13 Mart 2019

İtaat ettin ettin, yoksa kapı dışarı

Thomas Seibert ilk değil, muhtemelen son da olmayacak

“Tayyip Erdoğan ile ilk kez yirmi yıl önce görüştüm. 1999 yılı Mart ayında, hapis cezasının başlamasından kısa süre önce Erdoğan İstanbul’da görev yapan yabancı gazetecileri davet etti. Davet ettiği gazeteciler arasında ben de vardım. Bize, okuduğu bir şiir nedeniyle aldığı hapis cezasının saçmalığını anlattı.”

Yazı böyle başlıyor. Almanya’da yayınlanan Tagesspiegel gazetesinde yer alan bir makale. Yazıdaki imza gazeteci Thomas Seibert’e ait.

10 Mart günü, üç gün önce yayınlanan bu yazının başlığı dramatik ve dikkat çekici:

“Türkiye’ye Acı Veda, 22 Yıl Sonra Türkiye’den Kovuldum”.

Orijinal haliyle:

“Bitterer Abschied aus der Türkei, Mein Auswurf nach 22 Jahren”.

“Yanında oturdum”

Seibert o giriş cümlelerinden sonra Boğaz’a bakan bir saraydaki buluştuklarını yazıyor, futboldan da söz ettiklerini belirterek “Ben Erdoğan’ın yanında oturdum” diyor.

Yirmi yıl önce... Yabancı bir gazeteci olarak, Erdoğan’a o kadar yakın olanlardan biri.

Yazı şöyle devam ediyor:

“Yirmi yıl boyunca Erdoğan’ın yükselişini izledim. Ne var ki, onun hükümeti şimdi bana gazeteci olarak tahammül edemiyor.”

İstanbul’da aile yaşamı

Seibert sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda kendisinin de yirmi yıl boyunca pek çok şey yaşadığını belirtiyor. Kendisinin ve ailesinin Türkiye ile bütünleştiğini kaydediyor.

Kızı Julia İstanbul’da dünyaya geliyor. Julia şu anda İstanbul’da konservatuara gidiyor, klasik gitar çalıyor. Gitarın yanında saz çalmasını da öğreniyor.

Eşi Susanne Güsten yine Tagesspiegel için muhabirlik yapıyor. O aynı zamanda “Türkiye adına” binicilik yarışmalarına katılıyor.

Seibert iki ayrı gece kulübünde rock müzik çalıyor.

Evlerinde besledikleri iki kedi ile sanki Türk tipi bir aile.

“Devletin dönüşümü”

Yabancı bir gazeteci olarak Thomas Seibert pek çok olaya tanık oluyor.

Orhan Pamuk ve Hrant Dink ile tanışıklığını anlatırken, onlara ilişkin izlenimlerini yazıyor.

Genel durumu aktarırken:

“Türkiye’nin en güçlü adamının yükselişini izlerken, aynı süre içinde devletin müthiş dönüşümüne tanıklık ettim. İlk yıllarda üniversiteye türbanla girmek isteyen genç kızların polis tarafından nasıl engellendiğini haber yaparken, on beş yıl sonra Gezi Parkı’nda gençlerin üzerine nasıl basınçlı su fışkırtıldığını yazmak zorunda kaldım.”

Erdoğan’ın ilk yıllarında Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde yaptığı reformlara dikkat çekiyor. İdam cezasının kaldırılması, askeri vesayetin sona erdirilmesi, sivil toplumun güçlenmesinden övgüyle söz ederken...

“Ancak, Avrupa Birliği Türklere soğuk yüzünü göstermeye başladığında, yasaklar ve tabularla yeniden eski Türkiye’ye dönüş hızlandı.

Meslektaşım ve dostum Aydın Engin ki, 1980 askeri darbesinde Almanya’ya kaçmak ve Frankfurt’ta taksi şoförü olarak çalışmak zorunda kaldı, hapse mahkum edildi.”

Türk - Alman ilişkileri

Tarihte ve günümüzde Türk - Alman ilişkilerini değerlendirirken, Almanya’nın Türkler için her zaman önde gelen bir ülke olduğunun altını çiziyor.

Birinci Dünya Savaşı’ndaki işbirliğinden Almanya’ya çalışmaya giden işçilere kadar, her yönüyle örnekler veriyor. Kültür ve din farklılığına rağmen, Türklerin Almanlara bu kadar yakın ama, aynı zamanda bu kadar uzak durduklarına şaşırdığını ifade ediyor.

Daha pek çok somut örnek vererek.

Eleştiri başlayınca

Thomas Seibert 1997’den bu yana Türkiye’de gazetecilik yapıyor, Tagesspiegel adına.

2016’dan itibaren Erdoğan’ı eleştiren yazılar kaleme alıyor. Erdoğan’ın giderek otoriter kimliğe büründüğünü, Türkiye’nin demokrasiden uzaklaştığını belirtiyor. Bu eleştirileri yaparken:

“1997’den bu yana yabancı gazeteci olarak her yıl düzenli olarak çalışma izni almak sıradan bir formalite iken, son yıllarda bu güç olmaya başladı. Türk Hükümeti yabancı ve bu arada Alman gazetecilere karşı çalışma izni vermeyi baskı aracı haline getirdi. Bunun sonucunda da, bazı Alman meslektaşlarım Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı. Basın özgürlüğü Erdoğan’ın keyfine kalmış duruma düştü. Ve ben dahil iki Alman meslektaşımın daha çalışma izni iptal edildi.”

10 Mart günü yayınlanan bu yazının son cümlesi uyarı niteliğinde:

“Türk Hükümetinin amacı yabancı gazetecileri, bu arada Alman gazetelerini ve TV’lerini denetim altına almak. Türk Hükümetinin buna gücü yetmez, bu tavır tam ters bir sonuç doğurur.”

Yabancı gazetecilere de engel

Thomas Seibert ilk değil, muhtemelen son da olmayacak. Türkiye’nin gazetecilik yapmasına izin vermediği çeşitli ülkelerden gazeteci sayısı giderek artıyor.

Eleştiri yapınca, hadi sana güle güle... Hatta, hapse atılanlar var.

İzin verilmeyen Thomas Seibert “yirmi iki yıl sonra kovuldum” diye yazıyor. Durum hiç hoş değil.

Ancak, başka ve daha önemli bir konu var...

Bir zamanlar Erdoğan’ın yanında oturuyor, hapse girmek üzere iken, Erdoğan onu davet ediyor, yanında oturtuyor.

Ama, bir zamanlar...

Erdoğan’ın yerli ya da yabancı basına ihtiyacı olduğu sırada...

Ya şimdi?..

Artık o tür desteğe ihtiyacı yok.

Şimdi, itaat zamanı...

Ettin ettin, etmedin, kapı dışarı!...

Türkiye’nin özeti.

Yazarın Diğer Yazıları

Yasak, Bahçeli’ye yanıt mı: Ya o üç MHP milletvekili?

MHP’den gelen istifa isteminin dumanı tüterken iddiaya göre, milletvekilleri altın kaçakçılığı ile suçlanıyor. Benzer bir iddia herhangi bir muhalefet milletvekili ile ilgili olsa ne olurdu?

Ordudan atılmalara şerh düşen bunlar değil miydi?

Şimdiye kadar komünistlikten, Kürtçülükten, irticadan dolayı ihraç edilenlere ilk kez Atatürkçüler ekleniyor. Bu da otoriter rejimin niteliğinde yeni bir aşama

Gezi ile “Ahmak” davalarına AYM yol gösterdi

Yılmaz Tunç ikide bir “burası hukuk devletidir” diyor, al hadi kanıtla!..

"
"