09 Mart 2023

Kadınların seçimde Afife Jale'ye borcu var

Yüz yıl önce kadın oyuncuları copla sahneden indiren polis, yüz yıl sonra...

"Polis elinde copla tiyatro salonuna dalıyor, sadece salona değil, aynı zamanda sahneye de çıkıyor, oyun sırasında özellikle bir kadını sahneden indirmeye çalışıyor."

Yok, şimdi değil. Yüz yıl önce, 1920'de.

Kadıköy Rum Vakfı tarafından inşa edilen "Apollon Tiyatrosu'nda."

İstanbul, Moda'da.

Tiyatronun adı daha sonra değişiyor.

Önce "Hale", sonra "Reks" oluyor. Uzun yıllar "Reks" olarak kalıyor, ama artık tiyatro değil, sinema olarak.

Polisin tiyatroyu bastığı anda, Hüseyin Suat'ın "Yamalar" adlı oyunu sergileniyor, sahnede 18 yaşında genç bir kadın "Emel" rolünde.

Genç bir kadın mı?..

1920'de, üstelik Müslüman!.. Aynı sahnede dinsel azınlıklara mensup kadınlar oynuyor ama, bir "Müslüman kadın?.."

Asla!..

Kim o kadın?..

"Afife Jale...

O yıllarda sahneye çıkmaya cesaret eden ilk Müslüman kadın."

Mesaj yerine coplarını durdurun

Yüz yıl önce kadın oyuncuları copla sahneden indiren polis, yüz yıl sonra...

"En olağan anayasal gösteri hakkını kullanan kadınları coplarla dağıtıyor."

Ne zaman?..

"Dünya Kadınlar Günü'nde..."

Dün...

Dünyanın bütün ülkelerinde barış ve coşku içinde kutlanan 8 Mart Türkiye'de polis copları altında ibretlik sahnelerle dolu.

Tıpkı, 25 Kasım'da "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'nde" olduğu gibi. 25 Kasım'daki protesto gösterilerinde de, yine kadınlar gözaltına alınıyor, polisin coplarından kurtulamıyor.

Dün metronun Taksim durağı kapatılıyor, Beyoğlu polis barikatına alınıyor.

Kadınlar Beyoğlu'na çıksa, orada masum ve barış içinde gösteri yapsa, dünya mı yıkılır, ne olur?..

Bir de, Dünya Kadınlar Günü nedeniyle ülkeyi yöneten siyasiler ve hatta eşleri kutlama mesajları yayınlamaz mı?..

O mesajları yayınlayıncaya kadar, kadınlara inen polis coplarını durdurmak varken...

Dün sokakta üç, dört kadının aralarındaki konuşmaya tanık oluyorum:

"Biz Beyoğlu'na gidiyoruz, cop yemeye."

Karakola gitmeyi, cop yemeyi göze alarak.

Kadınlar aralarında devam ediyor:

"Vursunlar bize, vursunlar, bize inen her cop, o iktidara oy olarak nasıl dönecek, görecekler."

Depremdeki kadınlar

Sadece polisin coplarına muhatap olan kadınlar değil...

"Depremzede kadınlar" da, seçimde benzer hazırlık içinde.

İnsanı derinden vuran şu klibe bakın:

"Ben bir kadınım, Hatay'dayım dört kadın, on çocuk bir çadırdayız.

Ben bir kadınım, Adıyaman'dayım hasta anneme ilaç arıyorum.

Ben bir kadınım, Kahramanmaraş'tayım susuz yemek yapıyorum.

Ben bir kadınım, Osmaniye'deyim aynı banyoyu 250 kişi kullanıyoruz.

Ben bir kadınım, Diyarbakır'dayım yaktığım ağıtlar bitmiyor.

Ben bir kadınım, Şanlıurfa'dayım hamileyim, hayat kalmadı burada, doğurmaktan korkuyorum.

Ben bir kadınım, Adana'dayım bebeğim kırk günlük oldu, depremden beri sütüm yok.

Ben bir kadınım, Gaziantep'teyim dört çocuğum enkaz altında kaldı.

Ben bir kadınım., Malatya'dayım artık çocuğumun kokusu yok.

Ben bir kadınım söyleyecek sözüm, ağlayacak gözyaşım kalmadı."

Dünya Kadınlar Günü nedeniyle sosyal medyada yayınlanan pek çok mesaj arasında çarpıcı kliplerden biri bu duyguları paylaşıyor. Depremin vurduğu illerdeki kadınlar yukardaki cümlelerle yaşadıklarını birer cümleyle özetliyor.

Devamı yine de umuttan vazgeçmiyor:

"Yeniden ayağa kalkmak, yapılanmak için önemli roller üstlenen kadınlarımız ve erkeklerimizle birlikte çalışmaya devam edeceğiz."

Depremle birlikte gelen olağanüstü yıkım ve trajediyi gösterime taşıyan bu klip "İzmir İş Kadınları Derneği'nin" imzasını taşıyor.

Depremden pazara

Dün...

Anadolu'da bir kasaba...

Her çarşamba o kasabada sebze, meyve ve çeşitli gıda ürünlerinin yanı sıra iç çamaşır, havlu gibi eşyaların da satıldığı pazar kuruluyor.

Dün...

"O pazarda kurulan tezgahların yarısı hiç yok, ne tezgah var, ne satıcı. Gelmemişler.

Ya alıcı?..

Satıcısı ve alıcısıyla her zaman tıklım tıklım dolu olan o koca pazar dün bomboş, en çok on - on beş kişi alış verişe gelmiş!..

Böyle bir durum o kasabada ilk kez yaşanıyor."

Neden öyle?..

Pahalılık... Enflasyon... Yoksulluk...

Yanı sıra, kadınlara cop...

Yanı sıra, deprem...

Depremin üzerinden bir ay geçmiş, en temel ihtiyaçlar hala karşılanmış değil...

Kadın eli

Hepsi de, "kadının elinden" geçiyor.

İşte, kadın, işte deprem, işte pazar.

Ve bunlar dünkü manzaralar.

Bu seçimde gençler ve kadınların büyük rolü var.

"Bu seçimde kadınların Afife Jale'ye borcu var, o borcu ödeyecekler."

Her sınıftan, her meslekten insanlar olmakla beraber, muhalefetin üzerinde en çok durduğu iki kesim:

Kadınlar ve gençler.

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almanca'dan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Osman, yarın yedi yıl bitiyor!..

Duruşmalar devam ederken tahliye talepleri sürekli geri çevriliyor, ya mahkeme heyeti değişiyor ya Gezi davasına bakan yargıçlardan biri AKP milletvekili aday adayı çıkıyor ya da... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “hak ihlali vardır, derhal tahliye edilmelidir” kararı vermesine rağmen, hem de iki kez, o karar Anayasa’ya aykırı olarak uygulanmıyor

Biz tanımıyoruz, onlar “daha sağlam demokrasi için” güçlendiriyor

Şu sıralarda Alman siyasetinde en çok şu söz duyuluyor: “Otoriter eğilimler önce anayasayı değiştirmeyi ve Anayasa Mahkemesi’ni zayıflatmayı hedef alıyor. Ardından devlet kurumları güçsüz kılınıyor"

Bahçeli DEM'e çiçek attı ama...

AKP ve MHP tarafından “terörist, bölücü” diye itilip kakılan DEM heyecanlanıyor, o heyecanla “Selahattin Demirtaş serbest kalsın, kayyım uygulaması sona ersin, tutuklu arkadaşlarımıza af çıksın” gibi liste hazırlayanlar bile var

"
"