13 Nisan 2016

"Ne çektin be ağaç"

Gazetecilere, öğrencilere ya da herhangi birilerine açılan hakaret davaları artık Avrupa'ya sıçramış bulunuyor...

Dört... Üç... İki... Bir. Hayır, uzaya gönderilecek bir füzenin geri sayım işlemi değil. Dört, üç, iki, bir dün Alman basınında en çok okunan haber listesi.

O listede bir haber önce dördüncü sırada, sonra üç, sonra iki, sonra en çok okunan habere, bir numaraya yerleşiyor.

Hangi haber? Tahmin etmiş olabilirsiniz.

Tayyip Erdoğan’ın Alman televizyonunda kendisiyle alay eden bir şiir yazan yapımcıya açtığı dava.

Dünyada bin türlü haber var, bin türlü siyasi, kültürel, spor haberleri var, ııhh, hiç biri değil, dün günün en çok okunan haberi bu. Bazı gazetelerin haberi veriş biçimi de, ilgiyi arttırmış olabilir:

“Erdoğan’ın ZDF’den ve Böhmermann’dan Tuhaf İntikamı.”

Alman kanallarından ZDF’de Böhmermann isimli bir gazeteci Erdoğanla alay eden bir şiir yazıyor ve yaptığı programda okuyor. Bunun üzerine Erdoğan Böhmermann hakkında dava açılması için Alman Savcılığına başvuruyor.

Haber çok dallı budaklı, onun için ilgi çekiyor.
 

Şiir ve ötesi
 

Şiirde Böhmermann “Batı demokrasilerinde izin verilen mizah anlayışı ile yasaklanan mizah anlayışı arasındaki farkı” anlattığını belirtiyor. Yasaklanan mizaha örnek olarak, Erdoğan’ın tavrını gösteriyor.

Bu şiir üzerine Erdoğan, bir yandan Mainz kenti savcılığına başvururken, diğer yandan bir nota ile talebini Alman Dışişleri Bakanlığına iletiyor. İki istemi var:

  1. Yapımcı, gazeteci Böhmermann’ın para ya da hapis cezasına çarptırılması,
     
  2. Böhmermann’ın özür dileyerek, bir daha Erdoğan’la ilgili alaycı üslup kullanmayacağana ilişkin imza vermesi.
     

Alman Ceza Yasasının ilgili maddesine göre, “yabancı devlet adamlarına hakaret halinde verilecek para ya da hapis cezasından önce, Alman Hükümetinin böyle bir yargılamaya izin vermesi gerekiyor.”

“Türkiye ile Almanya arasında kriz.” Alman basını böyle yorumluyor.
 

Merkel'den telefon
 

Alman Hükümeti izin verecek mi?

Konu şu anda Alman Başbakanlığı-Alman Adalet Bakanlığı ve Alman Dışişleri Bakanlığı arasında görüşülüyor. Bir, iki gün içinde hükümetin karar vereceği söyleniyor.

Bu arada önceki gün Merkel Davutoğlu’nu arayarak, üzüntülerini bildiriyor. Bu trafik ZDF kanalına da yansıyor, kanal şiirin okunduğu programı Internet sitesinden kaldırıyor.

“Türkiye ile Almanya arasında kriz” ya da “Merkel Yine Sıkıştı” başlıklarının altında, “sığınmacı krizi, Türkiye ile sığınmacılar anlaşması” gibi yorumlar var. İş oraya uzanıyor, iması.

Merkel geçtiğimiz aylarda Türkiye’de demokrasiye aykırı olup bitenlere sırtını dönerek, sığınmacılar uğruna Türkiye ile anlaşıyor, bu tavrı çok fazla eleştiriliyor. Eleştiriler karşısında hafif geri adımlar atıyor. Şimdi yine sıkışmış durumda.

  • Gazetecinin yargılanmasına izin verse, kendi inançlarına göre, basın ve ifade özgürlüğü ne olacak? 

