“Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri”, kısaca FARC’ın 1960’larda doğuş nedeni ve sonra elli iki yıl süren iç savaş 1871’de ortaya çıkan Amerikan şirketi “United Fruit Company” ile birebir bağlantılı.
Karşımızda artık unutulan jargonla, tam bir “emperyalist sömürü” çarkının ürünü olan bir iç savaş var. Bir yanda emperyalizmin işbirlikçiliğine soyunmuş Kolombiya devletini yönetenler, karşı tarafta emperyalist sömürüye direnen köylüler ve işçiler.
Kolombiya’da tam elli iki yıl süren, 260 bin insanın ölümüne mal olan iç savaş iki gün önce barış anlaşmasıyla noktalanıyor. FARC, dünyaya yıllardır takdim edildiği biçimde “FARC terör örgütü” sonunda Kolombiya devleti ile barışıyor.
FARC’ı terör örgütü listesine ilk alan ve sonra Avrupa’ya kabul ettiren ülke Amerika. Nedeni var. Nedenini anlamak için 1870’lere gitmek gerek.
Demiryolunda muz
Bir Amerikan şirketi 1870’lerin başında Kosta Rika’da demiryolu yapımını üstleniyor. Şirket demiryolu yapımında çalışan işçilere düşük maliyetli yiyecek sağlamak için demiryolu hattı boyunca “muz” yetiştirmeye başlıyor.
Muz yetiştirip satmak demiryolu yapmaktan çok daha karlı. Sadece muz da değil, Güney Amerika’nın o verimli topraklarında başka tropikal meyveler yetiştirmek de mümkün.
Üstelik, işçi maliyeti çok düşük, sendika yok, o zaman mesele yok.
Başlangıçta köylülerin ve işçilerin dünyadan haberi yok, ver ellerine bir dilim ekmek, çalıştır onları çalıştırabildiğin kadar.
Guatemala’da, Kosta Rika’da, Ekvador’da ve Kolombiya’da.
1900’lerin başında şirket bu ülkelerde büyük çiftlikleri kontrol eder hale geliyor. O zengin topraklarda neyin, ne kadar ekilip biçileceğine United Fruit Company karar veriyor.
Dünyada meyve piyasası bu şirketten soruluyor. Üretim miktarlarını, ürün fiyatlarını, işçi ücretlerini bu sektörde dünya çapında belirleyen şirket o. 20. yüzyıl dünyanın çeşitli bölgelerinde ve fakat öncelikle Latin Amerika’da o şirketin maceralarıyla dolu.
1930’larda yirmi rakip firmayı yutmuş, dünya tekelleri arasında ilk sıraya yükselmiş, ahtapot gibi.
Ahtapotun kolları
United Fruit Company, Güney Amerika’da faaliyet gösterdiği ülkelerde başarıdan başarıya, yani kardan kara koşuyor.
Kolombiya dahil, o ülkelerin resmi devlet yönetimleriyle ortak çalışıyor. Kolombiya dahil, o ülkelerin meclislerinde iktidar milletvekilleri ile birebir bağlantı kuruyor.
Şirket zaten Amerikan şirketi, ama o yetmez, Amerikan yönetimi ile de bağlantısı var, hem de “first class.”
1950’lere gelindiğinde, ABD Başkanı Eisenhower kendisine bir Dışişleri Bakanı buluyor, John Foster Dulles.
Dulles tam bir anti komünist, müthiş muhafazakâr, zaten dönem de buna elverişli, Soğuk Savaş'ın başladığı yıllar. Amerika içinde ve dışında çok etkili bir siyasetçi.
Kardeşi Allen Dulles CIA İstasyon Şefi ve United Fruit Company yönetim kurulu üyesi.
Bundan iyisi Şam’da kayısı.
İlk isyan 1928
1950’lere gelmeden önce Kolombiya’da köylüler ve işçiler arasında şirkete karşı rahatsızlıklar artıyor. 1928’de ilk isyan patlak verdiğinde, devletin kimin yanında olduğu da netlik kazanıyor.
