“Tek başına” bütün gücüyle asılıyor seçimlere, “tek başına” kendisini ortaya koyarcasına, muhalefeti eleştiriyor, hakaret ediyor, tehdit ediyor.
Durup dururken, ortaya bir “beka” sorunu atıyor, oysa bu sadece bir yerel seçim. Kaldı ki, “beka” filan yok. Kaldı ki, medyanın yüzde doksanı elinde.
Ancak, bunların hiç biri tutmuyor.
Tayyip Erdoğan ilk kez kaybediyor.
Üstelik, ağır bir yara alarak, yirmi beş yıl sonra İstanbul ve Ankara CHP yönetimine geçiyor.
Siyasi haritaya bakıldığında, AKP ve CHP’nin kazandığı illere ve daha ötesi, bölgelere bakıldığında, ortaya çıkan tablo sanki “Türkiye’nin geleceğinin” habercisi:
“Üreten, milli gelire ciddi katkı sağlayan, vergi gelirlerinde ciddi pay sahibi olan iller ve bölgeler CHP’yi destekliyor.”
O bölgeler aynı zamanda, Batı yanlısı, geleneksel toplum yapısını değiştirmek isteyen eğitime sahip, daha önemlisi, temelde “demokrasi ile yönetilmek isteyen” kitlelerin barındığı alanlar.
Bazı temel nedenler
İşte, bu bölgeler Erdoğan’ın tavrına, politikasına, üslubuna kırmızı kart gösteriyor.
Yirmi beş yıl sonra Ankara ve İstanbul’u kaybetmek çok büyük bir değişim. Öyle, kolayca geçiştirilecek bir olay değil.
Toplamda yirmi beş kent el değiştiriyor. Öyle kolayca geçiştirilecek bir olay değil.
O tavır ve üsluba ek olarak:
-Tencere... Enflasyon, özellikle de gıdalardaki fiyat artışı AKP’yi fena vuruyor. Pazara pek çıkmayan yerlerde yine AKP var. Ama, ister istemez pazarla iç içe yaşayan yerlerde AKP darbe alıyor. “Tanzim satışları, kuyruklar, soğan patates”, kısaca geçim kaygısı seçimde önemli rol oynuyor.
-Hukukun üstünlüğünün yok olması, yargı bağımsızlığının sona ermesi, genel olarak temel hak ve özgürlüklerde ciddi gerileme, ilk bakışta önemli rol oynamaz, diye düşünülse de, bir yerel seçimde tek adam rejimine karşı rövanşa yol açmanın etkenlerinden biri oluyor.
-Tehdit ve korkutmalar, hapse atma, seçilse bile görevi vermemek gibi ifadeleri halk tınmıyor.
Ve bunlar basın ve ifade özgürlüğünün yok olduğu, sadece “yandaşların” at oynattığı bir ortamda gerçekleşiyor.
-Muhalefet uzun yıllar sonra ilk kez kendi stratejisini uyguluyor. Her zaman AKP’ye cevap yetiştirmeye çalışırken, bu kez AKP muhalefete cevap vermek zorunda bırakılıyor.
İmamoğlu diye “birisi” doğdu
Adaylığı açıklandığı gün, kendisini hemen hiç kimse tanımıyor. Sadece İstanbul’un bir ilçesinde belediye başkanı, o dönemde bile “tanıdık” biri değil.
Ne var ki, Ekrem İmamoğlu adaylığının açıklanmasıyla birlikte, “tanınırlık oranını” hızla yükseltiyor. Her gittiği yere “pozitif enerji” dağıtıyor. İstanbul’da AKP’nin kalelerinde dolaşıyor ve bütün kampanya boyunca tek bir falso vermeden başarıya ulaşıyor.
Tevazu ve kavgadan uzak kişiliği ile seçimin en büyük galiplerinden biri oluyor.
Dörde karşı bir
Başarıya imza atan diğer kişi Ankara’da Mansur Yavaş.
