“Son milletvekilliği adaylığımdır, partimin tüzüğünde böyledir ve gereğini yaparım”.
Sadece milletvekilliği değil.
2009...
O tarihte bir toplantıda bu sözleri söyleyen Tayyip Erdoğan aynı toplantıda:
“Biz bugün varız, yakın yokuz. Biz bu makamlarda kalıcı değiliz. Kimler geldi, kimler geçti, biz de kalıcı değiliz. Bakın ben açıkladım. 2011 benim son adaylığımdır”.
Erdoğan daha da iddialı konuşmaya devam ediyor:
“Tükürdüğümü yalamam, onu da söyleyeyim. Birileri gibi oralara çakılıp kalmam. Eğer millete hizmet ise, hizmet sadece politikada olmaz. Giderim bir vakfın başına, orada hizmet ederim”.
2011 Eskişehir...
“Dördüncü ve son kez genel başkanlığa aday olacağım”.
Üç dönem milletvekilliği şartı getiren kendi partisinin tüzüğü ne oluyor?..
Ne olacak, çiğneniyor, ne fark eder, anayasanın delik deşik olduğu bir ortamda, parti tüzüğü delinmiş, çok mu!..
2022 Samsun...
“İnşallah 2023’te kendi adıma milletimizden son defa istediğim destekten alacağım güçle, daha sonra bayrağı gençlere emanet edeceğiz”.
Yok tüzük, yok son defa destek derken, tek adam rejimine geçildikten sonra parti genel başkanlığını bile bırakmıyor!.. O hırsla anayasa bile değişiyor.
AKP’li 56 milletvekili
AKP kurulurken, 2001’de bas bas bağıran parti kurucuları siyasi caka satıyor:
“Bizim partide üst üste en fazla üç dönem milletvekili olunabiliyor, parti tüzüğüne madde koyduk. Partinin ve Meclis’in yenilenmesi gerekir, bu sınırlama ondan dolayı”.
Parti tüzüğü mü kalmış?..
Tüzük orada dursun, o madde kağıt üstünde hala varken, en fazla üç dönem milletvekilliği yapmış olanların durumu, “kişiye göre” yeniden ele alınmak üzere partinin yönetim kuruluna bırakılıyor. Tüzük filan hikâye!..
Üç dönem kuralına takılan AKP’de şu anda 56 milletvekili var.
“Onlardan çoğu Meclis’e gelmiyor, oturumlara katılmıyor”.
Katılmıyorlar ama, sadece o kuralla sınırlı değil.
AKP milletvekillerinde bir boş vermişlik, bir bıkkınlık, inançlarını yitirmişlik var.
Kaldı ki, Erdoğan için hiç bir biçimde geçerli olmayan tüzük, ilgili milletvekilleri için uygulanıyorsa, onlar da, Meclis’e gelmiyor!..
Bürokrasiden gelen sinyal
Aynı inanç kaybı kendi atadıkları bürokrasiye çoktan yansımış bulunuyor.
Herhangi bir ilde, herhangi bir muhalefet milletvekili, örneğin geçen yıl o ilin herhangi bir yöneticisine, diyelim ki tapu müdürü, nüfus müdürü ya da benzeri bir yetkiliyi aradığında, o kişi milletvekillinin telefonuna bile çıkmıyor.
Ya şimdi?..
Bir süredir aynı yöneticiler muhalefet milletvekillerini kendiliklerinden arıyor:
“Bir emriniz var mı?..”
Tecrübeyle sabit:
“Bir iktidarın seçimi kazanıp kazanmayacağının ilk sinyali her zaman önce bürokrasiden geliyor. Bürokrasi muhalefete yanaşmaya başladığında, bilin ki, iktidar artık yolcu!..”
AYM’de tepki
Bir başka sinyal, üstelik çok çarpıcı bir sinyal dün Anayasa Mahkemesi’nden geliyor.
“Anayasa Mahkemesi üyeleri Erdoğan’ın isteğini geri çeviriyor ve onun Başkan olarak görmek istediği İrfan Fidan’ı seçmiyor, Başkan Zühtü Aslan’ın görevine devamı için oy kullanıyor”.
AYM üyelerinin bu tavrı eşittir Erdoğan’ın yenilgisinden başka bir anlam taşımıyor. Devamı nasıl gelir, izlemeye değer.
Bu direniş yargıda bir ilk.
2009’dan bu yana, on dört yıldır her seçim döneminde “son defa adayım” diyen Erdoğan’a güven kalmadığının işaretlerinden biri.
En çok gerileyen ülke
O güven kaybı, Erdoğan’ın icraatında kendini zaten gösteriyor. Ve vahim biçimde gösteriyor.
“Uluslararası Şeffaflık Örgütü” 1995 yılından bu yana her yıl rapor yayınlıyor. Bir kaç gün önce 2022 Raporu belli oluyor.
“Türkiye:
-Kara parayla mücadelede yetersizlik,
-Ülkeye giren kayıt dışı para,
-Yargının siyasallaşması,
-Sivil toplum alanının daralması,
-Muhalefete baskı,
-AİHM kararlarının uygulanmayışı,
-Kamu kaynaklarının kullanımında hesap verilmeyişi,
-Hiç bir yolsuzluk iddiasının araştırılmayışı,
-Meclis’in yürütmeyi denetleme yetkisinin kaldırılması ve benzeri nedenlerle...
Türkiye bu endekste hızla geriliyor”.
Şeffaflık ve hesap verilebilirlik açısından son on yılda en fazla düşüş gösteren ülke Türkiye.
Hiç bir kararın nasıl ve neden alındığını bilmiyoruz, hiç bir kamu harcamasının gerekçesini bilmiyoruz, hiç bir yolsuzluk iddiasının neden araştırılmadığını bilmiyoruz.
Bunca belirsizlik ve hiç bir hesap verme ihtiyacını duymayan bir iktidarın bu uygulamaları...
“Halka önce yoksulluk, sonra AKP - MHP ortaklığına güvensizlik olarak geri dönüyor”.
Öyle bir yoksulluk ve güvensizlik ki...
Deprem bölgesi üzerinde bulunan bu ülkede işsiz dolaşan jeofizik mühendislerinden maliyetlerini karşılayamayan fırıncılara, sanayicilere, icraya düşen esnafa, kısaca akla gelebilecek her kesimden insanlara kadar herkes mutsuz, herkes kaygılı.
Ve on dört yıldır her seçimde “son defa adayım” diyen Erdoğan, Anayasa’nın açık kuralına rağmen, hâlâ aday!..
Yalçın Doğan kimdir?
Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.
1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.
Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.
Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.
|