Tarihte ilk beyin ameliyatı yapılan uygarlık. Tarihte tekstil endüstrisinin geliştiği ilk yer. Binlerce insan iskeleti, ev eşyası, belli bir uygarlık düzeyine ulaşmış bir toplumdan günümüze kalan tarihsel bir miras.
Urartu Uygarlığı, Van Gölü çevresinde.
Milattan önce üç bin yılına dayanıyor. O uygarlıktan kalan bir yer var:
Dilkaya Höyüğü.
Bir süre önce bu höyüğün bulunduğu yere, Van Belediyesi’ne kayyım atanmış kişi ne yapıyor?
Tuvalet ve otopark.
E, bize tarihi eser mi gerek, yoksa otopark ve tuvalet mi?
Karar basit. Kayyım bey acele aziz halkımızın ihtiyaçlarını göz önünde tutarak, Dilkaya Höyüğü’nü ve bu arada oradaki beş bin yıllık uygarlığı vinçlerle, kamyonlarla, çalışma makinalarıyla yerle bir ediyor.
Orada ilk kazı 1984’te yapılıyor ve sekiz yıl sürüyor. Urartu Uygarlığına ilişkin pek çok eser bulunuyor.
Şimdi o eserlerin hepsi b.k çukurunda.
Van’da Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü var, bu ülkede ayrıca bir de anlı şanlı Kültür ve Turizm Bakanı var.
O Bakanlık ve o müdürlük ne iş yapıyor?
“Valla bizim haberimiz olmadı” mı diyor, yoksa ne?
Bu bir “ihanet” değil de, ne?
Araklı Höyüğü
Üstü Bizans, en alt tabaka yedi bin yıllık uygarlığın merkezi.
İşlenmiş taşlar, çiniler, ev eşyaları, silahlar, insan maskeleri barındırıyor.
Araklı Höyüğü.
Isparta - Beyşehir karayolu üzerinde.
Arkadaşlar “yol” yapıyor. Yolu genişletmek gerek. İyi de, oradaki o höyük yolun genişlemesini engelliyor.
Yolu yapanlar ne yapıyor?
Kazma, kürek, vinç, yol makinaları ve dozerlerle yedi bin yıllık uygarlığı yerle bir ediyor.
Bize tarihi eser mı gerek, yol mu? Elbette yol.
O zaman vur kazmayı, gitsin.
Yedi bin yıllık uygarlığın kalıntıları paramparça.
Oradaki Kültür ve Turizm Müdürlüğü mü ne, artık ne ise, suç duyurusunda bulunuyor.
“Atı alan Üsküdar’ı geçmiş”, müdürlüğün aklı başına şimdi geliyor.
Bu ülkede Kültür ve Turizm Bakanı ne işe yarıyor?
Tarihsel eserleri korumak kimin görevi?
Arada bir nutuk atıp, siyasal mesajlar verip, ülkemizin nasıl “nurlu ufuklara” yelken açtığını o Bakan Bey’den de öğreniyoruz.
Öyle değil mi, Sayın Bakan Numan Kurtulmuş Beyefendi.
Bu bir “ihanet” değil de, ne?
Murat Dağı
Beş yüz yıllık ağaçlar barındırıyor. İçinden çıkan bol su ile Porsuk Nehri, Susurluk Nehri, Gediz ve Banaz Çaylarını besliyor.
Uşak ve çevresinin oksijen kaynağı.
Murat Dağı.
Dağ, ormanı ve suyu ile bölgeye hayat veriyor.
Dağın ormanlık bölgesinin altı, birilerinin iştahını kabartıyor.
Maden var, maden.
Ama, eğer o dağda maden işletilmesine izin verilirse:
-Bölgede tarımsal üretim bitiyor,
-İşsiz ve yoksul insanlar grubu biraz daha büyüyor,
-Uşak - Kütahya bölgesinin hayat damarları kesiliyor,
-Maden işletmeye izin verilmesi, bölgede felaket anlamına geliyor.
Konuyu enine boyuna Meclis kürsüsünden anlatan CHP milletvekili Özkan Yalım dönüp, dolaşıp Enerji Bakanı ile Çevre Bakanına soru yağdırıyor:
“Murat Dağında maden ruhsatı verdiniz mi? Defalarca yazılı, sözlü önerge verdim, cevap vermiyorsunuz, maden ruhsatı verdiniz mi? İzin verdiyseniz, derhal iptal edin”. (11 Ekim 2017, TBMM Tutanak, s.7).
Böyle bir projeye izin veriliyorsa ya da verilmiş ise, bu bir “ihanet” değil mi?
Başka örnekler de var
1895’te açılan Golf Kulübüne askeri lojman yapmak, Topkapı Sarayı’nın alt tarafını imara açmak, ODTÜ ormanlarından yol geçirmek...
Murat Dağı hariç, bu örnekler yine Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş Beyefendi’nin, eski deyimle, “uhdesinde”, yani sorumluluğunda, yani ondan sorulur.
Numan Bey ve o Bakanlık, mesela ne iş yapar?
Yukarıdan beri aktardıklarım son on beş, yirmi günün bilançosu.
Bütün bu “ihanet” zincirini Numan Bey de, bizim gibi, medyadan ya da milletvekillerinden mi öğreniyor, yoksa ne?
Kimden ve nasıl öğreniyor ya da öğrenmiyorsa, mesele çok daha vahim:
Göz göre göre tarih elden gidiyor.
Numan Bey ve Bakanlığı “ihaneti” sadece izliyor.