08 Mayıs 2023

Nefret dili halkı AKP’den soğuttu: Aaa ilk kez "Lütfen"!..

Bu seçim kampanyasında farklı bir tavır, farklı bir dönüşüm kendisini gösteriyor

O sırada ezan okunuyor.

Herhangi bir kentte, herhangi bir liderin mitingi...

Yıllardır olduğu gibi...

Ezan okunmaya başladığı anda, mitingin hangi aşamasında olursa olsun, konuşmacı ara veriyor, susuyor.

Bu klasik duyarlığa ve dine saygıya rağmen...

Bu seçim kampanyasında farklı bir tavır, farklı bir dönüşüm kendisini gösteriyor.

Din ve şiddet

Seçim kampanyasını Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu pozitif, yapıcı ve net projelerle yürütürken...

Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve de şürekası nefret dilinin, şiddet dilinin yanı sıra...

Dini siyasete, hiç olmadığı kadar alet etme propagandası yürütüyor.

Hatta, dini siyasete alet etmekte her türlü ölçü öyle aşılıyor ki, Erdoğan cami avlusunda miting düzenliyor, meydanlarda kürsüye elinde Kur’an- ı Kerim’le çıkıyor, seccadeyle çıkıyor, her konuşmasında mutlaka din vurgusu yapıyor.

Din ve şiddet...

Din ve nefret...

Yana yana gelmesi asla mümkün olmayan kavramlar.

Ancak, Erdoğan ve Bahçeli bu söylemlerinden vazgeçmiyor.

Ters tepti

Geçen akşam TELE 1’de katıldığım Gazeteciler Masası programına davetli konuklardan biri ORC Araştırma Şirketi Genel Müdürü Mehmet Pösteki.

Erdoğan ile Bahçeli ve şürekasının kullandığı nefret ve şiddet dilinin seçmen üzerindeki etkisini sorduğumda, Pösteki’nin yanıtı seçimin sonucunu belirleyecek nitelikte:

"Dinin siyasete bu ölçüde alet edilmesi, nefret dilinin ağır biçimde kullanılması ters tepiyor. Seçmeni AKP’den uzaklaştırıyor, bunu anketlerde net biçimde görüyoruz".

Mitinglerde ezan okunduğunda susmasını bilen insanlar, orucunda, namazında niyazında ama, din propagandası karşısında artık bıkkınlık duyuyor.

Tepeden tırnağa kibir

Dinin siyasete alet edilmesine, nefret dilinin kullanılmasına paralel, seçmenin AKP’den uzaklaşmasının başka bir nedeni daha var.

Mehmet Pösteki’ye göre, aşırı pahalılık, özgürlüklerin kısıtlanması, göçmen sorununun yanı sıra:

"Tepede bir kibir var, halkı küçümseyen bir kibir. Bu kibir tepeden aşağıya doğru adım adım iniyor, AKP’nin il ve ilçe yönetimlerinde, belediye meclis üyelerindeki insanlar kibir dolu, halkı küçük görüyor. İktidara geldikleri yılların tam tersi.

Bu kibir seçmenin AKP’den uzaklaşmasında çok ciddi rol oynayan nedenlerden bir diğeri".

Nereden nereye!..

Erdoğan farkına mı vardı

1946 seçimlerinden bu yana, tam yirmi seçimde görülmedik biçimde...

Nefret ve şiddet dilinin sınır tanımaz hale gelmesi...

Dinin siyasete ağır biçimde alet edilmesinden dolayı...

Seçmenlerin AKP’den uzaklaşmasını Erdoğan ve çevresi tespit etmiş olabilir mi?..

Önceki gün Erdoğan’ın paylaştığı tweetin şu bölümüne bakın:

"14 Mayıs Türk Demokrasisinin şöleni olacak.

Siyasetin özünde var olan tatlı rekabetin siyasi husumete dönüştürülmesine lütfen fırsat vermeyelim. Bu topraklardaki bin yıllık kardeşliğimize sıkı sıkıya sahip çıkalım.

Kırgınlıkları giderelim".

Aaaa!..

"Lütfen" mi?..

Elem tere fiş, kem gözlere şiş!..

"Lütfen" mi?..

Şiddet dilinden "lütfen" nezaketine!..

Erdoğan’ın ağzından ilk kez duyuyorum, "lütfen!.."

Erdoğan’ın başına taş mı düştü?..

Yoksa, anketlerdeki gerçekler mi?..

Nefret dilinin seçmen üzerindeki olumsuz etkisini ortaya koyan gerçekler kendisine anlatılmış olabilir mi?..

O nedenle, Erdoğan 180 derece çark vaziyetinde!..

Elbet, bugünlük.

Hemen aceleye gerek yok.

Her zaman olduğu gibi, yarın yine nefret dilini kullanan, bildiğimiz Erdoğan’ı görürsek, hiç şaşmayalım.

Bahçeli’nin mermisi

Buna karşı, Bahçeli gaza basmış gidiyor!..

Önceki gün mitinginde, her zamanki gibi, içi boş, hiçbir anlam ifade etmeyen tekerlemeleri meydanda toplanan az sayıdaki insan tepki vermeden dinliyor.

Bahçeli’nin bıkkınlık veren tehditleri, muhalefeti kastederek:

"Bu hainler ya ömür boyu ceza alırlar ya da vücutlarına mermi alırlar".

Meydan sanki donuyor ne ses, ne nefes!..

Meydanda itibar etmedikleri gibi, sandıkta zaten hiç itibar etmeyecekler.

İster "lütfen", ister "mermi..."

İlya Ehrenburg’un ölümsüz romanı gibi...

"Dipten Gelen Dalga..."

Değişimi müjdeliyor.

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

"Hava kurşun gibi ağır", "demokratik ve sivil anayasa" mı!..

Sıkıyönetim ve OHAL'i andıran türde, 1 Mayıs'ın bir gün öncesinden her yer polis kaynarken... Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmazken... Bir de demezler mi: "Demokratik ve sivil anayasa yapacağız!.."

“Yeni Anayasa” tam da bu hafta, öyle mi?

“Demagoji?” Türk Dil Kurumu’na göre “laf cambazlığı” demek. İlgisiz konuları birbiriyle bağdaştırmak, sapla samanı karıştırmak anlamında

Nostalji... Öğretici, yol gösterici ve çok keyifli

Türkiye’de ekonomiye yön veren, yine çok ağır bir kriz döneminde ülkeyi düzlüğü çıkarmayı öngören 24 Ocak 1980 kararlarının mimarlarından biri de Kaya Erdem