“Ben onu artık adam sınıfından saymıyorum, adam müsveddesi demeyi bile kendisine çok görüyorum.”
Laf bu kadar ağır, hakaret dolu. Ahmet Davutoğlu’nun bu hakareti Kemal Kılıçdaroğlu’na. Daha bir ay önce.
“CHP’nin başındaki tedaviye muhtaç patolojik bir vaka. Tıbbi muayeneden sonra ahlaki muayeneden geçirmek lazım.”
Laf bu kadar ağır, hakaret dolu. Davutoğlu’nun bu hakareti Kılıçdaroğlu’na. Daha bir ay önce.
“Kılıçdaroğlu’nun üslupsuzluğunu Türk siyaseti utançla hatırlayacaktır. Kılıçdaroğlu seviyesizliğinin bir örneğini daha göstermiştir. Bu terbiyesizliği kendisine aynen iade ediyorum.”
Laf bu kadar ağır, hakaret dolu. Davutoğlu’nun bu hakareti Kılıçdaroğlu’na. Daha bir ay önce.
“Kılıçdaroğlu hatasını farkedecek düzeyde bir akla sahip olmadığını göstermiştir. Siyasetimiz bu hasta adamı hak etmiyor.”
Laf bu kadar ağır, hakaret dolu. Davutoğlu’nun bu hakareti Kılıçdaroğlu’na. Daha bir ay önce.
Bunun dışında zaman zaman grup konuşmalarında, zaman zaman mitinglerinde, açıklamalarında siyasi rekabeti çoktan aşan sözleri Davutoğlu hiç esirgemeden kullanıyor. Defalarca hakaret ediyor.
Tepki çok
Davutoğlu önceki gün bir Saray darbesiyle görevinden alınıyor. Kılıçdaroğlu basın toplantısı düzenliyor ve:
“Helallik boynumuzun borcudur, tüm haklarımızı helal ediyoruz.”
Sözüm ona, “siyasi jest, siyasi nezaket.” Sana ne Kılıçdaroğlu, sana ne? Sana mı düştü Davutoğlu’nu savunmak?
Evet, öyle diyor, “Davutoğlu’nu da savunmak bize düştü.”
Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamalarından sonra CHP’ye yurdun dört bir yanından tepki yağıyor. Çeşitli haksızlıklara uğrayanların, hak ve özgürlükleri kısıtlananların yanı sıra, özellikle şehit ve gazi yakınlarından gelen tepkiler.
“Helallik” sözleri CHP’nin kendi içinde de, rahatsızlık yaratıyor.
AKP'de daha rastlanmadı
Kılıçdaroğlu’nun Davutoğlu’nun görevini bırakmaya zorlanması karşısında tavır alması normal. Bu zoraki ayrılığı “4 Mayıs Saray darbesi” olarak nitelemesi, bunu 28 Şubat ve 12 Mart gibi askeri darbelerle karşılaştırması yerinde bir siyasi refleks. Çünkü, olay bir darbe.
Ama, orada durmasını bilmeyip, Davutoğlu’nu sahiplenmesi, “haklarını helal etmesi” çok fazla kaçıyor.
AKP tarafına bakıyorum, orada “hakkımı helal ettim” diyene daha rastlamış değilim.
Davutoğlu’na sahip çıkan belki bir avuç insan var. Ama, çok büyük çoğunluk, hem havuz medyası, hem yandaşları, kim varsa, hepsi Erdoğan’a güzelleme döktürmekle meşgul.
Davutoğlu’nu anında satışa getiriyorlar. Arkasından “ah, vah” diyene pek rastlamıyorum. Çünkü, biat kültürü, adamı anında satışa getirir.
Davutoğlu neredeyse, halen Genel Başkanı bulunduğu AKP Genel Merkezi binasına bile zor girecek.
Yok durun bir dakika, AKP’nin bir anda kaderine terkettiği Davutoğlu’nun elinden Kılıçdaroğlu tutuyor, onca hakareti unutarak. Sözüm ona, “siyasi olgunluk” gösterisi.
Bu gösteri halkta ters tepiyor.
Burada bir parantez açmak gerekiyor.
Ters tepen diğer olay, dokunulmazlık konusunda AKP ile birlikte davranmak. O politika da, hem CHP içinde, hem CHP’ye oy veren kitlelerde rahatsızlık yaratıyor.
CHP’nin dokunulmazlık açıklamaları evlere şenlik. CHP yöneticisi “dokunulmazlıkların bu biçimde kaldırılması anayasaya aykırı ama, biz oy vereceğiz” diyor.
E, siz sabah akşam, Tayyip Erdoğan’ı anayasaya aykırı davranmakla eleştiriyorsunuz, aynı şeyi siz de yaptığınızı itiraf ediyorsunuz. Bu nasıl iş?
Arka arkaya gelen bu davranışlar, “CHP ne yapmak istiyor, nereye gidiyor” sorularına yol açıyor.
Ne garip, Türkiye’de, hatta başka partilerin içinde ne olursa olsun, dönüp dolaşıyor, bir biçimde CHP’ye mutlaka bir yerinden çarpıyor.
“Helalleşmeden” önce, Kılıçdaroğlu otursun, bunun nedenlerini düşünsün.
Güzelleme ve farklı isimler
AKP cephesinde televizyonlarda ve onların medyasında, partilerinin içinde her ne kadar Erdoğan güzellemeleri, “Reis haklıdır” sesleri yükseliyor olsa bile, çeşitli resmi kurumlarda onlara bağlı bürokraside, sıkı AKP’liler arasında bir durup düşünme sahnelerini görmek mümkün.
İçleri, göründükleri kadar rahat değil.
Bir kaç ay önce Erdoğan’a tek laf ettirmeyen, ona dönük eleştirilere şiddetle karşı çıkan, hatta o eleştiriler karşısında kavgaya bile giren kadrolar şimdi daha alçaktan uçuyor.
Gerçi, kısa ve orta dönemde bu Erdoğan’a bakışı değiştirecek hale gelmez. Şimdilik söz konusu değil. Hele de, medyada bu pompalama varken.
Genel Başkanlarını bir günde unutuyorlar, Davutoğlu bir günde boşlukta sallanmaya başlıyor. Aman, iyi ki Kılıçdaroğlu var.
Can Dündar'a saldırı
Bu satırları yazarken, Can Dündar’a silahlı saldırı haberiyle başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyor. Neyse ki, Can’a bir şey olmuyor. Ne yazık ki, NTV muhabiri Yağız Şenkal hafif yaralanıyor.
Bu ülkede doğruluktan sapmayan, meslek ilkelerinden asla ödün vermeyen, ona buna yaltaklanmayan gazetecilerin kaderi bu. Ya işlerinden oluyor ya hapse giriyor ya kurşunların hedefi oluyor.
O kahpe kurşunlar yıllarca örneklerini gördüğümüz gibi, bazen hedefini buluyor, meslektaşlarımız, ağabeylerimiz, arkadaşlarımız aramızdan ayrılıyor, bazen kader yüzümüze gülüyor. Dün de Can yara almadan kurtuluyor.
Can ve Yağız, ikinize de büyük geçmiş olsun.
Kurşunlar hedefini bulmuyor ama, mahkeme gazeteciliğe cezayı basıyor. Can ve Erdem mahkum oluyor. Günümüz Türkiye’sinde sürpriz değil.
Kemal Kılıçdaroğlu saldırı haberini alır almaz Can’ı geçmiş olsun demek için arıyor. Can’a saldırı, Kılıçdaroğlu’nun helallik verdiği Davutoğlu’nun hala Başbakanlık koltuğunda oturduğu günlere rastlıyor.