Milli Savunma Üniversitesi geliyor. Rektörü Cumhurbaşkanı atıyor.
Bütün üniversite rektörlerini Cumhurbaşkanı atadığına göre, bunu da Cumhurbaşkanının ataması ilk bakışta normal.
Tek yanlı siyasetin emrinde
Ancak...
Hepsine birden topluca bakıldığında, ordu tam manasıyla siyasetin göbeğinde.
Orduyu siyasetin dışına çekelim derken, ordu siyasetin göbeğine oturtuluyor.
Ordu içinde özellikle terfilerin FETÖ’cülerin eline geçmesi karşısında, siyasi iktidar hele de, bir darbe girişimi sonrasında, bir refleks olarak, bundan böyle bunu engellemek için orduyla ilgili kararları, fabrikalar ve hastanelerle birlikte kendine bağlıyor.
Bu defa da, ordu tam anlamıyla, iktidara kim gelirse, o siyasi görüşün emrine ve tek yanlı o siyasi iradenin emrine girmiş oluyor.
Ergenekon ve Balyoz'dan yardım
Kararların perde arkası ilginç. Bu kararlar herhalde üç günde çıkmıyor.
AKP ordu ile ilgili bu düzenlemeleri yaparken, Ergenekon ve Balyoz’dan mağdur duruma düşmüş askerlerin yazdıkları kitaplar, makaleler ve söyleşilerden yararlanıyor. Onların da, bir bölüm orduda yeni bir düzenlemenin gereğini vurguluyor.
Örneğin, askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı'na, Jandarma ve Sahil Güvenliğin İçişleri Bakanlığı'na bağlanmasını öneriyor.
Bununla birlikte:
- Askeri hastaneler yerine, sağlık hizmetleri verebilecek seyyar askeri birimlerin kurulması üzerinde duruyor.
- Askeri yargının kaldırılmasını yerinde bulurken, disiplin mahkemeleri öneriyor.
- Askeri okulların kapatılmasını yanlış buluyor.
- Yapısal düzenlemenin tek başına AKP tarafından değil de, bunun tarafsız, meslekten anlayan ve Meclis’teki siyasi partilerin temsilcilerinden oluşan bir komisyonca hazırlanmasının daha doğru olacağını düşünüyor.
- YAŞ’taki yeni düzeni eleştiriyor.
- Genelkurmay Başkanı'nın kuvvet komutanlıkları üzerinde etkisi kalmadığı için, pasif hale getirilmesini sakıncalı görüyor.
Sonuçta yeni düzenlemeyle ilgili ciddi kaygı belirtiyorlar:
“Yeni düzenleme orduyu siyasetin emrine sokar.”
Asıl sorular
Ordunun yönetimi bu düzenlemeyle bütünüyle siyasi iradeye bağlanıyor.
Sivil iradenin üstünlüğünü orduya hissettirirken:
- Cumhurbaşkanı vaşkanlığa gerek kalmadan, fiilen bu alanda da, tek seçici konumunda.
- Başbakan yardımcıları, Adalet, İçişleri ve Dışişleri Bakanları Yüksek Askeri Şûra üyesi olarak, askeri kararlardan teknik olarak ne kadar anlar?
- Bu düzenleme ile ordu Türkiye’nin savunmasında şimdi daha mı güçlü hale geliyor?
Çok tartışmalı. Kimseye danışmadan, yine “ben yaptım, oldu” mantığı.
Erdoğan ve HDP
Bunun dışında, dünkü önemli gelişme…
İki bine yakın hakaret davası açıyor Tayyip Erdoğan. Siyasilere, gazetecilere ve sıradan yurttaşlara, şimdi jest olarak, o davaları geri çekiyor. Olumlu bir tavır. Yine bir eksik var.
HDP’ye dönük açtığı davalardan vazgeçmiyor. Yazık.
Üstelik geri çekerken, verdiği dilekçede günümüz açısından geçerli gerekçeler sıralıyor:
“Milletin asgari müşterekte buluşması, birlik ve beraberliğimizin tahkim edilmesi, siyasi hayatta asgari nezaketin tesis edilmesi için...
(...) Fikirlerimizin farklılığı zenginliğimizdir.”
HDP’yi dışlayarak, “millet asgari müşterekte” nasıl buluşacak? “Birlik ve beraberliğimiz nasıl tahkim edilecek?”
“Farklı fikirlerin zenginliği” nerede?
Erdoğan 15 Temmuz darbe girişimi sonrası siyasi parti liderlerini Saray’a davet ederken, HDP’yi yine dışlıyor.
Yanlışta ısrar ediyor.