17 Aralık 2019

Kanal'ın siyasi ayağı yoksa Montrö mü?

Yandaşlar son günlerde bu projeyi Montrö ile bir araya getirdiklerine göre, mutlaka Saray imzalı, projenin siyasi boyutu Montrö olabilir, Montrö üzerinden Lozan olabilir

- "Montrö by pass edilecek,

-Montrö devre dışı kalır,

-Montrö lobisi."

Buna benzer saçmalıklar dizisi. O saçmalıklara eklenen, "Montrö Lobisi" diye icad edilen yeni bir lobi. Daha önce böyle bir lobiyi duyan varsa beri gelsin!

Bunlar malum, Saray’dan emir - komuta zincirindeki yandaş medyanın son bir kaç gün içindeki manşetleri. Ne alaka? Şu alaka:

Kanal İstanbul’un "faziletini" savunmak üzere ortaya atılan, gerçekle, tarihle, mantıkla, akılla uzak yakın ilgisi olmayan saçma sapan tezler dizisi. Akıl ve tarih bilgisinden uzak bu tezlere göre:

"Kanal İstanbul yapılırsa, Montrö Anlaşması devre dışı kalacakmış!"

Doğru kalacak, ya bunun siyasi maliyeti? Son yıllarda her türlü akıl ve fikir ve de tarih bilgisi sefaletine çok tanık oluyoruz, bu seferki onlara tur bindiriyor.

Montrö Anlaşması

1936 tarihinde imzalanan Montrö Anlaşması İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan geçiş trafiği ile barışta ve savaşta ticaret ve savaş gemilerinin uyması gereken kuralları içeriyor.

Barışta şu kadar ticaret gemisi ve bir seferde şu kadar savaş gemisi geçebilir, savaşta ise, savaşan ülkelerin gemileri hiç bir biçimde geçemez kuralı var. Boğazlar Türkiye dışındaki denizaltıların geçişlerine barışta bile kapalı. Uçak gemilerine kapalı. Anlaşmanın ikinci maddesine göre:

"Boğazlar’ın askeri savunması ve idaresi Türkiye’dedir. Boğazlar’a askeri müdahale hakkı Türkiye’ye aittir".

Bu madde ile Boğazlar’ın egemenliği Türkiye’ye veriliyor.

Türkiye Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu kazanımı elde etmek amacıyla az uğraşmıyor. Buna benzer madde Lozan Anlaşması’nda var. Montrö imzalanınca, Lozan yerine geçiyor.

Hele de, Çarlık Rusya’sından başlayarak, yaklaşık 150 yıldır, çarlık rejiminin yıkılmasının ardından Sovyetler Birliği, özellikle de Stalin’in Boğazlar üzerindeki emelleri ilkokul kitaplarında bile yer alıyor. Karadeniz’e kıyısı bulunan ülkelerin iştahı ayrı.

Buna rağmen 1936, genç Türkiye Cumhuriyeti yürüttüğü muhteşem diplomasi ile Boğazlar’da egemenliği elde ediyor. Boğazlar 19 ve 20. yüzyılın güçlü devletleri İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya (sonradan Sovyetler Birliği) arasında dış politikanın en başta gelen konularından biri. Kolay mı, Karadeniz - Marmara - Akdeniz bağlantısı Boğazlar’dan geçiyor. Sıcak denizlere inmek açısından en çok Rusya’yı ilgilendiriyor. Diğer ülkeler sıcak denizleri Rusya’ya kapatmak politikası izliyor.

Taraf ülkeler

Montrö Anlaşması’nda taraf olan, imzası olan ülkelere bakınca, insanın dudağı uçukluyor:

Türkiye, İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya ve Japonya.

Evet, Japonya!

