"- İstanbul yeniden su kaynaklarının yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya,
- Halk yaşam kalitesi ve su hakkının elinden alınmasıyla karşı karşıya,
- Kuzey Ormanları, meraları, tarım alanları, tüm ekosistem yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya,
- Üç aktif fay hattının geçtiği o bölge, afet tehlikesiyle karşı karşıya,
- Arkeolojik ve SİT alanları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya,
- Geçiş güvenliğinin sağlanamaması tehlikesiyle karşı karşıya."
Öyle ki, yapıldığı zaman, artık iş işten çoktan geçmiş oluyor ve İstanbul bir daha dönüşü olmayan çok büyük bir tahribatla karşı karşıya kalmış oluyor. Buna rağmen ve hâlâ tutturuyorlar:
"Kanal İstanbul."
Yeni bir ucube, milyonlarca insanın hayatını tehlikeye atacak akıl almaz bir macera:
"Kanal İstanbul."
ÇED raporu değil tanıtım raporu
Bir ara unutulan, rafa kalktığı sanılan "Kanal İstanbul" hayaleti İstanbul üzerinde yeniden dolaşmaya başlıyor.
Proje ile ilgili bin 600 sayfalık Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu hazırlanıyor. O rapor Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) tarafından inceleniyor. Eğer yapılırsa, ortaya çıkacak sonuçlar, yukarda aktardığım ana maddeler halinde özetleniyor.
TMMOB yırtınıyor ki:
"Bu kanal, İstanbul’u ve İstanbul’da yaşayan milyonlarca insanın hayatını perişan edecek."
Ortaya çıkacak manzaranın dışında, bu proje aynı zamanda yine AKP döneminde, 2009’da onaylanan İstanbul Çevre Düzeni Planı'na, plana sonradan işlenen ana kararlara da aykırı.
Gerçi, yasaya ve plana aykırılık AKP için bir şey ifade etmiyor ama asıl İstanbul’un hayatı!
ÇED raporunun ele alınacağı İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu'na mühendis odaları çağrılmıyor. Kendin pişir, kendin ye mantığı ile yürüyor ya her şey!
Komisyonda geçen hafta incelenen ÇED raporu TMMOB, yani mühendislere göre, "çevre raporu değil, sadece bir tanıtım raporu" olmaktan öteye geçmiyor.
Sadece İstanbul etkilenmeyecek
Geçen hafta "Kanal İstanbul" ile ilgili olarak basına bir sunum yapan TMMOB Mimarlar Odası önemli bir noktayı daha vurguluyor:
"ÇED raporu tanıtım raporu olsa bile, yine de içinde bu projenin çevreye vereceği zararlara dikkat çekiliyor. Proje sadece İstanbul’u değil, geniş bir çevrede sulak alanlar, ormanlıkların tahribatıyla birlikte ekolojik yıkıma yol açacak. Bölgede orta ve yüksek seviyede aktivite gösteren türlerin beslenme habitatı olmasından dolayı, bu türler yok olacak.
ÇED raporu sadece Kanal İstanbul’un geçiş güzergahındaki alanı kapsıyor, projede yer alan çok büyük bir çalışma alanı raporun kapsamı dışında tutuluyor."
Neden böyle bir ÇED raporu? Bu kadar hayati bir projede neden bu eksiklikler?
"Reis" ya bir şey derse, korkusu!
Teknik açıdan görev yerine getirilmez ve bu korkunç zararlar anlatılmaz ise, zaten "dediğim dedik inadı" var, zaten "başkalarının söylediklerini kulak arkası etme inadı" var, o zaman da, her alanda olduğu gibi burada da yine insanların hayatını tehlikeye atmak var.
En büyük iddia rafa kalktı
Projenin en büyük iddiası neydi?
Büyük tankerlere çift yönlü geçiş sağlamak, İstanbul Boğazı’nı kullanmak yerine, bu kanalı kullanmak, Boğaz geçişlerini rahatlatmak...
Ancak...
Tanıtım amaçlı o ÇED raporunda bile, "bunun mümkün olmadığı" yer alıyor. Dolayısıyla, kanalın yapılış nedeniyle ilgili en büyük iddia, ortadan kalkıyor.
Elbette en büyük tehlike su kaynaklarıyla ilgili. Zaten çok ciddi su sorunu yaşayan İstanbul, bu projeyle birlikte, iyiden iyiye "susuzlukla boğuşmaya mahkûm" kalıyor.
Bir buçuk kilometrelik kazı
Kanalın genişliği 275 metre. Bunun için kazı yapılması gerek. Ne var ki, bu kazı toprak kaymalarını beraberinde getiriyor. Kaymayı önlemek için ise, ayrıca bir buçuk kilometre genişliğinde alan kazılması gerekiyor.
O ek alan, yeni ve çok daha geniş bir alanda "doğanın ayrıca yok olmasına" yol açıyor. Yine de, hâlâ bu projede ısrar ediliyor.
Hatta ihaleye bile çıkılıyor.
Havaalanı örneği
Bunlara anlatmak mümkün değil. Teknik rapor, analiz, sonuç, ı-ıhh, mümkün değil, kulaklar tıkalı. İşte, örnek İstanbul’daki yeni hav alanı.
O alan yapılırken de o kadar uyarılıyor, kuşların göç yolları, ters rüzgarlar, su kaynaklarının tehlikeye düşmesi, zeminin balçıklığı... Dinleyen yok.
Yaz aylarında bile, Bakan'ın resmi açıklaması var, rüzgar nedeniyle iki ay içinde seksenden fazla uçak İstanbul yerine, Çorlu’ya inmek zorunda kalıyor.
Bir başka örnek, AtlasGlobal’in seferlerini durdurması. Durdurma gerekçelerinden biri "yeni havaalanı nedeniyle maliyetlerin artması, zarara uğraması".
Yanlıştan ders almak, deneme yanılma yoluyla doğrulara ulaşmak, öğrenmek yok bu ekipte!
Kanal İstanbul milyonlarca insan için "insan eliyle yapılmış bir afete" yolculuktan başka bir şey değil.