16 Aralık 2016

Nasırlaşmış duygular

Sanki aşağı mahallede bilye oynuyoruz...

“Ferrero” nedir? Acaba nedir?

Türkiye dünya fındık üretiminin yüzde 75’ini sağlıyor ama, fiyatı Türkiye belirlemiyor.

CHP milletvekili Ünal Demirtaş’a göre, “Fındıkta tekel oluşturan İtalyan Ferrero firması belirliyor.” (Meclis tutanakları, 14.12.2016 çarşamba, s.83).

Demirtaş devam ediyor, tutanaklardan aktarıyorum:

“Rekabet Kurumu bu şirketle ilgili bilgi ve belgelere ulaşılamadığı gerekçesiyle, soruşturmaya yer yok kararı verdi. Geçen yıla göre, içerde fındık fiyatı artacağı yerde, düştü.

"Neden Karadeniz’de fındık üreticisini korumuyorsunuz da, Ferrero’yu koruyorsunuz? Yoksa, bu şirketin de tepelerde koruyucu meleği mi var?”

Yine aynı tutanaklardan devam ediyorum. Demirtaş’ın bu sözü üzerine Gümrük ve Tekel Bakanı Bülent Tüfenkçi çok sinirleniyor:

“Sensin meleği, sen.”

Tüfenkçi daha sonra Gümrük Bakanlığı bütçesi üzerinde söz aldığında, bu konuya hiç girmiyor. Konuşması uzayınca, süresi bitince, ek süre istediğinde, bir başka AKP milletvekili kendi süresinden ona bir kaç dakika verince, Tüfenkçi:

“Canın sağolsun, dükkan senin.”

Sanki sokakta çelik çomak oynuyor, “bir bakan” resmi bir görüşmede, “dükkan senin.” Bana kalırsa, mantardan şamandıra, makara ipliğinden halat olmaz, civcivden su aygırı doğmaz, icabında “dükkan senin”.

Sanki aşağı mahallede bilye oynuyoruz.

Yirmi yıla yakın Meclis’te bütçe izledim, hangi partiden olursa olsun, “bir bakanın” bütçe görüşmelerinde böyle bir üslup kullandığını hatırlamıyorum.

Ya “Ferrero?” Asıl soru o. Ona cevap yok. Neden? Çünkü, “melek sensin,” çünkü “dükkan senin.”

Bütçesi görüşüyor, bakanı yok

Yine önceki gün bütçe görüşmelerinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesine geçiliyor.

Bakanlığının bütçesi görüşülüyor, Bakan Fatma Betül Sayan Kaya Meclis’te yok, kendi bütçesi görüşülüyor, Bakan Hanım namevcut.

Yıllarca izlediğim bütçe görüşmelerinde bu kadar gayri ciddi bir tutum hatırlamıyorum. Hazin.

Muhalefet o kadar söz alıyor, pek çok sorunu dile getiriyor, hani o eleştirilerden belki bir kaçı işine yarar, kendisine belki ışık tutar, ama yok, nafile, dinlemeye ne gerek var?

“Bakan Hanım” nasılsa, bildiğini okuyacak, orada oturup zaman kaybetmesine gerek yok.

Aile Bakanlığı bütçesi üzerine söz alan CHP milletvekili Candan Yüceer tepkisini Meclis kürsüsünden daha farklı biçimde gösteriyor:

“Sıralar boş. Ayrıca, bütçesi görüşülürken şimdi burada olmayan Sayın Bakanın genel kurulda aldığı ilk söz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘adam gibi ölmek, madam gibi ölmek’  lafını savunmak için olmuştur.”

Mesele şimdi netleşiyor, muhalefeti dinlemenin gereği yok. Günümüzde bir Bakan nerede bulunur, ne zaman, nasıl konuşur, bu örnekler yeteri kadar anlatıyor.

Asıl hazin olan

Madem konu “aile,” madem “kadın,” madem “çocuk,” al sana kadın ve çocuk.