Amerika yok. Ne var ki, Karadeniz’de askeri varlığını arttırmak amacıyla Amerika yaklaşık on beş yıldır fiilen bu anlaşmada delik açmaya çalışıyor. 2006 yılında Amerikan Senatosu’na verilen bir yasa taslağında şöyle deniyor:

"Montrö Anlaşması ömrünü doldurmuştur, anlaşmanın günümüz koşullarına göre, yeniden düzenlenmesi gerekmektedir."

Halen uçak gemilerinin Karadeniz’e çıkması Montrö ile yasak olduğu için Amerika bunu delmeye çalışıyor. Yıllardır Türkiye’de kurduğu askeri üsleri ile havaalanlarındaki varlığını, bir de denizlere taşıma amacını güdüyor.

Kanal İstanbul Montrö'yü çökertir

Yedi, sekiz yıldır rafa kalkmış olan "Kanal İstanbul" projesi yeniden gündemde.

Çevreye vereceğe zararlar, doğayı perişan etmesi, deprem hattı üzerinde yer alması, olağanüstü maliyeti, İstanbul’u resmen parçalaması, on sekiz milyon insanın hayatıyla oynaması gibi zaten akla, mantığa ve her türlü varlığa aykırı olan bu projenin bir de uluslararası riski var.

Kanal İstanbul ile birlikte, Amerika’nın istediği gibi, Montrö’nün yenilenmesi gündeme gelecek. Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan’ın üyelikleri üzerinden devreye Avrupa Birliği de girecek. Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliği tartışılır hale gelecek.

Yandaşlardan birisi manşet atmaz mı, "Montrö devre dışı kalır" diye, Kanal İstanbul’u savunacağım derken, doğru bir şey söylediğinin farkında değil. Doğru, tam da bu, Kanal İstanbul Montrö Anlaşması'nı devre dışı bırakıyor! Yani, Türkiye’nin egemenliğini!

Bir başka yandaş, "Kanal İstanbul’un fikir babası Ecevit’tir" diye ahkam kesiyor. Olabilir, Ecevit’in her söylediğinin doğru ve geçerli olduğuna ilişkin bir kural mı var? Ucuz polemikler!

Siyasi yönü

Kanal İstanbul ile birlikte ortaya çıkacak rantı şimdiden paylaşanlar var, içte ve dışta. O bölgede arazi kapatanlar var, içte ve dışta. Yaratılacak rant, olayın mide bulandırıcı boyutu.

Diğer boyutu ise, Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği ve fakat henüz ne olduğunu açıklamadığı "siyasi boyutu".

Yandaşlar son günlerde bu projeyi Montrö ile bir araya getirdiklerine göre, mutlaka Saray imzalı, projenin siyasi boyutu Montrö olabilir, Montrö üzerinden Lozan olabilir.

Yaptıkları pek çok işte olduğu gibi, orada da baltayı taşa vuruyorlar, durup dururken Türkiye’nin Boğazlar üzerinde varolan egemenliğini uluslararası tartışmaya açmak nasıl bir mantık, nasıl bir politika anlamak gerçekten güç.

Çevre felaketi ayrı olmak üzere.

Yazarın Diğer Yazıları

Bu karanlıkta Tuncer Bakırhan’ın “demokratik zemini müsait!..”

Orta Çağ benzeri, hiç olmadığı kadar karanlık, karanlık, karanlık günler!..

Acıklı bir güldürü: Asgari Ücret Komisyonu

Kendisine yakın sermaye gruplarının vergilerini defalarca siliyor, onlara defalarca teşvik armağan ediyor. Sildiği milyarlarca lirayı asgari ücretlilere aktarsa... Milyonlarca çalışan hiç böyle “acıklı bir güldürü” izlemek zorunda kalır mı?.

Ecevit, Lenin, Birand, Mengü: Savaşlara basın da ışık tutar

Salih Müslim Temmuz 2013 ile Ekim 2014 arasında Ankara’ya üç kez geliyor, kırmızı halılarda karşılanıyor, o sırada yine PYD’nin başında...

"
"