Kolombiya Devlet Başkanı şirketin sömürüsüne isyan eden işçi ve köylüleri “komünist maceracılar” olarak tanımlıyor.
Ve ordusuna emir veriyor, “ateş edin bunlara, yok edin bu kendini bilmezleri.”
Kolombiya meclisinde isyancıları haklı bulan bir milletvekili “Ateş emrini aslında United Fruit verdi” diyerek, asıl adresi ilan ediyor. Ediyor ama, iki gün sonra “ölü” bulunuyor.
Amerika’nın Botofago Büyükelçiliği isyanla ilgili Amerikan Dışişleri Bakanlığı'na telgraf çekiyor:
“Gururla belirtelim ki, United Fruit yetkililerinden aldığımız bilgiye göre, Kolombiya Ordusu grevci işçilerden en az beş yüz, altı yüz kişiyi öldürmüş, buna karşılık ordudan sadece bir asker hayatını kaybetmiştir.”
Mesele bu kadar net.
İşçiler şirkete isyan ediyor, devlet geliyor işçileri öldürüyor.
Onlar da örgütleniyor ve sonraki yıllarda FARC doğuyor. FARC devlete ve toprak sahiplerine savaş açıyor.
Kuzen uyuşturucu
FARC kısa sürede etkisini genişletiyor, komünal bölgeler kuruyor, hatta bir ara Kolombiya topraklarının yüzde kırkını denetler hale geliyor.
Karşıda “Amerikan destekli, kendi yurttaşına düşman iktidarlar” var. Yıllar içinde Kolombiya Ordusu kendi yurttaşlarını öldürüyor. FARC da, aynısını yapıyor.
Sadece işçi ve köylüler değil, gazeteciler, sendikacılar, siyasetçiler öldürülüyor.
En zalim Devlet Başkanlarından biri Uribe. Onun döneminde çok insan öldürülüyor ve kayboluyor.
Devlet Başkanı Uribe’nin kuzeni ünlü uyuşturucu baronu Escobar.
Bu ilişkiler ve faili meçhuller arş-ı alaya yükselince, Uribe bazı faşist çete üyelerini Amerika’ya teslim ediyor. Terörden ve cinayetten yargılanması gereken çeteciler, uyuşturucu kaçakçılığından yargılanıyor ve hepsi beraat ediyor.
Barış en üstün değer
Bütün bunların etkisiyle FARC silahlı bir örgüte dönüşüyor. Ülkesinde terör estiriyor. Devletle çatışmaya giriyor.
Yüzlerce binlerce öykü var. Güney Amerika’nın önde gelen Nobel ödüllü yazarları Asturias, Marquez, Neruda, Galeano romanlarında ve şiirlerinde bol bol “latifundialarda”, köle emeğine dayalı geniş ve zengin topraklarda, çiftliklerde yaşanan mücadeleleri anlatıyor. Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık”, o mücadelenin destanlarından biri.
Terörden iki taraf da, bıkıyor. Terörle bir sonuç elde edilmeyeceğini iki taraf da, görüyor. Aslında 1990’lardan başlayarak zaman zaman masaya oturma denemeleri, “ateş kes” dönemleri var. Onlar başarısızlıkla sonuçlanıyor.
Günümüze uzanan nihai barış görüşmeleri ise, 2012’de Oslo’da başlıyor, sonra dört yıl Havana’da devam ediyor.
Anlaşma töreni “beyaz gömlekler, beyaz giysiler” içinde. Beyaz, barışın simgesi. Anlaşmanın en önemli kurallarından biri, FARC siyasal bir parti olarak faaliyet gösterecek.
Ama, asıl hayati önem taşıyan, silahların susması. 220 bin kişi de ölse, iki milyon kişi evini, yurdunu terketmek zorunda kalmış da olsa, barış barıştır.
Barış, en üstün değer.
Dünya şimdi onları alkışlıyor.
Bize kıskanmak, imrenmek, umudu sürdürmek kalıyor.