15 Kasım 2024

Binlerce hukukçuya çağrı: Bunun adını siz koyun!..

Anayasa’ya aykırı olduğunu bilerek, yasa teklifi hazırlıyorlar. Çünkü, Anayasa ve Anayasa’ya aykırılık artık bir şey ifade etmiyor. Hukuk başta, bütün idari ve siyasi kavramların içi boşalıyor

Yeni kadrolar getirmek istiyorlar Danıştay’a. Onun için bir yasa teklifi hazırlıyorlar. “Etki Ajanlığı”nın yer aldığı “Torba Yasa”nın içine kadro önerileriyle ilgili maddeyi de ekliyorlar. 

Ancak, o madde öyle çapraşık ifadelerle yazılmış ki ne isteniyor ne amaçlanıyor, anlamak mümkün değil. Laf olsun diye söylemiyorum:

Hukuk profesörleri bile maddenin ne demek istediğini anlamıyor.

Sözü edilen teklif Meclis Adalet Komisyonunda görüşülürken, o madde Antalya Milletvekili Anayasa Profesörü Serap Yazıcı Özbudun’un dikkatini çekiyor. Maddeyi birkaç kez okuyor ancak, içinden çıkmak mümkün değil.

Anayasa’ya referans

Danıştay’a yeni kadrolar getirmeyi öngören o maddede Anayasa Mahkemesi’nin üç kararına referans veriliyor. Mayıs, Eylül ve Kasım 2023 tarihli üç kararına.

Ancak...

Getirmek istedikleri madde ile referans verdikleri (atıf yaptıkları, göndermede bulundukları) o üç Anayasa Mahkemesi kararı arasında hiçbir bağlantı yok!..

Nasıl yok?..

Yok işte, yok!..

Referans veriyor ama, hiçbir ilgisi yok!..

Temsilci zor durumda

Prof. Özbudun da bağlantı kuramıyor ve komisyonda Adalet Bakanlığı temsilcisine soruyor:

“Anayasa Mahkemesi kararlarıyla bu maddenin hiçbir ilgisi yok, neden yazdınız o zaman?..”

Adalet Bakanlığı temsilcisi zorlanıyor:

“Doğru yok.”

O zaman, neden referans gösteriliyor?

“Evet, Anayasa Mahkemesi’nin o kararlarında bununla ilgili bir husus yok ama, Anayasa Mahkemesi’nin belirttiğimiz kararlarından anlıyoruz ki, ileride böyle bir ihtiyaç doğacak.”

Nasıl bir ihtiyaç?..

Şimdi sıkı durun!..

Adalet Bakanlığı temsilcisi dünya hukuk tarihine geçen şu yanıtla devam ediyor:

“Anayasa Mahkemesi’nin o kararlarından anlıyoruz ki, ileride böyle bir ihtiyaç doğacak çünkü, Anayasa Mahkemesi konuyla ilgili Cumhurbaşkanı kararnamesini iptal edecek. O zaman yasal dayanak doğmasın diye, biz şimdiden kanun yapıyoruz.” (13 Kasım 2024, TBMM Tutanak, Prof. Özbudun)

Ne?..

Ne diyor bu temsilci?..

Yasa maddesini daha getirirken bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu, kararnamenin iptal edileceğini biliyorlar. Yine de getiriyorlar!..

İptal kararına karşı önlem almaya çalışıyorlar!.. O önlemin de işe yaramayacağını bilerek!..

Bugün Türkiye’de hukuk devletinin ortadan kalktığının pek çok örneği var ancak, böyle bir uygulamaya değil Türkiye’de, dünya hukuk tarihinde de rastlanmıyor.

Keyfi tutum

İlerde hukuk fakültelerinin birinci sınıflarında örnek olarak mutlaka okutulacak olan bu tutum neden?..

Çünkü, Anayasa Mahkemesi iptal edinceye kadar geçecek süre içinde o maddeyi keyfi biçimde uygulamak istiyorlar.

İptal edileceğini bütün komisyon üyelerinin önünde itiraf edecek ölçüde bile bile, bir yasa yapılmasının dünyada örneği yok.

Hep söyleniyor ya, “hukuk bitti, keyfi tutum, keyfi uygulama” diye, o madde işte bunun şimdiye kadar hiç görülmeyen olağanüstü bir uzantısı.

Prof. Özbudun noktayı koyuyor:

“Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyor ama, ileride verilmesi muhtemel bir Anayasa Mahkemesi kararını kristal küresine bakarak iptal edileceğini tahmin ediyor ve ona ilişkin düzenlemeyi şimdiden yapıyor. Dünyada bunun örneği yoktur, Türkiye bu konuda bir ilki oluşturuyor.”

Kıyıda köşede kalmış gibi görünen küçük bir örnek ancak, rejimin karakterini bir kez daha gösteren unutulmaz bir örnek.

Göz göre göre 

Beştepe’de onca hu- kuk - çu varsa!..

Anayasa’ya aykırı olduğunu bilerek, yasa teklifi hazırlıyorlar.

Çünkü, Anayasa ve Anayasa’ya aykırılık artık bir şey ifade etmiyor.

Hukuk başta, bütün idari ve siyasi kavramların içi boşalıyor.

Türkiye’de bugün hukuk alanında binlerce öğretim üyesi, binlerce yargıç, savcı, avukat var, hukuk adamı var. Onlara sormak gerek:

Bu yapılanın adı nedir?..

Nereye koyarsınız, nasıl yorumlarsınız böyle bir olayı?..

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

“An itibarıyla” geri çekildi: Uçuk kaçık etki ajanlığı

Dezenformasyon Yasası, Sıkıyönetim ve Savaş Yönetmelikleri, Ceza Yasasında değişiklikler, avukatlara getirilen ek yükümlülükler, şirketlere kayyım atanması, belediyelere kayyım atanması, Anayasa Mahkemesi kararlarını hiçe saymak derken... “Devletin güvenliği, iç ve dış yararları” başlığı altında otoriter düzeni kurmaya girişiyorlar

Beş çocuk faciası: Frenler artık tutmuyor

Yoksullukta çocukların “en savunmasız” olduğunu Türkiye dün çok acı bir haberle bir kez daha görüyor. Birileri de çıkıyor, “Bakanlık on sekiz kere gelmiş, çocukları almak istemiş, aile vermemiş” gibi, yönetimin sorumluluğunu azaltmaya çalışıyor. Bu söylenen doğru olabilir ancak, yönetimi sorumluluktan kurtarmaz

Bir 12 Eylül davası: Akbelen direnişi

AKP iktidarı 22 yılda adalete, devletin işleyişine, ekonomiye, eğitime, dış politikaya kısaca pek çok alana büyük zarar veriyor. İktidar değiştiğinde, belli bir zaman içinde o zararları gidermek mümkün. Ancak en büyük zararı çevreye veriyor...

"
"