     
  • Vermese, Türkiye sığınmacılarla ilgili farklı bir adım atar mı, kaygısı.

Türkiye perde arkasından gerçekten böyle bir sopa gösteriyor mu? Durup dururken, bu yorumların anlamı ne?
 

Yandaş basınla dalga geçmek
 

Buraya kadar olayın Almanya’daki yansımaları.

Alman Basını bir de A Haber kanalının ZDF önündeki röportajını diline dolamış durumda.

A Haber’i vesile ederek, bizim medyanın hal-i pür melalini gözler önüne seriyor. “Yandaş basınla” fena halde dalgasını geçiyor.

Yandaş gazetelerden birinin Gezi direnişi sırasında attığı bir manşeti ele alıyor. Manşete göre, Gezi Parkında toplananlar bir ağacın dibinde sabaha kadar şarkılar söylüyor, ağaç bundan rahatsız oluyor ve manşet:

“Ne Çektin Be Ağaç.”

Yandaşlığın ölçüsü yok, Almanlar farkında. Devam ediyorlar dünkü yorumlarında:

“Tıpkı AKP iktidarı gibi, yandaş basına göre, CIA, Alman Istihbaratı, Cemaat, İsrail, uluslarası büyük sermaye ve Türkiye içindeki uzantıları Türkiye’nin yükselmesini istemiyor oysa, bıraksalar Türkiye uçacak!”
 

Hele o röportaj
 

Aynı haberlerin devamında, A Haber’deki o röportaj, evlere şenlik. ZDF önündeki görüntüler ve sözler aynen veriliyor:

“Elleri titriyor, yani o kadar rahatsız oldular.”

Eli titreyen kim, neden titriyor, nerede titriyor, gibi sorularla gırgır geçiliyor. Aynı kişilerin geçmişte yaptıkları başka röportajlardan örnekler veriliyor.

Bunlar PKK’lıların Berlin’de izini sürüyor, ekranda kimse görünmüyor, röportaja imza atan muhteşem gazeteci “şu anda siz kimseyi göremiyorsunuz, çünkü bizi izliyorlar” diyor.

Bunlar olayın mizah yönü. İşin özü bugün yarın belli olacak. Merkel bir karar verecek.

Özün özü ise, çok başka.

Türkiye’de gazetecilere, öğrencilere ya da herhangi birilerine açılan Erdoğan’a hakaret davaları şimdi artık Avrupa’ya sıçramış bulunuyor.

Ağacın ne çektiğini bilmiyorum ama, Batı ZDF’teki gazeteciye açılan dava ile burada bizim ne çektiğimizi artık iyice öğrenmiş bulunuyor.

Öğrendikleri için dudakları uçukluyor, bu haber zaten o nedenle “en çok okunanlar” listesinde bir numara.

Yazarın Diğer Yazıları

Apo istedi, DEM yapmadı, Erdoğan bir övgü hazinesi!..

Erdoğan Bahçeli’nin önerisini destekliyor, dolayısıyla Apo’nun önce DEM, sonra Kandil ile fiili diyaloğunu onaylıyor. Öyle ya, terörü sonlandırmaya katkı verecekse, Apo Kandil ile diyaloğa girmeden nasıl çözecek?..

Kandil önce Apo’yu mu dinler, yoksa Amerika’yı mı?

Apo gelecek, DEM Grubunda konuşacak, PKK’ya “silah bırak” diyecek, PKK ve YPG de silah bırakacak!.. Meclis’e gelip konuşması gibi, hiçbir politika ile örtüşmeyen öneri bir yana...

Bahçeli’nin baştankara çıkışına karşı: İspanya modeli

Hiçbir partiyle konuşmadan hatta, belki kendi partisinin organlarıyla bile görüşmeden, Bahçeli’nin çıkışı elbette pek çok kuşkuyu beraberinde getiriyor. Ortada devlet kurumlarının hazırladığı böyle bir plan var mı?..

"
"