Bu yıl mayısta 22, haziranda 15, temmuzda 17, ağustosta 33, eylülde 35, ekimde 35, kasımda 28 kadın öldürülüyor. Bakan Hanım o koltuğa oturduğundan bu yana 185 kadın öldürülüyor.

Çocuk istismarlarına gelince, ağustosta 23, eylülde 15, ekimde 29, kasımda 100 çocuk istismara uğruyor. Çocuk istismarının sadece yüzde onu yargıya yansıyor.

Devamı tekrar Candan Yüceer’den:

“Bunlar sadece birer rakam değil, hepsinin birer adı, birer yaşamı ve hayalleri vardı.”

Asıl hazin olan bu.

Çocuk istismarı mı? Ne zaman, nerede, kaç çocuk istismara uğramış?

Kadın cinayeti mi? Ne zaman, nerede, kaç kadın şiddete maruz kalmış ve öldürülmüş?

Kaç kişi, kaç?

Ya onların hayatları? Geride bıraktıkları insanlar? Aileleri? Yakınları? O cinayetlerin ve istismarların çevreye verdiği korkunç kuşkular, korkular, hepsinden önemlisi kaybolan o hayatlar?

İnsan, sanki sayılardan ibaret.

Hiç birinin hayatından, geride kalanların çektikleri ızdıraplardan kimsenin haberi yok, kimse de ilgilenmiyor.

Ye terörde hayatlarını kaybeden “şehitler?”

“Şehitlerimize Allahtan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılarımıza sağlık...”

Klişe rakamlar, ezbere binmiş dilekler.

Fena birikiyor

Bugün Türkiye’de kadın cinayetleri ve çocuk istismarlarıyla yaşanan bu sosyal deprem ve ayrıca terör  duyguları nasırlaştırıyor. Hepsi o kadar çok, o kadar çok ki, hayatlar birbirine giriyor, değerler yerle bir oluyor.

Ve bu bir yerlerde birikiyor, birikiyor.

Farkında bile olmayabilirsiniz ama, fena birikiyor.

Neden sonra Meclis’i teşrif eden “Bakan Hanım” uzun uzun “hükümetinin sosyal yardımlarını” anlatıyor. Yine rakamlar.

“2002’de biz iktidara geldiğimizde 1.3 milyar lira olan sosyal yardımlar 2016’da 33 milyar liraya çıkmıştır.”

Sosyal yardımlar bu kadar arttığına göre, aslında bu bir itiraf, demek ki, “muhtaç sayısı artmış.”

Birikiyor, hem de fena birikiyor.

Ya “Ferrero?” O da, “birikim” hanesinde.

Yazarın Diğer Yazıları

Osman, yarın yedi yıl bitiyor!..

Duruşmalar devam ederken tahliye talepleri sürekli geri çevriliyor, ya mahkeme heyeti değişiyor ya Gezi davasına bakan yargıçlardan biri AKP milletvekili aday adayı çıkıyor ya da... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “hak ihlali vardır, derhal tahliye edilmelidir” kararı vermesine rağmen, hem de iki kez, o karar Anayasa’ya aykırı olarak uygulanmıyor

Biz tanımıyoruz, onlar “daha sağlam demokrasi için” güçlendiriyor

Şu sıralarda Alman siyasetinde en çok şu söz duyuluyor: “Otoriter eğilimler önce anayasayı değiştirmeyi ve Anayasa Mahkemesi’ni zayıflatmayı hedef alıyor. Ardından devlet kurumları güçsüz kılınıyor"

Bahçeli DEM'e çiçek attı ama...

AKP ve MHP tarafından “terörist, bölücü” diye itilip kakılan DEM heyecanlanıyor, o heyecanla “Selahattin Demirtaş serbest kalsın, kayyım uygulaması sona ersin, tutuklu arkadaşlarımıza af çıksın” gibi liste hazırlayanlar bile var

"
"