Kendisine olmadık suçlamalar yükleniyor. Öyle ki, kampanya boyunca ona aynı anda dört kişi birden bindirmeye çalışıyor. Erdoğan, Bahçeli, Süleyman Soylu, Mehmet Özhaseki.
O suçlamaların hiç bir tutmuyor.
Hiç olmadı Binali Yıldırım
Aslında sakin ve aşırı hırslı bir profil çizmeyen Binali Yıldırım:
-Kampanya boyunca seçime sanki pek asılmıyor.
-Kampanyada pek gaf yapmıyor hatta, zaman zaman Erdoğan ile ters düşüyor, HDP’den oy istemek gibi ya da “beka sorunu yok” demek gibi.
Ancak, seçim sonuçları kesinleşmeden, TV’lere çıkıp zaferini ilan ediyor. O yetmiyor, seçimin ertesi sabahı, yani dün, İstanbul’a teşekkür eden pankartlar asılıyor.
Bu gafları Binali Yıldırım’ı seçim sonrasında bile yıpratıyor. O kadar ki, yandaşları bile, daha seçim sabahı onunu bu tavrını eleştiriyor.
Yandaşlar bir alem
En ibret verici olaylardan biri seçim sabahı yaşanıyor.
Daha seçimin dumanı tütüyor, daha resmi sonuçlar ortada yok ama, artık belli, “TV’lerde yandaşlar” ahkam kesmeye devam ediyor.
Bilemediniz, bu kez tam tersi.
Bu kez AKP’yi, Binali Yıldırım’ı ve hatta Anadolu Ajansı’nı eleştiren ifadelerle.
Örnek bir ibret sahnesi.
“Batan gemiyi önce fareler terk eder” misali.
“CHP kazandı, Erdoğan’ın çevresine bakması gerek” gibi ifadelerle...
Ya, yok böyle şey...
Akşamdan sabaha “satış” anında başlıyor!..
Bir yıldız: Fatih Mehmet Maçoğlu
Hakkının teslim edilmesi gerekenlerden biri de, Türkiye Komünist Partisi’nin temsilcisi Fatih Mehmet Maçoğlu.
Tunceli’nin Ovacık ilçesinde belediye başkanı iken, başarıya imza atan Maçoğlu Türk siyasi tarihinde bir ilke imza atıyor.
Türkiye Komünist Partisi üyesi olduğunu açıkça ilan eden Maçoğlu Tunceli Belediye Başkanı seçiliyor.
Bir süre sonra Tunceli’ye gitmek gerek, orada halka nasıl hizmet ettiğini görmek üzere.
Tebrikler Maçoğlu!..
Damat ve Anadolu Ajansı
Erdoğan dört buçuk yıl bu ülkeyi yönetecek. Kendisi de farkında, işi artık o kadar kolay değil. Kendisi de söylüyor, “değişim gerek” diye.
“Değişimin” inandırıcı olması gerek. Erdoğan ne yapabilir?.. O inandırıcılığı sağlamak üzere, mesela:
-Tepetakla giden ekonomiyi rayına sokmak, ayrıca ekonomiden hiç anlamadığı için Hazine ve Maliye Bakanı, damadı Berat Albayrak’ı görevden almak...
-Anadolu Ajansı Genel Müdürü’nü görevden almak...
Yapar, yapmaz ayrı mesele. Madem konu “değişim” ise, “değişim böyle olur”, demek için.
Bir galip, üç mağlup
CHP bu kez ciddi başarı kazanıyor.
Hem kampanyayı iyi yönetiyor, hem de sandıklarda manipülasyona izin vermiyor, özellikle de İstanbul’da.
CHP yıllar sonra “galip” kürsüsüne çıkıyor.
Seçimlerin üç mağlubu belli:
1-Tayyip Erdoğan,
2-Medya,
3-HDP.
HDP ayrı bir yazı konusu.
“Yeni Türkiye, Yeni Türkiye” son yılarda AKP’nin dilinden düşürmediği slogan.
Alın size, işte “Yeni Türkiye”!..