14 Ekim 2024

Biz tanımıyoruz, onlar “daha sağlam demokrasi için” güçlendiriyor

Şu sıralarda Alman siyasetinde en çok şu söz duyuluyor: “Otoriter eğilimler önce anayasayı değiştirmeyi ve Anayasa Mahkemesi’ni zayıflatmayı hedef alıyor. Ardından devlet kurumları güçsüz kılınıyor"

Aynı anda, aynı konuda, iki farklı ülkede, aynı hedef tartışılıyor, “Anayasa değişikliği.”

Hangi iki ülkede?..

Türkiye’de ve Almanya’da.

İki ülkede de hedef aynı, anayasa değişikliği ancak...

Değişiklik amaçları arasında olağanüstü fark var.

Türkiye’de ülkeyi kanun hükmünde kararnamelerle yönetmek yerine, tek adam rejimini anayasal sisteme oturtmak ve daha otoriter eğilime açmak düşünülüyorsa...

Ayrıca, değiştirilmesi teklif bile edilmesi mümkün olmayan, laik Cumhuriyet’in ve demokrasinin temelini oluşturan yok 4. maddesi, yok 3. maddesi dile dolanıyorsa...

Almanya’da tam tersi.

Ülkeyi otoriter eğilimlerden korumak, demokrasiye ve özgürlüklere daha çok sahip çıkmak amacıyla anayasa değişikliğine dönük hazırlıklar son aşamada.

Göçmenler ve aşırı sağ

Son yıllarda demokrasileri tehdit eden nedenlerin başında göçmenler geliyor.

Göçmenlerden kaynaklı yabancı düşmanlığı artarken, siyasi alanda da, yine göçmenler kaynaklı aşırı sağ partilerin yükselmesi dikkat çekiyor.

Aşrı sağın hızla yükseldiği ülkelerden biri Almanya. Almanya’da aşırı sağı temsil eden “Almanya İçin Alternatif” (AfD) partisi kurulduğu yıl, 2013 seçimlerinde yüzde 4.7 oy alırken, 2021 seçimlerinde oyları yüzde 10.3’e yükseliyor. Bu yıl yapılan eyalet seçimlerinde yüzde 16.9’a ulaşıyor.

Söylemleri 1930’ların Almanya’sını hatırlatıyor, Hitler dönemini. Bu partiye “Neonazi” suçlamaları eksik değil.

Almanların önemli çoğunluğu aynı kaygıyı taşıyor:

“Yoksa, biz 1930’ların faşizmini yeniden mi yaşayacağız?”

Polonya alarmı

Almanlar bu korkuyu yaşarken, komşusu Polonya’daki bir anayasa değişikliği tuz biber ekiyor.

Bir kaç hafta önce Polonya’da yapılan anayasa değişikliği ile “oradaki Anayasa Mahkemesi’nin yetkileri daraltılıyor, kısıtlanıyor”.

O mahkemenin yetkilerinin siyaset eliyle kısıtlanması demokrasiye tehdit olarak yorumlanıyor, anayasal darbe. Polonya’da da demokrasi artık bıçak sırtında mı, soruları çokça soruluyor.

AYM’yi güçlendirmek

Bizde, son yıllarda...

Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmazken...

Anayasa’ya rağmen, birinci derece mahkemeler bile, Anayasa Mahkemesi kararlarını hiçe sayarken...

Hatta, Yargıtay Anayasa Mahkemesi’nin bazı üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunurken...

Uzağa gitmeye gerek yok.

Hatta, MHP lideri Devlet Bahçeli hızını alamayıp, “Anayasa Mahkemesi kapatılmalı ya da yeni baştan yapılandırılmalıdır” derken...

Demokrasinin güvencesi

Çoğunluğun anayasayı ihlallerine karşı...

Ama, aynı zamanda azınlığın saldırılarına karşı...

Özünde...

Demokrasiyi korumak, ülkeyi aşırı sağın tehdidine karşı güçlendirmek amacıyla Alman Anayasa Mahkemesi’nin (Bundesverfassungsgericht) yetkilerini genişletmek için Almanlar anayasa değişikliğine gidiyor.

Bizde Anayasa Mahkemesi sıradan bir muamele görmeye başlarken, Almanya’da demokratik rejimin güvencesi olarak görülüyor.

O güvencelerden biri de...

Devlet kurumlarının siyaset karşısında bağımsızlığı.

Değişiklik, o bağımsızlığı Anayasa Mahkemesi üzerinden sağlamlaştırmayı hedefliyor.

Sadece AfD karşı

Şu sıralarda Alman siyasetinde en çok şu söz duyuluyor:

“Otoriter eğilimler önce anayasayı değiştirmeyi ve Anayasa Mahkemesi’ni zayıflatmayı hedef alıyor. Ardından devlet kurumları güçsüz kılınıyor.”

Anayasa değişikliğine bütün partiler katılırken, sadece aşırı sağın temsilcisi AfD karşı çıkıyor, değişikliği gereksiz buluyor.

Kıskanmak

Bir ara ekonomik konularda duyduğumuz garip bir laf vardı ya, “Almanlar bizi kıskanıyor” lafı.

Demokrasiyi korumak için Almanya’da Anayasa Mahkemesi’nin güçlendirileceğini öğrenince...

Ben şimdi Almanları kıskanıyorum!..

Almanların bizi kıskanması ne kadar hayal ötesi ise demokrasiye inananların Almanları kıskanması o ölçüde gerçekçi.

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Bahçeli DEM'e çiçek attı ama...

AKP ve MHP tarafından “terörist, bölücü” diye itilip kakılan DEM heyecanlanıyor, o heyecanla “Selahattin Demirtaş serbest kalsın, kayyım uygulaması sona ersin, tutuklu arkadaşlarımıza af çıksın” gibi liste hazırlayanlar bile var

CHP’de unutulan hedef, ayrıca bitmeyen hastalık

İnsanlar bugünkü rejimden bıkmış, değişiklik istiyor, parlamenter rejime geçmek istiyor, çünkü o rejim insanların haklarına ulaşmasını sağlıyor. 31 Mart’a giderken, insanlar parlamenter rejim sözüne sarılıyor. Bugün CHP’nin oy kaybında biraz da o sözün unutulması yatıyor

Şiddete yolculuk: Kopenhag’dan Ankara’ya, şimdi BRICS’e

“Cennet vatan” çoktan mazide kalıyor, “cehenneme” dönüşüyor...

"
"